İbn Ebî Zemenîn’in, tefsirinde zikrettiği neshi dört kısımda incelemek mümkündür.
3.3. GRAMER EKOLLERİNE KARŞI TUTUMU
Araplar, İbrâniler, Süryâniler vb. Sâmiler adını alırlar. Konuştukları dillere de Sâmî dilleri denir. Karşılaştırmalı dil araştırmalarında, kültürel etkileşime nisbeten kapalı bir toplumda konuşulan Arapçanın, Sâmî dillerin kaynağı kabul edilen asla en
yakın dil olduğu kabul edilmiştir796.
Kaynaklarda Arapların İslâm öncesi tarihlerine dair yeterli bilgi bulunmamaktadır. Zira çoğunluğu göçebe bir hayat süren bu toplumun, tarihini yazma veya önemli olayları sembollerle
790 Zemenîn, Tefsîru İbn Ebî Zemenîn, I, 504. 791 Zemenîn, Tefsîru İbn Ebî Zemenîn, II, 451. 792 Zemenîn, Tefsîru İbn Ebî Zemenîn, II, 100.
793 Bkz. İbn Ḥacer el-‘Asḳalânî, Lisânu’l-Mîzân, VIII, 447-449. 794 Şevḳî Ḍayf, el-Medârisu’n-Naḥviyye, s. 290.
795 el-Esṭal, Menhecu’l-İmâm Muḥammed b. Ebî Zemenîn, s. 156.
796 es-Seyyid Aḥmed el-Hâşimî, Cevâhiru’l-Edeb fî Edebiyyâti ve İnşâi Luğâti’l-‘Arab (I-II), el- Mektebetu’t-Ticâriyyetu’l-Kubrâ, Mısır 1969, II, 6.
kaydetme imkânı olmamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’in “el-Câhiliyye” diye
isimlendirdiği bu devre nisbetle797, zamanla “Câhiliye devri” veya
“Câhiliye edebiyatı” gibi tabirler kullanılır olmuştur798.
Câhiliyye devrinde ve İslâm’ın ilk asrında ittifakla kabul gören bir görüşe göre Araplar, dillerini, tabiî selikalarına göre nesilden nesile öğrendikleri şekliyle kendi zevk ve mizaçlarına
uygun bir tarzda konuşuyorlardı799. Nitekim Hicri IV. asır
dilcilerinden İbn Fâris (ö. 390/1005), Arapların İslâm’dan önce de nahvi bildiklerini ve konuşurken dilin kaidelerini bilinçli bir şekilde kullandıklarını ifade etmektedir. Ona göre Araplar, İslâmiyet geldikten sonra daha çok bu yeni dinle ve fütûhatlarla meşgul olduklarından nahiv unutulmuş ve Ebu’l-Esved (ö. 69/688) eliyle
yeniden gün yüzüne çıkarılmıştır800.
İslâmiyetin doğuşundan sonra yapılan fetihlerle Araplar, Arapça bilmeyen milletlerle ve yeni kültürlerle karşılaştılar. Bunlarla olan iletişimleri sebebiyle hayat tarzlarında bazı değişmeler ve dillerinde birtakım bozulmalar (lahn) gerçekleşti. Günlük konuşmaları aşıp Kur’ân'ın yanlış okunmasına sebep olacak kadar ilerleyen bu dil bozulmaları, Arap dili gramerinin tespitini ve
korunmasını zorunlu kılımıştır801. Bu sebeple Arap edebiyatında
filolojiye ait çalışmalar, Kur’ân-ı Kerîm’in yazıya geçirilmesi ve kitap haline getirilmesiyle başlamıştır. Bu bağlamda Arap grameri, Kur’ân-ı Kerîm’de yazının noktalanması (naktu’l-Kur’ân) gibi
797 Örnek için bkz. Âl-i ‘İmrân 3/154; Mâide 5/50; Aḥzâb 33/33. 798 es-Seyyid Aḥmed el-Hâşimî, Cevâhiru’l-Edeb, II, 7.
799 es-Seyyid Aḥmed el-Hâşimî, Cevâhiru’l-Edeb, II, 3; Mehmet Yavuz, “Gramer Çalışmalarını Başlatan Arniller ve İlk Çalışmalar”, Nüsha Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, sy.10, (2003/Yaz), s. 120.
