• Sonuç bulunamadı

1 9 Halife Muktedir (H.295-320/M.908-932)

Halife Müktefî’nin hastalığı had safhaya varınca vezir Abbâs b. el-Hasan el- Cürcanî dört divan katibiyle birlikte seçilecek yeni halife hususunda istişarelere başladı.431 İstişare heyeti İbnü’l Fırat ve el-Cerrah grubu olarak ikiye ayrılıyorlardı. İbnu’l-Fırat iktidara daha güçlü birinin getirilmemesi konusunda vezir Cürcanî ile anlaşmıştı.432 Çünkü güçsüz bir halife onların işine geliyordu ve böyle bir halifeyi kendi çıkarları doğrultusunda rahatça kullanabileceklerdi. Bu ikili anlaşma gereği yeni halifenin ismi telaffuz edilmeye başlandı. Bu isim henüz çocuk yaşta olan Muktedir’den başkası değildi. Vezirin en büyük endişesi iktidara İbnü’l-Mu’tezz’in gelmemesiydi, bu şahsın iktidara gelmesi vezirin sonunun gelmesi anlamına geliyordu.433

İkinci gruba gelince, bu grup birincinin aksine Ebû’l-Abbâs Abdullah b. Mu’tezz’i halifeliğe aday gösteriyordu.434 Bunlara göre İbnü’l-Mu’tez yaşça daha uygun, deneyim ve birikim açısından da bu göreve ehil idi. Ayrıca askerî alanda kendisini kanıtlamış biriydi. Görüldüğü gibi iki grubun arasında bu konuda farklı temayüller ortaya çıkmıştır. Bu farklılık ve yeni halife seçimi üzerindeki oyunlar hasta yatağında bulunan Halife Müktefî’yi oldukça üzüyordu. Hilâfeti kardeşlerinden birine bırakmak isteyen hasta halife olan bitenden endişe duymakta idi. Ancak hasta halifenin kardeşleri için yaşça daha büyük olan Muktedir henüz on üç yaşındaydı. H.294/M.907 yılında kadıları huzuruna çağıran hasta halife kardeşi Muktedir’i veliaht tayin ettiğini bildirdi.435

Aynı yıl halifenin hastalığı şiddetlenince bu arada İbnu’l-Fırat, Muktedir’in halife seçilmesi hususunda vezir el-Cürcanî’yi ikna etmeyi başardı. Bu ikili ünlü devlet adamları da Türk Komutan Mûnis el-Muzaffer’i yanlarına alarak harekete geçerler.436

430 Mes’ûdî, Murûcü’z-Zeheb, IV, 291; Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, I, 69; İbnü’l-Cevzî, XIII, 77; İbnü’l-Esîr, VIII, 8; İbn Kesir, XI, 104.

431 İbn Miskeveyh, I, 3.

432 Taberî, X, 139; İbn Miskeveyh, I, 4.

433 Es-Sabi, Ebu Hasan, el-Hilal , Tuhfetu’l-Umera fi tarihi’l-Vuzera, Kahire, 1958, s. 132. 434 İbn Miskeveyh, I, 6.

435 Arîb, Sıla, s. 22; İbn Miskeveyh, I, 3; Hasan İbrahim, Hasan , Tarihu’l-İslâm, Kahire, 1965, III, 20. 436 İbn Miskeveyh, I, 3.

Halife Müktefî’nin ölümüyle harekete geçen bu grup Bağdat’ın batısında Muhammed b. Tahir’in evinde bulunan Muktedir’i oradan alarak saraya getirdiler ve ona biat ettiler.437

Muktedir’in halifelik beyatından sonra vezir Abbâs b. el-Hasan el-Cürcanî, Muktedir’in halife seçilmesinden sonra da boş durmayarak onun aleyhine çalışmaya başladı. Yeni halifenin yaşı icabı bu makama layık olmadığı fikrini ortaya atarak Ebû Abdullah Muhammed Mu’tezz’i hilâfete getirme faaliyetlerini başlattı.438 Hem Muktedir hem de İbnu’l Mu’tezz’in tarafında Türk Komutanlar vardı. Bu yıl komutanlar, kadılar ve diğer devlet yetkilileri Vezir el-Abbâs b. el-Hasan’la birleşerek Muktedir’i hal’ edip İbnu’l-Mu’tezz’e beyat etmeye karar verdiler. Bu işe karar veren belli başlı kimseler, başta el-Abbâs b. el-Hasan olmak üzere, Muhammed b. Dâvud b. el-Cerrâh, Kadı Ebû’l- Müsennâ Ahmed b. Yakûb, komutanlardan Hüseyin b. Hamdân, Türk komutanlar Bedr el-A’cemî ve Vasîf b. Savartekin’di.439

