• Sonuç bulunamadı

Hadis kaynaklarında kaderle ilgili tespit edebildiğimiz bazı hadisler kadere iman, kaderle amel, kadere rıza, buluğ çağından önce ölen müslüman olmayan kişilerin çocuklarıyla ilgili hükümler ve kaderiyenin kötülenmesi başlıkları altında toplanmıştır. Bu hadislerden bazıları şunlardır;

2.4.1. Kadere İman

1. Cabir (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdular ki:

139 Ra’d 13/31, 32 140 Rahman 55/29 141 Kehf 18/29 142 Müddessir 74/37 143 İnsan 76/29 144 Nebe 78/39

“Kul, hayrıyla, şerriyle kadere inanmadıkça, kendine (hayır ve şerden) isabet edecek şeyi atlatamayacağını, (hayır ve şerden) kaçacak olan şeyi de yakalayamayacağını bilmedikçe iman etmiş olmaz.”145

2. Ubâde b. Sâmit (ra) oğluna ölümü sırasında demiştir ki: “Oğulcuğum, başına gelecek olan şeyin asla atlatılamayacağını, kaçırdıklarını da yakalayamayacağını bilmedikçe sen, imanın hakikatinin tadını asla bulamazsın. Zira ben, Resûlullah (sav)’ın şöyle söylediğini işittim:

“Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir. Kalemi yarattı ve: “Kıyamete kadar olacak şeylerin miktarlarını yaz!” dedi.”

“Oğulcuğum, Resûlullah (sav)’dan şunu da işittim: “Kim bu inanç dışında olarak ölürse benden değildir.”146

Kadere imanın insan üzerindeki bir etkisi, onun iradesini güçlendirmesidir. Çünkü kadere inanan bir kul, hadis-i şerifin de ifadesiyle ‘başına gelecek bir musibetin mutlaka geleceğine, gelmeyecek olanın da asla gelmeyeceğine’ (Tirmizi, Kader 10.) inandığı için cesaretlidir. Bu akide, insanı canlı ve hareketli kalmaya sevk edeceğinden böyle bir imana sahip bir kişi, zorluklar karşısında yılmaz, tembellik ve gevşeklik göstermez. Geçmişte büyük muvaffakiyetlere imza atmış insanların, bu akidenin temsilcileri olması, bunun en açık delilidir. Kaza ve kadere iman eden, Allah’a dayanmış olacağından hayatta her işe girişir ve ömrü boyunca cesaret ve gücünü kaybetmeden başarıdan başarıya yürür. Başarısızlığa uğradığı zamanlar olsa da, ‘bunda bir hikmet olacak’ diyerek, aynı şeyi değişik yollardan denemeye çalışacak, bunu da yapamazsa, ‘takdir bu kadarmış’ deyip, azmini ve iradesini kaybetmeden yoluna devam edecektir.147

145 Tirmizi, Kader 10, 2145.

146 Ebu Davud, Sünnet 17; Tirmizi, Kader 17

147 Öztürk, Yener (Ekim-Kasım-Aralık 2007). Kader İnancının Önemi. http://www.yeniumit.com.tr/

2.4.2. Kaderle Amel

3. Abdullah b. Amr b. As (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav), elinde iki kitap olduğu halde yanımıza geldi ve:

“Bu iki kitap nedir biliyor musunuz?” buyurdular. Cevaben:

“Hayır, ey Allah’ın Resûlü! bilmiyoruz. Ancak bildirmenizi istiyoruz!” dedik. Bunun üzerine sağ elindekini göstererek:

“Bu Rabbülâlemin’den (gelmiş) bir kitaptır. İçerisinde cennet ehlinin isimleri mevcuttur. Hatta onların babalarının ve kabilelerinin isimler de mevcuttur ve sonunda da icmal yapmıştır. Bunlara asla ne ilave yapılır, ne de onlardan eksiltmeye yer verilir. Hiç değişmeden ebedi olarak sabit kalır” buyurdular. Sonra sol elindekini göstererek:

“Bu da Rabbülâlemin’den bir kitaptır. Bunun içinde de ateş ehlinin isimleri, onların atalarının isimleri ve kabilelerinin isimleri vardır. En sonda da icmâllerini yapmıştır. Bunlara asla ne ziyade yapılır, ne de eksiltmeye yer verilir!” buyurdular. Ashabı sordu:

“Öyleyse ey Allah’ın Resûlü, niye amel ediliyor? Madem ki her şey önceden olmuş bitmiş, yazılmış ve artık yazma işinden fariğ olunmuş (bir daha yapma gayreti de niye)?”

