• Sonuç bulunamadı

1.GİRİŞ

Dünya genelinde artan nüfusun gıda ve giyinme gereksinimini karşılayabilmek için yoğun tarımsal faaliyetlerin yanı sıra barınma ve endüstrileşme için yapılan betonlaşma çalışmaları sonucunda kurak ve yarı kurak bölgelerde biyolojik üretkenliğin azalmasının en büyük nedenleri olmuştur.

Özellikle toprak ve doğal kaynaklar üzerinde uyguladıkları hatalı tarımsal uygulamalar çölleşmeyi ve su kaynaklarının tükenmesini de beraberinde getirmiştir. Ayrıca gün geçtikçe etkisi daha da belirginleşen küresel ısınmaya ve iklim değişikliği faktörleri de eklenince çölleşme riski altındaki topraklarda kitlesel toprak kayıplarına neden olmaktadır.

Çölleşme ve arazi bozulması, toprakları verimsizleşmesi anlamında kullanılsa da eş anlamlı kelimeler değildir. Arazi bozulması; ekosistemin biyolojik ve ekonomik üretkenliği, toprak, bitki örtüsü ve diğer canlıların oluşturduğu çeşitliliğinin ve bu ekosistem içerisindeki mevcut ekolojik, hidrolojik ve biyo-jeokimyasal işlemlerin azalması olarak tanımlamaktadır (United Nations, 1994).

Çölleşme ise iklimsel değişimlerinin yanı sıra insan aktivitelerin de dâhil olduğu çeşitli faktörlerin etkisiyle kurak, yarı kurak ve yarı-yağışlı alanlarda görülen arazi bozulmasının en son noktası olarak tanımlamıştır (UNCCD,1995).

Çölleşmeyi bilimsel boyutuyla ele aldığımızda; kutup ve kutup altı bölgeler dışında kalan ve yıllık yağışın potansiyel evapotraspirasyona oranın 0,05 ile 0,65 arasında değiştiği yörelerin kapsadığı kurak, yarı kurak ve kuru alt nemli alanlarda iklim değişikleri ve yanlış tarımsal faaliyetler (anız yakılması, ağır gübre kullanımı, yanlış sürüm ve işleme teknikleri) ile arazilerin çoraklaştırılması, ormansızlaşma, yanlış mera yöntemi, toprakların sıkışması, yüzeyde kabuk oluşumu yanı sıra organik ve inorganik atıklarla toksin elementlerin birikimi, radyoaktif bulaşmalar ile yanlış veya amaç dışı arazi kullanımı gibi eylem ve faaliyetlerin sonucunda ortaya çıkan toprak/arazi bozulmasıdır (Cangir ve Boyraz, 2008).

1. GİRİŞ Gülten SIRRI Dünya topraklarının üçte birinden fazla çölleşmeye açık alan olarak nitelendirilen (kurak, yarı kurak ve yarı nemli) bölgeler oluşturmaktadır. Bu bölgelerde yer alan arazilerdeki çölleşme süreci özellikle son yıllarda daha da artmış durumdadır. Türkiye’de ise başta orta Anadolu bölgesi olmak üzere çölleşme fazla duyarlı olduğu bilinmektedir ve arazilerin yaklaşık % 87 çölleşme sorunuyla karşı karşıyadır (Cangir ve ark., 2010). Son yıllarda yapılan araştırmalar mevcut çölleşme sorunun daha da büyüdüğünü ve küresel bir sorun haline gelmiştir. Çölleşme sorunun olduğu bölgelerde ekonomik çöküşün yanı sıra geçimini topraktan karşılayan nüfusun yoksullaşmasına ve açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla çölleşme dünyadaki birçok ülkeyi ilgilendiren ekonomik, sosyal ve çevresel bir sorundur ( Chinyamakobvu, 2004).

