• Sonuç bulunamadı

HAKKINDA RİVAYET EDİLEN ÖVÜCÜ HADİSLER

Geçmiş ümmetlerde olduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.v)’ in ümmeti içinde de bazı değer verilen kişilere taltif yönünde bir takım ifadeler kullanılmıştır. Ebû Hanife, imam Şafii ve Malik gibi âlimler için serdedilen bazı rivayetler de bu meyandadır.

Toplum içinde ön plana çıkan/ çıkartılan şahsiyetler, sadece tek yönleriyle temayüz etmemişlerdir Bir taraf kendi beğendiği şahsiyeti överken, öbür taraf onu yerebilmektedir. Bunun içindir ki, bir zat hakkında hem övücü, hem de yerici rivayetlere rastlamak mümkündür.

Ebû Hanîfe, toplum içinde, gerek ilmi, gerekse şahsiyeti yönüyle temayüz eden bir kişidir. Onun hakkında da menfi ya da müspet rivayetler oluşturulmuştur. Bu rivayetlerden bir kaçını Hatîb el-Bağdâdî, Tarihu Bağdad’ında aktarmıştır. Bunlardan biricisi şudur:

157 Gaveci, age, s.357.

1. Ebû’I-A’lâ Muhammed b.Ali el-Vasıtî>Ebû Abdillah Ahmed b. Ahmed.

b.Ali el-Kasrî>Ebû Zeyd el- Huseyn b.Ali b.Amir el-Kindî> Ebû Abdillah Muhammed b. Said ed-Devrakî el-Mervezî >Süleyman b.Cabir b. Süleyman b.Yasir b. Câbir>Bişr b. Yahya>İbn Musa es-Sinani>Muhammed b. Amr>Ebû Seleme>Ebû Hureyre.

“Ümmetimden ismi Numân, künyesi Ebû Hanîfe olan bir kişi gelecektir. O, Ümmetimin ışığıdır”.159

Rivayetin senedinde yer alan Ebu’l-Alâ el-Vasıtî, hicri 349 ile 423 yılları arasında yaşamıştır. Mevzu hadisler rivayet eden bir kişidir.160 Ebû Abdillah Ahmet b. Ali el-Kasri, hicri 346 ile 439 yılları arsında yaşamıştır, Zayıf bir ravidir.161 Ebû Abdillah Muhammed b. Said ed-Devrakî el-Mervezî, hadis uyduran bir kişidir. Uydurduğu rivayetler şunlardır. “Ümmetimden ismi Ebû Hanîfe olan biri gelecek, O, Ümmetimin kandili olacak. Ümmetimden ismi Muhammed b.İdris olan biri gelecek, o şeytandan daha zararlıdır”. Uydurduğu rivayetlerin senedinde de, yukarıda da ismi geçen Ebu’l-Alâ el-Vasıtî bulunmaktadır.162 El-Fadıl İbn Musa es-Sinânî, sika bir ravidir.163

Bu rivayet, isnadında hadis uyduran ravilerin bulunmasından dolayı dikkate alınamayacak bir seviyededir. Senetteki Ebû Abdillah Muhammed b.Said ed- Devrakî üzerinde durmak gerekmektedir. Bu ravi, Ebû Hanîfe’yi müjdeleyen, İmam Şafiyi kötüleyen rivayetleri uyduran kişidir. Kendisi Ebû Hanîfe’yi seven birisi olarak görünmektedir. Ama yaptığı eylem, kendisini yalancı durumuna düşürmüştür. Uydurduğu rivayetlerin senedinde, hadis uydurmasıyla bilinen Ebu’l-Alâ el-Vâsıtî’yi zikretmesi, dikkat çeken diğer bir yöndür.

Ebû Hanîfe’yi övücü bu rivayet, genel olarak menakıb kitaplarında aktarılmaktadır. Ancak muteber hadis kaynaklarında böyle bir rivayete rastlayamıyoruz.

