• Sonuç bulunamadı

HARÝKALAR DÝYARI

Belgede RUHLARLAKONUÞULUYOR MU? (sayfa 31-40)

Nihal Gürsoy

Bu sayýmýzda, 23 Nisan 2005’te 11 yýldýr dünyanýn dört bir yanýndan topladýðý oyuncaklarla hayali olan ‹stanbul Oyuncak Müzesi’ni ‹stanbul Göztepe’de, ailesinden kalma tarihi dört katlý bir konakta açan Sunay Akýn ile müzeciliðin önemi baþta olmak üzere ilgi çekici birçok konuda konuþtuk.

Nihal Gürsoy- Sunay Bey, Oyuncak Müzesi’ni gezdim az önce, çok güzel bir bina, sanýyorum eski bir köþk ve ailenizden size intikal et-miþ, nereden aklýnýza geldi burasýný oyuncak müzesi olarak hizmete açmak?

Sunay Akýn-Ben çok ül-ke gördüm, davetli ola-rak pek çok etkinliðe

katýldým. Dünyanýn he-men hehe-men bütün mü-zelerini gezdim defalar-ca, þunu farkettim bir ülkede aydýnlanmaya giden yol müzelerinden geçer. Bana bir ülkenin müzelerini gösterin, ben size o ülkenin nereden gelip, nereye gittiðini anlatayým. Aydýnlanmak için, bilgi toplumu ol-mak için okullar kadar müzelere de ihtiyacýmýz var, çünkü okullarda an-latýlmak istenen bilgiler zaten müzelerde var. Siz bu bilgileri bir yerde toplayamýyorsanýz, okullarda o bilgileri an-latmanýzýn da pek fazla

samimiyeti olmuyor. Müzenin sözcük olarak anlamý “ilham perisi” demektir. Bir toplum geleceðine umutla bak-mak istiyorsa ilham pe-rilerine ihtiyacý vardýr. Nereden bulacaklar bu ilham perilerini?.. Elbet-te ki müzelerinden. Þimdi Avrupa Birliði’ne girmek istiyoruz güzel. Avrupa Birliði’ne üye ülkelerin binlerce müze-si var, þunu sorduk mu kendimize Avrupa Ülke-leri önce zengin olup, parayý bulup o paralarla mý müzeleri kurdu? Yoksa, önce müzeleri kurup oradan geçerek

Sunay akýn 1962 yýlýn-da Trabzon’yýlýn-da doðdu. Lise öðrenimini Ýstan-bul Koþuyolu Lise-si’nde tamamladý. Ýs-tanbul Üniversitesi Fi-zik Coðrafya Bölü-mü’nden mezun oldu. Ýlk þiirleri 1984 yýlýnda dergilerde yayýnlanma-ya baþladý. Arkadaþla-rýyla birlikte 1989’da Yeni Yaprak þiir

dergi-sini ardýndan 1990 yýlýnda Olmaz adlý þiir dergisini çýkardý.

Orhan Murat Arýburnu Þiir Ödülünü 1990 yýlýn-da Makiler þiiri ile aldý. 1997 yýlýnda ise Halil Kocagöz Þiir Ödülü’nü Noktalý Virgül adlý dos-yasýyla aldý.

Buluþlara dayanan, ge-nellikle kýsa þiirlerinde, Orhan Veli þiirindeki bir özelliðin günümüzdeki sürdürümcüsüdür. Bu tür þiire pek de özgü ol-mayan, yumuþak, lirik bir ses tonu vardýr. Þiirlerinde özellikle ince yergi Kardeþiyle sokaklarda hep

bir örnek giydirilen sen nasýl sevmezsin eþitliði yürürken düþen çoraplarýný ayný hizaya getirmek için annen deðil miydi önünde diz çöken

mi zenginliðe ulaþtýlar? Þimdi bakýn, çocuðun tarihi çok da eski deðil, yaklaþýk yüz elli yýl ka-dar önce çocuk yetiþkin gibiydi. Çocukluk, ka-zasýz belâsýz bir an önce atlatýlmasý gereken bir dönem olarak ele alýný-yordu. Burada salgýn hastalýklar ve bu hasta-lýklarýn en çok çocuklarý etkilemesinin de payý büyüktü. Çocuk için ön-celikle, “dur bakalým bir defa yaþayacak mý?” gözüyle bakýlýrdý çocu-ða. Zamanla týp bilimi ilerleyip, bulaþýcý hasta-lýklara çare bulununca, çocukluk bir gel-geç

