• Sonuç bulunamadı

Halk Masalı Olarak Şahmaran

I. BÖLÜM

1.3. Şahmaran Anlatılarının Türsel Özellikleri

1.3.1. Şahmaran Anlatılarının Masal ile İlişkisi

1.3.1.2. Halk Masalı Olarak Şahmaran

Pek çok araştırmacının kaynağını Câmasbnâme adlı mesneviye, dolayısıyla yazılı edebiyata dayandırdığı Şahmaran anlatısının; zamanla basitleştirilerek ve kısaltılarak sözlü geleneğe de yansıdığı düşünülmüştür. Tespit edilmiş belgelerden hikâyenin Anadolu’da ve diğer Türk toplulukları arasında bir halk masalı, olarak yaygın olduğu anlaşılmaktadır (Özdemir, 1998:223).

Şahmaran anlatılarının masal biçimi Antti Aarne ve Stith Thompson kataloglarında 673 numarada The White Serpent’s Flesh adıyla kayıtlıyken; W.Eherhard-Pertev Naili Boratav’ın Türk Halk Masalları Tip ve Motif Kataloğu’nda 57 numarada kayıtlıdır (TypenTürkischerVolksmarchen. Wiesbaden 1953). Eberhard ve Boratav’ın hazırladığı katalogda Şahmaran ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır:

89

Type 57 Yılanların Şahı Şahmaran( Der Schlangenkönig Şahmaran)

I. Motifler:

2. Fakir bir oduncu bir arkadaşıyla ormana gider; içi bal dolu bir kuyu bulurlar.

3. Fakir aşağıya iner, yukarıya bal gönderir; sonra arkadaşı balı alınca onu orada bırakıp gider.

4. (Bu fakir)Bir geçit bulur, yoluna devam eder ve yılanların şahının olduğu yere gelir. Orada yedi yıl kalır.

5. Bu süre içinde vücudunun bazı bölümleri yılan derisine dönüşmüştür. 6. Padişahın hastalığı sebebiyle Şahmaran’ın kanına ihtiyaç vardır.

7. Padişah şehirdeki tüm erkeklerin hamam gitmesini ister; bu sayede derisindeki değişimle kimin Şahmaran’ın yanına gittiği anlaşılacaktır.

8. Şahmaran, bulunur; Şahmaran fakire ilk kanının değil; ikincisinin içilmesi gerektiğini söyler.

9. İlk kanı içen padişah ölür. 10. Fakir ise tanınmış biri olur. II.

a)Gönen 1,1 ; b) Ankara 1325,1 (Niğde) ; c)Ankara 1, 50 ;(Niğde)

d)Ankara 3,23(Kırşehir) ; e)Ankara 10, 7 f) Ankara 24, 6 (Ankara) g)

Ankara 50,10

(Boratav, Türk Halk Masalları Tip ve Motif Katalogu’nda masalın Ankara, Niğde, Gönen, Kırşehir’den derlenmiş yedi varyantını incelenmiştir.)

III. Varyant

90

(Boratav, derlediği Gönen, Ankara, Ankara masal varyantlarında fakir oduncunun adının Cami Sap, Camesel, Canibis olarak verildiğini belirtmiştir.)

3. (Fakir oduncu)Yılanlar şahının kızıyla evlenir, iki yıl yanında kalır. Beyaz bir yılanla dövüşen; siyah bir yılanı öldürür ve yılanların şahına sunar; bundan dolayı ödüllendirilir.

6. Bir büyücü Cami Sap’ı ihbar eder. Yılanların şahı, padişahı ölümle tehdit eder. Cami Sap nasıl zengin olduğu ile ilgili sırrı ifşa etmez. ( 7-9 Motifler eksik)

8. İlkini içen büyücü ölür; fakat padişah iyileşir. 9. Cami Sap, padişah olur.

V. Açıklama

9. Bugüne kadar yılanlar, efendilerinin kim tarafından öldürüldüğünü bilmiyor; öğrenecek olsalardı boynuzlarıyla dünyayı yok ederlerdi. (b)

V.

Bu masala Bin bir Gece Masalları’nda ( E. Littmann, Bd. 3. S. 195 bis Bd. 4. S.98) ve Türk yazılı edebiyatında ( Mustafa Nihat, Türkçede Roman –Camasbname) da rastlanır. Ayrıca modern litografide Şahmaran Hikayesi başlığı altında sayılı ürünlerden biridir.

Çeşitliğin gösterdiği gibi gerçek bir halk masalı olmuştur. (Boratav-Eberhard, 1953: 63-64.)