159 Hatîb, age, XIII,335.

160 Hatîb, age, III,98.

161 Hatîb, age, IV,4.

162 Hatîb, age, V,308.

Hatîb el-Bağdâdî(463/1084), bu rivayeti aktardıktan sonra, mevzu olduğunu belirtmiştir.164 Hanefi mezhebine mensup olan Tahâvî(321/937),diğer Tabakat âlimleri ve Ebû Hanîfe hakkında eser verenlerden Muhyiddin el-Kuraşî, hadis ilmine vukufları sayesinde mevzu kabul edilen bu tür rivayetleri eserlerine almamışlardır.165 İbnü’l-Cevzi (597/1214)166 ve Aliyyü’l-Kâri(1014/1605)167 de bu ve buna benzer Ebû Hanîfe ile ilgili hadislerin mevzu olduğunu söylemişlerdir. Abdulfettah Ebû Ĝudde bu rivayeti, ırk, kabile, dil, şehir ve imam taraftarlığı başlığı altında ele almış ve mevzu olduğunu ifade etmiştir.168 Ayrıca Muvaffak el-Mekkî, Ebû Hanîfe ile ilgili toplam otuz iki rivayeti senetleriyle birlikte kitabında aktarmıştır. 169 Bu rivayetler de, yukarıda da aktardığımız üzere mevzudur.

Kevserî, bu hadis için şunları söylemektedir, Muhaddisler, bu hadisi inkâr ediyor, hatta çoğunluğu mevzu olduğunu iddia ediyor. Fakat onlar, bu rivayetin tarikinde, metninde ve ravilerinde ihtilaf etmektedirler. Bu da, hadisin asıl olarak var olduğunu gösteriyor. Ebu Hanîfe, ömür boyu zulüm gören, hapishanede ölen, ilmi şarktan garba yayılan, Muhammed ümmetinin yarısına kendi fıkhıyla yol gösteren bir âlimdir. Peygamber (s.a.v)’in bu hadisinin, gaybi haber olması uzak bir şey değildir.170

Ebû Hanîfe‘nin hem ilmi, hem şahsiyeti, hem de yaşadıkları herkesçe malumdur. Ancak bir kişinin hayatında bunların olması, o kişi hakkında söylenen ve normalde mevcut olmayan şeylerin geçerliliğine bir kanıt değildir, Kevserî’nin bu rivayete, hadisçilerin çoğunluğu mevzu diyorlar, fakat bu hadis temelde yani fiiliyatta vardır demesi, oldukça dikkat çekicidir. Kevserî merhumun da malumudur ki, her mesele kendi şart ve usullerine göre değerlendirilir. Ortadaki mesele bir hadisse, onun hadis usulüne göre incelenmesi daha uygun olacaktır. Usul kaidelerinden hareketle hadisçiler, bu hadisin mevzu olduğunu söylüyorsa, orada yapılacak tek bir şey vardır. O da, onların söylediklerini dikkate almaktır. Aksi takdirde bu hadis, isnat

164 Hatîb, Tarih, XIII,335.

165 el- Heytemî, İbn Hacer, Hayrâtü’l-Hısân, s.16.

166 İbnü’l-Cevzi, Mevzuât, II,48.

167 Aliyyü’l-Kârî, Mevzuât, s.17. ; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I,32.

168 Ebû Ĝudde, Abdulfettah, Mevzû Hadisler (Trc. Enbiya Yıldırım), s.64.

169 el-Mekkî, Muvaffak b. Ahmed, Menâkıbu Ebî Hanîfe, s. 15–24.

olarak yok, ama, metin olarak fiiliyatta var denilirse, bu kabul edilebilir bir şey olmaktan çıkacaktır.

2-)a-) el-Hallâl > el-Harirî > Nehai > Süleyman İbn Rebia > el- Huzâzî > Muhammed b. Hafs > Hasan b. Süleyman.

