• Sonuç bulunamadı

Hükümet Programlarında Çokkültürlülük ve Çokdillilik

iii) Demokratik Eğitim Kurultayımda (DEK) Çokkültürlülük ve Çokdillilik

B) Hükümet Programlarında Çokkültürlülük ve Çokdillilik

Cumhuriyetin kuruluşundan 2004 yılına kadar 59 hükümet işbaşına gelmiştir. Tarihsel süreç içerisinde hükümetlerin programlarında milliyetçilik dozunun giderek artırıldığı söylenebilir. İlk hükümet programlarında "Türk" adı geçmezken özellikle 1930'lu ve 194O'lı yıllarda birçok yönüyle ırkçılığa varan bir milliyetçilik hakimdir. Belki de o dönemin milliyetçi ruhunu en iyi anlatan 1946 yılında ilk hükümetini kuran Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nun sözleridir. Saraçoğlu şöyle diyordu: "Biz Türküz, Türkçüyüz ve Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan ve azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçü olacağız."

Hükümet programlarının hemen hepsinde ulusal kültüre verilen önem vurgulanmıştır. Hatta programlarda ilköğretimin önemi üzerinde durulurken, bu kurumların bireyi milli kültüre entegre etmesindeki önemi üzerinde durulmuştur. Programlarda farklı kültürlerin ve dillerin varlığından birkaç hükümet programı dışında hiç bahsedilmemiş, aksine "Türk ulusunun vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğü" ısrarla vurgulanmıştır. Yani hükümetler nezdinde farklılıklardan bahsetmek, vatanı ve milleti bölmekle eşdeğer görülmüştür. Hatta ırkçılığa varan yaklaşıma, 20. Hükümet olan Menderes Hükümeti programında "ilkokul öğretmenlerinin aynı menşeden gelmelerine önem verileceği" ibaresi çarpıcı bir örnektir.

Öte yandan Türkiye'deki farklı kültürler yok sayılırken Bulgaristan, Irak, Yunanistan gibi devletlerde yaşayan ya da Avrupa'da göçmen olarak bulunan Türklerin, dillerini ve kültürlerini özgürce yaşayabilmeleri ve geliştirebilmeleri için yapılacak çalışmalar neredeyse bütün hükümet programlarında yer almıştır.

30. Hükümet olan Demirel Hükümeti programında, din eğitimine verilecek önem vurgulanmıştır. Bu hükümet ve sonraki hükümet programlarında hem milliyetçi söylem yoğunlaşmış hem de din eğitimine verilecek önem ve Diyanet İşleri Başkanlıgı'na yapılacak yardımlar sürekli yinelenmiştir. Hem eğitim kurumlarında hem de Diyanet İşleri Başkanlığınca yürütülen dinsel amaçlı faaliyetlerin yalnızca İslamiyetin Hanefi mezhebini kapsadığı, diğer inançların yok sayıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla her hükümet programında yer alan bu ifadeler farklı inançları yok sayma veya yok etme çabası olarak da değerlendirilebilir.

Hükümetler ve devlet politikalarıyla, gelişen toplumsal muhalefete karşı toplumun gericileştirilmesi "sol" hükümetlerin programlarını da etkilemiş, din eğitimi ile ilgili söz söyleme, vaatte bulunma ihtiyacı doğurmuştur. "Sol" bir partinin hükümeti olan 2. Ecevit Hükümeti programında; İslam dini, milli birliğin, kalkınmanın, iç barışın ve benzerlerinin sağlanmasında kutsal bir kaynak olarak gösterilmiştir. Ayrıca hükümetin köylerde ve dar gelirli yörelerde cami yapımına yardımcı olacağı belirtilmiştir. Bu hükümet ve sonraki tüm hükümet programlarında dinsel konulardaki vaatler hiç atlanmamıştır.

Hükümet programlarında çokkültürlülük ve çokdillilik açısından önemli bir değişim DYP-SHP tarafından kurulan 49. Hükümet (Süleyman Demirel 7. Hükümeti) programında görülür. Programda; yurttaşlar arasındaki kültür, düşünce, inanç, dil, köken farklılıkları kabul edilmiş, farklı kimliklerin kendilerini ifade edebilecekleri ve geliştirebilecekleri belirtilmiştir. Aynı ifadelerin tekrarı Tansu Çiller'in başbakanlığında kurulan 50. Hükümetin (Tansu Çiller'in 1. Hükümeti) programında da yer almıştır. Fakat daha sonraki hükümet programları yine eski tekçi kimliğe bürünmüşlerdir.

