• Sonuç bulunamadı

Şahmaran Hakkında Genel Bilgi

Yeryüzünde hemen tüm topluluklarda yılan, hem olumlu hem olumsuz nitelikler yüklenmiş bir semboldür. Çeşitli kültürlerde yılan; yaşam, ölüm, sihir ve bilgiyle ilişkilendirilmiştir.

Anadolu kültür geleneğinde ise yılanın bilgelik vasfı, yüzü insan; bedeni yılan olarak tasvir edilen Şahmaran’la hayat bulur. Anadolu kültüründe süslü tacı, çiçekli motifleri ve ejderha şeklindeki kuyruğuyla Şahmaran, gerek halk anlatmalarında; gerekse evlerde bir bereket sembolü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Halk arasında Şahmaran ya da Şahmeran diye adlandırılan başı insan(genellikle kadın), gövdesi yılan şeklinde tasvir edilen mitolojik varlığın adı olup Farsça “Şah-ı mârân” tamlamasından dilimize geçmiş; yılanların şahı anlamına gelmektedir. Sami kökenli anlatmalarda ise Şahmaran’ın adı “Yamliha” olarak karşımıza çıkmakta; “hükm etmek”, “hükümdar olmak” anlamlarına gelmektedir. Büyülerde de kullanılan Yamliha adı, Ashâbu’l-Kahf” (yedi uyurlar) efsanesindeki yedi kişiden birinin adı olup; ünlü Arap yazar ad-Damiri (ölm.1405) tarafından yedi uyurların en güzeli ve en mütedeyyini olarak tanıtılmıştır (Özdemir, 1998: 222).

Ahmet Talat Onay, halk hikâyeleri arasında matbu örnekleri bulunan Şah-ı maran’ın yılanların padişahı anlamına geldiğini; batıl inanca göre, başının insan; gövdesinin yılan şeklinde tasvir edildiğini ve bir mağarada ikamet ettiğini söylemektedir:

“Hurâfâta göre başı insan başı, gövdesi yılan olup yılanların padişahıdır. Bir mağaranın zemini altında bağ ve bahçelik bir yerde sâkindir. Benî âdemin şerrinden kaçıp buraya ilticâ etmiştir. Zebercedden bir taht üzerinde oturur, insan gibi konuşurmuş.” (Onay, 2000:410)

39

Şahmaran ile ilgili anlatıların kaynağı İran ve Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan Camasbnâme adlı esere dayanmaktadır. İlk örneklerine Farsça’da rastlanan Câmasbnâme’lerin aslı Keyânîler’den Şah Güştasb’ın kâinat ve yaratılışla ilgili sorularına, İran mitolojisinde hakîm diye nitelendirilen Vezir Câmasb’ın verdiği cevaplardan oluşan, Pehlevîce yazılmış yaklaşık 500 beyitlik bir risaledir. Bu soru ve cevaplarda çeşitli dinî ve ahlâkî konular ele alınmış; Keyûmert’ten Lohrasb’a kadar olan dönemin tarihi ve İran hükümdarlarının efsaneleri anlatılmıştır. Risalenin son kısımlarında İran ülkesinin geleceğinden ve Zerdüşt dinindeki vaatlerden söz edilmiştir. Eser Yeni Farsça’ya da çevrilmiştir. Farsça kaleme alınan bir başka Câmâsbnâme ise Nasîrüddîn-İ Tüsî’nin (ö 672/ 1274) gizli ilimlerden bahseden “yıldıznâme” türünde otuz üç beyitlik mesnevisidir.

Türkçe’de manzum ve mensur birkaç tercümesi bulunan Câmasbnâme’nin bilinen ilk tercümesi, Ahmed-i Dâî’nin (ö 824 /1421 ‘den sonra) Nasîrüd-dîn-i Tûsî’nin aynı adlı eserinden biraz genişleterek yaptığı çeviridir. Yetmiş üç beyit olan mesnevi Farsçasında olduğu gibi “feûlün / feûlün / feûlün / feûl” kalıbıyla kaleme alınmıştır. İsmail Hikmet Ertaylan iki nüshadan faydalanarak eseri eski harflerle yayımlamıştır.

