• Sonuç bulunamadı

A. HAYATI

2. Eserde Yer Alan Bölümler ve Hikâyeler

2.1. Giriş

‘İbret-nümâ Allah’ı tesbih ve tenzih eden iki Arapça beyitle başlar. Diğer başlığa kadar Türkçe beyitlerle tesbih ve tenzih devam ettirilir. (1–20)

“Der-Temẟīl-i Dünyā vü Kār-ı Ḫudāvend-i Te‘ālā” başlıklı bölümde dünya, bir müzik aleti olan kanuna benzetilir. Halk da bu kanunun değişik makamlarına bağlı telleridir. Herhangi biri perdesini şaşıracak olsa hemen cezalandırılır, kulağı burulur yani akort edilir. Kaza eliyle çalınan bu kanunun her bir telinden türlü nağmeler peyda olur ve bu nağmeler kimine neşe verirken kimini hüzne gark eder. Kimini âşık kimini maşuk eder, kimini konuşturur, susturur. Dünyada çeşit çeşit hâller görünse de hepsini yaratıcısı Allah’tır, ondan başkası sadece araçtır. Allah’ın sıfatları “zât”ının perdesidir ve Hakk’ı görmek için aradaki örtüyü kaldırmak gerekmektedir. (21–43)

“Temẟīl-i Dīger”de dünya, mimarı görünmeyen bir kiliseye benzetilir. Yaratanın eserleri ortadadır ama kendisi gizlidir. Kiliseye benzer bu cihanda kimi nakşın kimi de nakkaşın peşindedir. Nakkaşın peşinde koşmak, tevhit okyanusunda ilerlemek kolay bir uğraş

15 Belirtilen cilt, sayfa ve beyit numaraları İlâhî-nâme’nin Abdülbaki Gölpınarlı tarafından yapılan 2 ciltlik

değildir. Bu yolda nice meşhur hatip lâl kesilmiş, nice âlim, nice zekâ sahibi hayrette kalmışlardır. Cebrail’in bile kanatlarını yakacak olan bu sır herkese nasip olmaz. Akılla bu sırra ulaşmaya çalışmak, örümceğin sinek avlamak üzere kurduğu ağla anka kuşu yakalamak istemesine benzer. Aklın fikrin yararlı olmadığı bu gayede en büyük yardımcı Feyyâz sıfatıyla Allah’ın feyzidir. (44–67)

“Münācāt-ı Ḳāḍi’l-Ḥācāt” başlığı altında 23 beyitte Allah’ın güzel isimleri zikredilerek bağışlanma istenir. (68–90)

“Ḳāṣīdetü Münācāt-ı Bārī Te‛āla Celle Celālüh” aruzun Feīlātün Mefā‛ilün Fe‛ilün

kalıbıyla yazılmıştır. 13 beyitlik bu bölümde kul ne kadar günahkâr olsa da Allah’ın rahmetinden ümidini kesmemesi gerektiği çünkü sığınılacak başka bir merci bulunmadığı ifade edilir. (91–103)

“Der-Medḥ-i Resūl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muḥterem Ṣalla’llāhu ‛Aleyhi ve Sellem” başlığı altında mesnevî nazım şekline ve asıl vezne dönülerek 34 beyitte Hz. Peygamber övülür. Övgü esnasında divan şairlerimizce de dinî konulu şiirlerde yararlanılan Hz. Peygamber’e hitab eden, Hz. Peygamber’le ilgi kurulan ayetlerden iktibaslar yapılır, kudsî hadisler hatırlatılır. (104–137)

“Ḳaṣīdetü fī-Medḥi’n-Nebiyyi Ṣalla’llāhu ‛Aleyhi ve-Sellem” başlığı altında aruzun

Fa‛ilātün Fa‛ilātün Fa‛ilātün Fa‛ilün kalıbıyla 19 beyitlik bir kaside yer alır. Hz. Peygamber çeşitli hususiyetleriyle övüldükten sonra medhini hakkıyla yerine getirmenin mümkün olmadığı ifade edilir ve şefaat talebinde bulunulur. (138–156)

“Medḥ-i Āl ü Aṣḥāb-ı Rıḍvānullāhi ‛Aleyhim Ecma‛īn” kısmında Fa‛ilātün Fa‛ilātün

Fa‛ilātün Fa‛ilün vezni ve kaside nazım şekliyle Hz. Ebubekir (160–165), Hz. Ömer (166–

171), Hz. Osman (172–176) ve Hz. Ali (177–182) meşhur özellikleri zikredilerek övüldükten sonra sahabenin tamamına salât ve selâm gönderilir, fark gözetmeden hepsini sevmenin gerekliliği belirtilir (183–188).