800 Ebu’l-Ḥuseyn Aḥmed b. Fâris b. Zekeriyyâ er-Râḍî el-Luğavî, es-Sâḥibî fî Fıkhi’l-Luğa ve Suneni’l-‘Arab fî Kelâmihâ (Nşr. ‘Umer Fâruḳ eṭ-Ṭebbâ‘), Mektebetu’l-Me‘ârif, 1. Baskı, Beyrut 1993, s. 36-37; Mehmet Yavuz, “Gramer Çalışmalarını Başlatan Arniller ve İlk Çalışmalar”, s. 128.
801 Nahiv çalışmalarını gerektiren sebeplere dair geniş bilgi için bkz. Kenan Demirayak, Selami Bakırcı, Arap Dili Grameri Tarihi (Başlangıçtan Günümüze), Atatürk Ü. FEF. Yay., Erzurum 2001, s. 19.
ekolüne mutabık olarak muzari fiil anlamında mustaḳbel790, zaid
anlamında ṣıla791, tenvin anlamında da el-icrâ’792 gibi ıstılahları
kullandığı görülmektedir.
d. İbn Ebî Zemenîn’in Basra ekolüne mensup olduğunu gösteren bir diğer delil, onun bir Basra âlimi olan Yaḥyâ b. Sellâm’dan tefsiri almasıdır. Zira Basralı bir âlim olan Yaḥyâ b.
Sellâm, Basralı müfessir ve dilcilerden ilim tahsil etmiştir793. Tefsire
bakıldığında da İbn Ebî Zemenîn’in hem dil hem tefsir alanında Yaḥyâ b. Sellâm’dan etkilendiği açıkça görülecektir.
e. İbn Ebî Zemenîn’in yaşadığı h. IV. asırda Endülüs’te Basra
ekolünün hâkim olması794, onun bu ekole meyletmesinde etkili
olmuştur795. Çalışmanın ilerleyen aşamalarında İbn Ebî Zemenîn’in
gramer ekollerine karşı tutumu ve bu ekollere mensup dilcilerden aldığı görüşler incelendiğinde bu husustaki temayülleri daha açık ve net bir şekilde görülecektir.
3.3. GRAMER EKOLLERİNE KARŞI TUTUMU
Araplar, İbrâniler, Süryâniler vb. Sâmiler adını alırlar. Konuştukları dillere de Sâmî dilleri denir. Karşılaştırmalı dil araştırmalarında, kültürel etkileşime nisbeten kapalı bir toplumda konuşulan Arapçanın, Sâmî dillerin kaynağı kabul edilen asla en
yakın dil olduğu kabul edilmiştir796.
Kaynaklarda Arapların İslâm öncesi tarihlerine dair yeterli bilgi bulunmamaktadır. Zira çoğunluğu göçebe bir hayat süren bu toplumun, tarihini yazma veya önemli olayları sembollerle
790 Zemenîn, Tefsîru İbn Ebî Zemenîn, I, 504. 791 Zemenîn, Tefsîru İbn Ebî Zemenîn, II, 451. 792 Zemenîn, Tefsîru İbn Ebî Zemenîn, II, 100.
793 Bkz. İbn Ḥacer el-‘Asḳalânî, Lisânu’l-Mîzân, VIII, 447-449. 794 Şevḳî Ḍayf, el-Medârisu’n-Naḥviyye, s. 290.
795 el-Esṭal, Menhecu’l-İmâm Muḥammed b. Ebî Zemenîn, s. 156.
796 es-Seyyid Aḥmed el-Hâşimî, Cevâhiru’l-Edeb fî Edebiyyâti ve İnşâi Luğâti’l-‘Arab (I-II), el- Mektebetu’t-Ticâriyyetu’l-Kubrâ, Mısır 1969, II, 6.
kaydetme imkânı olmamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’in “el-Câhiliyye” diye
isimlendirdiği bu devre nisbetle797, zamanla “Câhiliye devri” veya
“Câhiliye edebiyatı” gibi tabirler kullanılır olmuştur798.
