• Sonuç bulunamadı

I. BİRİNCİ BÖLÜM: KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

1.2. GİYİM TERCİHİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

1.2.6. Giyinmede Psikolojik Durum

Psikolojik etkenleri öncelikle kişiliğe bağlı etkenler olarak ele almak gerekir Çünkü kişiliğin bilinmesi bireyin belli durumlarda nasıl davranacağını göstermektedir. Burada kişilik ve karakter ayrımı üzerinde durmak gerekir. Karakterin ruhbilim yönünden anlamının dar olması gerektiğine göre, kişiliğin insanı bir bütün olarak tasvir etmek üzere kullanılması daha doğru olur. Böylece kişilik ferdin doğuştan ve sonradan kazanılmış anlıksal, duygusal ve beden özelliklerinin tutarına denmektedir.

Bireylerin hayat tecrübelerinin birbirini izlemesi ve karşılıklı etkileri ahenk oluşturur. Böylece bir insanın zekası, duygularının meydana getirdiği ahenk veya ahenksizlik tavırları, beden özellikleri ve bunların etrafındakiler üzerine yaptığı etki, onun kişiliğini

44

meydana getirir. Karakter ise daha ziyade bireyin davranışının iradi cephesi, güdü ve yönsemelerini kontrol eden sabit ve sağlam prensipler kastedilmektedir (Enç, 1976: 251). Giyim tercihlerinde bireyi yönlendiren kişiliğin daha derinlemesine ve detaylı incelenmesi sırasında, psikolojinin belirli yönleri ve kavramları ortaya çıkmaktadır. Bunlardan bir tanesi de “ben” imgesidir. Benlik algısı ve kişiliğin doğrudan bir bağlantısı vardır. Modern beşeri ilimlerin ortaya koyduğu benlik algısı, “öteki” nin belirlenmesi üzerine inşa edilmiştir. Benlik bilinci, ötekinin bilgisi vasıtasıyla gelişir (Barbarosoğlu,2006,23). Benlik öznel bütünlük üstüne sahip olunan bir tasarım, çevreye ve öteki bireylere oranla insanın sahip olduğu “var” olma duygusu olarak açıklanabilir. Diğer bir deyişle insanın başka insanlar arasında kendi konumunu saptamasına ilişkin kanısı ve başkalarının kişiye ilişkin kanısının bilinmesi ile oluşur. Benliğin Baymur söyle ifade eder:

“Bir insanın kendisi ve çevresini algılayış tarzının onun genel tutumun ve davranışlarını büyük ölçüde etkilediği dikkat çekmektedir. Benlik kişiliği çok etkilemekle birlikte, kişilikten biraz farklı bir anlam taşımaktadır. Kişiliğinin bazı özelliklerinin, insan kendisi farkında değildir. Bazıları hakkında da yanlış bilgiye sahip olabilir, iste benlik, kendi kişiliğimizle ilişkin kanılarımız ve kendi kendimizi görüş tarzımızdır” (Baymur,

1972:258). Bu anlamda bireyler alışveriş esnasında ilk olarak kendilerine uygun olanı tercih etmeye çalışmakla birlikte başka etkenlerde söz konusu olmaktadır. Ama genel itibariyle kendilerine uygun olanla olmayanın ayrımını yapılır ilk etapta.

“Birey hızını çoğu zaman içinden alan dinamik bir varlıktır. Sadece çevresinden gelen uyaranlara tepkide bulunmaz. İnsan davranışının belki daha önemli etkenleri temel ihtiyaçlardan doğan içsel yaşantılardır. Organizmayı çeşitli davranışlara sürükleyen bu iç etmenler ilgi, dürtü, istek, iştah, emel, amaç, ideal ihtiras vb. kelimelerle anlatılır. Bunlar fizyolojik ve psikolojik olabilir. Bunların hepsine birden güdü (motif) denir. Güdüler, davranışları dış uyaranlardan daha kuvvetli olarak etkiler” (Baymur, 1972:70).

