• Sonuç bulunamadı

Madde 2. YAŞAMA HAKKI

“1. Herkesin yaşama hakkı hukuk tarafından korunur. Kanunun ölüm cezası öngördüğü bir suç nedeniyle bir mahkemenin verdiği ölüm cezasının infazı dışında, hiç kimse yaşama hakkından kasten yoksun bırakılamaz.

2. Aşağıdaki hallerde yaşamdan yoksun bırakma, kullanılması mutlaka gerekli bir gücün sonucu olarak meydana gelmişse, bu maddeye aykırı sayılmaz:

a) bir kimsenin hukuka aykırı şiddette karşı savunması;

b) hukuka uygun bir gözaltına alma kararını uygulama veya huku-ka uygun olarak tutulan bir kimsenin huku-kaçmasını önleme;

c) bir ayaklanma veya isyanı hukuka uygun olarak bastırma.”

AY - Md 17 – KİŞİNİN DOKUNULMAZLIĞI, MADDİ VE MANEVİ VARLIĞI

“(1) Herkes, yaşama, ... hakkına sahiptir.

...

(4) Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.”

KARŞILAŞTIRMA:

Yaşama hakkı (right to life), Sözleşme’de, diğer haklardan önce ve ayrı bir hak olarak tanınmış olduğu halde, Anayasada yaşama hakkı ayrı maddede düzenlenmemiş, daha genel bir kenar başlığı altında beden bütünlüğünü de kapsayan 17. maddede tanınmıştır. Mahke-me, Sözleşme’nin 2. maddesini, maddenin devlete üç tür yükümlülük yüklediği şeklinde yorumlamıştır: öldürmeme yükümlülüğü; yaşamı koruma yükümlülüğü; ölümü soruşturma yükümlülüğü.

Devlet görevlileri bireyi öldürmemelidir. Sözleşme’nin 2(1). fıkrası

‘kasten öldürme’yi açıkça yasaklamıştır. Ölüm cezası istisnası, 6 ve 13. Protokolleri onaylayan devletler bakımından yürürlükte değildir.

Devlet görevlilerinin, gözaltı merkezleri veya cezaevi gibi yerlerde kontrolü altında tuttukları kişileri, meşru bir amaç taşımaksızın şid-det kullanarak öldürmeleri veya kayıp etmeleri, kasten öldürmeye işaret eder. Anayasanın 17. maddesinde ise ‘kasten öldürme’yi yasak-layan bir ifade yoktur. Öte yandan Sözleşme’nin 2(2). fıkrası, devlet görevlilerinin kasıtlı olmasa ve meşru bir amacı da bulunsa, orantısız güç kullanmaları sonucu kişiyi öldürmelerini de yasaklamaktadır.

Mahkeme’ye göre, Sözleşme’nin 2(2). fıkrasındaki istisnalar, devlete öldürme yetkisi verildiğini değil, ‘fakat istenmediği halde yaşamdan yoksun bırakma sonucunu doğurabilecek güç kullanma hallerini’

gösterir. Sözleşme bakımından bir olayda devlet görevlileri tarafın-dan güç kullanma sonucu meytarafın-dana gelen bir ölümün yaşama hakkı-nı ihlal etmemesi için, kullahakkı-nılan güç, ilk olarak, şu meşru amaçları gerçekleştirmek için kullanılmış olmalıdır: meşru savunma, yakalama kararını uygulama veya kaçmayı önleme; ayaklanma veya isyanı bas-tırma. İkinci olarak, ‘kullanılması mutlaka gerekli’ olandan fazla, yani orantısız olmamalıdır. Mahkeme, orantılılığı değerlendirirken sadece silah kullanan görevlilerin eylemlerine değil, operasyonu planlayan ve kontrol eden amirlerin tutumlarına da bakmaktadır. Anayasanın 17(4). fıkrası, ilk olarak silah kullanılabilecek istisnai halleri göster-miştir: meşru müdafaa, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması. Bu son istisna Sözleşme’de yoktur; dolayısıyla sadece ‘sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması’ istisnasına dayanılarak güç kullanma sonucu meydana gelen bir ölüm, Anaya-saya uygun olabilir ama Sözleşme’de dayanağı olmadığı için Sözleş-me bakımından haklı gösterileSözleş-mez. Anayasanın 17(4). fıkrası, ikinci olarak, ‘kanunun silah kullanılmasına cevaz verdiği zorunlu durum-lar’ ifadesini kullanmıştır; bu ifadeden kullanılan gücün orantılı ol-masının gerektiğini çıkarmak zordur.