Bizim yukarıda olduğu gibi verdiğimiz Eberhard- Boratav “Türk Halk Masalları Tip ve Motif Katalogu”ndaki masalı Hasan Özdemir, Arne- Thompson Katalogu’nda yer alan bazı motifleri de göstererek varyantları düzenleyip vermiştir. Ayrıca bu masalın biri Gaziantep’ten ikisi Sekü köyünden (Gümüşhacıköy) derlenmiş üç varyantı arşivinde bulunduğunu söylemiştir. Özdemir’e göre: Masalın bütün sözlü belgeleri onun Camasb-Name’deki hikâyeye geri gittiğini göstermektedir. Bütün edebî biçimlerinde iç içe anlatılmış üç hikâye varlıklarını

91

korumuşlarken; sözlü geleneğe asıl hikâye yansımış ve halk masalının bütün özelliklerini kazanmıştır (Özdemir, 1998: 225- 226).

Yılanlar padişahı masalı Türkiye dışı Türk toplumlarında da karşımıza çıkmaktadır. Azerbaycan masalları arasında tespit edilen “Ovçu Pirim ile İlanlar Padşahı” adlı masalda yılanlar padişahı avcıya hayvanların dilini anlama kabiliyeti verir. Anadolu sahasında Ak Yılan, Kara Yılan veya Avcı Ahmet gibi adlarla anlatılan bu masalın özeti şöyledir:

Avcı Pirim bir gün dağa çıkar; bir ak yılan ile bir kara yılanın dövüştüğünü görür. Kara yılanı vurayım derken yanlışlıkla ak yılanı öldürür; kara yılanı ise yaralar. Yanlışlıkla öldürülen ak yılan, yılanlar padişahının kız kardeşidir. Yılanlar Padişahı Avcı Pirim’i yanına çağırır; üç yılan onu alıp Yılanlar Padişahının yanına götürür. Yılanlar Padişahı Avcı Pirim’e kız kardeşini neden öldürdüğünü sorar; Avcı kara yılanı öldürecekken, ak yılanı yanlışlıkla öldürdüğünü söyler Yılanlar Padişahı, yaralı kara yılanı buldurur; tüm bunlara sebep olduğu için onu öldürtür. Yılanlar Padişahı Avcı Pirim’i affeder ve ona ne istediğini sorar. Avcı Pirim, Yılanlar Padişahı’nın ağzına tükürmesini ister; Padişah, kimseye söylememek şartıyla dileğini yerine getirir; aksi taktirde cezalandırılacağını söyler. Bundan sonra Avcı Pirim, hayvanların dilinden anlar; işittikleri karşısında sürekli gülünce karısı sebebini öğrenmeye çalışır; ancak Avcı Pirim, eşine söylemeyerek ölümden kurtulur (Aydın, 2008: 350-354).

Pek çok anlatıda yılanlar şahı “ak” renkli olarak tasvir edilmektedir. Rovşan Elizade’ye göre; Türk lehçelerinde ak kelimesi temiz, beyaz, güzel, harikulade, parlak, mükemmel, muhteşem gibi anlamlar taşır ve yılanlar padişahı Şahmaran ak renkli olarak karşımıza çıkar (Elizade, 2008: 81).

Şahmaran anlatısına, Tatar masalları arasında “Yılan Patşası Şahmara” (Yılan Padişahı Şahmaran) adıyla rastlamaktayız. Masalın olay örgüsü şöyledir:

Odun satarak geçimini sağlayan fakir bir adam, bir ağaç dibinde otururken eli demir bir nesneye değer; orada bal bulur. Geçimini bu balı satarak sağlamaya başlar; komşusuna da haber verir, ikisi balı birlikte çıkarıp satarlar. Bal bitince artık o yere uğramaz olurlar; fakir oduncu yine gidip orayı kontrol etmek ister. Aynı yeri tekrar