dö-nemi olmaktan çýkýp, bi-limin ýþýðýyla, bir öðren-me aydýnlanma dönemi olarak algýlanmaya baþ-ladý. Burada oyuncaklar ortaya çýktý. Geliþmiþ ülkelerde, uygar ülkeler-de oyuncak çocuða düþ-lerini, yeteneklerini ar-týrsýn diye alýnýr. Yani çocuk oynasýn, hayal kursun diye özellikle oyuncak alýnýr. Bizim gibi geri kalmýþ ülkeler-de ise oyuncak, çocuk-lar anne ve babadan uzak dursun diye alýnýr. “Aman sesini çýkarma-sýn, oyalansýn” diye biz, çocuðun eline oyuncak veririz. Bu yüzden

bi-zim tarihimizdeki oyun-caklar hep çocuðu oya-layýcý niteliktedir. Onun düþlerinin, yetenekleri-nin bir anlatým, bir ifade objesi olmaktan uzaktýr oyuncak. Geliþmiþ oyuncaklarýmýz yoktur. Çocuðun hayallerini art-týracak, çoðaltacak oyuncaklarýmýz yoktur. Böyle bir süreçten de, iþte böyle bir Türkiye ortaya çýkardý. Görüyo-rum ki, duyarlý aileler dýþýnda ki, onlar çoðun-luðu oluþturmuyor oyuncak hâlâ horlanma-ya devam ediyor, kü-çümseniyor bu ülkede. Onun için “çocuk

oyun-öðelerini kullanmadaki rahatlýðý ile dikkat çeker.

23 Nisan 2005’te 11 yýldýr dünyanýn dört bir yanýndan topladýðý oyuncak-larla hayali olan Ýstanbul Oyuncak Müzesi’ni Göztepe, Ýstanbul’da aile-sinden kalma tarihi dört katlý bir ko-nakta açtý.

TV8’de Hýncal Uluç, Haþmet Baba-oðlu ve Nebil Özgentürk ile birlikte Yaþamdan Dakikalar adlý televizyon programýný yapmaktadýr.

Yayýmlanmýþ Kitaplarý: Kule Canbazý (2004), Kýrdýðýmýz Oyuncaklar (2004), Onlar Hep Oradaydý (2002),

Ýstanbul’da Bir Zürafa (2001), Önce Çocuklar ve Kadýnlar (2000), Ayçö-reði ve Denizyýldýzý (2000), 62 Tav-þaný (2000), Kýz Kulesi’ndeki Kýzýlde-rili (2000), Antik Acýlar (1999), Maki-ler (1999), Ýstanbul’un Nazým Planý... (1999), Kaza Süsü (1997), Kýrýlan Canlar (1997), Veþaire... Veþaire (1994), Antik Acýlar (1995), Kaza Sü-sü (1996), Makiler (1996), ½airler Makinesi (1993), Þiir Cumhuriyeti (1993)- Safa Fersal ile birlikte, Kü-çük Asker... KüKü-çük Asker... (1995).

caðý” diye bir deyim var, “elinde oyuncak ol-dum” diye bir deyim var.

Bugün rahatsýz olduðu-muz, kendi kimliðimizi kaybetme duygusunun nedeni, gerekli kalkaný yani müzeciliði geliþtir-memiþ olmamýzdýr. Mü-zeler korur kültürleri, toplumlarý, ülkeleri, do-ðayý. Bir ülkenin korun-masý için tanka, topa, tüfeðe deðil müzelere ihtiyaç vardýr. Çünkü müzeleri olan ve bu mü-zeleri gezen bir toplum, ötekine yani farklý olana saygýyla bakar. Yaþadýðý toplumun çok renkliliði-ni, çok sesliliðirenkliliði-ni, de-mokrasiyi müzelerden öðrenir. Ama tarihi eser-lerine sahip çýkmayan, müzeleri bir depo olarak gören ve eserlerini ora-dan çaldýran bir toplu-mun pek bir geleceði yoktur. Hele siz Anado-lu gibi, binlerce yýllýk kültür katmanlarýndan oluþan bir coðrafya üze-rinde yaþýyorsanýz çok iyi bir binici olmanýz gerekir. Bu Anadolu çýl-gýn büyük bir at, çok güçlü bir at, eðer onun

