• Sonuç bulunamadı

2.8. Hastane malnütrisyonu

2.8.2. Hastalıkla iliĢkili hastane malnütrisyonu

Kardiyak kaşeksi, kronik kardiyak hastalıklarda görülen bir protein enerji malnütrisyonu sendromudur. Konjenital kalp hastalıkları olan çocuklarda morbiditenin en sık sebebi olarak malnütrisyon gösterilmektedir (134,135). Bu hastalıklarda cerrahi veya medikal tedavi uygulandıktan sonra malnütrisyonun düzeldiği bulunmuştur (136). Çocuklarda yapılan birçok çalışmada çeşitli kalp hastalıklarındaki malnütrisyon prevalansı %18 ile %64 arasında saptanmıştır (102,103,137). En yüksek malnütrisyon oranları konjenital kalp hastalığı olanlar, kardiyak cerrahi ihtiyacı olanlar ve soldan sağa şantı olanlarda görülmüştür. Yüksek saptanan malnütrisyon prevalansının sıvı retansiyonu nedeniyle aslında belirlenenden daha yüksek olduğuna düşünülmektedir(15).

2.8.2.2. Kistik fibrozis

Kistik fibrözlü hastalarda malnütrisyon ve büyüme geriliği önemli bir sorundur. Kistik fibrozisli hastalar iştahsızlık, kusma ile sonuçlanan gastroözofagial reflü, enerji ihtiyacının artmasına, yetersiz besin alımına, pankreatik yetmezlik sonucu gelişen malabsorbsiyon, diabetus mellitus sonucu oluşan glukozüri, akciğerdeki kronik inflamasyona bağlı artmış metabolik ihtiyaçların karşılanamaması gibi birçok nedenle malnütrisyon için risk altındadırlar (138). Kistik fibrözlü hastalarda önerilen günlük kalori (RDA) ihtiyacı sağlıklı çocukların % 120-140‟ ına eşdeğerdir. Ancak hastaların çoğu RDA‟nın % 80- 100‟ü kadar kalori almaktadır. KF çocuklara erken yaşlardan itibaren beslenme desteği başlanmalıdır. Yağda eriyen vitaminler, esansiyel yağ asitleri, prealbümin, albümin, trigliseridler, kolesterol ve bazı eser elementler malnütrisyondan etkilenir. B12 hariç tüm suda eriyen vitaminler iyi emilir,

B12 emilimi için pankreas enzimine ihtiyaç vardır.

Kistik fibrozisli hastalarda malnütrisyon en önemli morbidite ve mortalite nedenlerinden biridir. Kronik öksürük, kusma, taşipne kalori kaybına ve anoreksiyaya katkıda bulunur. Kistik fibrozisli hastalarda süt çocukluğu döneminde mutlak anne sütü verilmeye çalışılmalı ancak eksik kalori olduğunda yağ ve karbonhidrat ilave edilmiş konsantre formülalar beslenmesine eklenmelidir. Bu hastalarda gereğinde enteral nütrisyon veya gastrostomi ile nütrisyonel destek yapılmalıdır.

Son on yılda kistik fibrozisli hastaların malnütrisyon oranlarında oldukça azalma saptanmıştır (15). Amerika Birleşik Devletleri‟nde 1999‟da yapılan bir çalışmada malnütrisyon oranı %24 bulunurken, 1995 yılındaki bir başka çalışmada ise bu oran %42 bulunmuştur (129,138). Almanya‟da 2008 yılında yapılan bir çalışmada ise kistik fibrozisli hastalarda hafif malnütrisyon %25 orta derece malnütrisyon %8,3 olarak belirtilmiş, ağır malnütrisyona rastlanmamıştır (31). Ülkemizde hastanede yatmakta olan kistik fibrozisli olgularda malnütrisyon sıklığı %45,5 olarak saptanmıştır (20). Kistik fibrozisli olgularda malnütrisyon açısından en riskli grubun bir yaş altı ve 10 yaş üstü grup olduğu bulunmuştur (139).

2.8.2.3. Maligniteler

Malnütrisyon çocukluk çağı kanserlerinde sık karşılaşılan önemli bir sorundur. Farklı tümörlerde malnütrisyon oranları da farklı bildirilmiştir (140,141). Yüksek malnütrisyon oranları genellikle solid tümörler, ileri evre nöroblastom, medullablastom, akut myeloid lösemi, tekrarlayan lösemilerde kaydedilmiştir (142). Çocukluk çağı tümörlerinde malnütrisyon sık görülmekte, özellikle nöroblastom, Wilms tümörü ve Ewing sarkom gibi

