• Sonuç bulunamadı

B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

VI.- GENSORU A) ÖN GÖRÜŞMELER

1.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 21 milletvekilinin; uygulamalarında siyasi nüfuzunu kullanarak Gazi Yerleşkesini, Orman Genel Müdürlüğü arazisini ve İstanbul Orman Bölge Müdürlüğündeki hafriyat alanlarını devrederek kamuyu zarara uğrattığı ve görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/15)

BAŞKAN - Hükûmet? Yerinde.

Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 6/11/2012 tarihli 16’ncı Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelere sırasıyla söz vereceğim.

Önerge sahibi, Mersin Milletvekili Sayın Ali Öz.

Buyurun Sayın Öz. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika.

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasi nüfuzunu kullanarak kamuyu zarara uğrattığı ve görevini kötüye kullandığı iddiasıyla, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Ormanlarımız dünyanın en değerli doğal kaynaklarındandır. Dünya ormanlarının her yıl ortalama 13 milyon hektarı yok olmaktadır. Dolayısıyla, ormansızlaşma, erozyon, arazi bozulmaları, küresel ısınma, çölleşme gibi çevre felaketleri dünyamızı ciddi derecede tehdit etmektedir.

Bu tehditlerin en önemli panzehiri ve canlılar için yaşamsal öneme sahip ormanlarımızın korunması, geliştirilmesi, yenilerinin tesisiyle görevli yüz yetmiş iki yıllık geleneğe sahip ormancılık kuruluşları hiç bu kadar tahrip edilmemiştir. Ormancılarımız bu ülke için hayati önemi haiz birçok projeye imza atmıştır. İstanbul’un su ihtiyacının yüzde 50’sini karşılayan Terkos, Adana Akyatan, Antalya Belek kumul ağaçlandırmaları, Adana Çakıt, Aydın Menderes Havzası erozyon kontrol projeleri, Trakya Korudağ ağaçlandırmaları bunlardan sadece birkaçıdır.

Sayın Bakan bu geleneği, birikimi ve emeği görmezden gelip neredeyse ormancılık tarihini kendisiyle başlatmaktadır. Orman ve Su İşleri Bakanlığının hazırladığı 2008-2012 Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı Projesi, 1995 yılında çıkarılan 4122 sayılı Millî Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu'na dayanmaktadır ve doğru bir projedir.

Ancak yeterli kaynak ve iş gücü ayırmadan, sadece reklam amaçlı, rakamlarla oynama merakınız, projeyi gerçekleştirecek olanlar da dâhil olmak üzere, inandırıcılığınızı yitirmenize neden olmuştur.

Orman ve Su İşleri Bakanlığıyla Orman Genel Müdürlüğünün İnternet sayfalarında "Son üç yılda 1 milyon 500 bin hektar alan ağaçlandırıldı ve 820 milyon fidan toprakla buluşturuldu." spot sözü kamuoyunun dikkatini çekecek biçimde günlerdir yer almaktadır. Milletin gözünün içine baka baka yalan söylenmektedir. Bakanlığın 122 fidanlığının üretim kapasitesinin tam kullanılması hâlinde 598 milyon fidan yetiştirileceği ve bu miktar fidanla ancak 300 bin hektar alanın ağaçlandırılabileceği belirtilmektedir. Bakanlığın yıllık fidan üretimi ise ortalama 250 milyon adettir. Bakanlığınızca son üç yılda toplam 262.452 hektar alanda çalışma yapıldığı görülmektedir. Son üç yılda nasıl olur da 1,5 milyon hektar ağaçlandırma yapıldığını söyleyebiliyorsunuz?

Yine benzer şekilde Orman Genel Müdürlüğü verimli orman alanlarının yaklaşık yarısını oluşturan 5 milyon 500 bin hektar genç ormanların bakımlarının 2012-2016 yılları arasında bu iktidar zamanında çok kullanılan seferberlik modasıyla yapılacağı Orman Genel Müdürlüğünün 26 Eylül 2011 tarihli genelgesinden anlaşılmıştır. Bu genelgeye göre yaklaşık yılda 1 milyon 200 bin hektar genç ormanın bakımının yapılacağı anlaşılmaktadır. Bakanlık rehabilitasyon ve ağaçlandırma çalışmalarında olduğu gibi hayalî rakamları yakalamak hedefiyle bu konuya yeterli mühendis ayırmadan veya teknik hizmet satın alınmadan yaklaşması hâlinde Türkiye ormanlarının geleceğini çok büyük bir tehlike beklemektedir.