Câhiliyye devrinde ve İslâm’ın ilk asrında ittifakla kabul gören bir görüşe göre Araplar, dillerini, tabiî selikalarına göre nesilden nesile öğrendikleri şekliyle kendi zevk ve mizaçlarına
uygun bir tarzda konuşuyorlardı799. Nitekim Hicri IV. asır
dilcilerinden İbn Fâris (ö. 390/1005), Arapların İslâm’dan önce de nahvi bildiklerini ve konuşurken dilin kaidelerini bilinçli bir şekilde kullandıklarını ifade etmektedir. Ona göre Araplar, İslâmiyet geldikten sonra daha çok bu yeni dinle ve fütûhatlarla meşgul olduklarından nahiv unutulmuş ve Ebu’l-Esved (ö. 69/688) eliyle
yeniden gün yüzüne çıkarılmıştır800.
İslâmiyetin doğuşundan sonra yapılan fetihlerle Araplar, Arapça bilmeyen milletlerle ve yeni kültürlerle karşılaştılar. Bunlarla olan iletişimleri sebebiyle hayat tarzlarında bazı değişmeler ve dillerinde birtakım bozulmalar (lahn) gerçekleşti. Günlük konuşmaları aşıp Kur’ân'ın yanlış okunmasına sebep olacak kadar ilerleyen bu dil bozulmaları, Arap dili gramerinin tespitini ve
korunmasını zorunlu kılımıştır801. Bu sebeple Arap edebiyatında
filolojiye ait çalışmalar, Kur’ân-ı Kerîm’in yazıya geçirilmesi ve kitap haline getirilmesiyle başlamıştır. Bu bağlamda Arap grameri, Kur’ân-ı Kerîm’de yazının noktalanması (naktu’l-Kur’ân) gibi
797 Örnek için bkz. Âl-i ‘İmrân 3/154; Mâide 5/50; Aḥzâb 33/33. 798 es-Seyyid Aḥmed el-Hâşimî, Cevâhiru’l-Edeb, II, 7.
799 es-Seyyid Aḥmed el-Hâşimî, Cevâhiru’l-Edeb, II, 3; Mehmet Yavuz, “Gramer Çalışmalarını Başlatan Arniller ve İlk Çalışmalar”, Nüsha Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, sy.10, (2003/Yaz), s. 120.
800 Ebu’l-Ḥuseyn Aḥmed b. Fâris b. Zekeriyyâ er-Râḍî el-Luğavî, es-Sâḥibî fî Fıkhi’l-Luğa ve Suneni’l-‘Arab fî Kelâmihâ (Nşr. ‘Umer Fâruḳ eṭ-Ṭebbâ‘), Mektebetu’l-Me‘ârif, 1. Baskı, Beyrut 1993, s. 36-37; Mehmet Yavuz, “Gramer Çalışmalarını Başlatan Arniller ve İlk Çalışmalar”, s. 128.
801 Nahiv çalışmalarını gerektiren sebeplere dair geniş bilgi için bkz. Kenan Demirayak, Selami Bakırcı, Arap Dili Grameri Tarihi (Başlangıçtan Günümüze), Atatürk Ü. FEF. Yay., Erzurum 2001, s. 19.
çalışmalara bağlı olarak doğmuştur. Nitekim gramerle sıkı sıkıya bağlı ilk mühim çalışma, Ebu’l-Esved ed-Duelî tarafından Kur’ân’da
kelime sonlarının harekelenmesi olmuştur802. Bu nedenle ed-Duelî
klasik kaynakların çoğunda, Arap nahvinin kurucusu olarak kabul
edilmiştir803.
Bunun yanında nahvin ilk temellerini ed-Duelî’nin nahvi
aldığı kişi olan ‘Alî b. Ebî Ṭâlib’e dayandıranlar804 olduğu gibi Naṣr b.
‘Âsım el-Leysî (ö. 89/707) veya ‘Abdurraḥmân b. Hurmuz (ö. 117/735)’a dayandıranlar da olmuştur. Ancak bunun doğru olmadığını aktaran İbnu’l-Enbârî, el-Leysî ve ‘Abdurraḥmân b. Hurmuz’un, ed-Duelî’nin öğrencileri olduklarını ve nahvi ondan
aldıklarını dile getirmiştir805.