Çölleşme/arazi bozulmasından etkilenmiş ve etkilenmesi muhtemel arazi ve ekosistemlerde üretimde çevreci anlayış, sürdürülebilir arazi yönetimi ve biyolojik çeşitliliğin korunmasını entegre eden mekanizmaları hayata geçirmek büyük önem arz etmektedir. Çevreyi ve doğal kaynakları koruyucu bir anlayışla yapılacak uygun toprak işleme,damla sulama,organik tarım ve iyi tarım uygulamaları mevzuatlarına uygun üretim yapmak çölleşme/arazi bozulmasının etkisini en aza indirmekte etkili olmaktadır.

Kamu kurum ve kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin, birliklerin ve üniversitelerin çölleşme ve arazi bozulmasıyla mücadelede birlikte hareket ederek çölleşme konusunu yerel ve ulusal gündemde daha sık tutarak kamuouyu oluşturmasının etkili olacağı da tahmin edilmektedir.Bu yönüyle çölleşme yöresel ve ulusal olmaktan çıkıp küresel bir anlam ve önem arz etmektedir. Bu kapsamda doğal kaynakların korunması, rehabilitasyonu, yönetimi, kırsal fakirlik ile mücadele, bilgi ve bilinç oluşturma, sürdürülebilirlik ve küresel fayda oluşturma hedeflerini içeren entegre yaklaşımın çölleşme ile mücadelede çok önemli bir yeri bulunmaktadır. Çölleşme ile mücadele için, aynı anda hem arazinin verimliliğini iyileştirmek, hem de arazi ve su kaynaklarının rehabilitasyonunun, korunmasını ve sürdürülebilir yönetimini sağlayarak özelikle yerel topluluklar düzeyinde yaşam

1. GİRİŞ Gülten SIRRI koşullarının iyileştirilmesi üzerinde odaklaşan uzun dönemli stratejilerin uygulanmasını göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Bu stratejilerin geliştirilebilmesi için ise, bölgede arazi bozulması ve çölleşmede önemli bir yeri olan bölge halkının arazi bozulması ve çölleşmeye karşı olan bilgi, tutum ve davranışları, içinde bulundukları duruma bağlı olarak sosyal, kültürel, dinsel ve ekonomik etkenlerin dikkatte alınması önem arz etmektedir (Kollmuss ve Agyeman, 2002).

Çölleşmenin kontrol edilmesi ile ilgili tedbirlerin adapte edilebilmesi için öncelikle çölleşme göstergelerinin veya erken uyarı sinyallerinin tanımlanması ve zaman içerisindeki değişimlerinin izlenmesine gereksinim vardır. Bu amaçla arazi örtüsünün değişimi, biyo-çeşitlilik, toprak verimliliği gibi biyo-fiziksel, ürün miktarı, işletme gelirleri ve pazar etkinliğinin azalması gibi ekonomik, kırsaldan şehirlere göçün artması, nüfusun yapısının değişimi, toplumda dayanışmanın azalması, sağlığın kötüye gitmesi, işsizlik oranının artması gibi sosyal ve devletin gücünün azalması ve göçler ile ilgili anlaşmazlıklar gibi politik göstergeler yaygın olarak kullanılmaktadır (Baartman ve ark., 2007; Hui ve ark., 2008; Vogt ve ark., 2011).

Bu çalışma ile Dicle havzasında yer alan bölge halkının arazi bozulması ve çölleşme hakkındaki bilgi, tutum, davranışları, sosyo-ekonomik durumları ve arazi koruma politikaları hakkındaki bilgileri irdelenmiştir. Araştırmada Dicle Havzasındaki Üreticilerin Sosyo-Ekonomik Durumları ve Arazi Bozulması/Çölleşme Konusundaki Yaklaşımlarının ana hatlarıyla ortaya konmuş ve sosyo-ekonomik faktörler belirlenerek üreticilere, bilim dünyasına ve kamu kuruluşlarına öneriler takdim edilmiştir.

1. GİRİŞ Gülten SIRRI

Benzer Belgeler