Resûlullah şu cevabı verdi:

“Siz amelinizle doğruyu ve istikameti arayın! İtidali koruyun, Zira, cennetlik olan kimsenin ameli, cennet ehlinin ameliyle sonlanır; (daha önce) ne çeşit amel yapmış olursa olsun. Keza cehennemlik olanın ameli de cehennem ehlinin ameliyle sonlanır, hangi çeşit amel ile amel etmiş olursa olsun!”

Resûlullah (sav), sonra elindeki kitapları atıp, elleriyle işaret ederek dedi ki: “Rabbiniz kullardan artık fariğ oldu, bir kısmı cennetlik, bir kısmı da cehennemliktir.”148

4. Hz. Ali (ra) anlatıyor: “Biz bir cenaze vesilesiyle Baki’u’l-Ğarkad’da idik. Derken yanımıza Resûlullah (sav) çıkageldi ve oturdu. Biz de etrafında (halka yapıp) oturduk. Elinde bir çubuk vardı. Çubuğuyla yere birşeyler çizmeye başladı. Sonra:

“Sizden kimse yok ki, şu anda cennet veya cehennemdeki yeri yazılmamış olsun!” buyurdular. Cemaat:

“Ey Allah’ın Resûlü, dedi. Öyleyse hakkımızda yazılana itimad edip ona dayanmayalım mı?”

“Çalışın, buyurdular. Herkes kendisi için yaratılmış olana erecektir. Cennetlik olanlar, saadet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır. Şekâvet ehli olanlar da şekâvet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır!”

Sonra şu ayeti okudu: “Kim bağışta bulunur, günahtan kaçınır ve dinin en güzelini tasdik ederse, biz de ona hayır ve kolaylık yolunu kolaylaştırırız ama cimrilik eden, kendini Allah’tan müstağni sayan ve en güzeli (İslam) yalanlayan kimsenin de güçlüğe uğramasını kolaylaştırırız.” (Leyl 92/ 5-10).149

Hz. Peygamber bu hadisinde kaderi, önce Allah’ın ilmi açısından ele almaktadır. Buna göre Allah, ezeli ilmiyle kulların ne yapacağını bilip; onların said mi şaki mi, cennetlik mi cehennemlik mi olduklarını yazmıştır. Hz. Peygamber’in bu açıklaması karşısında kendisine yöneltilen soruyu cevaplarken meseleyi kul açısından da değerlendirerek bu yazgının kulu etkileyecek bir yazgı olmadığını vurguladığı, insanın çalışması gerektiği, yapacağı her iş için kendisine Allah tarafından imkan (istitaat) verildiğini belirttiği görülmektedir. Buna göre, hiç kimse kadere sığınarak oturup ne olacağını beklememelidir.150

5. Cabir (ra) anlatıyor: “Süraka b. Malik b. Cu’şem (ra) gelerek sordu:

149 Buhari, Tefsir, Leyl, Cenaiz 83, Edeb 120, Kader 4, Tevhid 54; Müslim, Kader 6; Ebu Davud, Sünnet

17; Tirmizi, Kader 3, Tefsir, Leyl, (3341).

150 Mert, Muhit (1997). Hz. Peygamber ve Sahabe Döneminde Kader Konusunda Yapılan Bazı

“Ey Allah’ın Resûlü! Bize dinimizi açıkla. Sanki yeni yaratılmış gibiyiz. Şimdi amel ne husustadır: Kalemlerin kuruduğu, miktarların kesinleştiği şeylerde mi, yoksa istikbale ait şeylerde mi çalışacağız?”