süvarisi olmayý becere-mezseniz sizi sýrtýndan atar, atmýþtýr da tarih boyunca. ‹þte “iyi süva-ri” olmanýn yolu, müze-ciliði öðrenmekten ge-çer. Bugün Ülkemizde Kültür ve Turizm Ba-kanlýðý’nýn kapýsýndan içeri girin ve deyin ki “Biz Akdeniz’de bir ko-yu iþgal ettik, oraya otel yapacaðýz.” Size yapýn derler. Paranýz yoksa, teþvik primi olarak para da verirler. Para kazan-mak için, kendi zengin-liðinizi ve kârýnýzý artýr-mak için bu oteli kurdu-ðunuzda devlet sizden beþ yýl de vergi almýyor, sizi destekliyor. Peki ay-ný Bakanlýðýn kapýsýn-dan içeri girelim ve di-yelim ki, “Biz müze ku-racaðýz” bakýn ne olu-yor?

Ben bugün ne kimsenin topraðýný, ne de bu ülke-nin körfezini, koyunu iþgal etmedim, aileme ait, kendime ait bu tarihi köþkü müze olarak aç-tým, kimsenin deðil be-nim burasý.

Burasýný bir müze ola-rak toplumun hizmetine sundum. Biliyor

musu-nuz kira-stopaj vergisi ödediðimi? Çünkü müze diye bir kuruluþ olmadý-ðý için burasý Limited Þirket olarak görünüyor. Limited Þirketi kurdu-ran da Devlet, neden? Sizin parayla olan her türlü iliþkiniz kâr etmek üzerine kurulu, çünkü Devlet bu gözlüklerle bakýyor hayata. Bizim Devletimizin içinde top-luma gerçekten bir þey-ler sunmak anlayýþý, se-vecenlik ve duyarlýlýk anlayýþý pek geliþmediði için her þeyi kârhane olarak düþünüyor. Bu arada þunu söyleyeyim, dünya da hiçbir müze kâr etmemiþtir. Peki di-yelim ki ben burada pa-ra kazanacaðým, bir ko-ya veko-ya körfeze yerle-þen tesislere verdiðin hakký neden bana ver-miyorsun? ‹þte bence bu yüzden Türkiye’mizi karanlýk ve zor yollar bekliyor, mesele bu. Ay-dýnlanmanýn yolu müze-lerden geçer.

NG- Kültür politikamýzdaki bu aksaklýklarýn giderilmesi gerekiyor öncelikle aydýn-lanma için diyorsunuz.

Doðru kültür politikalarý olan bir toplumun veya ül-kenin iþaretleri nelerdir?

SA-Kesinlikle böyle söylüyorum. Bir ülke kültür politikalarýyla oluþur veya oluþmaz. Doðru kültür politikalarý üretirseniz o ülkede te-rör olmaz, o ülkede kar-deþlik vardýr. Ayrý dilleri konuþanlar da, ayrý kül-türden gelseler de insan-lar biribirine saygý ve sevgiyle bakarlar. Mec-lis’te en az parayý, payý

Kültür Turizmi ve Kül-tür Bakanlýðý alýr, mese-leye buradan yaklaþmak ve bakmak gerek. NG- Sunay Bey, sizin þiir ve diðer kitaplarýnýzý pek çok kiþi gibi ben de oku-dum. Genellikle buluþlara dayalý þiirler yazdýðýnýz söyleniyor, katýlýyorum ama benim ilgimi çeken þiirleri-nizdeki objeler ve onlara duyduðunuz sevgi oldu. Da-ha sonra bu “Oyuncak Mü-zesi”ni açtýðýnýzda sanki þi-irlerinizdeki objelerle bura-sý arabura-sýnda bir anlam

bir-Bugün rahatsýz olduðumuz, kendi kim-liðimizi kaybetme duy-gusunun nedeni, gerekli kalkaný yani müzeciliði geliþtirmemiþ olmamýz-dandýr. Müzeler korur

kültürleri, toplumlarý, ülkeleri, doðayý. Bir ülkenin korunmasý için tanka, topa, tüfeðe deðil müzelere ihtiyaç vardýr.

likteliði kurdum. Siz ne di-yorsunuz bu konuda?

