• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. Gök Cisimleri

2.4. Gezegenler/Kevakib

“Biz yakın semayı yıldızların güzelliğiyle bezedik.” (Saffat, 37/6)

Saffat suresinin 6. ayetinde geçen “yakın gök” ifadesi dünya semâsı olarak

anlaşılınca bize en yakın göğün güneş sistemi olduğundan hareketle “kevkeb”500

kelimesi, en yakın daimi gök cisimleri olan gezegenler olarak anlaşılmıştır.501

Ayetle ilgili bilimsel veriler ortaya konmuştur.

Kevkeblerin “yıldız” gibi olmadıkları502 hacim, yoğunluk, sıcaklık, madde,

kütle, mesafe gibi özellikler bakımından ayrıştıkları bu bilgilerden bazılarıdır. Kevkeblerin aslında karanlık soğuk cisimler olduğu ancak güneşten gelen ışığın

yansıttıkları ifade edilmiştir.503

İnsanların denizlerde ve karalarda yol bulmaları için yıldızlardan faydalandığına değinen ayetlerin kevkebler için aynı şeyden söz etmeyişi, kıyametten bahseden ayetlerde (meselâ Tekvir Sûresi 2. ayette) yıldızların söndürülmesinden bahsederken kevkeblerin söndürüleceğine dair herhangi bir işaretin olmayışı ve çıplak gözle temaşa edenler için göğün süslü görünmesi açısından yıldızla gezegen arasında bir farkın bulunmayışı gibi durumlar kevkeblerin yıldızlardan ayrı

olduğunun diğer işaretleri olarak gösterilmiştir.504

Cevherî ise yukarıda sayılanların aksine, yıldızla kevkebi aynı şey olarak

görmüş, yıldızların sayıları ve mesafeleri hakkında dönemin bilgilerini aktarmıştır.505

Batılı bir bilim adamından aktardığı bilgiye atfen gökyüzünün tamamen gök cisimleriyle dolu olduğunu ve boş bir ortamın olmadığını öne sürmüştür. Yine aynı

500 Gökyüzünde enerji kaynağı üreten, yoğun ışık saçan plazma kütlesi olan serpilmiş ışıklı noktalardan her biri. Yıldız karşılığında Arapça’da necm (çoğulu nücûm) ve kevkeb (çoğulu kevâkib), Farsça’da ahter ve sitâre (İng. star) kelimeleri kullanılır. Kök bakımından necm “doğmak, ortaya çıkmak”, kevkeb “parlamak, aydınlık olmak” anlamına gelir (Lisânü’l-‘Arab, “ncm”, “kkb” md.leri). Her iki kelime de yıldız yerine kullanılmakla birlikte kevkeb bazan “gezegen” anlamını ifade eder (EI² [İng.], VIII, 97). Kur’ân-ı Kerîm’de 53. sûre Necm adını taşımakta, dört ayette necm, dokuz ayette (çoğulu) nücûm geçmektedir. (Yavuz Unat, “Yıldız” DİA, İstanbul, 2013)

501 Bucaille, Müspet, s. 247., Yeniçeri, a.g.e., s. 176.

502 Yıldızların çok büyük enerjiye sahip patlayan fırın gibi alevli gaz kütleleri halinde ve dalgalı elektrik akımındaki lamba ışığı gibi gidip gelen bir parlaklığa sahip oldukları ifade edilmiştir. Bkz. (El-Yemâni, a.g.e., s. 255., Yeniçeri, a.g.e., ss: 174 -180)

503 El-Yemani, a.g.e., s. 255., Yeniçeri, a.g.e., ss: 174 -180.

504 Yeniçeri, a.g.e., ss: 175 -180, el-Musallih, ve Es-Savi, a.g.e., ss: 170 -180.

kişiden yaptığı aktarımlarla Güneş sisteminden başka sistemlerin olduğu, eskiden

sanıldığı gibi Güneş’in kâinatın merkezi olmadığı vb. bilgilere yer vermiştir.506

Bu konudaki ayetler bilimsel verilerle ele alınırken gezegenlerin nasıl

oluştuğu yönünde bazı teorilere de yer verilmiştir.507

“Es-Semâe’d-dünya” “Yakın gök” tabirinin Güneş Sistemi olarak kabul edilmesi bu konuda konuşulması ve sorgulanması gereken ilk konudur. Gerçekten Güneş Sistemi içinde kalanlar mı yakın gök olarak görülmektedir? Her şeye rağmen Kevkeb kelimesine gezegen denmesi bir varsayım olarak kabul edilmesi ve bunu destekleyici unsurlar bizce tartışmayı bitirmemektedir.

Gezegenler, kendisi ışık ve ısı kaynağı olmayan gök cisimleridir. Ancak Kur'ân-ı Kerîm’in başka yerlerinde kevkeblerin “şeytanları yok etmeye gücü yetecek” birer ateş topu haline gelme imkânına sahip olduğu görülmektedir. Gerek Saffât suresi altıncı ayette gerekse Mülk suresi beşinci ayette kevkebler kulak hırsızlığı yapmaya kalkışan şeytanların cezalandırılmasında kullanılan araçlara (alev toplarına) dönmektedirler. Buradan hareketle kevkebin, kendiliğinden ısı ve ışık olmayan gök cisimleri olarak anlaşılması zorlaşmaktadır.