Arap edebiyatında nahvin başlangıcına dair aktarılan
rivayetleri çoğaltmak mümkündür806. Ancak bu rivayetlerin hemen
hemen tamamında ilk nahiv çalışmasının Hz. ‘Alî tarafından başlatıldığı ve nahvi Hz. ‘Alî’den alan ed-Duelî’nin bu çalışmaya
işlerlik kazandırdığı aktarılmaktadır807.
802 lgnace Goldziher, “Arab Dili Mektepleri”, (Çev. Süleyman Tülücü), Atatürk ÜİFD, C. IX, Erzurum, (1990), s. 331; Nihad M. Çetin, "Arap" (Edebiyat), DİA, İstanbul 1991, III, 296; İsmail Durmuş, “Nahiv”, DİA, İstanbul 2006, XXXII, 301.
803 Ebû Sa‘îd el-Ḥasen b. ‘Abdillâh eṣ-Ṣîrâfî, Aḫbâri’n-Naḥviyyîne’l-Baṣriyyîn ve Merâtibihim ve Aḫzi Ba‘ḍihim ân Ba‘ḍ (Thk. Muhammed İbrahim el-Bennâ), Dâru’l-İ‘tisâm, 1. Baskı, Kahire 1985, s. 33; Celâluddîn Abdurrahman es-Suyûṭî, Buğyetu’l-Vu‘ât fî Ṭabaḳâti’l-Luğaviyyîne ve’n-Nuhât (Thk. Muḥammed Ebu’l-Faḍl İbrâhîm), Maṭbaatu ‘Îsâ el-Bâbî el-Ḥalebî, 1. Baskı, [ys.] 1965, II, 22. Nahivle ilgili çalışmaları yapan ilk dilcinin kim olduğuna dair yapılan tartışmalar için bkz. Tevfik Rüştü Topuzoğlu, "Ebü’I-Esved ed-Düelî", DİA, İstanbul 1994, X, 311-312; Kenan Demirayak, Selami Bakırcı, Arap Dili Grameri Tarihi, s. 21- 27.
804 Bkz. ‘Abdurraḥmân Ebu’l-Berekât İbnu’l-Enbârî,Nuzhetu’l-Elibbâ fî Ṭabaḳâti’l-Udebâ (Thk. İbrahim es-Sâmirâî), Mektebetu’l-Menâr, 3. Baskı Ürdün/ez-Zerkâ 1985, s. 20; Aḥmed Emîn, Duḥa’l-İslâm (I-III), el-Hey’etu’l-Mısriyyetu’l-‘Âmmeti li’l-Kitâb/Mektebetu’l-Usra, [ys.], [ts.], Il, 285.
805 İbnu’l-Enbârî, Nuzhetu’l-Elibbâ fî Ṭabaḳâti’l-Udebâ, s. 21; Kenan Demirayak, Selami Bakırcı, Arap Dili Grameri Tarihi, s. 26.
806 Nahivle ilgili çalışmaları yapan ilk dilcinin kim olduğuna dair yapılan tartışmalar için bkz. Tevfik Rüştü Topuzoğlu, "Ebü’I-Esved ed-Düelî", X, 311-312; Kenan Demirayak, Selami Bakırcı, Arap Dili Grameri Tarihi, s. 21-27.
807 Ebu’ṭ-Ṭayyib ‘Abdulvâḥid b. ‘Alî el-Luğavî el-Ḥalebî, Merâtibu’n-Naḥviyyîn (Muḥammed Ebu’l-Faḍl İbrâhîm), Mektebetu Nehḍati Mısr ve Matba‘atihâ, Kahire [ts.], s. 6; Aḥmed Emîn, Duḥa’l-İslâm, II, 286; Kenan Demirayak, Selami Bakırcı, Arap Dili Grameri Tarihi, s. 24.
