• Sonuç bulunamadı

2.2. Habitus ve İnsanda Tüketim: Pierre Bourdieu

2.2.1. Habitus Kavramı

İbn Haldun’daki meleke kavramı Bourdieu’da habitus kavramında karşılık bulmaktadır11. Bu sebeple meleke kavramını daha iyi anlamlandırabilmek için habitus kavramının üzerinde durma gerekliliği ortaya çıkmıştır. “Habitus kavramının kökeni binyıllar öncesine dayanmaktadır. Kavramın kökeni Latincedir. “Kaynağını Aristoteles’in heksis’inden (huy; iyelik) alan ve ortaçağ felsefesinde ‘sürekli yinelenen, alışkanlık haline getirilmiş davranış biçimi’ için kullanılan terim: ‘edinilmiş düşünce, davranış ya da beğeni kalıbı” olarak ifade edilir (Güçlü, Uzun, Uzun, ve Yolsal, 2002: 640-641). Habitus kavramı her ne kadar ilk bakışta alışkanlık gibi görünse de “alışkanlık” kelimesinden daha iyi biçimde Aristoles’te “exis” “ edinme”

ve “yetenek” anlamlarını ifade etmektedir (Mauss, 2005: 471). Durkheim “Fransa’da Pedagojinin Evrimi” adlı derslerinde (1904–1905) ve Max Weber de “Ekonomi ve Toplum”da “Dinsel Çilecilik” (1918) adlı tartışmasında habitus kavramını farklı içerikleriyle kullanmışlardır (Palabıyık, 2011: 128). Daha sonra Habitus kavramı Bourdieu tarafından “toplumsal yapılar ile toplumsal eylemler arasındaki bağı oluşturduğu düşünülen bir dizi edinilmiş düşünce, davranış ve beğeni kalıbı” olarak kullanılmıştır (Marshall, 1999: 291). Bourdieu geniş anlamda “habitus”u

“Kalıcı, tercüme edilebilir bir yatkınlıklar sistemi; yapılandırıcı yapılar işlevi görmeye, yani sonuçlara dair bilinçli bir hesaplamayı veya o sonuçları elde etmek için gereken işlemler hakkında açık bir ustalığı gerektirmeksizin, neticelerine nesnel olarak uyarlanabilen pratiklerle temsilleri doğuran ve düzenleyen ilkeler işlevi görmeye önceden yatkın, yapılanmış yapılar” (Bourdieu, 1990h: 53 Akt:

Swartz, 2015: 144).

olarak tanımlamıştır.

Bourdieu habitustan aynı zamanda “kültürel bilinçdışı”, “alışkanlık oluşturan güç”, temel derinlemesine içselleştirilmiş büyük örüntüler”, “zihinsel alışkanlık”, zihinsel ve bedensel algı, beğeni eylem şemaları”, “düzenli doğaçlamanın üretici

11 Meleke ve habitus kavramlarının kullanımları konusunda bknz: Zorlu, Abdulkadir, “Gereksinimlerin, İhtiyaçların ve Arzuların Dönüşümü Bağlamında İbn Haldun’un

İhtiyaçlar Kuramı”, Tüketici ve Tüketim Araştırmaları Dergisi, cilt 12, sayı 1, 2020, s. 496- 497.

35 ilkesi” gibi ifadelerle de bahsetmektedir. Habitus kavramının içeriği zamanla, eylemin hem bedensel hem de bilişsel temelini vurgulayacak ve alışkanlık olmuş davranışlarına ek olarak yaratıcı eylemleri de kapsayacak şekilde genişlemiştir. Aslında bütün bu adlandırmalar, eylemi meydana getiren derin, içselleştirilmiş bir yatkınlık sistemine dayanır. Habitus, söylemden ziyade pratiğe dayalı bilişselliğinin yanında bedenleşmiş, kalıcı ama uyarlanıp yeniden üretilebilen, aktarılabilir bir özellik göstermektedir.