Baymur güdüleri en basitinden en karmaşığına kadar çok sayıda olduğunu söylemiştir. Bu güdüler fizyolojik, sosyolojik olmak üzere iki ye ayrılmaktadır (Baymur,1972:71). Ancak çok sayıda olan bu güdü ve ihtiyaçları bire indirme ya da en önemlisini ortaya çıkarma gayretleri oluşmuştur. Örneğin, Freud bütün güdüler arasında seks (cinsellik) güdüsünün bas güdü olduğunu ileri sürmüştür (Baymur, 1972:72). Adler’e göre ise insan

45

davranışlarının gerisindeki yönetici güç “üstünlük ve başatlık” içgüdüsüdür. İnsanı sürekli olarak karşılaştığı nesneler, varlıklar, canlılar ve durumlara hükmetmeye, onları güdüm ve denetimi altına almaya uğraşır. Bu güdünün su veya bu biçimde engellenmesi kişiyi yetersizlik ya da “aşağılık tasası” içine atar.

Adler başlangıçta bu içgüdüyü engelleyen belli baslı nedenin bedensel nitelikler açısından elverişsiz bir ayrıcalık göstermekten doğduğunu ileri sürmüştür. Ona göre öteki yapısal ayrıcalık ve özürler bu içgüdünün gereğince doyurulabilmesini engellemektedir. Adler bu engelleyici nedenler arasında fakirlik, azınlık kümesinden olmak, yetersiz eğitim ve görgü gibi toplumsal etmenleri de eklemiştir (Enç, 1976: 43).

Kişiler dış görünümleriyle ilgili dış çevreden gelen yargılardan büyük ölçüde etkilenirler. Bu anlamda bireyin içsel güdüsünün doyurulması içinde bulunduğu sosyal ortamlar tarafında sağlanmaktadır. Bu çevreden gelecek ilgi bireyin yönlenmesine ve güdülenmesine neden olmaktadır. Bireylerde diğer taraftan savunma mekanizması şeklinde görülen davranış değişiklikleri giyim üzerinde de kendini göstermektedir. Bireyin başka alanlarda başarısız ya da mutsuz olması, örneğin eşinden ayrılması ya da sevgilisinin terk etmesi bireyi savunma mekanizması olarak farklı alternatif dış görünüşe önem vermeye ve değişlik göstermesine neden olmaktadır.

Bireyin ne giyeceği, nasıl giyeceği bu anlamda sadece kendi isteği ya da ihtiyaç dürtüsü tarafından doğrulan bir durum olmaktan çıkıp artık sosyal anlamda etkileşim sonucu da kendini göstermektedir. Ama diğer taraftan bu gibi etkilerle uğraşmayan giyim ve moda konusunda çok da önem atfetmeyen kişiliklerin varlığı da söz konusu olmaktadır.

Psikolojik etmenler içinde Freud’un ana güdüsü olarak ortaya koyduğu cinsellik de moda ve giyim değişiminde etki alanlarında görülmektedir. Morris (1994,32)’e göre; bugün kadın erkek kıyafetleri görünürde cinsel bir mesaj taşımazken, cinselliği ön plana çıkaran bir çıkış ve gelişimi vardır. Bu açıdan baktığımızda giyimde psikolojik etki içerisinde cinsellik vurgusuna da rastlamak mümkün.