SA-Çok güzel... Þimdi benim þiirim hakkýnda yegâne deðerlendirmeyi Cemâl Süreyya yapmýþ-týr. Çünkü bizim þiiri-mizde, edebiyatýmýzda eleþtirmen yok ne yazýk ki. Bugünlerde eleþtir-menlerin olmadýðý bir edebiyat ortamýnda ucuz kahramanlar ortaya çýký-yor. Benim edebiyata adým attýðým yýllarda çok iyi eleþtirmenler vardý. Bu dediðiniz “ob-jeye karþý sevgi” çok çok doðru. Benim þiirle-rimde çok sevdiðim ob-jelerim vardýr. Örneðin “þemsiye” çok severim þemsiyeyi, kibrit kutu-sundan tutun, tornavida-ya kadar. Çok doðru bir noktaya temas ettiniz. Sanatta önemli olan bu-luþtur zaten; Picasso, Mozart, Nazým Hikmet ya da Rodin buluþlarýyla ortadadýrlar. Ben zekâya inanýyorum, bilimde, sa-natta, yaratýcýlýkta zekâ çok önemli. Þiir yazýlýr, bugün gidin Sahaflara oradaki kitaplarý karýþtý-rýn on binlerce þiir

gö-rürsünüz, o þiirleri ya-zanlar þair olamadýlar. Yoklar... Eksik olan ne-dir? Önemli olan dize deðil, þairin dize gelme-mesidir. Buluþlar okya-nusunda kulaç atmaya devam ediyorum ben ve sanýrým yüzebiliyorum. Oyuncak Müzesi de bir buluþ ve objelere dayalý bir kurgu. ‹nsanlar ba-kar ama aralarýndan biri görür, iþte o zaman sa-nat olur, bilim olur. NG- Ülkemizde pek çok ay-dýn var aslýnda, siz de on-lardan birisiniz sizin gözü-nüzle aydýn kimdir?

SA-Gerçekten çok aydý-nýmýz var. Bugün dü-þünce özgürlüðünün ve demokrasinin gereði olarak bazý þeyler yaptý-ðýný söyleyen ve gerek-siz yere mahkemelerde yargýlananlar benim ay-dýnlarým deðiller. Popü-ler kültür alanýnda orta-ya konulanlardan söz ediyorum, onlarýn yargý-lanmalarý çok yanlýþ ama onlarýn yaptýklarý da yanlýþ, mahkeme önünde onlarý protesto etmek de yanlýþ, hepsi Þimdi benim þiirim

hakkýnda yegâne deðerlendirmeyi Cemâl Süreyya yapmýþtýr. Çünkü bizim þiirim-izde, edebiyatýmýzda eleþtirmen yok ne yazýk ki. Bugünlerde eleþtirmenlerin olmadýðý bir edebiyat ortamýnda ucuz kahra-manlar ortaya çýkýyor. Benim edebiyata adým attýðým yýllarda çok iyi

eleþtirmenler vardý. Benim þiirlerimde çok sevdiðim objelerim vardýr. Örneðin ‘siye’ çok severim þem-siyeyi, kibrit kutusun-dan tutun, tornavidaya kadar. Sanatta önemli olan buluþtur zaten; Picasso, Mozart, Nazým Hikmet ya da Rodin buluþlarýyla ortadadýr-lar. Ben zekâya inanýy-orum, bilimde, sanatta, yaratýcýlýkta zekâ çok önemli.

