• Sonuç bulunamadı

HĐLEYĐ AZALTMAYA YÖNELĐK YASAL DÜZENLEMELER

1980’li yıllardan sonra yaşanan büyük şirket skandalları (Enron, World.Com, Xerox, Parmalat ve benzeri) sunulan finansal tablolara olan güvenin azalmasına, var olan düzenlemelerin gözden geçirilmesine ve bu düzenlemelerde değişiklik yapılmasına neden olmuştur. Tüm bu gelişmeler şirketlerin finansal durumlarının ortaya konulmasında dikkati muhasebeci ve denetçilere yönelterek, onlara düşen rolün ciddiyetini ortaya koymuştur. Skandalların önlenme çabaları başta ABD olmak üzere, gelişmiş ülkelerde önemli bir meslek alanının oluşmasına ortam hazırlamıştır.

2.7.1. Sarbanes-Oxley Yasası

30 Temmuz 2002’de Amerika’da Senatör Paul D. Sarbanes ve Michael G. Oxley tarafından, yatırımcıların Amerika’daki finans piyasalarına, kurumsal yönetime ve finansal raporlamaya duyduğu güvenin onarılabilmesi için, dönüm noktası olarak kabul edilen Sarbanes-Oxley kanunu çıkarılmıştır. Bu kanun ile denetim şirketlerinin

halihazırda verdikleri bazı hizmetlerin, adli hizmetler kapsamında olduğu dolayısıyla adli muhasebeci tarafından verilmesinin gerekliliği ortaya konulmuştur.

Adli hizmetlerin gelişim seyrine bakıldığında uzun bir geçmişe sahip olduğu görülmektedir. Denetim hizmeti alan müşterilerin; bilirkişi görüşü, değerleme, ekonomik kayıp/zararların ölçülmesi ve muhasebe bilgisinin çok sayıda iddia açısından sorgulanması (örneğin, sözleşme uyuşmazlıkları, idarî soruşturmalar, meslekî dikkatsizlik, ürün ve/veya hizmetlerin beklenilen özellikleri taşımaması ve benzeri) hususlarında yardım almak için denetçilere başvurmaktadırlar.

Kuzey yarım kürede, diğer bir ifadeyle Kuzey Amerika ve Đngiltere’de uzman adli (forensic) birimler 1980’lerin sonu 1990’ların başında gelişmiştir. Diğer yandan, Avustralya’da, ancak 1998’den sonra büyük muhasebe şirketleri buna destek verdikten sonra, adli hizmetlerin uzman iş birimlerinde geliştirilmesi mümkün olabilmiştir. Avustralya’da 1998’den önce adli hizmetler, muhasebeciler tarafından bir defaya mahsus ve belli bir olay için müşteri istediği zaman sağlanıyordu ve çoğunlukla belli bir uzmanlık birimi de yoktu (Karpardis, 2002: 269).

Đnceleme uzmanları muhasebe şirketleri tarafından kamu dairelerinden ve polis bürolarından işe alınmaktaydı. Sorunlara kurumsal bağlamda bir çözüm getirilebilmesi için mevzuat, gelenek ve görenekler ve bu uzmanların becerileri kullanılıyordu. Ancak, bu kamu daireleri daha önce bahsettiğimiz tipteki sorunlarla karşılaşıldığında kurumların ihtiyaçlarına cevap veremiyordu ki zaten bu onların görevi değildir. Uzmanlaşma olmadan, bilgi ve becerilerle ilerlemek ancak belli bir yere kadar mümkün olmaktadır. Bu nedenle 1998 yılında özel adli birimler uzmanlık seviyelerini çok daha yüksek bir noktaya taşıdılar. Özellikle, 1980’li yıllardan sonra Avrupa ülkelerinde yoğun bir şekilde görülen bu olaylar adli muhasebecilik mesleğine olan ihtiyacı artırmıştır. Avrupa ülkelerinin karşılaşmış olduğu; bireylerin ve kurumların artan oranda mahkemelere başvurmaları, ticari işlemlerin giderek karmaşıklaşması, bireylerle ve kurumlarla devlet arasındaki ilişkilerin giderek sorun doğurmaya başlaması, işletmelerde çalışanların yaptıkları yolsuzlukların giderek artması ve bu yolsuzlukların ortaya çıkartılmasının ve önlenmesinin zorlaşması, artan sayıda ve büyük tutarlarda işletme başarısızlıklarının yaşanması, avukatların ve mahkemelerin karşılaştıkları olaylarda daha fazla uzman desteğine ihtiyaç duymaları gibi başlıca sorunların çözümü için adli muhasebecilik mesleğine ilginin artırmasıyla birlikte, süreç içerisinde adli

muhasebeci kavramı ve görev tanımı daha açık bir şekilde ortaya koyulmuştur (Özkul ve Pektekin, 2009: 61).