Program hedeflerine ulaşmak için onlarca yılda binbir emekle meydana getirilen genç ormanların teknik bakımları muhtemelen kesimcinin inisiyatifine bırakılacak. Bu durumdan hem ülke hem de ormancılığımız çok büyük bir yara alacaktır.

Genç ormanın bakımları mutlaka yapılmalıdır ancak yılda 1 milyon 200 bin hektar genç ormanın tekniğine uygun bakımlarının yapılabilmesi için 4 bin orman mühendisine ihtiyaç olduğunu da belirtmek isteriz. Her ne kadar bir miktar orman mühendisi alındıysa da bu sayı yetersizdir.

Ustalık dönemi olarak ifade edilen 3’üncü dönemde 636 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı kuruldu. Ustalığın hikmetlerinden olsa gerek aradan bir ay dahi geçmeden 645 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı kuruldu.

Kurarken de geçmiş deneyimler göz ardı edilerek katılımcılıktan uzak kuruldu. Orman ve su konularının aynı bakanlık çatısı altında yer alması, ormanın kaliteli suyun üretilmesinde, toprağın korumasında çok önemli fonksiyonlar üstlendiği hususları dikkate alındığında olumlu bir yapılanmadır. Bu olumlu yapı Bakanlıktaki atamalar ve görevlendirmelerde maalesef gözetilmemiştir.

Bakanlığın görev konularının yaklaşık üçte 2’sinin ormancılık konuları olmasına, ormanların yüzde 16’sının münhasıran su üretimi yani hidrolojik fonksiyonlu ormanlar olarak ayrılmasına rağmen ne yazık ki üst düzey atamalarda ormancılık konusu hiç dikkate alınmamış, müsteşar ve 3 müsteşar yardımcısı ile 3 müstakil daire başkanlığına çevre ve su kökenli bürokratlar atanmıştır. Bakanın da su ve çevre kökenli olduğu dikkate alındığında bakanlık “su işleri bakanlığı” hâline getirilmiştir.

Bakanlığın ana hizmet biriminde Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü kuruldu.

Büyük çoğunluğu ormanlık alanlarda yer alan millî parklar, tabiat parkları, tabiat alanları, tabiatı koruma alanları, sulak alanlar gibi korunacak alanların planlama, tescil ve onay yetkileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verilerek Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğünün âdeta içi boşaltıldı. Tabiri caizse davul Orman ve Su İşleri Bakanlığında, tokmak ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığında kaldı. Bu da yetmedi, kurumun başına da Hacettepe Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Bilimler mezunu bir bürokrat atandı. Bize göre Sayın Orman Bakanı yakın bir zamanda Orman Genel Müdürlüğünün başına da orman mühendisi olan, kendi siyasi görüşünden veya sendikaların talep ettiği bir başka bürokratı atarsa buna hiç şaşırmayacağımızı ifade etmek istiyoruz.

Yine, Bakanlar Kurulu kararıyla orman alanı yoğun olan birçok yerde, Çanakkale ve Sinop gibi yerlerde orman bölge müdürlükleri kapatıldı. Oysaki orman alanı kısıtlı olan, tamamen konjonktürel ve siyasi yaklaşım içerikli alanlara yeni orman bölge müdürlükleri açıldı. Ayrıca yeni açılan 28 adet orman işletme müdürlüğünü hangi kriterlere göre açtınız, gerekçeniz neydi Sayın Bakan?

Bundan beş yıl önce tasarruf ve işletme açılış puanlarının tutmadığı gerekçesiyle yine iktidarınız tarafından kapatılan illerdeki orman işletme müdürlükleri tekrar açılırken, aynı kararnameyle tarihinde hiç işletme müdürlüğü olmamış ve orman işletme şefliği dahi zor olan, Sayın Bakanın seçim bölgesi olan Dinar'a orman işletme müdürlüğü açılmış; neredeyse 2 orman bölge müdürlüğüne yakın puanları olan Çanakkale ve Sinop orman bölge müdürlükleri ise kapatılmıştır.