Devlet bireyin yaşama hakkını korumalıdır. Sözleşme’nin 2(1). fıkra-sının ilk cümlesi, devleti yaşama hakkını hukukla (law) korumakla yükümlü tutmuştur. Koruma yükümlülüğü, bireyi, üçüncü kişinin şiddet kullanarak kasten öldürmesine, sanayi ve güvenlik gibi tehlike

doğuran faaliyetler sırasında ölüme, kamu sağlığı alanında tıbbi ih-mal veya hata sonucu ölüme, hatta özellikle kendi kontrolü altında bulunan bireyi bireyin kendisine (intihara) karşı korumayı da gerek-tirir. Mahkeme’ye göre koruma yükümlülüğü, i) devletin yaşama yö-nelik eylemleri ceza ve/veya medeni hukukta yaptırım altına alması-nı; ii) bu hükümlerin uygulanmasını sağlayan etkili bir adli meka-nizma kurmasını; iii) yetkililerin bireyin yaşamına yönelik bir riskin varlığını bilmeleri halinde veya bilmeleri gerekiyorsa, bu riski gider-mek için makul bütün tedbirlerin alınmasını gerektirir. Anayasanın 17. maddesinde ise, devletin yaşamı korumakla yükümlü olduğunu gösteren bir ifade yoktur.

Devlet doğal olmayan/şüpheli ölümü soruşturmalıdır. Mahkeme’nin yorumuna göre, Sözleşme’nin 2(1). fıkrasındaki koruma yükümlülü-ğünün bir uzantısı olarak, devlet, bireyin ölümüne sebebiyet verenle-rin belirlenmesi ve cezalandırılmasını sağlayabilecek nitelikte etkili bir soruşturma yapmakla yükümlüdür; soruşturma kavramı cezai, idari, medeni soruşturma ve davaların her aşamasını kapsar. Mah-keme’nin kararlarından çıkartılan soruşturma ilkeleri şöyledir: i) dev-let soruşturmayı re’sen başlatmalı; ii) bağımsız ve tarafsız makamlar eliyle soruşturma yapmalı; iii) bütün delillerin toplanması anlamında etkili bir soruşturma yapmalı; iv) soruşturma makul bir özen ve hızla yapılmalı; v) soruşturma sonuçları kamunun denetimine açık olmalı;

vi) soruşturma sonucu caydırıcı olmalı, sorumlular cezasız bırakıl-mamalıdır. Anayasanın 17. maddesinde ise, maddenin soruşturma yükümlülüğünü ve bu ilkeleri içerecek şekilde yorumlanması gerek-tiğine işaret eden bir ibare bulmamaktadır.

Madde 3. İŞKENCE YASAĞI

“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.”

AY - Md 17 – KİŞİNİN DOKUNULMAZLIĞI, MADDİ VE MANEVİ VARLIĞI

“(1) Herkes, ... maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hak-kına sahiptir.

(2) Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vü-cut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî de-neylere tâbi tutulamaz.

(3) Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.

...”

AY - Md 41 – AİLENİN KORUNMASI VE ÇOCUK HAKLARI

“...