ABD’de Enron Skandalı sonrasında sermaye piyasasında yatırımcıları korumak amacıyla, 30 Temmuz 2002 tarihinde Sarbanes - Oxley Yasası çıkarılarak halka açık şirketlerin denetimine yeni bir düzen ve disiplin getirilmesi amaçlanmıştır. Denetimde bağımsızlık ve etkinlik sağlayarak finansal yatırımcıların korunmasını amaçlayan yasa bu amacı gerçekleştirmeye yönelik olarak, menkul kıymetler yasalarına yeni hükümler getirmekte, denetimde bağımsızlığı engellemeye ve yatırımcıları yanıltmaya yönelik aykırılık ve suçlara ilişkin olarak medeni yasa ve ceza yasasında yer alan yaptırımlara on kata varan artırımlar getirmektedir. Yasanın getirdiği en önemli yenilik, denetimde etkinlik ve bağımsızlığı sağlamak amacıyla denetim faaliyetlerinin gözetimi ve denetimi ile görevli bir üst kurul oluşturulmasıdır.3

Sarbanes – Oxley Yasası, denetçi rotasyonu, denetim dışı hizmetlerin sınırlanması, çıkar çatışması durumunda denetim firmasına denetleme yasağı getirilmesi ve şirket yönetiminin denetçi üzerinde baskı kurmasını önlemeye yönelik olarak yaptırımların ağırlaştırılması yoluyla denetçi bağımsızlığını sağlamayı amaçlamaktadır. 2.7.2. Alman On Adım Programı

Alman Hükümeti tarafınsan kabul edilerek 2003 yılında yürürlüğe giren Alman on adım programı büyük ses getirmiştir. Alman on adım programı ile muhasebe ve denetimde hile ve yolsuzlukların önüne geçilmesi amaçlanmaktadır (Elitaş ve Elitaş, 2011: 128).

Alman on adım programını incelemeden önce Alman Hukuk Sisteminin belli başlı özelliklerini ele almak yararlı olacaktır. Alman Hukuk Sistemi özellikle son on yılda büyük bir değişim içine girmiştir. Değişim süreci içinde yapılmış düzenlemelerden ilkini, Şirketler Hukukunda yapılan düzenlemeler oluşturmaktadır. Düzenlemelerden ikincisi ise, finansal raporlama sistemini düzenleyen veya değişiklik yapan düzenlemelerdir. Finansal raporlama sistemi ile ilgili düzenlemeler içinde ise, on adım yasası büyük önem taşımaktadır (Elitaş ve Elitaş, 2011: 129-134).

Alman finansal raporlama sisteminde köklü bir düzenleme olarak sayabileceğimiz Alman on adım yasası, muhasebe ve denetimde hile ve yolsuzlukların önüne geçilmesini amaçladığından ötürü büyük önem taşımaktadır. Alman on adım

yasasının ardından 15 Aralık 2004’de yürürlüğe giren Alman Bilânço Kontrol Yasası, Alman Federal Hükümeti tarafından doğru ve gerçeği yansıtan malî tablolar hazırlanması sağlamak amacıyla on adım programının altıncı adımında düzenlenmiştir. Düzenleme ile borsada işlem gören şirketlerin finansal raporları için iki aşamalı kontrol ve denetim prosedürleri yürürlüğe konulmuştur (Elitaş ve Elitaş, 2011: 129-134).

Sarbanes Oxley ve Alman on adım yasasını karşılaştırdığımızda, iki düzenlemenin birbirinden farklı amaçlar taşıdığı görülmektedir. Sarbanes Oxley Yasasının skandallar ortaya çıktıktan sonraki aşamayı düzenlediği, Alman on adım programının ve ona bağlı kanunların ise, şirket skandalları ve iflaslar gerçekleşmeden önceki süreci düzenleyen düzenlemeler içerdiği görülmektedir (Elitaş ve Elitaş, 2011: 129-134).

Alman on adım programının genel çerçevesine baktığımızda, on ayrı kanuni düzenlemeyi içerdiği görülmektedir. Kanuni düzenlemeler, yönetim ve gözetleme, denetim ve denetçinin rolü, finansal raporlarının güvenirliğinin kontrolü, borsaların ve gözetim yapılarının geliştirilmesi, organize olmamış piyasalarda yatırımcının korunması ve sermaye piyasalarında yaptırımların sıkılaştırılmasını içermektedir (Elitaş ve Elitaş, 2011: 135).

2.8. BĐLGĐ TEKNOLOJĐLERĐNĐN ADLĐ MUHASEBEDEKĐ ROLÜ -