• Sonuç bulunamadı

Bourdieu, post yapısalcı bir sosyolog, aynı zamanda kültürel kuramın da önemli bir figürüdür. Soyut kuramsal modeller geliştirmiş, aynı zamanda birkaç alan (eğitim, popüler kültür, güzel sanatlar) ve disiplini (antropoloji, sosyoloji) kapsayan ampirik çalışmalar da yapmıştır. Alan, habitus, kültürel sermaye gibi farklı araştırma alanlarına aktarılabilir kavramlar geliştirmiştir. Bu kavramlar beden kavramıyla da ilişkilidir. (Smith, 2005:185-186)

Turner; dış bedeni güzelleştirme ve temsil kavramları hakkındaki düşüncelerine benzer şekilde, Bourdieu de bedenin güzel ve sağlıklı olmasına önem verir, ancak beğeni kavramının da her toplumsal sınıfın beden anlayışına uygun olarak oluştuğunu söyler. Bourdieu, beden gelişiminin sınıf temelli olduğunu ve habitusla ilişkili olarak ele alınması gerektiğini ifade etmektedir. Habitus, bireylerin, grupları ya da sınıfların gündelik yaşam pratikleri, zevkleri, alışkanlıkları vb. nitelikleri çerçevesinde gelişen, bireyi eyleme yöneltip onu motive eden sosyal yapılar sistemidir. (Işık, 1998:145)

Günlük yaşamda yaptığımız her eylem, davranış biçimi veya sosyal pratikler bireyin içinde bulunduğu sosyal yapıdan kaynaklanır. Habitus, içinde bulunulan sosyal sınıfın bireye vermiş olduğu ve birey tarafından da içselleştirilmiş olan niteliklerin toplamıdır.

Bedenin sosyal konumu, bu konumun habitusla ilişkisi buna bağlı olarak bedenin kullanımın farklılaşmasının altını çizer. Ona göre, her toplumsal sınıf farklı habitusları gerektirir ve her toplumsal sınıfın farklı bir beden algısı bulunmaktadır. Beden, sınıfsal beğeninin maddileşmesidir. Beğeni, kendi içinde yaşam tarzının temeli, psikolojik ve fizyolojik olarak bedene giren her şeyi seçen ve düzenleyendir. Beğeni, toplumsal varoluş koşulları tarafından üretilmektedir. İşçi sınıflarının yeme alışkanlıkları, giyim kuşamı, ilgilendikleri spor dalları diğer sınıflardan farklıdır. Örneğin, araçsal beden anlayışına sahip bu sınıflarda boks, bedenle kumar oynanılan motor yarışı gibi spor dalları kas güçlendirme için gerçekleştirilirken; alt orta sınıf bireyleri sağlıklı ve uzun yaşam için jimnastik gibi sporlara yönelip diyet yaparlar. Sosyal alanda beden cinsiyet, farklı bir grubun üyesi olma, statü, gibi etkenlere bağlı olarak farklı hareket etmektedir. Kadın ve erkeğin de kendilerine ait habituslarda beden kullanımları farklılaşır. Habitusta beden ve hareketleri anlam ve değerlerle bağlantılıdır. (Işık, 1998:140-142)

Bourdieu’ya göre sosyal yaşam bireysel davranışlarla ilişkilendirilerek anlaşılamaz, sosyal yapı analiz edilmelidir. Habitus, üretken planların objektif bir şekilde özel koşullarda kurulmuş sosyal sistemidir. Bourdieu bazı kavramların esas anlamlarını habitusun, beden ve alan kavramlarıyla ilişkilendirerek koruduğunu ifade etmektedir. Ona göre beden kültürün temelini oluşturan bir hafıza aracıdır, habitusun nesnel sınıflandırması çocukluk çağından başlayıp sosyalleşme ve öğrenme sürecinde kodlanmaktadır. Birey de hayatı boyunca, sosyal yapı tarafından üretilmiş dış yapıları benimseyip bunu eylemleriyle somutlaştırır. Dolayısıyla, bir anlamda bizim