(4) Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”

KARŞILAŞTIRMA:

Sözleşme’nin 3. maddesinde ‘işkence’, ‘insanlıkdışı’ ve ‘aşağılayıcı’

muamele ve cezalar yasaklanmıştır. Anayasanın 17(3). maddesinde ise ‘işkence’, ‘eziyet’ ve ‘insan haysiyetiyle bağdaşmayan’ muamele ve cezalar yasaklanmıştır. Sözleşme’nin 3. maddesindeki yasakların mutlak olduğu kabul edilmiştir; işlediği suç ne olursa olsun, kişi ya-sak muamelelere tabi tutulamaz. Bu yaya-saklar kişinin fiziksel bütün-lüğünü ve onurunu korur. Mahkeme’ye göre, kendisi sebebiyet ver-mediği halde, kişiye şiddet uygulanması, insan onurunu zedeler.

Anayasanın 17(3). fıkrasındaki yasakların da mutlak olduğu söylene-bilir; ancak 17(2). fıkrası vücut bütünlüğüne dokunma yasağını iki is-tisnayla sınırlamaktadır; ‘tıbbi zorunluluk’ ve ‘kanunda yazılı haller’.

Mahkeme, BM İşkenceye Karşı Sözleşme’deki işkence tanımını be-nimsemiştir. Buna göre işkence, ikrar veya bilgi elde etmek, işlenmiş veya işlendiğinden şüphelenilen bir fiil nedeniyle cezalandırmak, gözdağı vermek veya zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan herhangi bir gerekçeyle, bir kamu görevlisi veya resmi sıfatla hareket eden bir kişi tarafından veya bu kişilerin teşviki veya rızası veya mu-vafakatiyle üçüncü kişi tarafından, kasten işlenen ve işlendiği kimse-ye fiziksel veya ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap veren herhangi bir fiildir. Asgari bir ağırlık düzeyine ulaşan, ancak işkence tanımındaki unsurlardan birini içermeyen bir muamele, ‘insanlıkdışı’ veya ‘aşağı-layıcı’ ceza veya muamele oluşturabilir. Anayasa işkence ve eziyeti tanımlamamıştır; Türk Ceza Kanununda işkence suçu, eziyet suçu ve ayrıca yaralama suçları düzenlenmiş olup, işkence suçunun kamu görevlileri tarafından işlenen bir suç olarak düzenlendiği anlaşılmak-tadır. Mahkeme, Sözleşme’nin 2. maddesinde olduğu gibi, işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3. maddenin de devlete üç tür yükümlü-lük yüklediği kanaatindedir: işkence ve kötü muamele yapmama, iş-kence ve kötü muameleye karşı koruma, işiş-kence ve kötü muameleyi soruşturma.

Devlet görevlileri, kimseye işkence ve kötü muamele yapmamalıdır.

Mahkeme, değişik türden olaylarda Sözleşme’nin 3. maddesinden çı-kardığı devletin bu negatif yükümlülüğünü yerine getirip getirmedi-ğini incelemiştir. Devlet görevlilerinin, bireye, kendisi sebebiyet ver-mediği halde gözaltında veya cezaevinde uyguladıkları şiddetten ve yakalama veya toplantıyı dağıtma sırasında orantısız bir şekilde uy-guladıkları şiddetten, Sözleşme karşısında devlet sorumludur. Ayrıca devlet yetkilileri, bir kimse hakkında geri verme veya sınırdışı etme kararı verirken, kişinin gönderileceği ülkede ölüm veya işkence ve kötü muamele riskine maruz bırakılma olasılığını gözetmelidirler.

Anayasanın 17(3) ve (4). fıkralarının, devlet görevlilerine işkence, insanlıkdışı muamele ve ceza gibi muamelelerde bulunmayı yasakla-dığı açıktır.