“Hayır (istikbale ait şeylerde değil). Bilakis kalemlerin kuruduğu, miktarların cereyan ettiği (kesinleştiği) hususta!” buyurdular. Sürâka tekrar:

“Öyleyse niye amel edelim (boşa zahmet çekelim)?” diye sordu. (sav):

“Çalışın! Herkes yaratıldığı şeye erecektir! Herkes, (yazıldığı) ameliyle amil olacaktır!” buyurdular.”151

6. İbnu Mes’ud (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdular ki:

“Sizden birinin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde cem olur. Sonra bu kadar müddetle “alaka” olur. Sonra bu kadar müddette “mudga” olur. Sonra Allah bir meleği dört kelimeyle gönderir: (Bu melek) rızkını, ecelini, amelini, şaki veya said olacağını yazar, sonra ona ruh üflenir. Kendinden başka ilah olmayan zâta yemin olsun, sizden biri, (hayatı boyunca) cennet ehlinin ameliyle amel eder. Öyle ki, kendisiyle cennet arasında bir zirâlık mesafe kaldığı zaman ona yazısı galebe çalar ve cehennem ehlinin ameliyle amel ederek cehenneme girer. Aynı şekilde sizden biri (hayatı boyunca) cehennem ehlinin amelini işler. Kendisiyle cehennem arasında bir ziralık mesafe kalınca yazısı ona galebe çalar ve cennet ehlinin amelini işleyerek cennete girer.”152

7. Âmr b. Vasıla anlatıyor: “Abdullah İbnu Mes’ûd radıyallahu anh’ı dinledim. Demişti ki: “Şakî, annesinin karnında iken şaki olandır. Said de başkasından ibret alandır.” (Bunu işittikten sonra) Resûlullah (sav)’ın ashabından Huzeyfe denen zata uğradı ve İbnu Mes’ud’un söylediğini anlattı ve sordu:

“Kişi amelsiz nasıl şakî olur?” Huzeyfe radıyallahu anh:

“Buna hayret mi ediyorsun? Ben Resûlullah (sav)’ın şöyle söylediğini işittim:”

151 Müslim, Kader 8, (2648).

152 Buhari, Kader 1, Bed’ü’l-Halk 6, Enbiya 1, Tevhid 28; Müslim, Kader 1, (2643); Ebu Davud, Sünnet

“Nutfenin (rahme düşmesinden sonra) kırkiki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir (ve onun vasıtasıyla) nutfeyi şekillendirir; işitmesini, görmesini, derisini, etini, kemiğini yaratır. Sonra melek sorar:

“Ey Rabbim! Bu erkek mi, dişi mi?” Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Sonra sorar:

“Ey Rabbim! Eceli nedir?” Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Tekrar sorar:

“Ey Rabbim! Rızkı nedir?” Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Sonra melek elinde sahife olduğu halde çıkar. Artık buna ne bir şey ilave eder ne de eksilir.”153

8. İbnu Mes’ud (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) (bir gün) aramızda doğrulup: “(Hastalık nev’inden) hiçbir şey hiçbir şeye sirayet etmez!” buyurmuşlardı ki bir bedevi:

“Ey Allah’ın Resûlü! Nasıl olur? Bir deve sürüsüne, kuyruğu ile haşefesini uyuzlamış bir deve gelince hepsini uyuzlu yapar!” dedi. Aleyhissalatu vesselâm:

“Pekalâ, birincisini kim uyuzladı? Ne sirayet, ne safer (inancınızda hakikat) vardır. Şurası muhakkak ki, Allah her nefsi yaratmış, onun hayatını, ölümünü, rızkını ve uğrayacağı musibetlerini yazmıştır.”154

9. Enes (ra) anlatıyor: Resûlullah (sav) (bir gün):

“Allah Teâla bir kulun hayrını diledi mi onu istimal eder!” buyurmuştu. Kendisine: “Onu nasıl istimal eder?” diye soruldu.

“Ölümden önce salih amel işlemede muvaffak kılar!” buyurdu.”155 10. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdular ki:

153 Müslim, Kader 3, (2645). 154 Tirmizi, Kader 9, (2144). 155 Tirmizi, Kader 8, (2134).

“Kişi vardır, uzun müddet cennet ehlinin amelini işler, sonra da ameli cehennem ehlinin ameliyle hitam bulur. Yine kişi vardır, uzun müddet cehennem ehlinin ameliyle amel eder de sonunda cennet ehlinin ameliyle hitam bulur.”156

11. İbnu Amr İbni’l-Âs (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdular ki:

“Allah (cin ve ins dahil) mahlukatını bir karanlık içinde yarattı. Sonra üzerlerine kendi nurundan serpti. Bu nur, kimlere isabet ettiyse hidayeti buldular, kimlere de isabet etmediyse sapıttılar. Bu sebeple diyorum ki: “Kalem, Allah Teâla’nın ilmi hususunda kurumuştur.”157