Türkçedeki en önemli Câmasbnâme çevirisi XV. Yüzyıl şairlerinden Mûsâ Abdi’ye aittir. Kaynaklarda hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmayan Abdi, II. Murad devri şairlerinden olup eserinde adını Mûsâ, mahlasını Abdi olarak vermektedir. (vr. 41-51). Câmasbnâme’yi II. Murad’ın isteği üzerine kaleme aldığını söyleyen Abdi (vr. 5”, 118) onu aynı adı taşıyan bir kitaptan nazmen tercüme ettiğini bildirmekte (vr 161), fakat eserin aslı ve dili hakkında bilgi vermemektedir. Abdi Câmasbnâme’yi Bandırma’nın Aydıncık kasabasında bir yılda kaleme almış ve 833’te (1429-30) tamamlamıştır. 5122 beyitten meydana gelen mesnevi “fâilâtün / fâilâtün / fâilün” kalıbıyla yazılmıştır. Eserde ayrıca aruzun değişik kalıplarıyla yazılmış seksen sekiz beyit tutarında on dört gazel bulunmaktadır. Ayrıca eserde, bir tevhid, bir na’t, biri Sultan II. Murad diğeri Sadrazam Hoca Mehmed Paşa için söylenmiş iki methiye ile gazel biçiminde bir de mersiye yer alır (Erkan, 1993: 43- 44). Eski Anadolu Türkçesinin dil özelliklerini taşıyan Câmasbnâme, sade ve akıcı bir üslûpla, halk söyleyişiyle kaleme alınmış olup eserde Arapça, Farsça kelime sayısı oldukça azdır.

40

Dânyâl peygamberin oğlu Câmasb’ın başından geçenleri ve Şahmaran’ın (Şâh- ı Mârân) yanında geçirdiği günleri anlatan Câmasbnâme, içi içe girmiş birkaç hikâyeden meydana gelmektedir. Bunlar Bulkıya Şah Sahre, Kafdağı, Cihan Şah, Mürg Şah, Şah Peri, Gevhernigin Kalesi, Şems Bânü, Kigal Hindî, ve Giriftar-ı Şehrişah hikâyeleridir. Masal unsurlarının hâkim olduğu Câmasbnâme’nin özeti şöyledir:

Zamanın hem hekimi hem de Peygamberi olan Danyal ecele çare arar, bulur. Üzerinde türlü türlü otların bittiği bir dağa giderken Ceyhun nehri üzerindeki köprüde Cebrail ile karşılaşır. İnsan suretinde ona görünen Cebrail; Danyal’a Cebrail’in kim olduğunu sorar. Danyal soruya cevap vermek için hikmet kitabına bakarken elinden düşen kitap sulara karışır. Danyal, ancak birkaç sayfasını kurtarabilir. Evine dönünce kitabın elinde kalan sayfalarını bir sandığa koyup kilitler ve karısına kendisinden sonra oğlu olursa ona vermesi için vasiyet eder. Danyal’ın ölümünden sonra bir oğlu olur. Adını babasının vasiyetine uyup Camasb koyarlar. Hiçbir işte tutunamayan Camasb’a sonunda odunculuk yapsın diye annesi birkaç eşek satın alır. Arkadaşlarıyla oduna giden Camasb ve arkadaşları yağmura tutulurlar yağmurdan korunmak için bir mağaraya sığınırlar. Camasb elindeki bizlengeç ile önündeki toprağı karıştırırken bir mermer levha görür. Mermer levhayı kaldırdıklarında içi bal dolu bir kuyu bulurlar. Camasb kuyuya indirilir, kapları bal ile doldurup yukarıdaki arkadaşlarına verir. Kuyudaki bal bitmek üzereyken arkadaşları kuyunun ağzını kapatıp balı alıp giderler ve annesine oğlunun bir kaplan tarafından parçalandığını söylerler.