Yukarıda da ifade edildiği gibi gramer çalışmalarını başlatan âmiller gerek havas, gerek avam tabakası içerisinde lahnın
yayılması ve Kur’ân’ın yanlış okunması endişeleridir808. Bunun yanı
sıra bedevi Arapların konuşmalarında yer alan lügat malzemelerinin yok olmaması için bir an önce toplanıp sistematik bir şekilde derlenmesi de zaruri bir ihtiyaç haline gelmişti. Bu amaç doğrultusunda dil ve edebiyat malzemesinin derlenmesinin yanında ihtiyaç duyulan gramer ve lügat çalışmaları, ilk defa Arap yarımadasının kuzeydoğusunda Araplarla Arap olmayanlar arasında adeta bir sınır olan Basra’da, yaklaşık bir asır sonra da ona paralel olarak Kûfe'de başlayıp üç asır kadar hızla devam
etmiştir809. Nitekim ed-Duelî, Kûfe’de doğmasına rağmen Basra’ya
gelip yerleşmiş ve filolojik çalışmalarına burada başlamıştır810.
Onun başlattığı ve daha sonra Basra ve Kûfe’de gelişen dil ve edebiyat çalışmaları, aralarında görüş ve metot farklılıkları bulunan bu iki ekolün oluşmasına sebep olmuştur. Başlangıçta bu iki ekol arasında şiddetli tartışmalar varken, sonradan başta Bağdat ekolü âlimleri gibi bazı dilcilerin bu iki zıt ekolün görüşleri arasında seçim yapmadan bu görüşlerin birini veya her ikisini önemsemesiyle uzlaştırıcı ve seçmeci (eklektisizm) bir yaklaşım sergileyince bu
çekişme, şiddetini kaybederek tamamen ortadan kalkmıştır811.
Arap gramer tarihi içerisinde metot ve görüş bakımından aralarında büyük farklılıklar bulunan Basra ve Kûfe ekolleri ve bu iki ekol arasında çıkan tezata karşı bağdaştırıcı ve uzlaştırıcı bir rol üstlenen Bağdat ekolü ile daha sonraları bu ekollerin ortaya
808 Kenan Demirayak, Selami Bakırcı, Arap Dili Grameri Tarihi, s. 21.
809 Hulusi Kılıç, "Basriyyûn", DİA, İstanbul, 1992, V, 117; Aḥmed Emîn, Duḥa'l-İslâm, Il, 284; M. Cevat Ergin, “Basra ve Kûfe Ekollerinin Kullandıkları Farklı Nahiv Terimleri” Dicle ÜİFD, V/1, Diyarbakır (2003), s. 40; İstanbul 1991, III, 296; Nahiv ilminin doğuşuna dair çeşitli teorilere dair geniş bilgi için ayrıca bkz. İsmail Durmuş, “Nahiv”, XXXII, 301-302. 810 lgnace Goldziher, Klasik Arap Literatürü (Çev. Rahmi Er, Azmi Yüksel), Vadi Yay., 2. Baskı,
Ankara 2012, s. 102.
811 Goldziher, Klasik Arap Literatürü, s. 101-102; M. Cevat Ergin, “Basra ve Kûfe Ekollerinin Kullandıkları Farklı Nahiv Terimleri”, s, 40.
çalışmalara bağlı olarak doğmuştur. Nitekim gramerle sıkı sıkıya bağlı ilk mühim çalışma, Ebu’l-Esved ed-Duelî tarafından Kur’ân’da
kelime sonlarının harekelenmesi olmuştur802. Bu nedenle ed-Duelî
klasik kaynakların çoğunda, Arap nahvinin kurucusu olarak kabul
edilmiştir803.
Bunun yanında nahvin ilk temellerini ed-Duelî’nin nahvi
aldığı kişi olan ‘Alî b. Ebî Ṭâlib’e dayandıranlar804 olduğu gibi Naṣr b.
‘Âsım el-Leysî (ö. 89/707) veya ‘Abdurraḥmân b. Hurmuz (ö. 117/735)’a dayandıranlar da olmuştur. Ancak bunun doğru olmadığını aktaran İbnu’l-Enbârî, el-Leysî ve ‘Abdurraḥmân b. Hurmuz’un, ed-Duelî’nin öğrencileri olduklarını ve nahvi ondan
aldıklarını dile getirmiştir805.
