• Sonuç bulunamadı

Lügatta, bir şey için konulmuş vakit ve tesbit edilmiş müddet anlamına gelir. Istılahta ise, insan hayatı ve diğer canlılar için tayin edilmiş müddete ve bu müddetin sonuna yani ölüm için takdir edilmiş vakte denir.342

Ecel meselesi de kaza ve kaderle ilgili konulardan biridir. İnsan fiilleriyle ilgili görülen bu meselede insanın rolünün ne olduğu araştırılmış, bazı neticelere ulaşılmıştır.343

340 Nisa 4/78-79

341 Güler, İlhami (1998). Allah’ın Ahlakiliği Sorunu: 87

342 Kılavuz, A. Saim (1987). Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelam’a Giriş: 128; bkz. Gölcük, Şerafeddin

ve Toprak, Süleyman (1991) Kelam: 258; Gölcük, İnsan ve Kaderi, S.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, II, 45

Her ferdin ve her milletin eceli vardır. Ecel bir tane olup, Allah’ın kaza ve kaderiyledir. İnsanları dirilten, rızıklandıran ve öldüren Allah Teala olduğundan eceli tayin eden de O’dur: “Aranızda ölümü biz takdir ettik.”344

Ecel ne vaktinden önce gelebilir ne de geciktirilebilir: “Her ümmetin bir eceli vardır. O ecelleri gelince ne bir saat geri kalırlar ne de ileri giderler.”345

“Halbuki Allah bir kimseyi, eceli geldiği zaman asla geciktirmez.”346

Ecel hiçbir sebeple değişmez. Bazı ibadet ve taatların ömrü artıracağına dair hadisler, ehl-i sünnet kelamcıları tarafından, insanları hayırlı ve güzel işlere teşvik etmek (terğıb) için buyrulmuş hadisler olarak kabul edilmiş veya şu manalara yorumlanmıştır: Ömrün artmasından maksat elem ve kederden uzak, huzur ve saadet içinde, güçlü ve kuvvetli yaşamaktır. Veya Allah Teala bu gibi şahısların iyilik yapacağını bildiği için ezelde onların ömrünü buna göre fazla takdir etmiştir.

Herhangi bir müdahale olmaksızın tabii bir şekilde ölen kişinin, eceliyle öldüğü konusunda İslam mezhepleri ittifak etmiştir. Ancak katledilerek öldürülen (maktül) eceli ile mi ölmüştür? Konusu görüş ayrılığına sebep olmuştur.

Ehl-i sünnet kelamcılarına göre maktül eceliyle ölmüştür. Çünkü ecel, hayatın tereddütsüz olarak son bulduğu zamandır. Eğer maktül öldürülmemiş olsaydı, tabii olarak o vakit ölmesi de, ölmemesi de caizdir.347

Maturidiliğe göre, öldürülen eceliyle ölmüştür. O kimse için bundan başka bir ecel yoktur. Öldürme işi katile yöneliktir, ona aittir. Ölüm ise ölüye ait olup Allah’ın yaratmasıyla meydana gelir. Katil öldürme fiilinden dolayı cezaya layıktır. Öldürme, katl, öldürene, katile aittir. Öldürme işinin ölenle ilgisi yoktur. Zira öldürülenin durumu katl olmayıp, ölümdür. Katile ve onun işlediği fiile göre o maktüldür, öldürülmüştür. Hayatın sonu demek olan eceline göre, o meyyittir, ölmüştür.

344 Vakıa 56/60

345 A’raf 7/34; Yunus 10/49 346 Münafikun 63/11

347 Kılavuz, A. Saim (1987). Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelam’a Giriş: 128, 129; bkz. Gölcük, İnsan

Eş’ari de, “ölen ve öldürülen kendi eceliyle ölmüştür” demektedir. Eş’ari’den sonra Bakıllani, Cüveyni ve Bağdadi de aynı görüşü tekrar ediyorlar. Her insan eceli geldiğinde ölür, çünkü her şey Allah tarafından takdir edilip hükme bağlanmıştır.348 Katilin ceza görmesi ve tazminat ödemesi mecburiyeti, men edilen bir işe teşebbüs etmesinden (haddi tecavüz etmesinden) ve (sünnetullah dediğimiz) tabiat kanunları gereğince, Allah Teala’nın akabinde ölümü yarattığı bir fiili kesbetmiş olmasındandır. Zira katl ve öldürme, halk ve yaratma bakımından olmasa bile, kesb yönünden katilin fiilidir.349

Mutezile mezhebi ise ecel konusunda üç ayrı görüşe sahip olmuştur: 1.Katil maktülü öldürmeseydi, maktül yine kesinlikle ölürdü.