Kuyuda kalan Camasb bir akrebin bir delikten çıkıp kendine doğru geldiğini görür. Akrebi öldürür ve çakısıyla deliği içinden bir adam geçecek kadar genişletir. Sonra içine girip yürür, yolu bir demir kapıya gelir, kapıyı anahtarlarla açıp içeri girer. Ortasında bir havuz olan bir bahçeye varır. Orada gördüğü bir tahta çıkıp oturur ve uyuya kalır. Uyandığında çevresinde binlerce yılan görerek korkar. Tahtında oturan Şahmaran ona korkmamasını söyledikten sonra Camasb’a ülkesine nasıl geldiğini sorar. Camasb başından geçenleri anlattıktan sonra Şahmaran da kendini ona tanıtıp daha önce tanıştığı Bulukiya’nın hikâyesini Camasb’a anlatmaya başlar:

41

Mısır hükümdarı ölünce oğlu Bulukiya tahta çıkar. Hazinede bir sandıkta gizlenmiş Na’t-i Mustafa’yı ihtiva eden bir kitap görür. Bunu okuyan Bulukiya Hz. Muhammed’e âşık olur. Hz. Muhammed’in aşkıyla yollara düşer. Uğradığı ada da yılanlar görür. Bunların şahı da beyaz bir yılan olan Şahmaran’dır. Şahmaran’dan ayrılan Bulukiya Şam’a gider. Orada Hz. Süleyman’ın yüzüğünü aramakta olan Affan ile karşılaşır. Affan Bulukiya’nın Şahmaran’ın yerini bildiğini anlayınca Şahmaran’ı hile ile yakalayıp bir sandığa koyar. Şahmaran’dan aradığı otun yerini öğrenir. Böylece su üzerinde yürüyebilir. Sonra da Şahmeran’ı serbest bırakır. Şahmaran bir daha insanoğlunun yüzünü görmemek için Kaf Dağı’na yerleşir. Affan ile Bulukiya ot sayesinde yedi denizi aşıp Hz. Süleyman’ın mezarının bulunduğu yere gelirler. Affan Hz. Süleyman’ın yüzüğünü almaya kalkışınca mezarın bekçisi olan ejderha onu yakıp öldürür. Aşk-i Muhammedi ise Bulukiya’yı yanmaktan kurtarır. Dönüşte yolun şaşırır. Birçok ada dolaşır. Birisinde meyveleri insan başına benzeyen, gülen ve ağlayan ağaçlar görür. Bir sahrada atları kendileri gibi kanatlı yiğitlerle karşılaşır. Onu alıp Periler Şah’ına götürürler. Oradan ayrılan Bulukiya yolda Allah ve Hz. Muhammed’in adını tespit eden karanlıktan sorumlu Yucail adlı melekle karşılaşır. Sonra başları kuşbaşı gibi adam öküz ve aslan suretlerinde dört melek görür. Altın ve gümüş dağlarından geçer. Bir denizde Balıklar Şah’ı ona yiyecek ve içecek verir. Onlar sayesinde susamaz ve acıkmaz. Sonra da Cebrail, Mikail ve İsrafil’le karşılaşır. Ona bir ejderhayı cehenneme atmakla görevlendirilmiş olduklarını söylerler. Onlardan ayrılan Bulukiya yolunun üzerinde bir mezar görür.

Mezarın başında Cihan Şah’ı görür. Cihan Şah ona hikâyesini anlatır: Cihan Şah, on altı yaşına geldiğinde geyik avına gider. Geyiği avladıktan sonra yolu kaybeder. Nim-tenler (yarım adamlar) ülkesine gider. Dört adamını nimtenler öldürür. Cihan Şah oradan kaçar. Maymunlar adasına çıkar. Maymunlar ona ve adamlarına beş yıl hizmet ederler. Oradan da kaçan Cihan Şah her biri köpek kadar iri karıncaların ülkesine gelir. Adamları karıncalar tarafından yenir. Canının zor kurtaran Cihan Şah oradan Yahudilerin şehrine varır. Sonra Kuşlar Şahı’nın memleketine gider. Orada kuş donunu soyup suda yıkanan peri kızına âşık olur. Bir yıl sonra Kuşların Şahı’nın kendisine öğrettiği hile sayesinde peri kızını yakalar. Onunla birlikte memlekete dönüp peri kızıyla evlenir. Bir müddet sonra kız onu bırakır, uçup gider. Cihan Şah Şemse Banu’yu bulmak için tekrar yollara düşer:

42

Kuşlar Şahı’nın yardımıyla Gevhernigin Kalesi’ne varır. Karısını alıp tekrar ülkesine döner. Ancak bir gün kurtlar Şemse’yi parçalayıp öldürür. Cihan Şah, Bulukiya’ya üzüntüsünden canına kıymayı düşündüğünü fakat meleklerin buna izin vermediklerini anlatır.