Habitus aynı zamanda belirli toplumsal koşulların ürünüdür (Swartz, 2015: 144-145).

Habitus gizemli ya da metafizik hafıza anlamına gelmez. Habitusa konu olan alışkanlıklar sadece kişilere göre değişmezler; topluma, eğitime, modaya, zevke, prestij konularına göre de değişirler. Habitusu anlamak için ruhtan ve onun tekrarlama yeteneklerinden başka bir şeyin görülmediği yerde kolektif ve bireysel pratik bilincin etkisini görmek gerekir (Mauss, 2005: 471). Bu anlamda habitus bireye özgü olarak görülen şeylerin bile kolektif olduğunu anlatır. Tarihsel eylem denilen olgu sosyal bilimlerin asıl nesnesi olan birey ve grubun arasındaki eylem ilişkisidir. Toplumsal olanın bireylerde hayat bulmasıyla ortaya çıkan dayanıklı ve aktarılabilir bilgi, beğeni ve eylem şemaları ile toplumsal olanın fiziksel nesnelerinin yarı-gerçekliğine sahip olan mekanizmalarda ya da şeylerde kurulmasının ürünü olan, nesnel ilişki sistemlerinin oluştuğu alanların ilişkisidir. Yani “habitus” toplumsal temsil ve pratiklerin takdir edilen gerçeklikler şeklinde algılanmasıdır (Wacquant ve Bourdieu, 2003: 116-117). Kolektif ve gerçeği algılama şekli olan habitus, aileden alınan zihinsel/bilişsel yapılar ve dünyaya bakışla sosyal yapının içselleştirilmesi ve genelleştirilmesi arasındaki ilişkidir. Yani habitus, kişisel tecrübeler ile kendine miras kalan yapısal özelliklerin karşılıklı ilişkisi sonucu oluşan bütünsel ve sürekliliği olan bir şekilde dünyayı algılama şeklidir. Bu anlamıyla toplumsal işlev açısından doktrinle ya da gelenekle benzerlik göstermektedir (Zorlu, 2016: 184-185).

Bourdieu habitus kavramına şeklini verirken yapısalcılığın üç temel kavramından etkilenmiştir. İlk olarak insanların yarattığı dilin uzun vadede belli bir düşünceye, eğilime ve yatkınlığa sahip bireyler yaratması örneğinde olduğu gibi, bireyler nesnel yapıları oluştururken aslında nesnel yapılar bireyleri oluşturur. Bu anlamda ikinci olarak gösterge sistemleri sadece bireyin varoluşunu değil dünyayı nasıl algıladıklarını da belirler. Üçüncü olarak da ilişkisel düşünmedir. Gerçeklik ve birey bu gösterge sistemlerinin ürettiği bir ürün gibidir (Webb ve ark. 2012 aktaran:

Keleş, 2015: 20-21). Aynı gösterge sistemleri hemen hemen aynı bireyleri yaratır.