“Kıyamet, ilim ortaya çıkıncaya kadar kopmaz. O, Ebû Hanîfe’nin ilmidir”. b-) Hasan b. Ebî Bekr>Kadı Ebû Nasr Ahmed b. Nasr b. Muhammed b. İşkab el-Buhârî>Muhammed b. Halef b. Recâ>Muhammed b. Seleme>Halef b. Eyyüb. “İlmi, Allah(cc), Muhammed (s.a.v)’e o, ashabına, ashap tabiine, tabiin de Ebû Hanîfe ve arkadaşlarına verdi. İsteyen bunu kabul eder. İstemeyen kabul etmez.” 171 Hatîb el Bağdâdî’nin aktarmış olduğu bu iki rivayet dışında, benzer bir rivayet daha vardır. Ebû Hureyre kanalıyla gelen o rivayet şöyledir.

c-) İlim, Süreyya yıldızına takılı olsa, onu Faris oğullarından biri uzanıp alır.172 İlk hadis, Ebû Hanîfe ile ilintilendirilen bir rivayettir. Hadis, bir ilimden yani bir şahsiyetten bahsetmekte, bu kişi çıkıncaya kadar kıyametin kopmayacağı ifade edilmektedir. Hadisin isnat açısından nasıl olduğuna bakmadan, sadece bu metinden yola çıkarak, mevzu olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü kıyametin ne zaman kopacağını sadece Allah (cc) bilmektedir Sadece Allah(cc)’ın bildiği bir vakıayı, bir kişinin dünyaya gelmesine bağlamak, isabetli görünmemektedir. Onun için sahih kaynaklardan hareketle, böyle bir rivayetin Ebû Hanîfe’yi taltif mahiyetinde, sonradan uydurulmuş olduğunu söyleyebiliriz.

İkinci hadis, anlam bakımından özele indirgenirse, doğruluğu kabul edilebilir. Neticede ilim, Allah(cc)’tan Peygamberine (s.a.v)’e, ondan ashabına, ashabından da tabiine ve tabiinden olduğu büyük oranda kabul edilen Ebû Hanîfe’ye gelmektedir. Hadisin geneline baktığımızda, Peygamberimiz (s.a.v)’in üslubuna uymayan ifadelere rastlamak, mümkündür. Metinde, Allah (cc) ile Ebû Hanîfe arasında zikredilen zincirden sonra, “isteyen bunu kabul eder, istemeyen kabul etmez” ifadesi, mezheplere karşı söylenmiş bir söz olarak değerlendirmek mümkündür.

171 Hatîb, Tarih. XIII,336.

Bu rivayet, Suyuti’nin Tebyîzü’s-Sahîfe’sinde de geçmektedir.173Ancak burada hadiste “isteyen bunu kabul eder istemeyen kabul etmez” ifadesi yoktur. Hayrâtü’l-Hısân’da ise, Hatîb’in naklettiği ile aynı rivayet geçmektedir.174

Hadisin son cümlesinin kitapların bir kısmında geçip, bir kısmında geçmemesi, bunun sonradan eklendiği izlenimini vermektedir. Bütün olarak ele aldığımızda hadis, Ebû Hanîfe’yi methedenlerin ürettikleri bir rivayet olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü ilim, Peygamber (s.a.v) ‘den birçok sahabe aracılığı ile yine birçok tabiine, onlardan da daha sonra gelenler, dolayısıyla bize kadar ulaşmıştır.

Üçüncü hadis, sahih bir isnada dayanmaktadır. Bu hadisin anlam bakımından, özde aynı olan muhtelif rivayetler mevcuttur. Rivayetlerin bir kısmında din,175 bir kısmında ilim176 bir kısmında da iman177 geçmektedir. Kevserî buradaki iman, din ve ilimde farklılığın olmadığını bilakis, hepsinin aynı noktada olduğunu ifade etmektedir. Dinin ve ilmin zirvesinin iman olduğunu, rivayetlerin mana noktasında imanda birleştiklerini söylemiştir.178

Yukarıda aktarmış olduğumuz üç rivayette de ortak olarak bahsedilen kelime ilimdir. Hatîb’in rivayetinde ifade edilen, bu ilmin Ebû Hanîfe olduğuna dair bir bilgiye, diğer kitaplarda rastlayamadık. Buradaki ilimden kastedilen Ebû Hanîfe’dir demek, oldukça zorlama ifade olacaktır.

