• Sonuç bulunamadı

Kur’an-ı Kerimi ve Hz. Peygamberin sahih hadislerini rehber edinen, Allah elçisi Hz. Muhammed ile onun ashabının akaid konusunda takip ettikleri yolu izleyenlere Ehl-i sünnet veya Ehl-i hak denir.224 Sünnet Hz. Peygamberin söz ve

davranışlarını içine alan bütün yaşamıdır. Cemaat; Hz. Peygamberin bütün hareket tarzlarını benimseyen topluluktur. Bu topluluk, en başta Hz.Peygamberin sahabesidir ve daha sonra onların hareket tarzlarını, inançlarını benimseyenlerdir. Buna göre Sünnet ve Cemaat Ehli deyimi bütün Müslümanları içine alan bir genişlik arz eder.225

222 FazlurRahman (2000). İslam. (Çev.: Mehmet Dağ, Mehmet Aydın): 149 223 Keskin, Halife (1997). İslam Düşüncesinde Kader ve Kaza: 199

224 Kılavuz, A. Saim (1987). Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelam’a Giriş: 297 225 Gölcük, Şerafeddin (1992). Kelam Tarihi: 59

Sünnet ve Cemaat Ehlinin oluşumu bir zorunluluk sonucu olmuştur.226 Siyasi olaylar ister istemez inanç esaslarını zorlamıştır. Siyasi yönden çeşitli guruplara ayrılanlar birbirlerini itham ederken, görüşlerini dini kural ve kaidelere dayandırmak istemişler, dolayısıyla farklı anlayış ve yorumlar ortaya çıkmıştır.227

Başlangıçta İslamın itikadi esaslarını savunma görevini üstlenmiş olan Mu’tezilenin zamanla gayesinden uzaklaşması ve kendi görüşlerini zorla kabul ettirmeye kalkışmaları, bir taraftan -özellikle yeni Müslüman olup da henüz İslamı bilmeyenlerin katılmasıyla- Mu’tezile’nin sayısını artırırken, diğer taraftan ayet ve hadislere bağlı olan hadis ve fıkıh alimlerinin, selefin nefretini ve düşmanlığını kazandırmıştır.228

İmam Eş’ari’nin(v.324/936) hocası Ebu Ali el-Cübbai(v.303/916) ile Salah- Aslah konusunda münakaşa edip Mutezileden ayrılışına ve İmam Maturidi’nin Maveaünnehir’de kelam metoduyla Ebu Hanifenin görüşlerini açıklayıp yaymasına kadar, Ehl-i Sünnetin görüşünü bu alimler (Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafii, Ebu Amr el-Evzai, Ömer b. Abdülaziz ve Cafer Sadık gibi)temsil edip savunmaktaydılar.229

Bilindiği gibi, Eş’ari uzun süre Mutezile ekolüne bağlı kalmış bir düşünür idi; 40 yıl bu ekolün görüşlerini paylaşıp savunduktan sonra Mutezileyi terk etmiş, Ehl-i Sünnet’e intisap ederek koyu bir selefiye taraftarı olmuştur. Mutezile ile hiç bir fikri bağının kalmadığını göstermek için, Ehl-i Sünnet akidesine sıkı sıkıya sarılmış, Mutezileye karşı şiddetli bir mücadeleye girişmiştir.230

İnsan hürriyeti (kader) veya gücünün (istitaa) savunulması meselesi, Müslüman toplumu 7.asır gibi erken bir dönemde insan hürriyeti savunucuları (kaderiler) ve bunların muhalifleri olan kaderciler (mücbire veya cebriye) diye ikiye bölen ilk kelami konu idi. Eş’ari’nin (öl.935) antitezinin daha sonra Sünnilik olarak tanımlanacak olan nihai çözümü, bir şekilde hürriyetin kabulünün kaçınılmaz olduğunu kabul etmekle

226 Gölcük, a.g.e., s. 59

227 Yazıcıoğlu, M. Sait (1988). Maturidi ve Nesefi’ye Göre İnsan Hürriyeti Kavramı: 10 228 Gölcük, Şerafeddin ve Toprak, Süleyman (1991) Kelam: 47