Bulukiya Cihan Şah’ın hikâyesini dinledikten sonra ondan ayrılır. Ayağına şişedeki sudan sürüp derya üstünde yürüyerek bir adaya varır. Orada bir ağaç üstünde oturan Cennet’ten Âdem Peygamber’le birlikte çıktığını söyleyen bir kuşla tanışır. Bulukiya âdemoğullarının ülkesini ondan sorar. Bunu ancak Hızır’ın bileceği cevabını alır. O anda Hızır zuhur eder, Bulukiya’yı alıp ülkesine götürür.

Şahmaran, Bulukiya hikâyesi bitirince Camasb tekrar ondan yurduna gitmek için izin ister. Bu sefer Şahmaran onun dileğini kabul eder. Şahmaran, Camasb’a ülkesine dönünce hamama gitmemesini tenbih eder. Bir yılanın yardımıyla Camasb, bal kuyusunun ağzına kadar götürülür. Annesine kavuşan Camasb, eski arkadaşlarını çağırır. Döndüğünü öğrenen arkadaşları yaptıklarına pişman olurlar; ondan özür dileyip servetlerinin yarısını ona verirler. Bütün ısrarlara rağmen Camasb hamama gitmez. Yedi yıl sonra hamamın önünden geçerken hamama girmesi için ısrar edilince Camasb, onları kırmayıp hamama girer. Kurna başında yıkanırken Padişah’ın askerleri gelip onu yakalarlar. Vezir onu hükümdar Keyhüsrev’in yanına götürür ve hastalıktan yüzü gözü şişmiş olan Padişah’ı gösterip bu derdin dermanını ancak Danyal oğlu Camasb bildiğini söyler. Camasb ne kadar elinden bir şey gelmediğini söylerse de fayda vermez. Vezir Şemhur padişahın derdine Şahmaran’ın derman olduğunu onun da yerini kendisinin bildiğini söyler ve Camasb Şahmaran’ın yerini söyler. Vezir, Camasb’ı da yanına alıp bal kuyusunun başına varırlar. Türlü büyüler yapıp Şahmaranı’ı kuyudan çıkartır. Camasb’ı gören Şahmaran sözünde durmadığı için önce onu kınar sonra da Camasb’ın koynunda gitmek istediğini söyler; isteği kabul edilir. Yolda Şahmaran Camasb’a: “Sakın beni sen öldürme, Şemhur öldürsün. Benim parçalarımı kaynatmak için sana verecekler o zaman birinci parçanının suyunu sakın içme.” diye tembih eder. Şahmaran, vezirin evine götürülür. Şemhur, Şahmaran’ı öldürür. Üç parçaya böler ve parçaları kaynatması için Camasb’a verir ve ona ilk parçanın (baş) suyunu birinci şişeye koyup içmesini, ikinci parçanın suyunu başka bir şişeye koymasını bunu kendisinin içeceğini söyler ve oradan ayrılır. Etleri kaynatan Camasb birinci suyun köpüğünü ikinci şişeye,

43

ikinci suyun köpüğünü de birinci şişeye doldurur. Vezir ikinci şişedekini içip ölür. Birinci şişedekini içen Camasb’ın ise gönül nuru artar. Şahmaran’ın çömlekteki eti dile gelip Camasb’a baş, orta ve kuyruk olmak üzere her parçasını sırasıyla Padişah’a yedirmesini söyler. Camasb çömlekteki etleri alıp dışarı çıkar. Göklere bakınca, göklerin sırları, yere bakınca bütün bitkilerin sırları kendisine malum olur. Bundan dolayı tıp, simya ve nücum (yıldız) ilimlerinde kazandığı bilgilerle kitaplar yazar. Padişah’a üç gün sırasıyla üç parça eti yedirir. Padişah iyileşir ve Camasb’ı kendine vezir yapar.