58. Hükümet (Abdullah Gül Hükümeti) programında da farklılıkların çatışma unsuru değil zenginlik olarak görüldüğü belirtilmiş ancak bu söylem herhangi bir öneri ile

4

1998 yılında yapılan Demokratik Eğitim Kurultayı ile ilgili bir olumsuzluk kurultayda Türkiye'deki azınlık temsilcilerinin yer almamış olmasıdır, denebilir (bu olumsuzluk Devrimci Eğitim Şûrası ve Devrimci Eğitim Kurultayı için de geçerli olabilir). Kurultaya yurt dışından bazı sendika temsilcileri katılırken Türkiye'deki azınlıklardan temsilcilerin ve konuşmacıların kurultayda yer almaması, kurultaya katılmamaları veya onların katılımının sağlanmamış olması önemli bir eksiklik olarak değerlendirilebilir. Türkiye'de farklı kültürlerin ve farklı dillerin varlığını kabul eden ve Türkiye'deki bütün farklı etnik ve kültürel grupların da eşit haklara sahip olduğunu savunan bir örgüt için bu, atlanmaması gereken bir durumdur.

somutlaştırılmamıştır. Aynı hükümetin devamı niteliğinde olan ve Recep Tayip Erdoğan başbakanlığında kurulan 59. Hükümetin programında da benzer yaklaşımlar sürdürülmüştür. Bu hükümet programındaki şu cümleler dikkat çekicidir: "Bize göre farklılıklar tabii bir durum ve zenginliktir. Toplumsal ve kültürel çeşitlilikler demokratik çoğulculuğun üreteceği tolerans ve hoşgörü zemininde siyasete bir renklilik olarak katılmalıdırlar. Katılımcı demokrasinin de farklılıklara temsil olanağı sağlayarak ve siyasal sürece katarak kendisini geliştireceği düşüncesini esas kabul etmekteyiz."

Yukarıdaki ifadelerin sahibi olan kişiler şu anda iktidarda bulunmaktadırlar. Bu hükümetin, farklı kültürlerin doğal haklarını kullanmalarının önündeki engellerin kaldırılması yönünde çeşitli yasal değişiklikler yaptığına tanık olunmaktadır. Bu değişikliklerin hem Avrupa Birliği'ne dahil olma çabalarından/isteğinden hem de toplumsal muhalefetin zorlamasıyla gerçekleştiği bilinmektedir. Hükümetin ve devletin çeşitli kurumlan/organları tarafından tartışılan konu bizlerin anladığı anlamda çokkültürlülük ve çokdillilik anlayışına çok uzak olsa da devletin resmi kurumları düzeyinde Türkiye'nin çokkültüriü ve çokdilli yapısı tartışılmaya başlanmıştır. Manipülatif bir içeriğe sahip, süre ve program akışı tatmin etmekten çok uzak, çeşitlilik olarak eksikli olmasına karşın Haziran 2004'ten itibaren Türkiye'nin resmi radyo ve televizyonunda gerçekleştirilen farklı dillerden yarım saatlik ve "Kültürel Zenginliğimiz" adıyla yapılan program, çokkültürlülüğün ve çokdilliliğin ikrarı anlamında önemli gelişmeler olarak değerlendirilebilir.

KAYNAKÇA

Birinci Maarif Şûrası (1991). 17-29 Temmuz 1939, İstanbul, Millî Eğitim Basımevi.

ÇAPAR, Mustafa (2004). "Türk Ulusal Eğitim Sisteminde Öteki ve Ötekiye Yaklaşım." (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara, Hacettepe Üniversitesi.

Demokratik Eğitim Kurultayı (1998). Ankara, Eğitim-Sen Yayınları. Devrimci Eğitim Kurultayı (1979). İstanbul,

Devrimci Eğitim Şurası (1969). İstanbul, TÖS Yayınları.

Dördüncü Millî Eğitim Şûrası: Eğitim ve Öğretimde Dayanılan Demokratik Esasları Gözden Geçiren Komisyonun Raporu (1949). Ankara, Milli Eğitim Basımevi.

Onbirinci Millî Eğitim Şûrası (1991). 8-11 Haziran 1982, İstanbul, Milli Eğitim Basımevi. Onuncu Millî Eğitim Şûrası (1991). 23-26 Haziran 1981, İstanbul, Millî Eğitim Basımevi. Üçüncü Millî Eğitim Şûrası (1991). 2-10 Aralık 1946, İstanbul, Millî Eğitim Basımevi.

http://www.tbmm.gov.tr/ambar/partiler/partiler.htm

Yedinci Millî Eğitim Şûrası (1962). 5-15 Şubat 1962, Yayın Yeri Yok, Millî Eğitim Bakanlığı

Yayınevi.

EK 3. ÇEŞİTLİ ÜLKELERDE ANADİLDE EĞİTİM UYGULAMALARI