2.4.3. Kadere Rıza

12. Sa’d b. Ebî Vakkâs (ra) anlatıyor: “Resülullah (sav) buyurdular ki:

“Ademoğlunun saadet (sebepleri)nden biri de Allah Teâla’nın hükmettiğine rıza göstermesidir. Şekâvet (sebepleri)nden biri de Allah Teâla’ya istihareyi terketmesidir. Keza şekâvet (sebepleri) nden bir diğeri de Allah’ın hükmettiğine razı olmamasıdır.”158

13. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdular ki:

“Kuvvetli mü’min, Allah nazarında zayıf mü’minden daha sevgili ve daha hayırlıdır. Aslında her ikisinde de bir hayır vardır. Sana faydalı olan şeye karşı gayret göster. Allah’tan yardım dile, acz izhar etme. Bir musibet başına gelirse: “Eğer şöyle yapsaydım bu başıma gelmezdi!” deme. “Allah takdir etmiştir. Onun dilediği olur!” de! Zira “eğer” kelimesi şeytan işine kapı açar.”159

16. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdular ki: “Hz. Adem ve Musa aleyhimâsselam münakaşa ettiler. Musa, Adem’e:

156 Müslim, Kader 11, (2651). 157 Tirmizi, İman 18, (2644). 158 Tirmizi, Kader 15, (2152). 159 Müslim, Kader 34, (2664).

“İşlediğin günahla insanları cennetten çıkaran ve onları şekâvete (bedbahtlığa) atan sensin değil mi!” dedi. Adem de Musa’ya:

“Sen, Allah’ın risalet vermek suretiyle seçtiği ve hususi kelamına mazhar kıldığı kimse ol da, daha yaratılmamdan (kırk yıl) önce Allah’ın bana yazdığı bir işten dolayı beni ayıplamaya kalk (bu olacak şey değil)!” diye cevap verdi.” Resûlullah devamla dedi ki:

“Hz. Adem Musa’yı ilzam etti!”160

2.4.4. Kaderiye’nin Zemmi

18. Huzeyfe (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdular ki:

“Her ümmetin mecusileri vardır. Bu ümmetin mecusileri “kader yoktur!” diyenlerdir. Bunlardan kim ölürse cenazelerinde hazır bulunmayın. Onlardan kim hastalanırsa ona ziyarette bulunmayın. Onlar Deccal bölüğüdür. Onları Deccal’e ilhak etmek Allah üzerine bir haktır.”161

19. Ebu Davud’un İbnu Ömer’den gelen merfu bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur:

“Kaderiye fırkası, bu ümmetin mecusileridir. Eğer hastalanırlarsa ziyaret etmeyin, ölürlerse cenazelerine katılmayın.”162

20. Yine Ebu Dâvud’da İbnu Ömer (ra) ‘dan gelen merfu bir rivayette: “Kader ehli ile düşüp kalkmayın, onlara dava açmayın” buyurulmuştur...”163 21. İbnu Abbas (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdular ki:

“Ümmetimde iki sınıf vardır ki, onların İslâm’dan nasipleri yoktur: Mürcie ve Kaderiye.”164

160 Buhari, Kader 11, Enbiya 31, Tefsir, Tâ-ha 1, 3, Tevhid 37; Müslim, Kader 13; Muvatta, Kader 1; Ebu

Dâvud, Sünnet 17, (4701); Tirmizi, Kader 2

161 Ebu Davud, Sünnet 17 162 Ebu Davud, Sünnet 17, 163 Ebu Davud, Sünnet 17, 164 Tirmizi, Kader 13.

22. Nafi (r.aleyh) anlatıyor: “Bir adam İbnu Ömer (ra) ‘ya gelerek:

“Falan kimse sana selam ediyor!” diyerek, Şamlı birisinden selam getirdi. İbnu Ömer (ra) : “Bana ulaştığına göre, o kimse kaderi inkâr ediyormuş. Eğer o böyle bir bid’a fikre saplandı ise, sakın ona benden selam söyleme! Zira ben, Resûlullah (sav)’ı işittim:

“Bu ümmette hasf (yere batırma), mesh (suret değişmesi) (ve kazf (taş yağması) olacak. Bu musibetler kaderi inkâr edenlere gelecek.”165

23. İbnu Amr İbni’l-Âs (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdular ki:

