• Sonuç bulunamadı

Halep Kalesi86 varlığı M.Ö. 3000lere uzanan 49 metre yükseklikte bir kaledir. 87

İbn Battûta güzergahında Hama ve Sermin’den sonra Halep’e gitmiştir.

83 Suut Kemal Yetkin, a.g.e. s.18-19.

84

Mehmet Paksu, a.g.e., s. 57.

85 Suut Kemal Yetkin, a.g.e. s. 19.

86 Bknz. Halep Kalesi, EK 8: s. 139.

“Sermîn’den çıkıp Halep’e vardım. Merkezi bir konumda büyük bir şehir olan Halep hakkında Seyyâh Ebû Hüseyin İbni Cübeyr şöyle diyor”: diyerek onun gözlemlerini aktarır.

“Halep’in şöhreti heryanı tutmuştur. Adı cihanın dilinde gezer. Hükümdarlar oraya sahip olmak arzusuyla yanarlar. Stratejik konumu sebebiyle birçok hükümdarı, tesir alanına çekmiştir. Bu şehir için ölüm saçan ateşler yakıldı, keskin kılıçlar kınından sıyrıldı. Kalesi sağlam ve yüksek olduğu için görülmeye değer. Çok iyi korunmaktadır; kolay kolay herkesin fethedebileceği bir yer değildir. Zaten isteseler de güçleri yetmez. Etrafı yontma taştır. Dengeli bir yapıdır. Günlere, yıllara, asırlara dayandı. Gerek seçkinler taifesinden gerekse avamdan pek çok insan ağırladı. Hani Hamdânî emirleri,

şairleri nerede? Hepsi yok oldu, geriye kalan Halep’in binalarıdır. Hükümdarları bir bir

mahvolduğu halde kendisi dimdik duran beldeye hayret ! Art arda ölüyorlar ama o yaşıyor. O hâlâ meydan okuyor ve onu elde etmek de mümkün değil! O, kendini vermek istediğinde kolayca elde edilir, hemen yetişilir ona! Burası Halep, nice krallar mazi oldu ama o konumu sebebiyle nice felaketlere meydan okudu! İsmi dişildir. Kızoğlankız dilberlerin elbisesine bürünmüş ve sunmuş her yaklaşana bereketini! Şans kılıcı olan İbn Hamdân’dan sonra yeniden süslenmiş bir gelin gibi! Heyhat, gençliği bir gün gidecek, bir isteyeni de çıkmayacak! Zaman yavaş yavaş çökecek tüm kuvvetiyle ve harap olacak dipdiri, dimdik duvarları!

Halep kalesinin bir adı da Şehba’dır. Kale içinde iki su kuyusu bulunduğundan orada susuzluktan korkulmaz. Kaleyi iki sıra büyük sur sarmaktadır. Üst tarafında suyu gür büyük bir kuyu vardır. Surlar, birbirine yakın burçlarla art arda uzar gider. Kuleler boyunca dizilen hayret verici bölmelerin hepsinde kemerli pencereler bulunup, dışarı açılır. Bütün kuleler kullanıma açıktır, meskûndur. Bu kalede zamanın tesiriyle yemeğin

asla değişmediği ve bozulmadığı gerçektir.”88

Halep’in İslam şehri olması akabinde kale islami eser hüviyeti kazanmış ilk devirlerden itibaren İyâz b. Ganm, Seyfüddevle, Nûreddîn Mahmud Zengî kaleye önem vermişlerdir. Eyyûbî hükümdarı Melükü’z-Zâhir döneminde de önemli olan kale, Hülagu ve Timur’un tahriplerine maruz kalmış, Kansu Gavri zamanında (1501-1517) yeniden köklü tamir geçirmiştir. Kale içindeki, saray ve diğer hizmet binalarının

mimârî teşkilatı, üzerinde yer aldıkları tepenin oval şekline uygundur. Kalenin en önemli kısmı, güneybatıdaki kulelerle birleşen ana girişidir. Zengîler dönemine ait olan ve çeşitli onarımlar geçirmesine rağmen orijinal şeklini büyük ölçüde koruyan bu kısım, savunma ve gözetleme kulesi vazifesini gören iki burç ile iki uzun köprüden oluşmaktadır. Büyük ve geniş giriş burcunun altında yer alan kapıdan itibaren aşağıya doğru meyilli şekilde inşa edilmiş yüksek ayaklar üzerindeki köprü, kaleyi çevreleyen hendeğin üzerinden geçerek daha aşağıdaki diğer bir savunma kulesinde son bulmakta, giriş burcundan daha küçük ölçülerdeki kaleden bağımsız bu ön kuleden başlayan ikinci köprü de aşağıyla irtibatı sağlamaktadır. Bugün harap durumda olan kalenin içindeki binalar arasında dikkat çekenler ise 1367 tarihli bir hamam, dokuz kubbeli bir taht