yanlýþ, burada doðru olan bir þey yok. Benim aydýn olarak gördükle-rim onlar deðil öncelik-le bunu açýk olarak söy-leyeyim, popüler kültü-rün öne çýkardýðý ucuz kahramanlar deðil be-nim aydýnlarým. Ben, o arkadaþlarýn yargýlan-malarýna karþýyým, onla-rý protesto edenlere de karþýyým fakat onlarýn yaptýklarýný da hiç onay-lamýyorum. Ama yine de bu nedenden dolayý yargýlanmalarýný uygun

bulmuyorum. Gerçek aydýn zaten batýnýn tri-bünlerine oynamaz; kendi toplumu, kendi insaný için bir þeyler yapmaya çalýþýr ve top-lumun içindedir. O in-sanlara baktýðýmýz za-man toplumdan çok uzak olduklarýný görü-yoruz, yaþadýklarý kül-türden, toplumdan. Be-nim yayýnevim Çýnar Yayýnevi, doðru dürüst ilaný bile çýkmaz. Kuru-cusu Rýfat Ilgaz, ama çok okunurum.

Kitapla-Bugün düþünce özgürlüðünün ve demokrasinin gereði olarak bazý þeyler yap-týðýný söyleyen ve gereksiz yere mahkemelerde yargýlananlar benim aydýnlarým deðiller. Onlarýn yargýlanmalarý çok yanlýþ ama onlarýn yaptýklarý da yanlýþ, mahkeme önünde onlarý protesto etmek de yanlýþ, hepsi yanlýþ.

rým çok star, kazandý-ðým her þeyle de ailem-den kalaný birleþtirip bir müze kurdum bu toplu-ma, buradan bakýldýðýn-da ne anlatmak istedi-ðim daha iyi anlaþýlsýn diye veriyorum bu ör-nekleri. Çok aydýnýmýz var aslýnda, kendi bu-lunduðu ortamlarda kendilerince direniyor-lar, güzel þeyler yapma-ya çalýþýyorlar, basýnda olsun medyada olsun. Öðretmenlerimiz var, aydýn olmak ille de sa-natla uðraþmak deðildir. Memurlarýmýz, iþçileri-miz, esnafýmýz içinde de aydýn var. Toprakla, ta-rýmla uðraþanlarýmýz var, aydýnlarýmýz onlar bizim. Aydýn olmak dip-loma iþi deðildir. Kitap okumayan bir toplumuz, ama kitap gibi insanlarý-mýz var. Çünkü burasý Anadolu, bilmese bile adlarýný bütün kendin-den önceki uygarlýkla-rýn, kültürlerin genlerini üzerinde taþýyor, o hava-yý soluyor. Anadolu’da-ki ozanlarý düþünün, Aþýk Veysel’in gözleri dahi görmüyordu, okul mu okudu Aþýk Veysel

ama ondaki yürek, on-daki söz kimde vardý? NG- Türkiye’mizin içinde bulunduðu þartlar için ne düþünüyorsunuz Sunay Bey? Geleceði nasýl görü-yorsunuz? Sizce neler bekli-yor Türkiye’yi? Hangi sü-reçten geçiyoruz?

SA-Karþý devrimler ça-ðýndayýz. Yüz yýl kadar önce insanlar zincirleri-ni kýrdý, biz de zincirle-rimizi kýrdýk. Bir Ana-dolu aydýnlanmasý ger-çekleþtirdik. Kuva-î Milliye bir Anadolu ay-dýnlanmasýdýr. Ama bu-gün cumhuriyetin koru-duðu deðerlere büyük bir saldýrý olduðunu gö-rüyoruz. Bir karþý dev-rim sürecindeyiz. Fakat þunu unutmayýn, bir ke-re tay-tay duran bir ço-cuk bir daha asla emek-lemez. Çünkü onun ta-dýný almýþtýr. Biz, 1923 yýlýnda bir kere tay-tay durduk, þu anda yere düþtük ama bizi artýk yürümek bekliyor. Tek-nedeki hamur bu, bu ha-murdan çok güzel ek-mek yapýlýr. Yeter ki yo-ðuralým, yeter ki çaba harcayalým. Dünya’nýn Karþý devrimler