solid tümörlerin ileri evrelerinde ve metastaz varlığında malnütrisyon görülme oranı artmaktadır. Malnütrisyon varlığında enfeksiyonlara direnç azalmakta, kemoterapiye duraksamalar olmakta, hastanede kalış süresi uzamakta, tedavi masrafları yükselmekte ve morbidite ve mortalite oranları artmaktadır (143). Kanserli çocukta malnütrisyona sebep olan birçok faktör ve bu faktörlerin etkiledikleri birçok mekanizma mevcuttur. Kanserli çocukta malnütrisyon gelişmesinde rol oynayan faktörler; gastrointestinal kanala radyasyon tedavisi uygulanması, sık aralıklarla kemoterapi verilmesi, büyük abdominal cerrahi, hastalık evresinin ilerlemiş olması, çocuğun aile ve sağlık kurumu desteğinden yoksun olması, psikojenik nedenlerle ya da kemoterapötik ajanların veya eşlik eden enfeksiyonların etkisiyle ortaya çıkan iştahsızlıktır. Stomatit, mukozit, ağızda tat ve koku değişikliği olması ve bulantı hissi oral alımı azaltırken, kusma ve ishalle oluşan kayıplar da enerji açığını belirgin hale getirmektedir. Bu nedenle kanser hastalarında diyetle alınan glukozun yanı sıra glukoneogenezisle amino asitlerden glukoz yapımına da ihtiyaç duyulmaktadır. Tümör dokusunda glukoz laktata çevrilir ve laktat karaciğerde tekrar Cori siklusuna girerek enerji kaybına yol açmaktadır. Özellikle ileri evre kanserlerde bu siklus hızlı çalışır ve kas proteinlerinin yıkımına da sebep olur. Aynı zamanda, tümöre cevap olarak makrofajlardan ve bazen de tümör hücrelerinin kendisinden salınan tümör nekrosis faktör total vücut yağ dokusunda ciddi azalmaya yol açar, interlökin-1 ve interlökin-6 da protein yıkımına ve albümin sentezinde azalmaya katkıda bulunurlar (144- 146).

Kanserli çocuklarda malnütrisyon oranları yaklaşık onbeş yıl önce hem dış kaynaklı yayınlarda hem ülkemizde %50 ve üzerinde saptanmaktaydı (127,147). Ancak son yıllarda malnütrisyon oranları oral, enteral ve parenteral beslenme desteği ile azaltılmaya çalışılmakta; bu çabalar sonucunda malnütrisyon oranlarının %10 ve altına düştüğü gösterilmiştir (31,148). Ülkemizde de kanserli hastalardaki malnütrisyon oranının 1999 ve 2002‟de yapılan iki çalışmada sırasıyla %27 ve %29,8 gibi oranlara gerilediği görülmüştür (149,150).

2.8.2.4. Böbrek hastalıkları

Protein ve enerji malnütrisyonu son dönem böbrek yetmezliği (SDBY) olan hastalarda sık görülen bir durumdur (151). İlk olarak Schribner ve arkadaşları 1960 yılında kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda malnütrisyonun bir problem oluşturabileceğini savunulmuştur (152). Takip eden yıllardaki çalışmalarda hemodiyaliz (HD) hastalarında malnütrisyonun yüksek oranda görüldüğü, mortalite ve morbidite için önemli bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir. Lowrie ve arkadaşlarının HD hastalarında yaptığı çalışmada da düşük kan üre nitrojen (BUN) ve albumin düzeyi olan hastalarda diğer diyaliz hastalarına göre daha yüksek oranda mortalite ve morbidite olasılığının olduğu belirtilmiştir(153).

Kronik böbrek hastalıklarının en önemli komplikasyonlarından biri farklı nedenlere bağlı kötü beslenme sonucunda ortaya çıkan malnütrisyon durumudur. Böbrek hastalıkları arasında malnütrisyon oranın en yüksek saptandığı grup, kronik böbrek yetersizliği olan gruptur. Kronik böbrek hastalıklarındaki protein enerji malnütrisyonu gelişimi nütrisyonel, metabolik, hormonal, inflamatuvar faktörlere bağlı farklı sebepleri olan bir durumdur (154,155). Hastalarda malnütrisyon gelişiminde saptanan başlıca mekanizmalar yetersiz enerji ve protein alımı, metabolik asidoza bağlı artmış proteoliz ve albümin sentezinde azalma, sekonder hiperparatiroidi, tiroid hormon sentezinde azalma, büyüme hormonu, insulin, IGF-1 gibi anabolizan faktörlere karşı artmış direnç, kataterlere bağlı kronik inflamatuvar süreç sonucu artmış metabolik ihtiyaçtır (151,152). Renal replasman tedavisi alan hastalarda amino asit, protein, glukoz ve vitaminler gibi besin öğelerinin sürekli kaybı da söz konusudur. Bu hastalarda vücut protein ve yağ dağılımının dengesiz olması, enerji ve protein alımlarının ihtiyacına uygun olmaması, iştahsızlık, idrar ve diyalizat ile protein kayıpları malnütrisyon sebepleri arasında yer almaktadır. Hastaların psikososyal ve sosyoekonomik durumları da malnütrisyon oranın artmasına yol açmaktadır (151).

Kronik renal hastalıklarda malnütrisyon prevalansına değerlendirildiğinde çocukluk çağında hem akut hem kronik malnütrisyon oranlarının yüksek olduğu gözlenmektedir (158,159). Ülkemizde yapılan bir çalışmada da böbrek hastası çocukların %64‟ünün malnütrisyonlu olduğu bildirilmiştir (20).