Yetmedi, 10/10/2011 tarihinde 657 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kuruluşta birçok değişiklik yapıldı. Birimler o kadar rahat açılıp kapatıldı ki 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenerek kurulan ilgisiz alakasız Orman Harita ve Uzaktan Algılama Dairesi Başkanlığı yaklaşık altı hafta sonra kapatılarak bir başka daire açıldı.

Sayın Bakan, aradan bir yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hâlen kuruluşlarla meşgul olunması, sürekli zigzag yapılması, motivasyonun sağlanamaması sizi rahatsız etmiyor mu? Öyle görülüyor ki ektiğinizi biçiyorsunuz. Birikimli ve liyakatli memurlarınız pasivize edildi. Atamaların genel müdürler yerine size yakın sendika tarafından yapıldığı, personel dairesi başkanlığınca ilgili sendikaya kayıt yaptırmadan atamanın yapılmadığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Meslek örgütlerinin seçimlerinin dahi atamalar, tayinlerde baskı aracı olarak kullanıldığı bir ortamdayız. Bundan bilginiz varsa gerçekten durum vahimdir eğer yoksa daha da vahimdir.

Keyfî atamaların önünü açmak, ehliyet ve liyakate dayalı mevzuat engeline takılmamak için Orman Genel Müdürlüğü teknik personelinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği kaldırıldı.

Meslek örgütlerinin açtığı dava sonucu yüksek mahkeme iptal kararı verdi. Yeniden hiçbir objektif kritere dayanmayan Orman Genel Müdürlüğü Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği çıkarıldı. Yine dava açıldı, Danıştay 2. Dairesi yürütmeyi durdurma kararı aldı. Bu arada siz keyfî atamalarınıza devam ettiniz. Allah aşkına Sayın Bakan, çalışmalarınızdan verim alacağınız, çalışan-iş yeri barışını sağlayacak, ehliyet ve liyakata dayalı bir personel mevzuatı çıkarmak ve uygulamak bu kadar mı zor?

Orman Genel Müdürlüğü, umarım bu Danıştay kararlarından sonra teknik personel atama yönetmeliğini oda, sendika, sivil toplum örgütlerini de dikkate alarak çıkartır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yenilenebilir enerji konusunda rüzgâr, akarsu, güneş, biyokütle gibi kaynaklardan yararlanmayı elbette destekliyoruz ancak HES’ler konusundaki hoyratlık derelerin, ormanların ve canlıların yaşam ortamlarının ağır tahribine ve yok olmasına neden olmaktadır. Öyle ki birkaç megavat enerji için tabiat harikası alanlar gözden çıkartılmıştır. Birçok yerde yerel halkın düşüncesi hiç dikkate alınmamıştır. Nitekim, başta Doğu Karadeniz olmak üzere özellikle ilgili dernekler vasıtasıyla açılan davaların yüzde 47’sinde mahkemelerce iptal kararı verişmiştir. HES'lerle ilgili olarak elektrik mühendisleri odasının 60 kişilik inceleme gezisinin ardından hazırladığı raporda, birçok olumsuzluğun yanı sıra, özellikle projelerin sanal değerlerle yapıldığı, ölçümlerin yapılmadığı, fizibilitenin gerçekçi olmadığı ve denetimsizliğe vurgu yapılmaktadır. Ayrıca, katılımcı bir anlayışla merkezî bir planlanma yapılması önerilmektedir. Birçok yörede karşı çıkılmasına rağmen Orman ve Su İşleri Bakanlığınca 1.576 HES'e kolaylıkla izin verilmesi de bu tespitleri doğrular niteliktedir.

Sayın Bakan, meslek ve sivil toplum örgütlerine randevu vermeme, sindirme, baskı altına alma gayretleri, seçimlerine dahi müdahale etmeniz, haksız ve hukuksuz işlerinizin üzerine gitmelerinden duyduğunuz rahatsızlıktan olsa gerektir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Gruplar adına ilk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören.

Sayın Ören, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakika.