Arap edebiyatında nahvin başlangıcına dair aktarılan
rivayetleri çoğaltmak mümkündür806. Ancak bu rivayetlerin hemen
hemen tamamında ilk nahiv çalışmasının Hz. ‘Alî tarafından başlatıldığı ve nahvi Hz. ‘Alî’den alan ed-Duelî’nin bu çalışmaya
işlerlik kazandırdığı aktarılmaktadır807.
802 lgnace Goldziher, “Arab Dili Mektepleri”, (Çev. Süleyman Tülücü), Atatürk ÜİFD, C. IX, Erzurum, (1990), s. 331; Nihad M. Çetin, "Arap" (Edebiyat), DİA, İstanbul 1991, III, 296; İsmail Durmuş, “Nahiv”, DİA, İstanbul 2006, XXXII, 301.
803 Ebû Sa‘îd el-Ḥasen b. ‘Abdillâh eṣ-Ṣîrâfî, Aḫbâri’n-Naḥviyyîne’l-Baṣriyyîn ve Merâtibihim ve Aḫzi Ba‘ḍihim ân Ba‘ḍ (Thk. Muhammed İbrahim el-Bennâ), Dâru’l-İ‘tisâm, 1. Baskı, Kahire 1985, s. 33; Celâluddîn Abdurrahman es-Suyûṭî, Buğyetu’l-Vu‘ât fî Ṭabaḳâti’l-Luğaviyyîne ve’n-Nuhât (Thk. Muḥammed Ebu’l-Faḍl İbrâhîm), Maṭbaatu ‘Îsâ el-Bâbî el-Ḥalebî, 1. Baskı, [ys.] 1965, II, 22. Nahivle ilgili çalışmaları yapan ilk dilcinin kim olduğuna dair yapılan tartışmalar için bkz. Tevfik Rüştü Topuzoğlu, "Ebü’I-Esved ed-Düelî", DİA, İstanbul 1994, X, 311-312; Kenan Demirayak, Selami Bakırcı, Arap Dili Grameri Tarihi, s. 21- 27.
804 Bkz. ‘Abdurraḥmân Ebu’l-Berekât İbnu’l-Enbârî,Nuzhetu’l-Elibbâ fî Ṭabaḳâti’l-Udebâ (Thk. İbrahim es-Sâmirâî), Mektebetu’l-Menâr, 3. Baskı Ürdün/ez-Zerkâ 1985, s. 20; Aḥmed Emîn, Duḥa’l-İslâm (I-III), el-Hey’etu’l-Mısriyyetu’l-‘Âmmeti li’l-Kitâb/Mektebetu’l-Usra, [ys.], [ts.], Il, 285.
805 İbnu’l-Enbârî, Nuzhetu’l-Elibbâ fî Ṭabaḳâti’l-Udebâ, s. 21; Kenan Demirayak, Selami Bakırcı, Arap Dili Grameri Tarihi, s. 26.
806 Nahivle ilgili çalışmaları yapan ilk dilcinin kim olduğuna dair yapılan tartışmalar için bkz. Tevfik Rüştü Topuzoğlu, "Ebü’I-Esved ed-Düelî", X, 311-312; Kenan Demirayak, Selami Bakırcı, Arap Dili Grameri Tarihi, s. 21-27.
807 Ebu’ṭ-Ṭayyib ‘Abdulvâḥid b. ‘Alî el-Luğavî el-Ḥalebî, Merâtibu’n-Naḥviyyîn (Muḥammed Ebu’l-Faḍl İbrâhîm), Mektebetu Nehḍati Mısr ve Matba‘atihâ, Kahire [ts.], s. 6; Aḥmed Emîn, Duḥa’l-İslâm, II, 286; Kenan Demirayak, Selami Bakırcı, Arap Dili Grameri Tarihi, s. 24.
Yukarıda da ifade edildiği gibi gramer çalışmalarını başlatan âmiller gerek havas, gerek avam tabakası içerisinde lahnın
yayılması ve Kur’ân’ın yanlış okunması endişeleridir808. Bunun yanı
sıra bedevi Arapların konuşmalarında yer alan lügat malzemelerinin yok olmaması için bir an önce toplanıp sistematik bir şekilde derlenmesi de zaruri bir ihtiyaç haline gelmişti. Bu amaç doğrultusunda dil ve edebiyat malzemesinin derlenmesinin yanında ihtiyaç duyulan gramer ve lügat çalışmaları, ilk defa Arap yarımadasının kuzeydoğusunda Araplarla Arap olmayanlar arasında adeta bir sınır olan Basra’da, yaklaşık bir asır sonra da ona paralel olarak Kûfe'de başlayıp üç asır kadar hızla devam
etmiştir809. Nitekim ed-Duelî, Kûfe’de doğmasına rağmen Basra’ya
gelip yerleşmiş ve filolojik çalışmalarına burada başlamıştır810.