Câmasbnâme’nin yurt içi ve yurt dışı kütüphanelerinde pek çok yazma nüshası bulunmaktadır. Türkçe’de Dâî ve Abdi’nin Câmasbnâme’lerinden başka bir kısmı Abdi’nin eserinden faydalanılarak yazılmış, yer yer ondan alınmış bazı manzumeler ihtiva eden mensur Câmasbnâme’ler de vardır (İÜ Ktp., Ty. Nr. 9542 11 1 59 1746türihli; İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı. Osman Ergin. Nr 161). Bunlardan 1196’da (1780) Yazıcı Öksüz’ün kopya ettiği ve yalnız Cihan Şah’ın maceralarını ihtiva eden nüshada hikâye Abdi’ninkinden daha geniş biçimde anlatılmaktadır. 1911 yılında Ahmed adlı bir halk şairi tarafından derlenen “Mümtazetül-emâsil / Şahmaran Hikâyesi ise Abdi’nin mevnevisinden kısaltılmıştır. Ayrıca halk arasında dolaşan ve “Şahmaran” adıyla bilinen hikâyeler de (Abdullah Hımmet-zâde, Şahmaran Hikâyesi, İstanbul 1333; Süleyman Tevfik Şahmaran [Hikâyesi], İstanbul 1341) gibi hikâyeler Câmasbnâme’den özetlenmiştir ( Erkan, 1993: 43-47).

Câmasbnâme ‘nin yurtiçindeki kütüphânelerde bulunanlar nüshaları şunlardır: 1. Abdî Câmasb-nâme, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin, numara:587

2. Abdî Câmasb-nâme, İstanbul Millet Kütüphanesi (Ali Emiri) numara: 1202

3. Abdî, Câmasb-nâme, Atatürk Ün. Seyfeddin Özege ktb. Agah Sırrı Levend, nu:427

4. Su’di, Câmasb-nâme, (Kıssa-i Şâh-mâran) (Hicri 830) Ankara Milli kütüphane nu: YzA 1598/2

44

5. Abdi-i Edineciki, Câmasb-nâme, Ankara Milli Kütüphane Ktb nu: YzA 3825/1

6. Abdi-i Edinciki, Câmesb-nâme, Ankara Milli Kütüphane ktb nu: YzA FB 511

7. Abdi, Tercüme-i Câmasb-nâme. Ankara Milli Kütüphane ktb nu: YzA 2044

8. Abdi. Câmasb-nâme, İstanbul Arkeoloji, ktb. nu: 237 9. Abdî Câmasb-nâme, TTK, ktb. nu: 429

10. Abdî Câmasb-nâme, Konya İzzet Koyunoğlu, ktb, nu: 11398 11. Abdî Câmasb-nâme, TBMM ktb. nu: 1465

12. Abdî Câmasb-nâme, İstanbul Süleymaniye ktb. Ali Nihad Tarlan nu: 66 13. Abdî Câmasb-nâme, Konya Yusuf Ağa ktb. nu: 7582

14. Abdî Câmasb-nâme, Ankara Adnan Ötüken ktb. nu: 239 15. Abdî Câmasb-nâme. İstanbul Üniversitesi ktb. nu:9542

16. Nasüriddin Tûsî, Câmasb-nâme. Süleymaniye ktb. Ayasofya nu: 4795 17. Ahmed-î Dâî, Câmasb-nâme, İstanbul Ün. Edebiyat Fakültesi TDE Böl. Seminer ktb. nu:4028

Yurtdışındaki Kütüphanelerde Bulunan Nüshalar: 1. İngiltere British Museum nu: Add. 24.962 2. Almanya nu: ms.or.oct.2017

3. Almanya nu: ms.or.oct.3706 4. İtalya Bari oriantale nu:103 5. İtalya Vatican Turco nu: 52

45

6. Abdî Câmasb-nâme, Fransa Biblioteque Nationale nu: 1363

7. Abdî Câmasb-nâme, Biblioteaca Apostolica Barb Oriantale nu: 103

Mevlana Mahmud tarafından XV. yüzyılda istinsah edildiği anlaşılan bu nüshanın mevcut yazmaların en eskisi olduğu belirtilmektedir.

M.Fuad Köprülü’nün, Vasfi Mahir Kocatürk’ün, Kemal Yavuz’un Hususi kütüphanelerinde de eserin nüshalar bulunduğu kaynaklarda zikredilmektedir (Karademir, 2001: XIV- XXX).

Benzer Belgeler