Daha sonra istediği gibi hareket ettiği için Muktedir ile arasının düzeldiğini gören vezir, durumu kendisine açıkladı. Bunun üzerine diğer arkadaşları bahçesine giderken yolda vezire saldırıp öldürdüler. Bu işi yapanlar yukarıda da adları geçen Hüseyin b. Hamdân, Bedr el-A’cemî ve Vasîf idi. H.296/M.909 yılında Muktedir tahttan indirilerek yerine Abdullah b. Mu’tezz halifeliğe getirildi. Râzî billah unvanı verildi.440 Muktedir’e haber gönderilip sarayı boşaltması istendi. Muktedir bu emri memnuniyetle kabul etti, ancak bir gece müsaade istedi.441 Muktedir’in yanında komutanlardan Türk Mûnis el- Hâdim ile Garîbü’l-Hal ve saray görevlilerinden başka kimse kalmamıştı.442

Muktedir saraydan ayrılmak isteyince yanındaki Türk komutanlar hilâfeti teslim etmemeleri gerektiğini söylediler. Bunun için nehir yoluyla İbnu’l-Mu’tezz’in bulunduğu saraya gidip onunla savaşmaya karar verdiler, Muktedir kendilerine silâhlar, zırhlar ve sair malzeme temin ettikten sonra kayıklara binip yola çıktılar. İbnu’l-Mu’tezz’in adamları bunları görünce kalabalıklarından korkup telâşlanarak kaçmaya başladılar.443 Sonra İbnu’l-Mu’tez, beyat eden askerlerin arkasından geleceğini zannederek maiyetindeki kimselerle birlikte Sâmerrâ’ya gitmek niyetiyle çöle doğru yola çıktıysa da kimse peşinden gelmedi. Bu sırada Muktedir’in taraftarları Mûnis, Garîbü’l-Hal başta olmak üzere Abdullah b. Mu’tezz’in evine saldırdılar. Halife Abdullah b. Mu’tezz

437 Arîb, Sıla, s. 28, 27, 156; Mes’ûdî, Murûcü’z-Zeheb, IV, 292-311; Hemedânî, Tekmile, s. 191-273; İbnü’t-Tiktaka, el-Fahrî, s. 232.

438 Arîb, Sıla, s. 29. 439 İbnü’l-Esîr, VIII, 8.

440 Taberî, X, 140; İbnü’l-Esîr, VIII, 14. 441 Taberî, X, 141; İbnü’l-Esîr, VIII, 14. 442 Taberî, X, 142; İbnü’l-Esîr, VIII, 17. 443 Taberî, X, 143, İbnü’l-Esîr, VIII, 18.

kendini destekleyenlerle kaçmayı başardı ise de daha sonra yakalanarak hapse atıldı. Neticede Muktedir, ikinci kez tekrar halife oldu. Bunun tabii bir neticesi olarak da yeniden halife olmasında büyük payı olan ordu komutanı Mûnis, halife üzerinde büyük bir nüfuz kurdu.444 Darbecilerin hareketlerini başarısızlığa mahkum eden Mûnis el- Muzaffer komutasındaki Türk askerleri, İbnül-Mu’tezz’in kaldığı saraya giderek orayı da ele geçirdiler. Bu hadiseden sonra Türk komutanı ve askerlerinin itibarı halife nezdinde bir kat daha artmıştır.

Bu olaydan sonra Türklerin askerî kanadının siyasî otorite üzerindeki tesiri daha da artmıştır, özellikle Mûnis el-Muzaffer, hem askerî hem de siyasî hayatta oldukça güçlenmiştir. Bu husus ordu içindeki diğer grupları rahatsız etmeye başlayınca yeni huzursuzluklar meydana geldi. Daha da vahimi, ordu içindeki Türkler’in kendi aralarında bile şiddetli rekabetler baş göstermeye başladı. Bu rekabet, bir yandan Türk asıllı Nasr el-Kuşurî el-Hâcib ile halifenin dayısı Hârûn b. Garîbu’l-Hâl’ı, diğer taraftan Mûnis el- Muzaffer ile Bağdat Şurta teşkilatının komutanı yine bir Türk asıllı Nâzûk ve Hamdânoğulları emiri Abdullah b. Hamdân’ı karşı karşıya getiriyordu. Bu rekabet tabii ki önemli devlet müesseselerine da bulaşarak devlet organlarının işlevlerini felce uğratıyordu. Bu ve buna benzer pek çok olumsuz iç çalkantılar Halife Muktedir’i yeni bir darbe girişimiyle karşı karşıya getiriyordu.