“Allah mahlukatın miktarlarını, semâvât ve Arzı yaratmazdan ellibin sene evvel, Arşı da su üzerinde iken yazdı.”166

24. Ebu Azze anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdular ki: “Allah bir kulunun bir memlekette ölmesini takdir etti mi, onu oraya -veya orada bulunan bir şeye dedi- muhtaç kılar.”167

25. İmam Mâlik’e ulaştığına göre, İyâs b. Muâviye’ye,

“Kader hakkında fikrin nedir?” diye sorulmuş da o şu cevabı vermiştir:

“(Benim fikrim) kızımın fikridir!” Bu sözle, onun sırrını ancak Allah’ın bildiğini söylemek istemiştir. İyas, anlayışta darb-ı mesel olmuştu. (Bir gün) bir adam ona kader hakkında sordu:

“Kadere inanmıyor musun?” dedi. Adam: “Elbette inanıyorum!” deyince:

“Bu kadarı sana yeter! (Fazlası senin için mâlâyânîdir). Zira Ali b. Hüseyin, babası (Hz. Ali b. Ebi Talib) (ra) ‘dan bana nakletti ki, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuşlardır:

“Kişinin mâlâyânî şeyleri terketmesi, onun müslümanlığının güzelliğindendir!”

165 Ebu Davud, Sünnet 7, (4613); Tirmizi, Kader 7 166 Müslim, Kader 16, (2653); Tirmizi, Kader 18 167 Tirmizi, Kader 11

Yine ona ulaştığına göre Lokmân’a: “Sende gördüğümüz (bu fazilet)in sebebi nedir?” diye sorulunca şu cevabı vermiştir:

“Emaneti eda, doğru söz ve beni ilgilendirmeyen şeyleri terketmem!” 168

26. Peygamber efendimiz bir gün yatsı namazından sonra (Geceye yakın) Hz. Alinin yanına girdi, onu uykuya hazırlanırken buldu ve şöyle dedi; -Geceleyin teheccüt namazı kılmıyor musun? Hz. Ali şu cevabı verdi;

-Ey Allah’ın Elçisi Hayatımız Allah’ın elindedir, dilerse verir, dilerse teslim alır.(Allah bizi uyandırmak isterse uyandırır.) Bunun üzerine Rasul-i Ekrem mübarek elini dizine vurarak,

-Genellikle insan ne çok mücadeleci oluyor.”169 buyurdu. Hz. Ali’nin verdiği cevaptan memnun olmadı ve odadan çıktı.

Kaza-kader konuları hadis kaynaklarında, “Kader”, “İman”, “Sünne” gibi bölümler adı altında tesbit edilmiştir. Kaderle ilgili hadisleri incelediğimizde Efendimiz (sav) kat’i ve açık ifadelerle kaderi ispat etmiş, Müslümanların ona inanmaları gerektiğini ortaya koymuştur.170

Kader probleminin insan zihnini meşgul eden esas yönü, insanın iradi (ihtiyari) fiillerinin takdiri konusudur. Acaba iradi fiillerin takdiri ne anlama gelmektedir? İnsanın bu tür fiillerinde bir cebr söz konusu mudur? Kader insanı bazı işleri yapmaya sürüklemekte midir? Yoksa bu fiiller hür olarak mı icra edilmektedir? Konuyla ilgili Kur’an ayetleriyle Hz. Peygamberin hadisleri incelendiği takdirde hem cebir hem de irade hürriyetini gösteren ifadelerin bulunduğu görülecektir. Bu durumda sadece cebri veya sadece irade hürriyetini ifade eden nassları mihver kabul edip, diğerlerini görmezden gelmek veya yoruma tabi tutmak suretiyle bir neticeye ulaşmak istenirse

168 Rivayette geçen “Kişinin mâlâyânîyi terketmesi İslâm’ının güzelliğindendir” şeklindeki Resûlullah

aleyhissalâtu vesselâm’ın bu sözü şu kaynaklarda geçer: Muvatta, Hüsnü Hulk 3, (2, 903); Tirmizi, Zühd 11; İbnu Mâce, Fiten 12; Rivayetin sonundaki “Yine ona ulaştığına göre Lokman’a...” kısmı da, Muvatta’da gelmiştir (Kelam 17).