İbrahim Suresi 76. ayette Hz. İbrahim’in (as) geceleyin bir Kevkeb gördüğü dile getirilmektedir. Çıplak gözle ve kısa zaman dilimlerinde görülebilen üç beş gezegenin, birinin böylesine bir ilah konumuna yükseltilecek kadar yüceltilmesi zor görünmemektedir. Hz. İbrahim’in (as) onun bir ilah olabileceği ihtimali üzerinde durması, önemli bir yıldız olarak kabul edildiğinin bir işareti gibi görünmektedir.

Hz. Yusuf’un (as) gördüğü rüyadan hareketle de bu gök cisimlerinin gezegen olma ihtimali zor görünmektedir. Diğer bir sorun da çeviride ya da kelimelere anlam yükleme konusunda anakronizm sorunudur. Kevkeb kelimesini eski Araplar gezegen olarak değil yıldız olarak anlıyorken yıldıza kevkeb, kevkebe yıldız derken herhangi

506

Cevherî, a.g.e., c: XVIII, ss: 15 - 20.

507 Gezegenlerin, ilkel nebülöz gazının yoğunlaşması ve parçalara ayrılması sonucu oluşan galaksi kütlelerinin yıldızlar halinde parçalara ayrılmaları sırasında yıldızların sağladığı imalat artıklarından (!) oluştuğu iddia düşünülmektedir. (Bucaille, a.g.e., s. 233) Gezegenler bizzat ışık kaynağı değildir. Güneş’in etrafında dönerler. Başka yerlerde de gezegenler olabileceği söylense de sadece güneş sistemi içindekiler tanınmaktadır. (Bucaille, a.g.e., s. 247) Eski çağlarda dünyadan başka beş gezegen daha bilinmekteydi: Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn. Diğerleri sonradan keşfedildi. (Bucaille, a.g.e., s. 247)

bir karine olmadan Allah Tealanın bu kelimeyi “Gezegen” anlamında kullandığını iddia etmek bilimsel görünmemektedir.

Çünkü bu kelime Arapların dilinde olan ve anlamı kendilerince malum olan bir kelimedir. Sınırları kesin hatlarla belirlenmiş bir yer olmayan “Yakın Semâyı” kati sınırlarla ayırarak güneş sistemi olarak ele almanın ve ilk dönemlerin anlamadığı bir anlamı ona yüklemenin doğru olmadığını düşünmekteyiz.

Şayet ilk dönemlerde kevkeb olarak tanımlanan gök cisimlerinin ne olduğu tam tespit edilmiş olsaydı ve bu kastedilenler gezegenler olsaydı o takdirde bu yorum da geçerli olurdu, bu yorumun dayanağı olan yakın gök ifadesinin Güneş Sistemi olduğu iddiası da makul olurdu.

Diğer taraftan Nur suresinde geçen kevkeb kelimesi “mübarek bir ağaçtan elde edilen yakıtla tutuşturulan inci gibi bir yıldız” olarak nitelenmektedir. Şu halde kevkeb kelimesini ışığı kendinden olanlar ve olmayanlar diye bir ayrımdan söz edilemediği bir dönemde kevkebi özel olarak gezegenler için kullanmanın bir dayanağı da kalmamaktadır.

Hz. Yusuf’un gördüğü rüyada bahsedilen 12 kevkeb için henüz vahyin indiği dönemlerde bile bilinen/keşfedilen gezegen sayısı 5-6’yı geçmezken Hz. Yusuf’un 12 gezegeni rüyasında görmesinin bile bir mucize olduğu ve bu sayının gezegenlerin nihai sayısı olduğunun bundan başka asla gezegen olamayacağının bir işareti hatta

delili olduğu söylenmiştir.508

Ancak iddia edilen yorumda da belirtildiği gibi keşfedilen yörüngeler yörünge olarak bile tanımlanmamışken ve sayısı henüz 5-6 iken, bunlar ayrı bir isimlendirmeye ve tanımlanmaya mazhar olmamışken buradaki kevkeb kelimesinin gezegen olduğunu iddia etmek makul görünmemektedir.

Ayrıca henüz bulunan gezegen sayısı on ikiyi bile bulmamış ve sonunda kaç tane olacağı da ispatlanamamışken buradan ilmi ve i‘cazi çıkarımlar yapmak kendi içinde dahi tutarlı görünmemektedir.

Sahabe ve tabiûndan bize nakledilen yorumlarda bu gök cisimlerinin nicelik ve niteliklerine dair herhangi bir yorum da bulunmamakla birlikte secde eden yıldızların isimleri hakkında bir rivayete rastlamaktayız. Rivayete göre bir Yahudi Resülüllah’ın (sav) yanına gelerek secde eden yıldızların adlarını sormakta ve Cebrail’in bildirmesiyle bu isimleri Yahudiye söylediği anlatılmaktadır. Bu isimlerin arasında Tarık ismi de bulunmaktadır. Rivayeti sahih saydığımızda bile verilen isimlerin dönemin yıldız isimleri olduğu göz önüne alındığında o dönemde kevkeb kelimesyle “genel anlamda gök cisimlerinin/yıldızların” anlaşıldığı görülmektedir.

Hicr suresinde de “ziynet” ve “şihab” kelimelerinin ortak olarak “buruc” kelimesiyle aynı semântik örgü içinde kullanıldığı görülmektedir. Buradan, kevkeblerin burçlarla aynı ya da benzer niteliklere sahip olduğuda anlaşılmaktadır. Bu durumda bize göre burçlarla Kevkeblerin bu anlamda ortak bir noktaları da mevcuttur.