Hadiste geçen Fârisoğulları hakkında ise, farklı kanaatler mevcuttur. Aynî (855/1451), Umdetü’l-Kârî’de bu farklı kanaatleri şöyle aktarmaktadır. Farisoğullarından maksat, Selman-i Fârisî’dir. Kirmânî (786/1372) fars’ı, yabancı, yani Arap olmayan şeklinde anlamıştır. Bazı âlimler de; “Fars’tan maksadın, tabiin, sahabeden sonra gelenler ve salt anlamıyla Fârîsîler olduğu, bunlar Müslüman olduktan sonra aralarından birçok âlimler çıktığı” şeklinde anlamışlardır.179 Kevserî, “Farisoğullarından bir kişi” ifadesinin, ilim adamları arasında bilinen bir gerçek

173 Suyuti, Tebyîzü’s-Sahîfe fi Menâkıbu’l-İmam Ebî Hanîfe, s.17.18.

174 el-Heytemî, İbn Hacer, Hayrâtü’l-Hısân, s.35,36.

175 el-Muttakî, Ali, Kenzü’l-Ummâl, XII, 91.

176 el-İsbahânî, Ebû Nuaym, Hılyetü’l-Evliya, VI,64; el-Muttaki, Ali, Kenzü’l-Ummâl, XI,691.

177 Buhârî,”Tefsir”,68,Cuma,1; Müslim,”Fedâilü’s-Sahâbe”,59,1.

178 Kevserî, Te’nibü’l-Hatib, s.63.

olarak, bunların Kureyş’in âlimi veya Medine’nin âlimi şeklinde anlaşılabileceğini ifade etmiştir.180

Yukarıda aktardığımız âlimlerin görüşlerine bu hadis çerçevesinde bakarsak; ilim, âlim ve Farisoğulları ifadeleri hakkında, Hanefi âlimler bile, Ebû Hanîfe’yi işaret ediyor, dememektedir. Ancak Şafii olan ve mütesâhil181 olarak bildiğimiz Suyutî (911/1505), bu hadisle Peygamber (s.a.v)’in Ebû Hanîfe’yi müjdelediğini söylemektedir.182 Aynı zat İmam Şafii ile ilgili olarak da benzer ifadeler aktarmaktadır. Kitabında herhangi bir farklı rivayete yer vermeyen Suyutî, bu sonuca nasıl ulaştığını da açıkça belirtmemiştir.

Muhammed Ebû Zehrâ ise, meseleye farklı bir yönden yaklaşmaktadır. Bu alakayı ise birkaç yönden açıklamaya çalışmaktadır. Bunu açıklarken de, daha çok Arap olanlarla olmayanların kıyasını yapmaktadır. Meseleyi birkaç yönden incelemesi şu şekildedir.

Birincisi, Emeviler döneminde yönetim, zamanlarının büyük çoğunluğunu fetihlere ayırdı. Fetihlere ağırlık verilmesi, ilimle uğraşmayı aksattı. Buna mukabil, mevaliler hem boş vakit buldular, hem de kendilerinin uğraşacağı bir saha edindiler. Bunun içindir ki her ne kadar maddi galibiyet Araplarda olsa da, fikir hâkimiyeti, Arap olmayan unsurlara geçti.

İkincisi, ashabın birçok kölesi bulunmaktaydı. Bu köleler gece gündüz ashabın yanındaydılar. Ashabı kiram, Peygamber(s.a.v)’den öğrendiklerini onlara da aktarıyorlardı. Bundan dolayı, ashabdan sonra ilim, mevâlilere geçmişti.

Üçüncüsü; ilimle, sanatla uğraşmak, daha çok şehirlilerin ilgi alanına giriyordu. Arapların o zamanki toplumsal yaşantıları daha çok kabileler halinde kırsal kesimlerdeydi. Bu da onların büyük çoğunluğunun ilim ve sanattan uzak kalması sonucunu doğurmuştur. O devirlerde, şehirliler Acemlerdi veya o manaya gelen mevâli ve şehir halkı idi.183

180 Kevserî, Te’nibü’l Hatîb, s.63.

181 Leknevî, el-Ecvibetü’l-Fâdıl, s.136.

182 Suyutî, Tebyizü’s-Sahîfe, s.28.

Muhammed Ebû Zehra’nın bu yorumu öz itibarıyla kabul edilebilir bir tespittir. Ancak bu demek değildir ki, Arap olanlar hiç ilimle uğraşmamışlar, bunu büyük oranda mevalinin eline bırakmışlardır. O zamana kadar fethedilen yerlerdeki mevcut halk, ağırlıklı olarak Araplardan müteşekkil idi. Daha sonra farklı milletlerden yerler fethedilmesinden ve buradaki yeni Müslüman olanların daha sonra ilimde temayüz etmelerinden daha doğal bir şey yoktur.