Onun başlattığı ve daha sonra Basra ve Kûfe’de gelişen dil ve edebiyat çalışmaları, aralarında görüş ve metot farklılıkları bulunan bu iki ekolün oluşmasına sebep olmuştur. Başlangıçta bu iki ekol arasında şiddetli tartışmalar varken, sonradan başta Bağdat ekolü âlimleri gibi bazı dilcilerin bu iki zıt ekolün görüşleri arasında seçim yapmadan bu görüşlerin birini veya her ikisini önemsemesiyle uzlaştırıcı ve seçmeci (eklektisizm) bir yaklaşım sergileyince bu
çekişme, şiddetini kaybederek tamamen ortadan kalkmıştır811.
Arap gramer tarihi içerisinde metot ve görüş bakımından aralarında büyük farklılıklar bulunan Basra ve Kûfe ekolleri ve bu iki ekol arasında çıkan tezata karşı bağdaştırıcı ve uzlaştırıcı bir rol üstlenen Bağdat ekolü ile daha sonraları bu ekollerin ortaya
808 Kenan Demirayak, Selami Bakırcı, Arap Dili Grameri Tarihi, s. 21.
809 Hulusi Kılıç, "Basriyyûn", DİA, İstanbul, 1992, V, 117; Aḥmed Emîn, Duḥa'l-İslâm, Il, 284; M. Cevat Ergin, “Basra ve Kûfe Ekollerinin Kullandıkları Farklı Nahiv Terimleri” Dicle ÜİFD, V/1, Diyarbakır (2003), s. 40; İstanbul 1991, III, 296; Nahiv ilminin doğuşuna dair çeşitli teorilere dair geniş bilgi için ayrıca bkz. İsmail Durmuş, “Nahiv”, XXXII, 301-302. 810 lgnace Goldziher, Klasik Arap Literatürü (Çev. Rahmi Er, Azmi Yüksel), Vadi Yay., 2. Baskı,
Ankara 2012, s. 102.
811 Goldziher, Klasik Arap Literatürü, s. 101-102; M. Cevat Ergin, “Basra ve Kûfe Ekollerinin Kullandıkları Farklı Nahiv Terimleri”, s, 40.
koydukları temeller üzerinde teşekkül eden Mısır ve Endülüs ekollerinden söz edilebilir.
Biz burada İbn Ebî Zemenîn’in yaşadığı h. IV. asra kadar teşekkülünü tamamlamış olan ilk üç ekolün karakteristik özelliklerine ve müellifin bu ekollere mensup dilcilerden aldığı görüşlere temas edeceğiz.
3.3.1. Basra Ekolü
Nahiv ilminin doğuşu, Kays ve Temîm gibi fasih konuşan Arap kabilelerinin iskân mahalli olması, çöle yakınlığı münasebetiyle fasih bedevilerden sahih dil malzemesini derleme imkânına sahip olması, şiir ve hitabet müsabakaları gibi kültürel faaliyetlerin düzenlendiği Mirbed panayırına zemin oluşturması sebebiyle Basra’da, Basra ekolüne mensup âlimlerin eliyle
gerçekleştirilmiştir812. Zira nahvin en azından bazı esaslarını tespit
edip geliştiren kişi olarak bilinen ed-Duelî, Basra'da yetişmiş ve
nahiv çalışmalarına burada başlamış olup813 hem nahiv ilminin hem
de Basra dil mektebinin kurucusudur814. Sonraki nahiv çalışmaları,
onun öğrencileri tarafından yine Basra'da sürdürülmüştür815. Bu
anlamda Basra, bir yönüyle Arap gramerinin ilk doğduğu yer
sayılır816. Buna bağlı olarak Basra ekolü, nahiv çalışmalarını
başlatan ekoldür. Gerçek anlamda ilk Basralı nahivci ise ‘Abdullâh b. Ebî İsḥâḳ el-Ḥadramî (ö. 117/736)'dir. O, kıyası nahivde ilk
uygulayanlardan ve nahiv ilmini kuran üç kişiden biridir817. İbn Ebi
İsḥâḳ (ö. 117/735), öğrencisi ‘Îsâ b. ‘Umer es-Sekafî (ö. 149/767) ile birlikte nahiv konularını geliştirmişlerdir. Zira es-Sekafî, el-Câmi‘ ve
812 İsmail Durmuş, “Nahiv”, XXXII, 302. 813 Goldziher, Klasik Arap Literatürü, s. 102. 814 İsmail Durmuş, “Nahiv”, XXXII, 304.