odası, XV. yüzyıla tarihlenen bir kapı ve bir minareden ibarettir. 89

Halep’te İbrahim Halil peygamberin Allah’a ibadet ettiği bildirilen kutlu yer herkes tarafından ziyaret edilmektedir.

İbn Battûta, “Bu şehir hakikaten görülmeye değerdir. Konumu itibariyle benzersiz bir

üstünlüğü vardır. Sokakları geniş ve düzenlidir. Çarşıları ahşap çatı ile örtülü bulunduğu için sokaktan geçenler ve dükkan sahipleri rahat eder. Mescidin kenarında bulunan kaysariye çok hoş ve geniştir. Oranın yollarının her biri mescidin bir kapısına çıkar. Câminin ortasında havuz, etrafında taş döşeli bir avlu vardır. Fildişi ve abanozla süslenmiş minberi pek sanatkâranedir. Bu mescide yaraşır güzellikte Hamdanoğullarına ait bir medrese vardır yanı başında. Bunun dışında şehirde üç medrese ve bir de hastane

mevcuttur.”90 diyerek kendine özgü ifadelerine yer vermektedir.

İbni Cübeyr’in seyahatnamesinde bilgiler karşılaştırılldığında İbn Battûta’nın

bilgileriyle neredeyse birebir uyuşmaktadır.91

Câminin günümüze ulaşan en eski mimari elemanı 483 (1090) yılında Selçuklu Sultanı Melikşah'ın köklü bir onarım sırasında yaptırdığı minaredir ve kitabesine göre üst kısmı kardeşi Tutuş tarafından 487de (1094) tamamlanmıştır. 564"te (1169) çarşı ile birlikte

tekrar yanan câmi, 581'de (1185) yeniden yapılmıştır.92 Bir başka yangın da 658'de

(1260) Moğol istilâsı sırasında vuku bulmuş, câmi Hülâgû'ya eşlik eden Ermeni kralının

89

Talib Yazıcı, “Halep” s. 242.

90 İbn Battûta, s. 78-79.

91 Bknz. İbni Cübeyr, a.g.e., s. 185.

saldırısıyla büyük ölçüde hasar görmüştür. Bu enkazın onarımını Memlüklü Sultanı Kalavun'un emriyle Halep Kadısı Şemseddin İbn Sakr gerçekleştirmiş (684/ 1285), câmiinin yeni minberini de Sultan el-Melikü'n-Nâsir Muhammed b. Kalavun yaptırmıştır. 724-727 (1324-1327) yıllarında vali Karasungur avlu etrafındaki revakları yeniletmiş, 797de (1395) Berkuk avluya bir şadırvan inşa ettirmiş, 824 (1421) yılında da vali Emîr Yeşbeg el-Yûsuf yıkılan batı revakının üzerini çift meyilli çatıyla, harimin üzerini ise tonozla örttürmüştür. Câminin ilk yapısında bulunan, daha sonraki onarımlar ve yeniden yapımlar sırasında da muhafaza edilen dikey şahın, Memluk Sultanı el-Melikü'z-Zâhir Çakmak (1438-1453) tarafından kaldırılarak yıpranan kubbe ve tonozlar yenilenmiş, bu arada duvarlar da payandalarla desteklenmiştir. Batı revakı ile harim mekânının büyük bir bölümü 996'da (1588) Osmanlı Sultanı III. Murad'ın emriyle tamir

ettirilmiş, câmii 1908'de II. Abdülhamid tarafından yeniden elden geçirtilmiştir.93

Halep Ulu Câmii'nin94 ilk yapıldığında üç nefli bazilika bir plan şemasına sahip olduğu

sanılmaktadır. Bina, birkaç defa temellerine kadar yıkıldığından ve her onarımda bazı yeni bölümler ve mimari elemanlar eklendiğinden orijinal yapı dokusunu zamanla kaybetmiştir.