Abdülfettah Ebû Ĝudde’nin söylediği, mezhep imamlarına yönelik övücü sözler ihtiva eden hadislerin mevzu olduğunu hatırlarsak,184 mütesâhil olan Suyuti’nin bu düşüncesinin oldukça zayıf kaldığı görülecektir.

Bu rivayetlerin dışında, Ebû Hanîfe hakkında Peygamber (s.a.v)’in dilinden, insanlara söylenmediği halde söylenmiş gibi daha birçok hadis nakledilmektedir. Tabiî ki bunların Peygamber (s.a.v)’in, kendisi hakkında yalan söyleyenlerin durumu ile ilgili söyledikleri çerçevesinde, dini sorumluluk boyutu bulunmaktadır. Ancak burada; sevilen kişilerin aşırı sevilmeleri, sevilmeyen kişilerin de aşırıya varan şekilde yerilmeleri hususu karşımıza çıkmaktadır.

Mezhep imamlarının hakkında hem lehte, hem de aleyhte oldukça fazla rivayet mevcuttur. Bu rivayetleri ihtiva eden menâkıp kitapları, hicri dördüncü asırda yazılmıştır. Bu asır ise, mezhep tartışmalarının en yoğun yaşandığı zaman dilimidir. İnsanlar, cenazede bile farklı mezhebe mensup olanlarla fıkıh münazaraları yapmaktadır.185 Böyle mezhep tartışmalarında, herkes kendi imamına bol bol medh-ü senada bulunup diğer imamlar hakkında ise, aşağılayıcı ifadeler kullanmıştır. Bu ifadeler de aynen kitaplara geçmiştir.186 İbn Hacer el-Heytemî, Hayrâtül-Hısân adlı kitabında söyle diyor: “Bir adam hakkında insanların birbirine aykırı iki zümreye ayrılması, o adamın şerefinin ve mevkisinin yüksekliğini gösterir. Bakınız bu durum Hz Ali hakkında nasıl oldu. Onun uğruna iki zümre helâke maruz kalmıştır. Aşırı derecede sevmekte ifrata düşenler, ona düşmanlıkta ileri gidenler”.187 Ebû Ĝudde, İbn Hacer el-Heytemî’nin tespitinin tamamen doğru olduğunu ifade etmektedir. Ebû Hanîfe’yi sevenlerin, onu Peygamberlere yaklaştırdığını, hatta Tevrat’ta bile

184 Ebû Ĝudde, Abdulfettah, Mevzû Hadisler (Trc. Enbiya Yıldırım), s.64.

185 Sağıroğlu, Ekrem, İmam ‘zam Ebû Hanîfe, s.16.

186 Ebû Zehrâ, Muhammed, Ebû Hanîfe, s.9.

müjdelendiğini; yerenlerin ise onu zındık ve Harici guruplardan gösterdiğini, bu iki tarafın da bir tenakuz içinde olduklarını belirtmektedir.188

Bütün bunların sonunda yapılması gereken, mezhep imamları hakkında gelen rivayetlere daha ihtiyatlı bir şekilde yaklaşmaktır. Hatîb’in Tarihi’nde, Ebû Hanîfe hakkında aktardığı rivayetlerin, aslında imamla alakalı olmadığı burada ortaya çıkmaktadır. Bu rivayetlerin biri hariç, diğerlerinin mevzu olması, Ebû Hanîfe’ye herhangi bir nâkısa getirmeyecektir. Temimi’nin ifadesiyle bilinen bir gerçek vardır ki: imam, ilmiyle etrafına ışık saçan, fıkhıyla insanlara yol gösteren, ümmetin kandili” ifadesinin yeryüzünde üzerinde tecelli ettiği bir şahsiyettir.189 Ancak başta da ifade ettiğimiz gibi burada söz konusu olan rivayetlerdir ve bu çerçevede rivayetlerin hadis ilminin usulü açısından değerlendirilmesi esastır.

Benzer Belgeler