92

kazar; bu sefer bir kapı koluna rastlar; kapıyı açınca yılanlarla dolu aydınlık bir yere gelir. Yılanlar fakir oduncuyu yutmak için kafalarını kaldırdıklarında ak bir yılan durun der gibi kuyruğunu kaldırır. Adam, bir kerevetin üstünde çok parlak ak bir taş görür; tüm yılanların gidip o taşı yaladıklarına tanık olur. Fakir oduncunun, açlıktan hiç takati kalmaz; bunun üzerine ak yılan kuyruğu ile yanına gelmesini işaret eder; adam gitmeye korkar. Bunun üzerine ak yılan dile gelip bizim balımızı sattın, yerimizi öğrendin artık burada bizimle yaşayacaksın, der ve aç olan delikanlıya korkmadan gelip şu taşı yala artık acıkmaz ve susamazsın, der. Karnı doyunca ak yılana kim olduğunu sorar; o da yılanlar padişahı olduğunu söyler. Evini özleyen fakir oduncu, Şahmaran’ı gördüğünü kimseye söylememeye yemin ederek oradan çıkar. Ne var ki döndüğünde şehrin padişahı hastalanır; büyücüler iyileşmesi için Şahmaran’ı gören kişiye ihtiyaç olduğunu söylerler. Padişah bir hamam yaptırır; herkesi hamama çağırır. Delikanlının sırtındaki lekelerden Şahmaran’ı gördüğünü anlayıp işkencelerle itiraf ettirirler.

Fakir delikanlı Şahmaran’ın yanına gider. Şahmaran, kendisini pişirmesini istediklerinde, üçe bölmesini, birinci kaynayan ile son kaynayan suyunun yerini değiştirmesini delikanlıya öğütler. Delikanlı Şahmaran’ı üçe böler; Şahmaran’ın söylediklerini yerine getirir. Büyücü, delikanlının değiştirdiği yanlış sıvıyı içer ve ölür. Delikanlı kaynayan üçüncü suyu içer ve kazanda kaynamakta olan parçaların konuştuklarını anlamaya başlar. Parçalar, baş parçasını yiyenin başının iyileşeceğini; iç parçasını yiyenin içinin iyileşeceğini; kuyruk parçasını yiyenin ayaklarının iyileşeceğini söylemektedir. Padişah parçaları yer ve iyileşir; fakir delikanlı tüm hayvanların dilini anlayan bir doktor olur (Gültekin, 2010: 1182- 1187).

Tatar Mifları adlı eserde L. Camalatdinov’a göre; olumlu, ak (sarı) yılanların insanlara armağanlar vermek ve insanlara yardım etmek gibi iki türlü iyilik ettikleri ifade edilmektedir; Yılan Patşası Şahmara gibi masallarda işte böyle kutsal yılanlar yer almaktadır. Ak yılan tipi, kaynağını eski totemik inançlardan almaktadır. Örneğin, “Yılan Patşası Şahmara” masalında kahraman ak yılanı kaynatıp çorbasını içer ve hayvanların dilini anlamaya başlar; padişah ise eskisinden daha sağlıklı bir hale gelir. Burada hayvanlar üzerinde hâkimiyet kurmak ve hastalıklardan kurtulmak için totem eti yemek gibi çok eski bir anane kalıntısı karşımıza çıkmaktadır (Tatar Mifları, 1999: 75).

93

Anadolu’da yapılan çeşitli masal derlemelerinde Camasbname’deki Camasb’ın Şah-ı maran ile karşılaştığı bölümün masal versiyonlarını tespit etmek mümkündür. Pertev Naili Boratav ve Hasan Özdemir bu hikâyenin masal versiyonlarını tespit etmişlerdir. Ayrıca Yukarı Çukurova Masallarında, Van veya Tunceli yöresinden derlenen masallarda Şahmaran anlatısının çeşitli masal versiyonları ile karşılaşmak mümkündür.

Masallarda sıkça karşılaştığımız “Bir varımış, bir yokumuş” başlangıç formeli ile başlayan Esma Şişek’in Yukarı Çukurova bölgesinden derlediği “Şahmeran” adlı masalın olay örgüsü şöyledir:

Bir kadının Lokman adlı bir oğlu varmış. Anası bir gün Lokman’ı üç arkadaşıyla oduna göndermiş. Lokman tuvalet ihtiyacını gidermek bir yerde oturmuşken elindeki bıçakla yeri eşelemiş; orada bir bal kuyusu bulmuş. Arkadaşlarını çağırmış, birlikte kuyunun içindeki balı yukarı çekmeye başlamışlar. En sonunda Lokman kuyunun dibinde kalan balı çıkarmak için kuyuya inmiş; arkadaşları, açgözlülüklerinden, onu orada bırakıp kuyunun ağzını kapatmışlar. Lokman, kuyunun içinde bir deliği genişletip bir başka dünyaya gelmiş. Burayı gezerken Şahmaran’a rastlamış. Şahmaran, ona yardım etmiş Lokman burada yaşamaya başlamış. Bir süre sonra Lokman yukarı çıkmak istemiş; Şahmaran, yerinin öğrenileceği endişesiyle onu çıkarmak istememiş. Günün birinde Şahmaran, yalvarmalara dayanamayıp Lokman’ı serbest bırakmış. Lokman, memleketine dönmüş; başından geçenleri annesine anlatmış. Bir gün o devrin padişahı hastalanmış; doktorlar sadece Şahmaran’ın etinden iyileşeceğini söylemişler. Padişahın bilginlerinden biri, Şahmaran’ı gören kişinin etinin pul pul olacağını söylemiş. Herkesi hamama sokmuşlar, en sonunda Lokman’ı yakalamışlar. Lokman’a baskı yapılınca Lokman, Şahmaran’ın yerini göstermiş. Şahmaran, Lokman’a “Sen bana kötülük yaptın, ben sana gene de iyilik yapacağım; beni kesecekler zehirli tarafımı sana yedirecekler, zehirsiz tarafımı padişaha yedirecekler, tabakların yerini değiştir.” demiş. Lokman, Şahmaran’ın dediğini yapmış, zehirli tarafı padişah yer yemez ölmüş, lokman da zehirsiz tarafı yiyip kutulmuş (Şimsek,2001: 27- 28).

94

Van/ Erçiş’ten derlenen Şahmaran adlı masalda Cemset adlı bir adam gezerken bir bahçede bir kuyu görür; kuyudan inince yarısı insan, yarısı yılan Şahmaran ile karşılaşır. Cemset, birkaç gün Şahmaran’la kalır; evine dönmek ister. Şahmaran, kendisini gören kişinin vücudunun lahta lahta olacağını; kendisiyle karşılaştığını kimseye söylememesini tembihler. Bir gün şehrin padişahı hastalanır; hekimler derdinin dermanı Şahmaran’ın başının suyudur, derler. Şahmaran’ı gören kişinin vücudunun lahta lahta olmasından anlaşılacağını bu sebeple herkesin hamama çağrılmasını isterler. Cemset’in Şahmaran’la karşılaştığı anlaşılır, Şahmaran’ı getirmesi istenir. Şahmaran, Cemset’e kendisini üçe bölmesini söyler; kuyruğunun zehirli, ortasının bir çeşit ilaç, başının ise padişahın hastalığına dermandır; ayrıca baş suyunu içen kişinin Lokman Hekim olacağını söyler. Cemset, şiselere doldurulan suların yerini değiştirir; kendisi baş suyunu içer, kuyruk suyunu içen zehirlenir ölür, padişah orta suyunu içer o da ölür. Baş suyunu içen bitkilerin dilini öğrenir, Lokman Hekim olur (Kasımoğlu, 2010: 723- 726).

Handan Kasımoğlu’nun Van Erciş’te Rukiye Çalışkan’dan derlediği bu anlatıda, anlatıcı masala başlarken masal formelleri ile başlamasa da masalı bitirirken “Göğden üş alma düşdi; onlara vermiyeek, biri man, biri san, biri de muna.” sözleriyle anlatıyı masal ortamına dâhil etmiştir.

Tunceli Valiliğince yayımlanan Tunceli Folkloru adlı eserde ise Şahmaran’ın, Tunceli masalları arasından derlenen bir versiyonuna yer verilmiştir. Kemal Kahraman’ın Türkçeleştirdiği bu versiyon Camasbname’de iç içe geçmiş hikayelerden izler taşıması bakımından önemlidir. Masalın olay örgüsü kısaca şöyledir:

Lokman Hekim, bir gün ölüme çare bulmak amacıyla tuttuğu defterini alıp ırmağın başına gelip oturmuş; ölüme çare bulmak için defterini açıp çalışmaya başlamış. Hz. Peygamber, Cebrail’den gidip defteri suya düşürmesini istemiş. Cebrail, Lokman’ın yanına gitmiş; kanadını çırpıp defteri suya düşürmüş; defterden yalnız üç sayfa kalmış. Lokman Hekim, çaresiz evine dönmüş, bir süre sonra ölüm döşeğinde eşini çağırıp bu üç sayfayı eşine vermiş, doğacak evladı istediğinde sayfaları ona vermesini söylemiş. Kadın günü dolunca bir oğlan doğurmuş, adını Camısan koymuşlar. Camısan da köyün diğer çocukları gibi oduncu olmuş. Bir gün