2.Maktül katilin fiili sebebiyle ölmüştür. Eğer katil öldürmeseydi maktül kesinlikle yaşardı.

3. Kadı Abdülcebbar’ın da tercih ettiği bu görüş ise ehl-i sünnet kelamcılarının görüşü gibidir. Yani maktül eceliyle ölmüştür. Şayet katil onu öldürmeseydi, onun yaşaması da ölmesi de mümkün olacaktı.350

Değerlendirme

Ecel konusuna sosyo-psikolojik açıdan bakıldığında; “İnsan ölümlü bir varlıktır.” Bu durum onu korkutmakta mıdır?351 Ölüm korkusu ve ölümsüzlük arzusunun bütün insanlar için değişmez bir psikolojik gerçek olduğu kabul edilebilir.

Günümüzde ölüme karşı dört tür kültürel tutum geliştirildiği müşahede olunmaktadır: Ölümü inkar etme, ölüme meydan okuma, ölümü isteme ve ölümü kabullenme. Ölüm karşısında duyulan korku ve sıkıntı kişiyi zorunlu olarak ölüm ötesi bir hayatın varlığına, dinin açıklamalarına uygun bir ahiret inancına sevkeder mi? İlahi dinlerin hepsinde ortak olan ilahi mahkemede hesap verme zorunluluğu, cennet ve cehennem kavramlarının insan psikolojisinde uyandırdıkları etkinin tabiatı incelendiği

348 Gölcük, Şerafeddin ve Toprak, Süleyman (1991) Kelam: 259 349 Taftazani, (1999). Kelam İlmi ve İslam Akaidi: 223

350 Kılavuz, A. Saim (1987). Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelam’a Giriş: 130 351 Aydın, Mehmet (1987). Din Felsefesi: 184

zaman, bunun kişilere çok yönlü ve karmaşık nitelikte tepkiler uyandırdığı anlaşılmaktadır.

Her ne kadar insanda tabii bir “ölümsüzlük arzusu” var olmakla birlikte bu, dinin açıklamalarından oldukça farklı içi boş bir çerçeve, bir inanç biçimidir. Esasen bu arzu, insandaki benseverlik (narsizm) eğiliminin bir ifadesidir. Diğer ızdıraplar karşısında olduğu gibi, ölümün yol açtığı sıkıntı ve bunalım da, ya Allah’ı inkar ya da imanın arınmasıyla çözülür.352

İslamiyet, ölümü Allah’tan gelen bir varlığın yine O’na dönmesi olarak kabul etmektedir. Bu konuda İslam düşünürleri, hayattaki hedefin ölümden önce iyi insan olmayı gerçekleştirmek olduğuna vurgu yaparlar. Farabi: “Doğru düşün ve doğru hareket et ki faziletli olasın ve ölüm korkusunu yenesin. Faziletli insanın ölümden korkması için hiçbir sebep yoktur. O, mümkün olduğu ölçüde uzun yaşamak ve iyi fiillerini artırmak ister ki, bu sayede ölümden sonraki mutluluğu da artmış olsun.353

Ölüm aslında ruhun bu boyuttaki deneyimini tamamlaması, bedenin çekim alanından kurtulması ve doğumla ölüm arasında geçen süreçte topladığı negatif ve pozitif enerjilerin dökümünün yapılması için gerekli kaçınılmaz bir gerçektir. Ölüm dediğimiz boyut değiştirme sonrasında kredi kartlarımızı, paralarımızı, banka hesaplarımızı veya mal mülkümüzü değil ama olumlu davranışlarımızın kaydedilip toplandığı manevi hesabımızda toplanan enerjiyi kullanabileceğiz. O zaman Mevlana’nın dedi gibi, ölüm günü düğün bayram günüdür. Sevgiliye kavuşma günüdür.354