Bugünkü şekliyle câmi, geniş bir avlunun üç yanını çevreleyen revaklı mekânlar ve güneydeki harim bölümünden meydana gelmektedir. Harim, yanlardakiler duvarlara bitişik olan dört sıra kare kesitli paye ile bölünmüş üç sahınlı bir plan şeması sergiler. Yatık dikdörtgen prizma şeklindeki yapının dikey ekseni üzerinde yer alan orta mekânı kubbe, diğer kısımları çapraz tonozlarla örtülmüştür. Kıble duvarında derin oyulmuş yuvarlak nişli basit mihrap, sağında minber, solunda da cepheden dışa taşan Hz. Zekeriyyâ Türbesi bulunmaktadır: minberle doğu duvarı arasında köşeye yakın ikinci bir mihrap daha mevcuttur. Kesme taş malzemeyle örülen paye ve duvarların üzerindeki izlerden harimin bir zamanlar mermerle kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Avludan ve kıble yönünden iki kapı ile içeri girilir; avluya bakan kuzey cephedeki kapı dışında kalan kemerler kısmen kapatılarak pencere haline getirilmiştir. Câminin en gösterişli bölümü avlusu ile etrafındaki revaklı mekânlardır. Kuzey ve doğu cephelerindekiler derin eyvan

şeklinde, batıdaki daha küçük olan üç kapıdan girilen avlunun beyaz mermer zemini

geometrik kompozisyonlu renkli taşlarla bezenmiştir. Üç yönden avluya açılan

93 Abdüsselam Uluçam,“Halep Ulu Câmii” s. 248.

revaklarda plan ve mimari açıdan bazı farklılıklar görülür. Doğu kanadı Zengî ve Memlüklü dönemlerinde düzenlenmiştir. Bugün kullanılmayan eyvan şeklindeki giriş kapısının doğusunda kalan revak bölümü mihrabıyla birlikte yedi kemerli, dikey iki sahınlı küçük bir ibadet mekânı görünümündedir; kuzeydoğusundaki ikinci bölüm ise revak kemerleri örülerek maksure haline getirilmiştir. 1908 yılındaki onarım sırasında doğu cephesindeki Nûreddin Zengiye ait kitabe sıva ile kapatılmıştır. On beş kemerli kuzey revakı da iki sahınlı olup kuzeybatısındaki kapı eyvanına kadar uzanır. Kuzeydeki minare sebebiyle diğerlerinden daha kısa tutulan batı revakı ise tek sıralıdır. Bu bölümün karşısındaki Haleviyye (Halâviyye) Medresesi'ne geçilen küçük kapı üzerinde Osmanlı dönemine ait bir kitabe göze çarpar. Avlu etrafındaki bütün mekânlar çapraz tonozlarla örtülmüştür. Kare kesitli payelere basan kemerlerin mimari form ve kurguları farklı özelliklere sahiptir. Kemerlerin bazıları içten ve dıştan değişik geometrik desenlerle süslenmiştir. Avlu etrafında dört yönde cephe oluşturan kemerlerin üstleri, konsollara oturan ve dendan dizileriyle sonuçlanan meyilli sundurmasaçakla donatılmıştır. Kuzeydoğu köşesindeki maksure kısmında kapı-pencere üstlerine ayrıca bir siperlik daha eklenmiştir. Konsollarda olduğu gibi kemer ayaklarına yerleştirilen çörtenlerde de farklı sıra ve yükseklikler dikkati çeker. Avluda altışar sütunlu ve üstleri kubbe örtülü iki şadırvan bulunmaktadır. Câminin kuzeybatı köşesinden yükselen kare planlı beş katlı minare, üzerindeki süslemeleri ve kitâbeleriyle Suriye'deki Selçuklu sanatının günümüze ulaşan nâdir örneklerinden biridir. Yapının beden duvarlarından başlayan ve yüksekliği 50 metreye ulaşan minare kesme taş malzemeyle örülmüş, her katı kaval silme çerçevelerle diğerinden ayrılmıştır. Kemerleri dilimli mihrâbiye motifleri, kabartma rozet ve kûfî kitabe kuşaklan çok uzaktan dikkati çekmektedir. Halep Ulucâmii, değişik dönemlere ait detayda farklı malzeme ve mimarisine rağmen genel görünüş ve kullanımı açısından XIII. yüzyıl İslâm mimarisi çerçevesinde bir

bütünlük arzetmektedir.95