95

arkadaşları ile oduna giden Camısan, bir kütük görür; kaldırmaya çalışırken büyük bir taşın altında içi bal dolu bir küple karşılaşır. Arkadaşlarıyla birlikte balı çıkarırlar, dipte kalan balı çıkarması için Camısan’ı küpün içine indirirler. Açgözlü arkadaşları balı onunlar paylaşmak istemedikleri için onu orda bırakıp dönerler. Küpün içinde bir süre çaresiz bir şekilde bekleyen Camısan, bir akrebin geldiği deliği büyüterek bir yere varmış. Şaşkınlıkla etrafına bakınırken üst tarafı insan, elleri ve ayakları dâhil, alt tarafı yılan, dudakları çatlamış Şahmaran ile karşılaşmış. Camısan, etrafındaki yılanlardan oldukça korkmuş. Şahmaran, Camısan’a yılanlardan korkmamasını ve insanoğlu yüzünden yedi yüz yıllık konağını bırakıp buraya geldiğini söylemiş. Camısan, bir süre sonra Şahmaran’a kendisini bırakması için “yalvarmaya başlamış. Şahmaran, Camısan’a Şah Temur’un oğlu Belkıya’nın hikâyesini anlatmış. Belkiya da Şahmaran’a insanların dünyasına dönebilmek için yalvarmış; Belkiya’yı bu ısrarından vazgeçiremeyen Şahmaran, ona bir çayırlığa cuma günü gelecek biri siyah biri beyaz iki koçtan söz etmiş. İki koçun gelip çayırlıkta kavgaya tutuşacağını ve Belkiya’ya gidip bir yerde saklanmasını söylemiş. Belkiya’ya koçların kavgaya tutuştukları an ‘ya Hızır’ diyerek ak koçun üstüne atlamasını, böylece insanların dünyasına çıkacağını öğütlemiş. Belkiya, Şahmaran’ın dediği gibi çayırlığa gelip beklemiş, iki koç kavgaya tutuştuğu anda ak koçun sırtına binecekken kara koç durumu fark edip ani bir hamleyle Belkiya’yı kendi sırtına alıp onu yedi kat yerin altına indirmiş. Belkiya yerin yedi kat altında insanların dünyasına benzeyen bir dünyaya çıkmış; orda bir adamın hizmetçisi olmuş. Hizmetkârı olduğu adama ‘Ağam, beni aydınlık dünyaya gönder’ diye yalvarmış; ağası, kimsensin onu aydınlık dünyaya götüremeyeceğini anlattıktan sonra ancak Zümrüt Kuşu’nun onu aydınlık dünyaya götürebileceğini söylemiş. Zümrüt Kuşu’nun her yıl bir çınar ağacının üzerinde yuva yapıp yavruladığını; bir yılanın ise gelip yavruları yediğini anlattıktan sonra; Belkiya’nın yavruları kurtarması halinde Zümrüt Kuşu’nun onu aydınlık dünyaya götürebileceğini söylemiş. Belkiya denileni yapmış; Zümrüt Kuşu’nun yavrularını ejderhadan kurtarmış; Zümrüt Kuşu bunun üzerine Belkiya’yı insanların dünyasına çıkarmayı kabul etmiş. Zümrüt Kuşu, kırk tulum dolusu et, kırk tulum dolusu su aldırıp kanatlarına yükletmiş. Belkiya, Zümrüt Kuşu acıktıkça et, susadıkça su verip zahmetli bir yolculuktan sonra insanların dünyasına gidebilmiş. Belkiya gittiği bir şehirde Süleyman’ın mührünü arayan bir Hoca ile karşılaşmış. Daha sonra Belkiya, Cihanşah ile karşılaşmış; Cihanşah ona kendi macerasını anlatmış. Masal,

96

Camısan’ın Şahmaran tarafından aydınlık dünyaya gönderilmesi ve bunun Şahmaran’ın ölümüne sebep olmasıyla biter. Masalın sonu Anadolu kültür geleneğindeki diğer anlatılarla aynıdır (Işık, 2012: 82-92).

Câmasbnâme’deki hikâyeye göre zamanla basitleştirilen ve kısalan Şahmaran hikâyesi, gerek Anadolu’ da gerekse diğer Türk ülkelerinde sözlü gelenekte masal şekliyle anlatılmaya devam etmektedir. Şahmaran anlatısının masal versiyonunda Camasbname’deki Camasb’ın Şahmaran ile karşılaştığı hikâyenin ana çatısı değiştirilmeden anlatılmaktadır. Ancak birçok masal örneğinde Belkiya ve Cihanşah’ın hikâyesine değinilmediği görülmektedir.

Benzer Belgeler