36 Bizim toplumsal olaylara katılmamız bilinçli bir eylem olmaktan ziyade kendimizi içinde bulduğumuz bir şeydir. Çocukluktan itibaren yetişkinliğe hazırlanırız. Meslek sahibi olmamız gerektiğini, utangaçlığı, girişkenliği, dine ya da başka bir şeye olan saygıyı ailemizden ve çevremizden görerek öğreniriz. Neyin kabul edilip edilmediğine göre kendimize davranış kalıpları ve eylem biçimleri oluştururuz. Bu sosyal yaratma sürecinin gücü, büyük ölçüde bedensel olarak, kim olduğumuzun, toplumda nasıl var olduğumuzun bir parçası olarak yaşanır (Calhoun, 2014: 103). Buradaki sosyal süreç Bourdieu için önemli olan yapı ve eğilim kavramına işaret eder. Görüldüğü gibi habitus, dışsal yapıların içselleştirildiği ilk sosyalleşme sürecinin ürünüdür. Bunun sonucunda sınıflaşmış bir toplumda belli bir grup için neyin olanaklı neyin ise olanaksız olduğunu gösteren durumlarla ilgili içselleştirilmiş yatkınlıklar gelişir. Bu habitusun eylemin yapısal sınırlarını çizmesidir. Habitus aynı zamanda bu sosyalleşme sürecine paralel olarak algıları, hayalleri ve pratikleri doğurur. Yani, habitus eylemi biçimlendirme eğilimindedir. Başarı ya da başarısızlık ihtimalleri içselleştirilir ve bireysel hayaller ve beklentiler olarak tüm olasılıkların nesnel yapısını yeniden üretme eğilimde olan eylemde dışa vurulur. Sonuç olarak kişinin sahip olduğu yatkınlıklar eylemi üretir (Swartz, 2015: 147-148). Bu anlamda aynı grup, aile ya da aynı sosyal ortam içinde yetişen bireyler sahip oldukları habitusun etkisiyle aynı eylemleri üretir. Habitus toplumsallığın eyleme dönüşmüş halidir.

Wacguant’a (Wacquant ve Bourdieu, 2003: 118-119) göre, “insanın var oluşu ya da bedenleşmiş toplumsallık olarak habitus, dünyayı belli bir dünya olarak var eden şeydir”. “Habitus, somutlaşmış, bedene dönüşmüş toplumsallık olduğuna göre, içinde bulunduğu, doğrudan anlam ve çıkarla dolu olarak algıladığı alanda evindedir”. Bu anlamda habitus anlam kazanmış pratiklerin ve algılamaların üretici bir yatkınlığa dönüşmüş ve bedene işlemiş bir zorunluluktur. Habitus, genel ve nakledilebilir yatkınlık olarak öğrenme koşullarının özündeki sistemsel ve evrensel uygulamayı gerçekleştirir. Yani bir kişinin ya da benzer koşulların ürünü olan kişilerin davranışlarının tamamını benzer kalıpların uygulaması olduğu için sistemli kılar aynı zamanda da başka yaşam sitillerinden ayırır (Bourdieu, 2015: 255). Bu grupların ve toplumsal sınıfların yaşam tarzlarını birbirinden ayırır.

Habitus geçmiş tecrübelere dayalı bir strateji üretir ve kişinin gerçekleştireceği eyleme mizaç ve eğilim kazandırır. Habitusta bir kişi bir eylemi nasıl yapacağını bilir fakat eylemi niçin yaptığını açıklamakta zorlanabilir. Çünkü bunu, sonraki

37 sosyalleşme aşamalarında öğrenmiştir ve yetenek haline getirmiştir. Kişi içinde bulunduğu farklı durumlara göre farklı stratejiler geliştirmeyi öğrenir (Palabıyık, 2011: 129). Aynı zamanda bu stratejiler içinde bulunulan nesnel koşullarla bir uyum halindedirler. Dışarıdan nesnel koşulların zorlamasına maruz kalan birey, bunu içselleştirerek kendinden bir parça olarak görmeye başlar. Bir yandan bu nesnel şartları kabul ederek devamlılığını sağlarken diğer yandan da pratikler sayesinde bu durumun farklı bir şekle bürünmesini ya da yeniden üretilmesini sağlar. Kişi eylem ve stratejileri ile karşılaştığı durumlar karşısında yeni düzenlilikler oluşturur. Bu durumda habitus, nesnel koşulların oluşumunda söz sahibi olur ve içinde oluştuğu sosyal dünya ile gerçek bir ilişki içine girer (Yücedağ, 2016: 117). Sonuç olarak kişi ait olduğu grubun ya da toplumsal sınıfın eylem ve düşüncelerini kendi yapısal özellikleriyle birleştirerek bir habitus oluşturur. Bu oluşan habitus kişinin yaşam tarzını oluşturur ve kişi düşünce ve eylemlerini buyaşam tarzına göre belirler.