• Sonuç bulunamadı

6. TAHKÎKÎ BİLGİNİN NİHÂÎ MERTEBESİ OLARAK VAKFE

6.1. Tahallî Olarak Vakfe

6.1.6. Hürriyet Hâli Olarak Vakfe

İbnü’l-Arabî, hürriyeti âleme kul olmanın karşıtı olarak ele alır. Çünkü özelde İbnü’l-Arabî genelde bütün sûfîler için hürriyet, âleme kulluktan kurtulmak veya azatlık olarak düşünülür ve onlar için bu gerekli bir şeydir. Ancak hürriyet Hakk’a kulluğun karşıtı olarak ele alınırsa, ondan azatlık asla mümkün değildir. Bu yüzden insan Hakk’a kulluktan asla ayrılmaz; hatta Hak Teâlâ’ya tam kulluk ile hürriyete ulaşabilir. Başka bir ifade ile hürriyet, Allah’a gerçek kulluktur.755 İbnü’l-Arabî’ye göre, hürriyet zâtî bir makam olup, ilahî bir makam değildir. Kul için mutlak bir hürriyet yoktur. Çünkü o, Allah’ın kuludur. Zira ubûdiyet azad kabul etmez. Bu ilah olması bakımından Hak için de geçerlidir, yani efendinin kölenin varlığıyla, sahibin malıyla ve hükümdarın mülküyle irtibatı olması gibi İlah da me’luhu ile irtibatlıdır.756

Nifferî’ye göre, sâlikin dünyevî ve uhrevî her türlü kaygı, arzu, eğilim, duygu ve düşünceleri onu seyr u sülûkünun nihâî hedefi olan ehadiyetü’l-cem‘e ulaşmasına engel olan hicâbtan başka bir şey değildir. Zira sâlikin üzerinde hüküm süren söz konusu kaygılar onu mâsivânın esiri haline getirir. Salik ise ancak bu engellerden kurtulduğunda Hak Teâlâ ile beraber olma hürriyetine kavuşur. Nifferî bunu şu cümleleriyle ifade eder: “Benimle vakfe etmeyen, benim dışında her şeyle vakfe eder.”757 Tilimsânî göre, ehadiyetü’l-cem'e şâhid olamayan kimse vakfeden ayrılırsa, kendisine hedef olarak neyi belirledi ise belirlediği şeyle bütünleşir ve onunla aynı olur. Tilimsânî, sâlikin vakfe makamına erişmek için tedricî olarak geçmiş olduğu tüm mertebeler sonucunda edindiği ilimlerin sâlikin bunları fark etmesi için olduğunu aksi halde söz konusu olan bu ilimlerin insanı meşgul eden şeylerden başkası olmadığını belirtir. Nitekim Hak Teâlâ’nın Kayyûmiyet ve Vâhdâniyet sıfatları sâlikin vakfe mertebesine ulaşmak için geçirmiş olduğu mertebelerin Hakk’a bakan tek cihetidir.758

755

Suad Hakîm, İbnü’l-Arabî Sözlüğü, s. 241.

756

İbnü’l-Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, c. III, s. 341-342.

757

Tilimsânî, Şerhu Mevâkıfi’n-Nifferî, s. 120.

758

Nifferî‘ye göre, mevcûdiyet sâliki Hak’tan başka şeylerle taallukunu sağlaması bakımından bir meşguliyettir: Nifferî bunu şöyle ifade eder: “Benim dışında her şeyle vakfe eder.” Tilimsânî’ye göre, Hakk’ın mevcûdiyeti meşguliyet olarak işaret etmesi mevcûdiyetin mâsivâ olmasındandır ve mâsivâ aslında hicâbtır. Söz konusu olan şudur ki, mevcûdatın tümü Hak Teâlâ’nın vâhdâniyetinin ifadesidir. Lakin insanların çoğu tarafından mâsivânın hicâb olarak idrâk edilememesi ve insanların mâsivâ ile meşguliyetleri, onların Hak’tan gafil olmalarına ve Hakk’ın huzurunda vakfeye erişme hedeflerinden uzaklaşmalarına neden olmuştur. Tilimsânî bunu idrâk etmesi halinde sâlikin ademiyyeti bulabileceğini ifade eder. Ayrıca Tilimsânî bu ifadelerin izâhını yaparken Gazzâlî Mişkâtü’l-envâr adlı eserinden Nifferî’nin söz konusu ifadesiyle aynı anlama gelen Hak Teâlâ’nın şu sözüne yer vermiştir: “Onun vechi dışında her şey fânidir.”759 Tilimsânî’ye göre, kim bu meseleyi idrâk etme mertebesine erişmiş ise; halkın mertebeleri ile irtibatı kesmiştir ve yaratıcı olan Hak ile ittisal kurmuştur. Kısaca ifade etmek gerekirse, mevcûd ile meşgul olmak, onu vücûda ortak koşmak demektir. Vücûd, hariçteki bir cevherdir.760