815 Kenan Demirayak, Selami Bakırcı, Arap Dili Grameri Tarihi, s. 33. 816 Aḥmed Emîn, Duḥa’l-İslâm, II, 283.
817 Aḥmed Emîn, Duḥa’l-İslâm, II, 289; Hulusi Kılıç, "İbn Ebû İshâk", DİA, İstanbul, 1999, XIX, 435.
el-İkmâl adında telif ettiği eserlerinde nahiv konularını
derlemiştir818. Böylece nahiv çalışmaları sistemli bir hale gelmiş ve
Basra ekolünün genel hatları ortaya çıkmıştır819. Dolayısıyla
“Basriyyûn” kelimesi, h. II-IV. asırlar arasında Basra’da yetişip Arapçanın gramer kaidelerini tespit etmeye çalışan dilciler ile bunların görüşlerini benimseyen âlimler için kullanılan bir terim
olmuştur820.
Basra ekolüne mensup âlimler, dil kurallarını belirleme hususunda oldukça titiz davranmışlardır. Onların dikkate aldıkları hususlar özetle şunlardır:
a. Çalışmalarını semâ‘ (Arap’lardan dinleme ve ağızdan derleme) ve kıyasa dayandırmış, fasih konuşan bedevilerden titizlikle belirledikleri dil ve edebiyat malzemesini derleyerek nadir ve şâz şekilleri değil, sık rastlanılan kullanımları esas alarak
kaideler tespit etme yoluna gitmişlerdir821. Şâz kelimelerle
karşılaştıklarında, bunların ya yanlış olduklarını ifade etmiş veya
tevil etme yoluna gitmişlerdir822.
b. Türetme yapacakları kelimenin sağlamlığını ve doğruluğunu tespit için henüz dilleri bozulmamış kabilelere müracaat etmişlerdir. Bazen bizzat çöldeki bedevi kabilelere ziyaretler yapmış, bazen de onları kente, yanlarına
818 Aḥmed Emîn, Duḥa’l-İslâm, II, 290.
819 M. Cevat Ergin, “Basra ve Kûfe Ekollerinin Kullandıkları Farklı Nahiv Terimleri”, s. 41. 820 Halil İbrahim Kaçar, “Bağdat Dil ve Edebiyat Okulunun İslam Kültürüne Katkıları”, İslam
Medeniyetinde Bağdat (Medînetü’s-Selâm) Uluslararası Sempozyum, İstanbul 7-9 Kasım/2008, s. 634.
821 Nihad M. Çetin, “Arap” (Yazı, Dil ve Edebiyat), III, 296; Hulusi Kılıç, "Basriyyûn", V, 117; M. Cevat Ergin, “Basra ve Kûfe Ekollerinin Kullandıkları Farklı Nahiv Terimleri”, s. 42. 822 Şevḳî Ḍayf, el-Medârisu’n-Naḥviyye, s. 17; M. Cevat Ergin, “Basra ve Kûfe Ekollerinin
koydukları temeller üzerinde teşekkül eden Mısır ve Endülüs ekollerinden söz edilebilir.
Biz burada İbn Ebî Zemenîn’in yaşadığı h. IV. asra kadar teşekkülünü tamamlamış olan ilk üç ekolün karakteristik özelliklerine ve müellifin bu ekollere mensup dilcilerden aldığı görüşlere temas edeceğiz.