“Der- Medḥ-i Reyḥān-ı Cennet Ḥasan ü Ḥüseyn Raḍıya’llāhu ‛Anhümā” kısmında

Peygamberin torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in katledilmelerine duyulan üzüntü ifade edilir. (189–195)

“Der-Meḥāmid-i Pādişāh-ı İslām Ẓıllu’llāh-ı Te‛ālā ‛Ale’l-Enām Niẓāmü’d-Dünyā ve’d-Dīn ẞebbetehu’llāhu ‛Ale’ş-Şer‛-i’l-Metīn A‛nī Sulṭān Murād Ḫān İbn-i Sulṭān Selīm Ḫān İbn-i Sulṭān Süleymān Ḫān Eyyede ve Ebḳāhu Bi’l-‛Adli İlā-Āḫiri’z-Zamān Āmīn Yā Mū‛īn Yā Müste‛ān” başlığı altında İbret-nümâ’nın esas vezni olan Mefā‛īlün Mefā‛īlün Fa‛ūlün

vezni ve mesnevî nazım şekliyle 32 beyitte devrin padişahı III. Murad övülür. Padişah, yeryüzünde Allah’ın gölgesidir ve adaleti, Haremeyne olan hizmetleri, bilgisi, düşmanlara göz açtırmaması gibi hususlarla medhe layık görülür. (196–227)

“Der-Beyān-ı Rumūz-ı Nām-ı Fīrūz Murād-ı Muẓaffer-bād Tā Rūz-ı Tenād” bölümünde Mefā‛īlün Mefā‛īlün Fa‛ūlün vezni ve mesnevî nazım şekliyle 32 beyitte padişahın ismi olan “Murad” kelimesini oluşturan harfler ve bu harflerin yerini değiştirmek suretiyle ortaya çıkan yeni kelimelerle övgü sürdürülür. (228–238)

“Faṣl-ı Du’ā”da öncekiyle aynı vezin ve nazım şekliyle söze nihayet olmadığı artık padişah için dua etme vaktinin geldiği vurgulanarak giriş yapılır. Duanın öneminden bahsedilir; dua etmenin kulun görevi, duaya icabet etmenin de Allah’ın takdiri olduğu vurgulanarak aşağıdaki bölümü geçilir. (239–252)

“Ḳaṣīde-i Du‛ā-yı Pādişāh” kısmında Mefā‛īlün Mefā‛īlün Mefā‛īlün Mefā‛īlün vezni ve kaside nazım şekliyle 26 beyitte padişah III. Murad için Cenab-ı Hakk’a dua edilir. Devletinin bakî olması, doğru yoldan ayrılmaması, Allah’ın yardımının padişah üzerinde daim olması, padişahın gayretleriye İslamın şanının yücelmesi istenir. Padişahın “adalet, marifet, cömertlik ve cesaret” olarak sayılabilecek dört önemli husustan ayrılmaması talep edilir. Son beyitte Kanunî Sultan Süleyman da hayır duayla anılır. (253–278)

“Sadrazama Dua” diye adlandırdığımız kısımda, Arapça olarak verilen ve devlet idaresinde “salih vezir” in önemini vurgulayan bir hadis-i şeriften sonra Mefā‛īlün Mefā‛īlün

Mefā‛īlün Mefā‛īlün vezni ve kaside nazım şekliyle 18 beyitte devrin sadrazamı Sokollu

Mehmet Paşa için ismi de zikredilerek (290) duada bulunulur. Bir beyitle devletin diğer vezirleri de duaya ortak edilir (295). Duanın önemi bir kez daha vurgulanarak söze son verilir. (279–296)

“Kelime-i Çend Ez-Ḥaḳīḳat-i Ḥāl” başlığında mesnevi nazım şekline ve mesnevinin esas veznine tekrar dönülür. Kâinatta asıl hüküm, asıl tasarruf sahibinin Allah olduğu ama bir kulunu halife edinerek yüryüzüne nizam verdiği hatırlatılarak söze başlanır. Kul (padişah), Allah’ın verdiği bu yetkiyle kimini zengin kimini fakir eder, kiminin şanını yüceltirken kimini zelil eder. Basit bir kâğıt üzerindeki tuğrasıyla âlemi buyruğu altına alır. Kula düşen görev bu işleri yaparken asıl kudret sahibini unutmamaktır. (297–310)

“Lafẓ-ı ‛adldeki ‛ayn ki dā’imā ‛ālem üzre meftūḥ olmışdur ve dil-i ‛ālemiyān içün dildür. Pes işāretdür ki sulṭan-ı ‛ādile mühimm olan ‛ayn u dil-i re‛āyāyı tīr-i ẓulmetden ṣıyānetde mücāhid olup iġmāż-ı ‛aynı revā vü sezā buyurmamaḳdur.” başlığı altında “adalet” kelimesinin baş harfi olan ve aynı zamanda “göz” anlamına da gelen “ayn” harfiyle çeşitli kelime oyunları yapılarak padişaha “ zalime göz açtırma, adaletten sapma” uyarısında bulunulur. (311–320)

“Ḥikāyet-i Bīvezen-i Bāverdī ki Sulṭān Maḥmūda Bir ‛Avāndan Beẟẟ-i Şekvāsında DürüştKelimāt İtmekle Ṭab‛-ı Şāha Ġażab ‛Ārıż Olup Tekrār Ṭa‛n-āmīz Kelimātla Sükūn Bulup Dād İtdügidür” başlığı altında Sultan Mahmud’la yaşlı bir dul kadın arasındaki hikâye anlatılarak padişaha “İdarecileri kötü huylulardan seçme, bunların zulümlerine göz yumma; kadılık görevini dindarlara, müderrislikleri ilim ehline ver, askerin gönlünü hoş tut. ” öğüdü verilir.