2.8.2.5. Nörolojik hastalıklar

Nörolojik hastalığı bulunanlarda nütrisyonel durumun kötü olması ve büyüme geriliği sık saptanan bir durumdur. Hastalık grubunda PEM prevalansı hastalığın şiddetine, mental durumunun ne kadar etkilediğine, ailenin ilgisi ve sosyoekonomik düzeyine, çevredeki sağlık kuruluşlarının yeterliliğine bağlı olarak değişmektedir (160). Nörolojik hastalıklarda malnütrisyon saptanmasında birçok faktör belirtilmiştir. Bu faktörler nütrisyonel ve nütrisyonel olmayan olarak ikiye ayrılmaktadır (161). Nütrisyonel olmayan faktörler nörolojik hastalığın kendisine bağlı olan kayıplardan kaynaklanır. Nütrisyonel olanlar ise oral motor fonksiyon bozukluğundan, gastroözofagial reflüden, besin reddinden, artmış enerji ihtiyacının karşılanamaması gibi nedenlerde bağlanmaktadır (162,163). Bu hasta grubunda yaş ilerledikçe malnütrisyonun arttığını gösteren çalışmalar bulunmaktadır (150). Zeka geriliği ve serebral palsi düzeyi arttıkça malnütrisyon prevalansının daha yüksek olduğu gösterilmiştir (15). Serebral palsili hastalarda malnütrisyon derecesi hastaların beslenme fonksiyonlarının bozukluğu ile paraleldir (165,166).

Yapılan çalışmalarda malnütrisyon oranları %33-43 arasında değişmekte iken malnütrisyon tanılı hastaların önemli bir kısmının ağır malnütrisyonlu oluşu dikkat çekmektedir (31,160,165).

2.8.2.6. Yoğun bakım hastalarında

Yoğun bakım ünitelerinde tedavi gören olguların büyük bir kısmında görülen ortak özellik homeostazlarının bozulmuş olmasıdır. Vücutta ortaya çıkan inflamatuvar süreç, çeşitli yanıtlar oluşturarak metabolizmada değişikliklere yol açarlar. Kritik hastalarda daha önceden olan veya yatış sürecinde ortaya çıkan malnütrisyon, bağışıklık sisteminin baskılanmasına, inflamatuvar cevabın artmasına, organ fonksiyonlarının bozulmasına, yara iyileşmesinde gecikmeye ve fonksiyonel iyileşme süresinin uzamasına ya da klinik sonucun kötüleşmesine sebep olmaktadır. Kritik hastalıklarda endojen protein depolarının kaybı, kaslarda ve iç organlarda doku kitle kaybı ve immün yanıtta baskılanma ile sonuçlanan şiddetli bir protein yıkımı ile artmış bir katabolizma mevcuttur. Tüm bu faktörlerin birlikteliği daha uzun süre mekanik ventilasyon ve yoğun bakımda daha uzun süre kalış anlamına gelir ve bu durum da genellikle septik şok ve çoklu organ yetmezliği ile sonuçlanır. Yoğun bakım hastalarında malnütrisyon mortalitenin en önemli nedeni olan nozokomiyal enfeksiyonlar için de risk yaratmaktadır (167).

Travma, enfeksiyon veya cerrahi gibi durumların neden olduğu metabolik değişiklikler ilk önce metabolik hızda azalma ile karakterize erken faz ve onun arkasından gelişen, metabolik hızda belirgin hızlanma ve katabolizma ile belirlenen katabolik faz şeklindedir. Katabolik fazda enerji harcamasında artış ve vücut proteinlerinin hızla kaybı görülmektedir. Bu süreçte artan katekolamin, glukagon gibi stres hormon düzeyleri ve insülin düzeyinin azalması protein yıkımına yol açar; sonuç olarak da lipolizi ve glukoneogenezi arttırır. Ağır metabolik stres sürecinde vücutta bulunan glukojen depoları bir kaç saat içinde tükenir, iskelet kası yapısındaki proteinlerin parçalanması ile glukoneogenez ve karaciğerde artmış olan akut faz proteinlerinin yapımı için substrat oluşturulur. Bu protein parçalanması sonucu vücuttan, günde 10-15 g azot kaybedilir (168).

Kritik hastalarda ortaya çıkan bu yıkım kaskadanın çok uzun zamandır bilinmesine rağmen yapılan çalışmalarda son 30 yılda yoğun bakımda yatan hastalardaki yüksek malnütrisyon oranlarında azalma görülmemiştir (169,170). Hastaların yoğun bakıma yatmasına neden olan hastalıklarından kaynaklanan ya da yoğun bakımda artmış metabolik ihtiyaca rağmen enerji alımının yetersiz olması nedeniyle ortaya çıkan malnütrisyon %50

oranında saptanmıştır (129,148). Bu yüksek oran yanık ve cerrahi gerektiren, kalp hastalığı olan hastalarda daha da yüksek olarak gösterilmiştir (171-173).

Benzer Belgeler