Devlet görevlileri, herkesi işkence ve kötü muameleye karşı koruma-lıdır. Mahkeme, Sözleşme’nin 3. maddesini ve 1. maddesini birlikte yorumlayarak çıkardığı devletin bu pozitif yükümlülüğünü de deği-şik türden olaylarda uygulamıştır. Bireyi, aile içi şiddeti içerecek şe-kilde üçüncü kişinin fiziksel ve ruhsal yaralamalarına, cinsel saldırı-larına ve istismarına karşı korumayan devlet, Sözleşme’nin 3. mad-desini ihlal etmiş olur. Devletin bu bağlamdaki koruma

yükümlülü-ğünü yerine getirmiş olması için, i) yasak muameleleri iç hukukta yaptırım altına almış olması; ii) pratikte bu korumayı sağlayabilecek adli mekanizmayı kurmuş olması; iii) yetkililerin bireye yönelik ris-kin varlığını bilmeleri halinde veya bilmeleri gerektiği zaman bu riski gidermek için makul bütün tedbirleri almış olmaları gerekir. Öte yandan devlet, bu yükümlülüğünü, nezarethanede veya cezaevinde, akıl hastanesinde veya yabancıları tutma merkezleri gibi yerlerde kontrolü altında tuttuğu kişilerin, kasten olmasa da ihmal nedeniyle fiziksel ve ruhsal acı ve ıstırap çekmeleri halinde de ihlal etmiş sayı-labilir. Anayasanın 17(3). fıkrasının, devlete koruma şeklinde pozitif bir yükümlülük yüklediği yorumu yapılabilir. Ayrıca Anayasanın 41.

maddesi, çocuklar için özel bir koruma yükümlülüğü getirmiştir.

Devlet, işkence ve kötü muamele kim tarafından gerçekleştirilmiş olursa olsun, bu muameleleri soruşturmalıdır. Mahkeme, Sözleş-me’nin 3. maddesinin, 1. madde ile birlikte yorumlandığında, devlete işkence ve kötü muamele olaylarını etkili bir şekilde soruşturma yü-kümlülüğü yüklediği sonucuna varmıştır. Sözleşme’nin 2. maddesi bakımından oluşturulan soruşturma yükümlülüğü ilkeleri, kıyasen 3.

madde bakımından da geçerlidir. Ayrıca Sözleşme’nin 13. maddesi de işkence ve kötü muameleye ilişkin soruşturmaların etkililiğini ge-rektirmektedir.

Madde 4. KÖLELİK VE ZORLA ÇALIŞTIRMA YASAĞI “1. Hiç kimse köle veya kul olarak tutulamaz.

2. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz veya zorunlu çalışmaya tabi tutu-lamaz.

3. Aşağıdaki haller bu madde bakımından “zorla çalıştırma ya da zorunlu çalışma” sayılmaz:

a) bu Sözleşmenin beşinci maddesi hükümlerine göre bir kimsenin tutulu bulunduğu sırada veya şartla tahliyeli olduğu süre içinde kendisinden yapması istenen olağan bir iş;

b) askeri nitelikte bir hizmet veya inanç nedeniyle askeri hizmetle-re katılmama hakkının tanındığı ülkelerde zorunlu askeri hizmet yerine yüklenen başka bir hizmet;

c) toplumun yaşamını veya huzurunu tehdit eden olağanüstü bir durum veya bir felaket halinde yüklenen bir hizmet;

d) normal yurttaşlık yükümlülüklerinin bir parçasını olan bir iş veya hizmet.”

AY - Md 18 – ZORLA ÇALIŞTIRMA YASAĞI

“(1) Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.

(2) Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya tu-tukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar; olağanüstü hallerde vatan-daşlardan istenecek hizmetler; ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz.”

AY - Md 50 – ÇALIŞMA ŞARTLARI VE DİNLENME HAKKI

“(1) Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırı-lamaz.

(2) Küçükler ve kadınlar ile bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar.

(3) Dinlenmek, çalışanların hakkıdır.

(4) Ücretli hafta ve bayram tatili ile ücretli yıllık izin hakları ve şartla-rı kanunla düzenlenir.”

AY - Md 72 – VATAN HİZMETİ

“(1) Vatan hizmeti, her Türkün hakkı ve ödevidir.

(2) Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.”

KARŞILAŞTIRMA:

Sözleşme’nin 4. maddesi, ‘köle veya kul olarak tutma’yı, açıkça ve mutlak bir şekilde yasaklamıştır. Anayasanın 18. maddesinde ise böyle bir yasak yoktur. Anayasa, kölelik ve kulluğun hukuken yasak-lanmayı gerektirmeyecek kadar geçmişte kaldığını düşünerek bu ifa-deleri kullanmamış olabilir.