Modayı cinsel imayı artırma arzusuyla açıklayan görüşler arasında en çok bilineni, değişen erojen bölgeler kuramıdır. Bu kuramın en olgunlaşmış ifadesi psikanaliz okulu psikologlarından J. C. Flügel’in “Giysilerin psikolojisi” kitabında bulunabilir. Flügel, “kararsızlığı, özel olarak da ölçülülük ile gösteriş arasındaki psişik çarpışmanın yarattığı

46

kararsızlığı, moda değişimini harekete geçiren başlıca etken kabul ediyordu. Ona göre bu kararsızlık, toplumsal statü için rekabet ve cinsellik alanlarında giyim yoluyla kendini ortaya koymaktaydı” (Davis, 1997: 103). Bireyler kendi kimlik ve statüsünü bir anlamda cinsellikleriyle ortaya çalışma durumuna girmiştir. Bununda destekçisi olarak moda etkin rol oynamıştır. Moda bu konuda cinselliğe ve kadın temasına başvurarak aslında cinsel anlamda meta haline getirdiği kadını ve cinselliği cazibe merkezi haline getirmeye çalışmıştır.

Simgesel olarak ifade edilmiş toplumsal kimlik nosyonu bireyin giyim konusundaki kişisel eğilimleri ile bunları tanımlayıp çerçevelerini çizen kültür arasında gerekli bir kavramsal köprü işlevi görür. Daha açık bir şekilde ifade edecek olunursa “modern kültürde birbirine geçip karışan ve aslında modern kültürü var eden karşıt anlam akışları olmasa, moda da bunlara bağlanacak bir kararsızlık da olmazdı” (Davis, 1997: 106). Erotizm ve iffet diyalektiği tarih boyunca açıkça olmasından titizlikle kaçınılarak tüm sanat dallarının vazgeçilmez konusu olmuştur. Bu anlamda giysi ve moda da bundan nasibini oldukça fazla bir şekilde almıştır. Moda kavramıyla cinsellik özerine de vurgu yapılarak Freud’un ana dürtü dediği dürtüyü harekete geçirmek amaçlanmış olsa gerek. Bunu Davis “Öte yandan Batı karışımında, dönemden döneme değişmekle birlikte pagan hedonizmi ile romantizmi de iki cins arasındaki ilişkilerde erotik hazzı merkezi bir yere oturtur” (Davis, 1997: 106).

Diğer taraftan modanın giyim üzerinde psikolojik etkisi de yadsınamayacak kadar açık ve fazladır. Bu açıdan baktığımızda modanın yaygınlaşması altında yatan temel psikolojik nedenin insanoğlunun güçlü ve güzel olana, karşı duyduğu hayranlık duygusu olduğunu görmek mümkündür. Özellikle farklı olma duygusunun altında yatan sebep başkalarının hayranlık dolu bakışlarını kendi üzerine çekme isteğidir. Tarih boyunca durağan bir yapıya sahip olan giyim alışkanlıklarındaki bazı küçük değişmelerin nedeni de savaşlarda yenilenlerin kendini yeneni taklit etmesinden kaynaklanmaktadır. Moda teorisyenleri tarafından güçlü olanın taklidi seklinde kuramsallaştırılan moda, kelime olarak ilk defa 4.yüzyılda Latince de Doğuda gelen ‘barbar’lar tarafından ilk pantolon, gömlek ve etek gibi giysilerin Avrupa’ya yayılmaya başladığı zaman kullanılmıştır. Bu yeni giysiler daha önceleri sarılarak giyilen giysiler yerine kesilip dikilerek giyilen giysilerinde başlangıcı olmuştur (Vassiliev, 2004:23).

47

Bireyin giyim konusunda ve moda ile ilgili davranışlarının çeşitli psikolojik nedenlerinin var olduğunu, bu nedenlerin bireyin giysi seçimindeki tavrını belirleme, moda yorumlaması, sosyo-psikolojik durumunun nasıl olduğu önemli rol oynamaktadır. Modayı bireyden bağımsız düşünemeyeceğimiz gibi, bireyi de psikolojik nedenleri göz ardı ederek düşünemeyiz. Bu açıdan bireylerin giyim tercihinde karşı tarafa yansıtmak istediği mesaj, kendi hissettiği duygu, kabul görme anlayışı, statü ve kimlik ediniminde psikolojik önem kendini hissettirmektedir.