habitusumuz, bizim sosyal dünyamıza şekil vermekte ve dış sosyal yapılar da bizim

habitusumuzu biçimlendirmektedir. Sosyalleşmiş beden, yani birey topluma karşı durmaz, çünkü toplum onun varoluş biçimidir. Habitus eylemleri belirlemez, daha çok pratikleri ve deneyimleri sınırlandırır. Birey, kararlarını kendi kontrolünde dış ilkelere dayalı olarak verir. Bourdieu’nün kendi ifadesiyle; bireyler (özneler) kendilerini sınıflandırır, sınıflandırmaya maruz bırakır, uyumlu tatlar, farklı özellikler, giyecekler, yiyecek türleri, içecekler, sporlar, iyi arkadaşlardan kendileri için uygun olanları seçer. Habitusumuz içinde bulunduğumuz sosyal sınıfla tutarlıdır, tüm bu seçimler içinde bulunduğumuz sosyal yapıdan kaynaklanır. Biz benzer habitusları ve sosyal

sınıfları paylaşırız. Bizim habitusumuz bizim alanımızla ilgilidir. Kabullenilmiş sınıfsal nitelikler ekonomik ve sosyal eşitsizliği meşrulaştırır. (Tabb, 2011:1-2)

Her bireyin yaşamakta olduğu habitus birbirinden farklı gelir, alışkanlık, tutum, yaşam tarzı ve davranış kalıbına sahiptir, varolduğumuz habitus diğerinden farklıdır ve bu nedenle farklı habituslar arasında bir dengenin ve eşitliğin olması mümkün değildir. Habitusun varlığı bireyin bu eşitsizliği kabullenmesini meşru kılmaktadır. Kendini bir habitusa ait hisseden birey dolayısıyla diğerindeki farkları da kabullenmiş olur.

Bourdieu, yemek ve sosyal sınıfla ilişkili bir analiz yapmıştır ve bu analizi başka kuramcılar tarafından da izlenir. Bourdieu bedeni, sosyal sınıfın bir göstereni olarak görmektedir, her sınıfın kendine göre bedeni bir kavrayış ve anlayış tarzı vardır. Sosyal mesafeler beden üzerinden belirlenir, zaman ve dil bedenle ilişki içerisindedir. Bourdieu’ya göre; beden şekli ve görünümü genellikle sosyal sınıfla, kişinin yaşamında çizdiği yol, kararları ve içinde bulunduğu an ile yakın ilişkilidir. Örneğin; işçi sınıfının büyük kısmı işçilerden oluşmakta ve erkek gücüne güvenmektedir. Bedenle ilişkide zaman ve dil önem taşır. Susan Bordo’ya göre şişman olmak başarının bir işaretidir, kaslı beden işçi sınıfının göstergesidir, el emeği nedeniyle soluk benizli olmak bir alanda çalışma zorunluluğu olmaması anlamına gelmektedir. Bu durum orta sınıfın kendisini nasıl devam ettirdiğini göstermektedir. İşçi sınıfı sadece ekonomik sermaye değil, kültürel ve sosyal sermaye açısından da üstün görülmektir.

Bourdieu, alan içerisindeki hâkimiyet çabası sırasında elde edilmeye çalışılan

sermaye tipleri belirler. Bunlar ekonomik, toplumsal ve kültürel sermayelerdir. Ekonomik sermaye, ekonomik kaynaklara sahipliği ifade eder. Toplumsal sermaye, ilişki ağını ifade eder. Kültürel sermaye en çok üzerinde durduğu konudur ve özellikle de egemenlerin ellerinde bulundurdukları gücü, eğitim yoluyla ailelere ve bireylere, aşıladığı yapı olarak tanımlamaktadır. Seçkin olmayanlar başarıya ulaşmanın şart olduğuna inanırlar ve sistemin yeniden üretimine aracı olurlar. Böylece bir habitus edinilmiş olur. Bu noktada okul, sitemin önemli bir yapı taşıdır. Ailelerin çocuklarına miras bıraktığı, (habitusu şekillendiren) bu kabuller o toplumun kültürel sermayesi haline gelmektedir. Yetenek farklılıkları ise, miras alınan kültürel sermayeye göre