Hikâye şöyle özetlenebilir: Yaşlı bir kadın Sultan Mahmud’a gelerek Baverdli olduğunu, uzun bir yoldan geldiğini, geçimini sağladığı bahçenin bölgenin idarecisi tarafından gasbedildiğini söyler, mülkünün kendisine geri verilmesini arz eder. Padişah mülkün iade edilmesine dair bir ferman yazarak kadını gönderir. Kadın fermanı ulaştırdğında zalim idareci “yol uzun, bir daha nerede başkente gidecek” düşüncesiyle emri umursamaz, bahçeyi iade etmez. Yaşlı kadın zahmeti göze alır tekrar padişahın huzuruna çıkar. Padişah “başka bir ferman daha yazın” buyurunca kadın “etkisi olmayan fermanı ne yapayım” der. Padişah cevaba çok hiddetlenir fakat sonra kadına hak verir. Hemen bir heyet oluşturup Baverd’e gönderir. Zalim idareciyi bahçenin duvarına astırır, boynuna da padişahın gönderdiği ve kâle alınmayan önceki fermanı bağlarlar. Bir zalimin bu şekilde bertarafı diğerlerine ibret olur, bir zalimin ölümü mazlumlara hayat verir. (321–356)

“Be-Cevāb-dāden-i ‛Abdu’llāh-ı ‛Ömer Raḍıya’llāhu ‛An-hümā Ba‛de Ez-Düvāzdeh Sāl Peder-i Ḫōd-rā vü Ḫaber-dāden-i Ez-Münāḳaşa vü Müżāyaḳa Der Ḥuḳūḳ-ı ‛İbād” kısmında kıssadan hisse çıkarması gereken kişiler yine idarecilerdir. Hz. Ömer’in ölümü üzerinden 12 yıl geçmiştir ve bir gün oğlunun rüyasına girer. Oğlu babasına niçin yıllardır rüyasına girmediğini sorunca hesap işinin uzun sürdüğünü, idaresinde yaşanan bütün zulümlerden sorguya çekildiğini söyler ve bir olayı anlatır: Sorgunun şiddetinden halife olduğuna pişmanken bir adam gelip eteğine yapışır. Bağdat’ta yıkık bir köprü olduğunu, hasta hayvanının o köprüden geçerken ayağı kırılarak telef olduğunu belirtir ve hak talebinde bulunur. Cenab-ı Hak bu durumu sorunca “ Yıkık köprüden haberim yoktu.” der. Allah da “haracını almayı ihmal etmediğin bölgenin yıkık köprülerinden de haberin olacaktı” buyurur. Hz. Ömer’i utanç duygusu kaplar. (357–382)

“Faṣl” başlığıyla, Allah’a hamd ve senada bulunulduğu, Hz. Peygamberin ve ashabına övgünün yerine getirildiği, padişaha medh ve dua edildiği hatırlatılarak “düşman yergisi” ne geçilir. (383–387)

“Ḳaṣīdetü Fī-Meẕemmeti’r-Revāfiżi’l-Müteḫalli‛i ‛Ani’s-Süneni ve’l-Ferāyiż Ḫadde Lehümu’llāhu Ve Ḳātelhüm” bölümünde Mefā‛īlün Mefā‛īlün Mefā‛īlün Mefā‛īlün vezni ve kaside nazım şekliyle 31 beyitte Rafiziîlik akımı ve bu akıma mensup olanlar yerilir. Sapkınlıkta şeytanı da geçtikleri, ahmak, cahil, temizlikten uzak, şehvet düşkünü oldukları ; namaz, oruç, zekat hac gibi İslâmın esası sayılan vazifelerden uzak bulundukları belirtilir. Dinden çıktıkları hususunda şüphe olmayan bu güruhun padişahın kılıcı vesilesiyle yeryüzünden silinmesi gerektiği vurgulanır, bedduayla söze son verilir. (388–418)

“Taḳrīb” kısmında önceki başlıkla aynı vezin, kafiye ve nazım şekliyle “Maksat sevilenlere övgü elbisesi dikmekti ama yeri geldi eşek tabiatlılara da semer diktik. Sözü çok da uzatmamak lazım çünkü attar dükkânında domuz leşine yer yoktur.” denilerek diğer başlığa geçilir. (419–420)

“Muḳaddime” de mesnevinin esas veznine ve mesnevi nazım şekline dönülerek “söz” ün üstünlüğünden bahsedilir. Kâinatın yaratılışının (kün) ve yok oluşunun (lâ-tekün) bir sözle olduğu belirtilir. “Küfür ve imanın aslı, ilim ve irfanın temeli sözdür” denilerek Allah’a tevekkül ve Hz. Peygamber’e tevessülle esere başlangıç yapılır. (421–445)

Benzer Belgeler