169 Buhari, Teheccüd, 5; Tevhid, 31; Müslim, Misafirun 28.

yanlış sonuçlar doğuracağı açıktır. Bu tür konularda doğru bir netice elde etmek için bütün nassların bir arada değerlendirilmesi gerekmektedir.171

İnsanın iradesini yok ettiği ileri sürülen hadisler Allah’ın azametini, mutlak iradesini, yüceliğini, engin bir kudrete sahip olduğunu vurgulayarak, insanın bu dünyada başıboş bırakılmadığını, onun her davranışının Allah’ın çizdiği sınırlar dahilinde gerçekleştiğini bildirmektedir. İnsanı, Allah’ın ezeli ilmi ve mutlak kudreti içerisinde, sorumlu varlık kılmak bir çelişki değildir. Kur’an ve hadislerden çıkarılan sonuç budur. Zaten insan mutlak hürriyete sahip varlık değildir.172

2.5. SAHABE DÖNEMİ

İslamiyeti gün be gün bizzat Hz. Peygamber’den öğrenen, anlamadıklarını ona soran, karşılaştıkları problemin çözümünü ondan isteyen ashab-ı kiramın kader konusunu sordukları, onu problem edindikleri sağlam rivayetlerle sabit değildir. Asr-ı saadetten sonra ashap döneminin büyük bir kısmı da aynı sükunet içinde geçmiş, problem içteki siyasi ve sosyal çalkantılar, dıştan gelen dini-felsefi telakkiler sebebiyle hicri II. Yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır.173

Örneklerde de görüleceği gibi ashap hiçbir fiilin kaderin dışında kalmadığını, kadere imanın özgür iradeyi reddetme anlamına gelmediğini vurgulamışlar ve davranışlarını bu inanca göre şekillendirmişlerdir. Konuyla ilgili bazı örnekler şunlardır;

2.5.1. Hırsızlık Olayı

Hz. Ömer ‘in huzuruna bir hırsız getirilir. Hz Ömer ona “seni çalmaya iten şey nedir?” diye sorar. Adam, “Allah’ın kazası ve kaderi” diye cevap verince, adamın elini

171 Mert, Muhit (1997). Hz. Peygamber ve Sahabe Döneminde Kader Konusunda Yapılan Bazı

Diyaloglar. Diyanet İlmi Dergi, 33 (sayı: 4), 60

172 Çakmak, Fikrullah (2007). Hz. Peygamberin Hadislerinde “Kader” Kavramı, Yüksek Lisans Tezi

s.138

keserek sopa attırır. Sonra Hz. Ömer ona şöyle der: “elini hırsızlıktan dolayı kestim; sopayı ise Allah’a yalan isnat ettiğinden dolayı attırdım.”174

2.5.2. Veba Olayı

Şam topraklarının fethini kutlamak ve İslam ordularını teftiş için Halife Hz. Ömer yola çıktı.İslam orduları baş komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah halifeye bölgede ve ordu arasında veba salgını olduğu haberini verdi. Hz. Ömer beraberindeki insanlara seslenerek “ben hayvanımın sırtında sabahlayacağım sizde öyle yapın dedi. Ebu Ubeyde sordu: “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun” Hz. Ömer dedi ki “keşke bu sözü senden başkası söyleseydi Ey Ebu Ubeyde evet Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyorum.”175

“Farzet ki, develerin, bir tarafı otlu diğer tarafı kıraç olan bir vadiye inmiş olsun. Onları otlu yerde otlatsan da, kıraç yerde otlansan da yine Allah’ın kaderiyle otlatmış olmaz mısın?” diyerek cevap vermiştir. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf da (r.a.): “Ben Resulullah’ın; “Bir yerde veba olduğunu duyarsanız, oraya girmeyin, şayet salgın sizin bulunduğunuz yerdeyse oradan çıkmayın.” buyurduğunu işittim demiştir.

Bu olayda görüldüğü üzere Hz. Ömer, Ebu Ubeyde’nin cebri bir kader anlayışı sergilemesini ona yakıştıramamış ve tepkisini açıkça ortaya koymuştur. Hz. Ömer, menfi olsun müspet olsun insanın bütün yaptıklarının kader olduğunu, tedbire riayet etmenin de kader olduğunu vurgulamış ve bunu güzel bir örnekle açıklamıştır.176

2.5.3. Hz. Ali ve İhtiyar

Sıffin savaşından dönünce yaşlı bir ihtiyar başlarına gelen bütün olayların Allah’ın önceden takdir etmesiyle mecburen olduğu inancıyla Hz. Aliye bir soru

174 Öçal, Şamil (2000). Kemal Paşazade’nin Felsefi ve Kelami Görüşleri: 338; Seyyid Sabık, el-Akaidü’l-

İslamiyye s. 98

175 Buhari, Müslim, Muvatta ve Ebu Davud’dan Cezeri Camiu’l Usul, 7/577; Ebu Zehra, Muhammed,

İslam’da İtikadi, Siyasi ve Fıkhi Mezhepler Tarihi (Çev: Sıbğatullah Kaya): 104; Akbulut, Ahmet (1992). Sahabe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelami Problemlere Etkileri.