oluşan toplumsal farklılıklardan ayrılamayacağından, böylece eskiden var olan toplumsal farklılıkları ayakta tutar. (Özsöz, 2010:19)

Üzerine çalıştığı kavramlardan biri de simgesel şiddet kavramıdır. Simgesel

şiddetin özelliği de egemenlik ve itaat ilişkilerinin sevgi ilişkilerine, iktidarın karizmaya ya da hoşnutluk yaratabilecek bir cazibeye dönüşmesidir. Bu kabul süreci kültürel sermaye üzerinden işlemektedir. Simgesel şiddetin en önemli dinamiklerinden birisi de televizyondur. Bourdieu için de çok önemli bir konu olan televizyon, seçkinlerin, yönetenlerin veya hâkim sınıfın kendi lehlerinde kamuoyu oluşturmaları açısından önemli bir şiddet aracıdır. Televizyon kanallarına konuk olan (sözde) aydınları ve kendi deyimiyle “fast-thinker”ları, ne yaptıklarını sorgulamaları konusunda uyarır. “Fast-thinker”lar, Bourdieu’nün tanımlamasıyla, istenilen konuda istenilen şeyleri akademik bir üslupla söyleyen ve medya tarafından sıklıkla tercih edilen popüler (sözde) akademisyenlerdir. Bu yolla simgesel şiddetin yeniden üretildiğini ve bu şiddet biçiminin ona maruz kalanların ve aynı zamanda da, çoğu kez onu uygulayanların sessiz suç ortaklığıyla ve her iki tarafın da onu uyguladıkları ya da ona maruz kaldıklarının bilincinde olmadıkları ölçüde uygulanan bir şiddet biçimi olduğunu söyler. (Özsöz, 2010:20)

Bu şiddet biçimi, beden modifikasyonunu temel alan programlarda da sıkça gözlenmektedir. Uzman sıfatıyla kadınlara nasıl olmaları gerektiğini belirten bu buyrukları da mantığa uygun kalıplara sokarak aktaran “fast thinker”lar hedef kitlenin zihnini kolaylıkla meşgul ederek baskı altına alabilmektedir. Fakat izleyici, izlerken duyduğu haz nedeniyle farkında olmadan bu şiddete gönüllü olarak maruz kalmaktadır.

Beverly Skeggs de çalışmalarında Bourdieu’nun fikirlerinden yararlanmıştır, özellikle kadının rollerine yoğunlaşmıştır. Ona göre işçi sınıfı erkeği olmak negatif bir durum değildir, sahip olunan kimliğin bir kaynağıdır, diğer taraftan bu durum işçi sınıfı kadınları için oldukça özel bir durumdur. Bourdieu sembolik şiddet kavramından söz ederken, kavram; anlam, grup ve sınıflara göre sembol sitemlerini kullanma, koyma ve sınıfların deneyimlerini meşrulaştırmayı da ifade etmektedir. Bireyler kendi durumlarını düşünmez ve sosyal yörüngeyi kabullenir, sosyal yörünge meşrudur ve insanlara sahip oldukları şeylerin en iyi olduğunu hissettirir. Skeggs’in

çalışmaları “kabullenilmiş meşruluk” kavramıyla çelişir. Çalışmaları gösterir ki kadınlar içinde bulundukları konumun farkındadır ve görünümlerini, zihinlerini, ilişkilerini değiştirerek sürekli bu konumu değiştirmeye çalışmaktadır. (Tabb, 2011:4- 6)

Benzer Belgeler