Sözleşme’nin 4(1). fıkrasında geçen kölelik kavramı konusunda Mah-keme, 1926 tarihli Kölelik Sözleşmesi’nin 1(1). fıkrasındaki tanımı be-nimsemiştir. Buna göre kölelik, ‘kişinin üzerinde mülkiyet hakkının tanıdığı yetkilerin kullanılabileceği statüsü veya içinde bulunduğu durum’dur. Kölelik benzeri haller, Kölelik Sözleşmesi’ne Ek 1956 ta-rihli Sözleşme’nin 1. maddesinde gösterilmiştir. Bunlar: borç köleliği;

serflik; kadını rızasını almadan başlık parası karşılığı evlendirme ve evlendirme taahhüdünde bulunma; kocasının, ailesinin veya aşireti-nin, kadını bir değer karşılığı başka birine verme hakkının bulunma-sı; kocası ölen kadının başka bir kimseye miras kalmabulunma-sı; 18 yaşın al-tındaki bir çocuğun, bir karşılık alınarak veya alınmadan anne babası tarafından sömürülmesi veya iş görmesi için başka bir kimseye ve-rilmesidir. Mahkeme’ye göre, ‘kulluk’ kavramıyla ‘özgürlüğün kul-lanılmasının özel bir ağırlığa sahip bir biçimde engellenmesi’ ifade edilmektedir; kulluk kavramı, zorlama altında bir kimseye hizmet verme yükümlülüğünü içerir ve kölelik kavramıyla bağlantılıdır; ev köleliği gibi. Bu mutlak yasak, yine devletin üç tür yükümlülüğü bu-lunduğunu ortaya koymaktadır: bireyi köle ve kul olarak tutmama, kölelik ve kulluğa karşı koruma ve kölelik ve kulluk sayılabilecek olayları soruşturma. Anayasada kölelik ve kulluk yasağı düzenlen-mediği için, devletin bu tür yükümlülüklerinin de öngörüldüzenlen-mediği an-laşılmaktadır. Öte yandan Mahkeme, ‘insan ticareti’ni, 4. madde kap-samına giren bir olgu olarak nitelendirmiştir. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi’nin insan ticaretiyle ilgili sözleşmelerinde insan tica-reti, ‘zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek, fuhuş yaptırmak veya esarete tabi kılmak veya vücut organ ya da dokularının alınmasını sağlamak

maksadıyla tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötü-ye kullanmak, hileli davranışlarla aldatarak veya üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliğinden yararlanarak rızasını elde etmek suretiyle kişinin tedarik edilmesi, ülke dışına çıkarılması veya ülkeye sokulması, kaçırılması, nakil veya sevk edilmesi veya barındırılması,’

şeklinde tanımlanmıştır. Anayasa insan ticaretini yasaklamamış ol-makla birlikte, Türk Ceza Kanunu insan ticareti suçunu düzenlemiş-tir.

Sözleşme’nin 4(2) fıkrası, ‘zorla çalıştırma ve zorunlu çalışmaya tabi tutma’yı da yasaklamıştır. Bu kavramlar 29 numaralı ILO Sözleş-me’sinde tanımlanmıştır. ILO Sözleşmesi’nin 2(1). fıkrasına göre,

‘zorla çalıştırma veya zorunlu çalışma’, ‘bir kimseden ceza tehdidi al-tında yapması istenen ve bu kimsenin kendi iradesiyle yerine getir-mediği her türlü çalışma veya hizmet’ anlamına gelir. Anayasa sade-ce zorla çalıştırma yasağından söz etmiş, ama bir de Sözleşme’de bu-lunmayan bir ‘angarya’ sözcüğünü eklemiştir. Ayrıca Anayasanın 50(1). fıkrası, kimsenin yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamayacağını belirtmektedir.