176 Mert, Muhit (1997). Hz. Peygamber ve Sahabe Döneminde Kader Konusunda Yapılan Bazı

sorunca Hz. Ali kaza ve kaderi Allah’ın önceden takdiri olarak değil, ezeli ilmiyle bilmesi ve insanlara iyi olanı emretmesi kötü olanı yasaklaması olarak yorumlar.177

Bu olay İbn-u Ebi’l-Hadid’in Nehc’ül-Belağa şerhinde şöyle anlatılıyor: “İhtiyarın biri, Hz. Ali’ye gelerek şöyle dedi:

-Söyle bakalım, Şam’a yaptığımız sefer Allah’ın kaza ve kaderiyle mi olmuştur? Hz. Ali şu cevabı verdi:

-Tohumu yaran, varlıkları yaratan (Allah)’a yemin olsun ki, Allah’ın kaza ve kaderi dışında ne bir yere ayak bastık, ne de bir vadiye indik. İhtiyar bu sefer şöyle dedi:

-Ben, çabamın karşılığını Allah’tan bekliyordum, oysa şimdi kendim için bir ecir göremiyorum. Bunun üzerine Hz. Ali şöyle dedi:

-Dur bakalım, ey ihtiyar! Allahu Teala gidişinize ve dönüşünüze karşılık büyük bir sevap yazmıştır. Hiçbir şekilde bir işe mecbur edilip karşılıksız bırakılmazsınız.” İhtiyar:

-Peki, bu nasıl olur? Bizi kaza ve kader sevk etmedi mi? Diye sordu. Bunun üzerine Hz. Ali şunları söyledi:

-Yazıklar olsun! Sen bunu gerekli kaza ve zorunlu bir kader mi sandın? Eğer öyle olsaydı sevap-ceza, va’d-tehdit, emir-yasak tümüyle boşa giderdi. Allah tarafından günahkârlar için kınama, iyiler için övgü gelmezdi. İyiler kötülere üstün, kötüler de iyilerden daha aşağı olarak nitelenmezdi. Bu söylediğin, putperestlerin, şeytan erlerinin, gerçeğe karşı gözü kör olan ve yalan yere tanıklık etmeye çalışanların sözüdür. Bunlar bu ümmetin kadercileri ve mecusileridirler. Allahu Teala, haber vererek emreder, sakındırarak nehyeder ve kaldırılabilecek bir sorumluluk yükler. Allah’a ne zor altında isyan edilebilir, ne de O’na istemeyerek itaat edilebilir. Allah kullarına Peygamberleri boşuna göndermemiş, gökleri, yeri ve içindekileri boşuna yaratmamıştır. Bu, kâfirlerin düşüncesidir. Kâfirlere ateşten veyl olsun. İhtiyar:

177 Akbulut, Ahmet (1992). Sahabe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelami Problemlere Etkileri: 310; Kadı

-O halde, seferimizi sağlayan kaza ve kader nedir? Hz. Ali şöyle cevap verdi: -Allah’ın emri ve hükmüdür.” Sonra şu ayeti okudu: “Rabbin ancak O’na ibadet etmenizi emretti...” (17/23) ihtiyar sevinerek ayrıldı.”178

Başka bir zamanda Hz. Ali, kendisine kader konusunda soru soran kişiyle şu tartışmayı yapmıştı.

-”Bana kendinden haber ver. Allah seni dilediğin gibi mi yarattı? Yoksa dilediği gibi mi yarattı?

-Allah dilediği gibi yarattı.

-Allah, seni istediğin zaman mı? Yoksa istediği zaman mı yarattı? -Bilakis dilediği zaman yarattı.

-Kıyamet günü dilediğin şeyle mi? Yoksa Allah’ın dilediği şeyle mi