çaðýn-dayýz. Yüz yýl kadar önce insanlar zincir-lerini kýrdý, biz de zin-cirlerimizi kýrdýk. Bir Anadolu aydýnlanmasý gerçekleþtirdik. Kuva-î Milliye bir Anadolu aydýnlanmasýdýr. Ama bugün cumhuriyetin koruduðu deðerlere büyük bir saldýrý olduðunu görüyoruz. Bir karþý devrim sürecindeyiz. Fakat þunu unutmayýn, bir kere tay-tay duran bir çocuk bir daha asla emeklemez. Çünkü onun tadýný almýþtýr. Biz, 1923 yýlýnda bir kere tay-tay durduk, þu anda yere düþtük ama bizi artýk yürümek bek-liyor. Teknedeki hamur bu, bu hamurdan çok güzel ekmek yapýlýr. Yeter ki yoðuralým, yeter ki çaba harcay-alým. Dünya’nýn en güzel fýrýný burada, en güzel ateþi Anadolu’da yanmýþtýr.

en güzel fýrýný burada, en güzel ateþi Anado-lu’da yanmýþtýr, en gü-zel insaný da Anado-lu’dadýr. Buraya, Bal-kanlar’dan, Mezopo-tamya’dan, Kafkas-ya’dan insanlar aktý, bir düþünün ne kadar ren-garenk ve güzel farklý-lýklarýn aktýðý bir top-lum. Var mý böyle bir toplum?

Bir satranç oyununda-yýz, elimizdeki taþlar bunlar, bu taþlarla po-zisyonumuzu koruyup, gerideki taþlarla hamle yapabiliriz. ‹þte bu yüz-den, bu söyleþiyi yapar-ken gelip geçen küçük çocuklar var ya, iþte on-lar yapacak o hamleleri, onlarý yetiþtirmeliyiz, onlarý hazýrlamalýyýz, hepsi oyuncak müzesin-den gelip geçiyor. Onlar daha deðer bilir, tarih bilir ve koruma bilinciy-le yetiþecekbilinciy-ler, toplumu toplum yapan deðerlere sahip çýkacaklar. “Altta kalanýn caný çýksýn” ya da “gemisini yürüten kaptan” felsefesinden uzak “biz ne yapabili-riz?”i konuþacaklar.

NG- Yaþam ve baþarý yatý-rýmýný nasýl yapmalý insan, ne düþünüyorsunuz?

SA-Yaþamýn zenginliði; hisse senetlerinin deðil, hissi senetlerinin çoklu-ðundadýr. Yani borsada oynayan, çok para kaza-nan insanlar aptal deðil ama hisse senetlerine yatýrýyorlar zekâlarýný. Sanat, bilim ve insanlýk adýna yola çýkanlar ise hissi senetler biriktiri-yorlar. ‹stiridyenin içine bir kum taneciði girer ve istiridye bundan ra-hatsýz olur, kum taneci-ði canýný acýtýr, bu acýya son vermek için bir sal-gý üretir ve o kum tane-ciðini bir inciye dönüþ-türür, bunu yapabilme gücüdür asýl olan. Önemli olan sizden son-ra nasýl anýldýðýnýzdýr. Sizin hayatýnýzýn anlamý da siz yaþarken deðil, sizin arkanýzdan gelir. NG-Çok teþekkür ediyo-rum, çalýþmalarýnýzda baþa-rýlar diliyorum.

SA-Ben de çok teþek-kür ediyorum, güzel bir sohbet oldu, sevgiler.

‘Yaþamýn zenginliði; hisse senetlerinin deðil, hissi senetlerinin çok-luðundadýr. Yani borsa-da oynayan, çok para kazanan insanlar aptal deðil ama hisse senet-lerine yatýrýyorlar zekâlarýný. Sanat, bilim ve insanlýk adýna yola çýkanlar ise hissi senetler biriktiriyorlar. Ýstiridyenin içine bir kum taneciði girer ve istiridye bundan rahat-sýz olur, kum taneciði canýný acýtýr, bu acýya son vermek için bir salgý üretir ve o kum taneciðini bir inciye dönüþtürür, bunu yapabilme gücüdür asýl olan.’

Dünya böylesine güzel olur muydu yine diplomasýný çerçeveleyip

para kazanma derdine düþseydi Dr. Che yüreðini daðlara asmak yerine

Belgede RUHLARLAKONUÞULUYOR MU? (sayfa 31-40)

Benzer Belgeler