Tilimsânî, sâlikin hakîkate erişmek için çıktığı seyr u sülûk yolculuğunda mâsivâya dair endişelerden kurtulduğunda, ancak kölelikten kurtulup tam bir hürriyet içinde sükûnete erişebileceğini daha önce de belirtmişti.761 Tilimsânî’ye göre, vâkıf kölelikten kurtulduğundan müreffeh bir yaşam sürmektedir. Çünkü o, Hak Teâlâ’nın ihsanlarıyla nimetlenir ancak nimetin sevgisine sahip olmaz. Dolayısıyla nimet üzerinde sevgiye sahip olmadığından nimet onun için hicâp olmaktan çıkar. Böylece vâkıf üzülür, ancak üzüntüsünün kendisini mağlup etmesine izin vermez. Bundan dolayı zalim/üzüntü ona zulmedemez ve onun için hicap olmaz. Tilimsânî’ye göre, burada kastedilen vâkıfın duygu ve düşünceleri üzerinde mutasarrıf olduğu ve onun durumuna hâkim olduğudur.762

759

Kasas, 28/88.

760

Tilimsânî, Şerhu Mevâkıfi’n-Nifferî, s. 120.

761

Çakmaklıoğlu, Hakîkat Yolcusunun Son Durağı, s. 148.

762

Hürriyet, hakîkat ehlinin ıstılâhları arasında yer alır. Kâinât ve onun muradlarına kölelikten çıkmak ve bütün alâkaları koparmak anlamındadır. İbrâhîm Edhem (ö. 161/777-78) hürriyet ile alakalı olarak şöyle demiştir: “Hür olan, dünyadan çıkmadan önce dünyadan çıkan kişidir. Hür insanın alâmeti, dünya ve ahiret işleri arasında kalbinden temyizin düşmesidir (gözünde dünya ve ahiret işlerinin bir olmasıdır).” Böyle bir kişiyi ne dünyanın, ne de ahiretin uzun emelleri esir alabilir. Tıpkı Hz. Peygamber’in (sav) buyurduğu gibi “Nefsimi dünyadan sakındırdım. Onun için benim nazarımda, dünyanın taşı ve altını birdir.”763 Yani hürriyet, Hak Teâlâ’dan başkasına köle olmaktan kurtulmaktır. Bunun ise üç mertebesi vardır: Avamın hürriyeti şehvetlerden, havâssın hürriyeti irâdelerini Hakk’ın irâdesinde yok etmek için murâd ettikleri şeylerden, hâss-ı havâssın hürriyetleri ise Nurlar nuru’nun tecellîsinde yok olabilmeleri için şekil ve eserlerden âzâd olmaktır.764

Nifferî, vakfeyi “kulun hürriyetini elinden alan her türlü kaygıdan arınarak hür olma durumu” olarak tanımlamıştır. Bunu âlim, ârif ve vâkıfın idrâk düzeyi bağlamında şöyle ifade eder: “Âlim, köleliktedir. Ârif, anlaşmalı köleliktedir. Vâkıf ise hürdür.”765 Tilimsânî’ye göre, bunun sebebi âlimin ilminin naklen olması ve kavrama gücünün felsefeciler gibi olmasıdır. Bu yüzden âlim ilmin tamamını başkasından aldığından ilmî taklidîdir ve bu ilimle Rabb’e gâiben ibadet eder. Dolayısıyla o, makamından dolayı ubûdiyetin köleliğindedir. Fakat ârif şuhûdun bazısına şâhid olmamıştır. Bu yüzden sûretinin bir kısmı marifetteki mekânının derecesine göre, ondan silinmiştir. Fakat sûretinin bir kısmı ise ondan silinmemiştir, ancak sûretin halkıyyeden hakîkate dönüşmesi bunun dışındadır. Böylece ârif köleliğin cüzlerinin bir kısmından kurtulmuştur. Bundan dolayı sanki özgür olmaya yaklaşmıştır. Vâkıf ise hürdür. Bunun anlamı zâtının ve sıfatlarının halkıyyeden hakîkiyyeye dönüşmesi demektir. Bundan dolayı onun için ubûdiyette bir şey

763

Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, s. 300.

764

Kâşânî, Istılâhâtü’s-Sûfîyye, s. 58.

765

kalmamıştır. Bu ondaki halife olarak atanmasının sırrının sübûtunun göstergesidir. Mutlak olarak halife olması tamamen bu makamından kaynaklanmıştır.766

Benzer Belgeler