H.317/M.929 yılına gelindiğinde ordudaki huzursuzluk had safhaya varmıştı. Özellikle ordunun en üst makamında oturan Mûnis el-Muzaffer’in bitmez tükenmez istek ve arzuları ve devlet müesseseleri üzerindeki sınırsız tasarrufları Halife Muktedir’i çok zor durumda bırakıyordu. Bunun halli için, bir başka ifadeyle, Mûnis el-Muzaffer’in bu önlenemez gücünü kırmak ve devlet üzerindeki nüfuzunu azaltmak amacıyla bazı tedbirlerin alınması zamanının geldiği düşünülmeye başlandı. Bunun ilk adımı da Mûnis el-Muzaffer’i bir an önce büyük ölçüde güç aldığı ordu komutanlığından almak ve yandaşlarını da devletin idaresinden uzaklaştırmaktı.

Ancak bunu gerçekleştirmek için uygun zaman ve zemin gerekiyordu. Diğer taraftan halifeyle Mûnis el-Muzaffer arasındaki güvensizlik artık tamamen su yüzüne çıkmıştır, özellikle, bir kişinin Mûnis el-Muzaffer’e gelerek, halifenin Hârûn b. Garîbü’l- Hal ile anlaşarak kendisini öldüreceklerini haber vermesi, Mûnis el-Muzaffer’in halifeye olan güvenini tamamen ortadan kaldırmıştı.445

444 Mes’ûdî, Tenbih, 237; İbn Miskeveyh, I, 5; İbnü’l-Cevzi, XIII, 79 445 İbn Miskeveyh, I, 188.

Her ne kadar halife bu ihbarı ısrarla yalanlasa da Mûnis el-Muzaffer’i ikna edememiş ve bu güvensizlik sürüp gitmişti. Kanaatimizce halife ile Mûnis el- Muzaffer’in arasını açan ve bu güvensizlik ortamını hazırlayanların başında Hârûn b. Garîbu’l-Hâl bulunmaktadır. Uzun zamandır gözünü ordu genel komutanlığına diken bu zat, hâlifeye sürekli Mûnis el-Muzaffer aleyhine kışkırtarak bu amacına ulaşmak istemiştir.

Ayrıca daha önce de işaret ettiğimiz gibi devlet içerisinde ki başka diğer güçler arasında da çekişmeler ve çatışmalar devam ediyordu. Örneğin Hârûn b. Garîbu’l-Hâl’ın adamlarıyla şurta teşkilatının başkanı Nâzûk’un adamları arasında Zencî bir kadın hizmetçi yüzünden çıkan çatışma iki taraftada büyük mal ve can kaybına sebebiyet vermişti. Bu olayda halifenin dayısının oğlu Hârûn b. Garîbu’l-Hâl’dan yana taraf tutması, şurta teşkilatındaki güçlerin tepkisine yol açmış ve ileriki zamanlarda hep halife aleyhine hareket etmişlerdir.446 Bu ve buna benzer olaylar iç huzursuzluğu had safhaya

getirmiş ve halkı galeyana getiriyordu. Nitekim halkın bir kesimi bu olumsuz ortamdan faydalanarak yağmacılığa başlamıştı. Bağdat kaynıyordu, devlet büyük bir tehlikeye karşı karşıyaydı. İşte bu safhada sahnede bu kez vezir İbn Mukle’yi görüyoruz. Vezir İbn Mukle, halife adına duruma hemen ve yerinde müdahale ederek büyük bir olayın çıkmasına engel olmuştur.