229 Gölcük, a.g.e., s. 48, 49 230 Yazıcıoğlu, a.g.e., s. 15

beraber, Allah’ın dünyadaki sonsuz hakimiyeti ve yüceliğini ifade eden Kur’ani telakkiyi de tanımamazlıktan gelemedi.231

Eş’ari’nin akideyi tespiti aslında, o zamana kadar henüz geniş çapta tespit edilmemiş olan Ehl-i Sünnetin ve Mutezilenin durumunu bir terkip teşebbüsünü temsil etmektedir. Bu Ehl-i Sünnetin öz niteliğini teşkil eder. Fakat onun fiiliyatta ortaya koyduğu formüller mutlak surette Sünniliğin Mutezili akideye karşı bir tepkisini göstermektedir. Bu nedenle ortaya çıkan kesin sonuç, kısmen bir terkip, kısmen de bir tepki olmuştur.

O kesb nazariyesini Kur’an ayetlerine dayanarak, insanın irade hürriyeti sorunu üzerine kurmuştur. Bu nazariyeye göre bütün fiilleri yaratan ve ortaya çıkaran Allah’tır, fakat bu fiiller onları kesbeden (kazanan) insanın iradesine bağlanırlar. Eş’ari’nin çözmeye giriştiği sorun psikolojik olmaktan çok ahlaki bir sorundu: Burada faaliyette olduğu görülen ilke, her kudretin Allah’a isnat edilmesi, buna karşılık sorumluluğun mutlaka insanda kalmasıdır. Böylece Eş’ari, Ehl-i Sünnet’in de benimsediği gibi, Allah’ın mutlak kudret ve inayetini doğrulamış olmaktadır. İyi ya da kötü olsun, bütün fiiller Allah’ın iradesi ve rızası sayesinde meydana gelir.232

Eş’ariye mezhebi daha çok Mutezileye karşı bir antitez olarak doğmuş ve felsefeye karşı tez olarak devam etmiştir. Eş’ari alimleri, zamanla te’vile çok fazla yer vermişler, zaman zamanda kelamda yenilikler yaparak kelam ilmini felsefeyle rakabet edebilecek bir güce kavuşturmuşlardır. Bu sebeple Eş’ari kelamı, -her ne kadar bazı konularda Mutezileden ayrılışının etkisiyle aklı mahkum etmiş ise de- genelde akılcıdır.233

Eş’ari’nin Mutezileden farklı olan görüşleri dört başlık altında toplanabilir: Kur’anın gayrı mahluk olduğu, Müteşabihlerin yorumlanmaması, Cennet’te mü’minin Allah’ı görmesi meselesi ve kulun fiillerini kendisinin yaratmasını red meselesidir.234

231 Fahri, Macid (2004). İslam Ahlak Teorileri. (Çev.: Muammer İskenderoğlu, Atilla Arkan): 39 232 FazlurRahman (2000). İslam. (Çev.: Mehmet Dağ, Mehmet Aydın): 151, 152

233 Gölcük, Şerafeddin ve Toprak, Süleyman (1991) Kelam: 55

Eş’ariyyenin zuhurundan sonra mutezile, ölüm kalım savaşına girmiş, böylece Mutezilenin İslam fikir hayatındaki rolü tamamlanmış ve haberleri tarih sayfalarına intikal etmiştir.235

İmam Eş’ari, eserlerinde Mutezile ve diğer bid’at mezheplerini reddetmiştir. Allah Teala’nın ezeli sıfatları bulunduğunu kabul etmiş, itikadi konularda akla da değer vererek, ayet ve hadislerin yanında akli deliller de kullanmıştır. Eş’ari’nin inanç metodu kendisinden sonra gelen kelamcılar tarafından devam ettirilmiştir.