Sözleşme’nin 4(3). fıkrasında zorla çalıştırma sayılmayacak haller dört bent halinde gösterilmiştir. Buna paralel olarak Anayasanın 18(2). fıkrasında da zorla çalıştırma sayılamayacak haller belirtilmiş-tir. Ancak Sözleşme’de yer alan ‘askeri nitelikte bir hizmet veya zo-runlu askeri hizmet yerine yüklenen bir hizmet’, Anayasanın 18.

maddesinde yoktur; buna karşılık Anayasanın 72. maddesinde vatan hizmeti başlığı altında, vatan hizmetinin ‘Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde’ yerine getirileceği’ belirtilmiştir. Şu da var ki, Ana-yasa, vatan hizmetinin ‘kamu kesiminde yerine getirilmiş sayılabile-ceğini’ öngördüğü halde, yasakoyucunun bu hükmün gereğini yerine getiren bir düzenleme yapmadığı anlaşılmaktadır.

Madde 5. ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLİK HAKKI

“1. Herkes kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahiptir. Aşağıdaki haller dışında ve hukukun öngördüğü bir usule uyulmadıkça, hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

a) bir kimsenin yetkili mahkemenin mahkumiyet kararından sonra hukuka uygun olarak hapsedilmesi;

b) bir kimsenin mahkemenin hukuka uygun bir kararına uymama-sı nedeniyle veya hukukun öngördüğü bir yükümlülüğü yerine ge-tirmesini sağlamak için hukuka uygun olarak gözaltına alınması veya tutulması;

c) bir kimsenin suç işlediğinden makul kuşku duyulması üzerine veya suç işlemesini önlemek ya da işledikten sonra kaçmasını en-gellemek için, kendisini tutmayı gerektiren makul nedenler bu-lunması halinde, kendisini kanunen yetkili makamların önüne çı-karmak amacıyla hukuka uygun olarak gözaltına alma veya tutma;

d) bir küçüğün eğitiminin izlenmesi amacıyla hukuka uygun bir kararla tutulması veya kendisini kanunen yetkili makamların önü-ne çıkarmak amacıyla hukuka uygun olarak tutulması;

e) bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek için bunu taşıyanla-rın, akıl zayıflığı, alkolik, uyuşturucu bağımlısı olanların veya ser-serilerin hukuka uygun olarak tutulması;

f) ülkeye izinsiz girmek isteyen bir kimsenin girişinin önlenmesi veya hakkında sınırdışı etme veya geri verme kararı alınan kişinin sınırdışı edilmesi veya geri verilmesi için hukuka uygun olarak gözaltına alınması veya tutulması.

2. Gözaltına alınan bir kimse, gözaltına alınma nedenleri ile kendi-sine isnat edilen suç hakkında anlayabileceği bir dilde derhal bil-gilendirilir.

3. Bu maddenin birinci fıkrasının c) bendine göre gözaltına alınan veya tutulan bir kimse, derhal bir yargıç veya hukuken yargılama yetkisine sahip diğer bir görevlinin önüne çıkarılır; bu kimse ma-kul bir sürede yargılanma veya yargılama sürerken salıverilme hakkına sahiptir. Salıverme, bu kimsenin duruşmada hazır bu-lunması için güvenceye bağlanabilir.

4. Gözaltına alınma veya tutulma nedeniyle özgürlüğünden yok-sun bırakılan bir kimse, tutulmasının hukukiliği hakkında süratle karar verebilecek ve tutulması hukuki değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.

5. Bu madde hükümlerine aykırı olarak gözaltına alınmaktan veya tutulmaktan mağdur olan herkes, icrası mümkün bir tazminat alma hakkına sahiptir.”

AY - Md 19 – KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ

“(1) Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

(2) Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması ve-ya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veve-ya yetkili mer-ci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müesse-sede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülke-ye girmek isteülke-yen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması;

halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

(3) Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçma-larını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksa-dıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösteri-len diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı ol-madan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.

(4) Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama se-bepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en

(4) Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama se-bepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en