Halifenin ordu komutanlığı görevini Hârûn b. Garîbu’l-Hâl’a verme meylinde olduğunu anlayan ve gidişatın kendi aleyhine geliştiğini gören Mûnis el-Muzaffer, olaylara müdahele eder Muktedir’i azletmek için girişimde bulunur, öncelikle Muktedir’den yakınındaki korumaları dağıtmaları istenir. Muktedir istemeyerek de olsa bunları kabul etmiştir. Bütün komutanlar Mûnis el-Muzaffer’in yanında yer aldılar.447 Neticede bir ihtilal girişimi neticesinde Muktedir’i azletmiş Kâhir Billah’ı halifeliğe getirmiştir. Vezir İbn Mukle valilere Kahir’in hilafet makamına getirildiğini bildirdi.448 Kadı Ebû Ömer ise onun halife olduğuna dair mazbatayı açıklamayarak çoğunluğun biatına engel oldu.449 Halife Muktedir’e karşı yapılan darbenin üzerinden henüz iki gün geçmişti. Musafiyye ve Hacariyye birlikleri saraya saldırarak orada bulunan Nâzûk ve Ebû’l-Heyca’yı öldürdüler ve Mûnis el-Muzaffer’den, Muktedir’i getirmesini istediler. Saraya getirilen Muktedir ikinci kez halifelik makamına oturdu.450 Nâzûk öldürüldü. Bu

446 İbn Haldûn, İber, III, 372. 447 Arîb, Sıla, s. 121.

448 Kitabü’l-Uyûn, IV/I, 245. 449 İbnü’l-Cevzî, XIII, 305 450 Mes’ûdî, Tenbih, s. 327.

arada askerler tarafından büyük bir tepkiyle karşılaşan Mûnis geri adım atarak Muktedir’i tekrar halifeliğe getirmiştir.451

Bu olaydan birkaç yıl sonra Muktedir kesin olarak azledilir. Onun azledilmesinde Türk Komutan Mûnis el-Müzaffer etkili olmuştur. Her azilde gördüğümüz gibi Türkler kendine karşı yapılan oyunları affetmemişlerdir. Muktedir ile Mûnis’in arasının açılmasına neden olmuştu. Yine bunun için Muktedir, daha önce yanından gönderdikleri komutanları Bağdat’a çağırdı. Durumu öğrenen Mûnis, Halifeye kızıp Bağdat’ı terk edip Musul’a gitti. Musul’u ele geçirip Hamdânîler’in hazinelerine ve topraklarına el koydu. Bundan sonra iyice güçlenen Mûnis çevresinde toplanan binlerce askerle Bağdat’a yürümeyi karalaştırır.

Bundan sonraki olaylar hakkında bilgiler İbnü’l-Esir’den özetlenmiştir. Mû’nis’in Bağdat’a yürüdüğünü öğrenen Bağdat’taki ordu birlikleri maaşlarının ödenmesini isteyerek Muktedir’e baş kaldırmışlar. Muktedir de bunlara maaş ve hak ettiklerini dağıttırmış ve onları Muktedir’in üstüne sevk etmiştir. Muktedir’in öncü birlikleri, Tekrit’te Mûnis’in ordusuyla ilk mücadelesini yapar fakat yenilip Bağdat’a kaçmak zorunda kalır. Bu fırsatı iyi değerlendiren Mûnis, Bağdat kapılarına dayanır. Muktedir, dayısının oğlu olan Hârûn b. Garîb’in askerleriyle birlikte Mûnis’e karşı koymasını istemişse de Hârûn yanındaki askerlerin daha önce Mûnis’in adamları olduğundan onlara güvenemediği gerekçesiyle meydandan kaçmıştır. Muktedir, Bağdat’tan ayrılarak Vâsıt’a geçmeyi ve orada bekleyerek Basra, Ahvaz, Fars ve Kirman ile diğer bölgelerden toplayacağı askerlerle Mûnis üzerine yürümeyi düşünmüştü. Bu müddet içerisinde Bağdat’ı Mûnis’e terkedecek ve söz konusu bölgelerden toplayacağı askerlerle birlikte geri gelecekti. Ancak İbn Yâkût onu bu düşüncesinden vazgeçirip şu anda Mûnis ile çarpışmayı ve ona karşı koymayı tavsiye edip bunun daha uygun olduğunu anlatmıştı. Böylelikle onu gören Mûnis’in yanındaki askerler tümüyle gelip Muktedir’in yanında yer alacaklarını da söylemişti. İstemeye istemeye mücadeleye giren Muktedir savaş alanında öldürüldü.452 Başka bir rivayette Mûnis’in adamlarından Türk komutan Ali b. Buleyk’ın işaret etmesiyle Muktedir’i öldürdükleri de kaydedilmektedir.453

451 İbnü’l-Esîr, VIII, 203.

452 Mes’ûdî, Murûcü’z-Zeheb, IV, 305; İbn Miskeveyh, I, 236; İbnü’l-Esîr, VIII, 241; İbn Haldûn, İber, III, 391.