En meşhur Eş’ari kelamcıları, Bakıllani (öl. 403/1013), Cüveyni (öl. 478/1085), Gazzali (öl. 505 /1111), Şehristani (öl. 548/1153), Amidi (öl. 631/1233), Fahruddin Razi (öl. 606/1210), Kadı Beyzavi (öl. 685/1286), Taftazani (öl. 793/1390) ve Cürcani (öl. 816/1413) dir.236

Eş’ariye ile hemen hemen aynı zamanlarda gelişen bir başka kelam sistemi de Maveraünnehr’de yetişen Semerkant’lı Ebu Mansur el-Maturidi (öl. 333/945)’nin sistemi idi.237

Maturidilik, akaid sahasında ayet ve hadisle birlikte, aklı da dinin anlaşılması için lüzumlu bir temel kabul etmiş, İmam Maturidi’den itibaren kelam metodunu gittikçe geliştirmiştir. Bir kısım araştırmacılar Maturidiliği Hanifiliğin devamı sayarlar. Bunun sebebi, İmam Maturidi’nin, İmam Ebu Hanife’nin akaid konusunda koyduğu prensipleri açıklayıp geliştirmesindendir.238

Maturidilik, bazı konularda Selefe Eş’arilikten daha yakındır. Bazı konularda ise daha akılcı davranıldığından Eş’arilikle Mutezile arasında yer alır. Bu sebepledir ki bazı araştırıcılar, Maturidiyye’yi selefe daha yakın görürlerken, bazıları Mutezileye daha yakın görmektedir. Hakikatte ise Maturidilik, selefe daha yakındır.239

235 Koçyiğit, Talat (1984). Kelamcılarla Hadisciler Arasındaki Münakaşalar: 86, 87 236 Kılavuz, A. Saim (1987). Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelam’a Giriş: 304 237 Fazlur Rahman (2000). İslam. (Çev.: Mehmet Dağ, Mehmet Aydın): 152 238 Kılavuz, a.g.e., s. 302

Hakim Semerkandi (öl. 342/953), Sadru’l-islam Muhammed Pezdevi (öl.493/1100), Ebu’l-Muin Nesefi (508/1115), Burhanüddin Nesefi (687/1289), Ömer Nesefi (öl. 537/1142), Ebu’l-Berekat Hafuziddin Nesefi (öl. 710/1310), Nureddin Sabuni (öl.580/1184), Ferğanalı Ali b. Osman el-Üşi (öl.575/1179), İbnü’l-Hümam (öl.861/1457), Hızır Bey (öl, 863/1458) ve Kemalüddin Beyazi (öl. 1098/1687) en meşhur Maturidi alimleridir.240

Mutezile akılcılığı ile Ehl-i Sünnet akılcılığı arasında büyük fark vardır. Maturidi’nin sisteminde de aklın büyük bir yeri vardır. Ama herhangi bir mübalağaya sapmaksızın ve haddini aşmaksızın. Hatta İmam Maturidi haberi sıfatlarla ilgili müteşabih ayetlerin kesin te’vilinden bile sakınmış, “teşbihi nefyeder, hiçbir yorum yapmadan murad-ı ilahi her ne ise ona iman ederiz.” demiştir.

İmam Eş’ari de bu hususta Maturidi ile aynı düşünmektedir. Nitekim Ehl-i Sünnet Allah Teala’nın bütün sıfatlarını isbat etmiş, kadere inanmış, ahiret ahvaliyle ilgili ayet ve hadislerde bildirilmiş hususların hepsini kabul etmişlerdir. Mutezile de akıl, yerine göre hareket noktası, yerine göre hakemdir. Eş’ari ve Maturidilere göre ise, akıl naklin hizmetinde, onu teyid edici, açıklayıcı ve tamamlayıcı bir unsurdur.241

Ehl-i Sünnet, başlangıçta ümmetin kabul ettiği inancı temellendirmek için her iki mezhebin de kullandığı argümanları görmüş ve onların maksadı ispata kafi gelmediğinden hareketle probleme yeni bir boyut kazandırmışlardır. Fiillerin takdir ve yaratmasını Allah’a vermekle Allah’ın mutlak hakimiyetini ispat ettikleri gibi, irade-i cüziye ve kesb gibi açılımlarla da insanın hürriyetini temellendirmişlerdir.242

240 Kılavuz, A. Saim (1987). Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelam’a Giriş: 302 241 Gölcük, Şerafeddin ve Toprak, Süleyman (1991) Kelam: 52, 53

KADERLE BAĞLANTILI KAVRAMLAR VE DEĞERLENDİRME