CHP GRUBU ADINA HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 21 Milletvekili tarafından, uygulamalarında siyasi nüfuzunu kullanarak Gazi Yerleşkesi’ni, Orman Genel Müdürlüğü arazisini ve İstanbul Orman Bölge Müdürlüğündeki hafriyat alanlarını devrederek kamuyu zarara uğrattığı ve görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Orman Bakanı Veysel Eroğlu hakkında gensoru önergesi verilmiştir. Önergenin lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Sayın Bakanımızın vukuatı bu kadar değil. Sayın Bakanımızın gerçekten bu gensoru önergesi verilmeden önce istifa etmesi gerekliydi. Biliyorsunuz, Manisa, 3 konu üzerinde anılır ve bilinir: 1’incisi, lalenin ana vatanıdır “lale” dendiğinde Manisa akla gelir. 2’ncisi, Osmanlı döneminin şehrazatları, şehzadeleri Manisa’da yetişmiştir, şehzadeler şehridir. 3’üncüsü ise önemlidir, Tarzan’ıyla anılır. Tarzan ise Spil Dağı’ndaki ormanlık alanda o fidanları diken; bugün kırk, elli, altmış yaşında olan ağaçları yeşerten kişidir. Hatta filmler de çekilmiş Tarzan’la ilgili; çok fazla yağmur yağan gecede, topraktan kökleri sökülen bir ağaca sırtını veren o ağacın köklerinin o topraktan ayrılmaması için sabahlara kadar ağaçlara sırtını veren bir isim olarak, bir simge olarak Manisa’nın simgesidir Tarzan.

Değerli arkadaşlarım, geçen haftalarda Manisa Spil Dağı’nda 50 hektarlık bir alanda yangın çıktı. Manisa Tarzanı’nın yetiştirdiği otuz, kırk, elli yaşlarındaki ağaçlar yandı. Gerçekten bizim Manisa milletvekilleri olarak yüreğimiz sızladı, ciğerimizden bir parça alındı.

Benim anlatacağım Çal Dağı ile Manisa arası 20 kilometredir kuş uçuşu. Ağlamaktan öteye götürdüğümüz… Sayın Manisa milletvekillerinin, AK PARTİ’nin milletvekillerinin, Spil Dağı’ndaki yanan ağaçlara ağlar iken, Çal Dağı’nda Sayın Bakan’ın emriyle yüz binlerce ağaç kesilir iken Çal Dağı’na dönüp hiçbir şey söylememeleri maalesef üzüntü yaratmıştır.

Şimdi, Çal Dağı nedir? Çal Dağı, bir nikel madenidir. Çal Dağı nerededir? Çal Dağı Turgutlu’ya 10 kilometre mesafede olan, eteklerinde köylerin bulunduğu, köylerin mesafesinin 3 kilometre olduğu alanda kurulu bir madendir. İzmir’e Turgutlu’nun uzaklığı 40 kilometre, Manisa’ya uzaklığı da 28 kilometredir. Çal Dağı’nda bir katliam yaşanmaktadır.

Şimdi, ben uydudan çekilmiş, Çal Dağı’yla ilgili bir fotoğrafı göstermek istiyorum. Çal Dağı dediğimiz yer şurası. Şu, 2011 yılında çekilmiş ve bugün “Cehennem Çukuru” diye adlandırdığımız bu çukur, 2 katına çıkmış vaziyette.

Şu gördüğünüz alanlarda yüz binlerce ağaç kesilmekte.

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Katliam yapılmış, katliam.

HASAN ÖREN (Devamla) - Bunun hemen altında -bu da uydudan çekilmiş bir fotoğraf- Sayın Bakanım, köylerin bulunduğu yer, Gediz Nehri, Turgutlu. Bunun Turgutlu’dan yüksekliği, deniz seviyesinden yüksekliği 680 metre yani 45 derece eğimli bir arazi. Eğer siz buradaki yüz binlerce ağacı kesiyor iseniz, burada erozyon olmaması mümkün değildir, muhakkak erozyon olacaktır.

Şimdi, şurada kesimler başladı. Bu Çal Dağı’nda, şirketin söylediğine göre 160 bin, Bakanlığın söylediğine göre ise 150 bin ağaç kesilecektir. Bu ağaç kesimiyle ilgili, sayın milletvekillerimize o kadar söylememize rağmen, Manisa milletvekilleri, sanki burası yasaklı bölgeymiş gibi buraya gitmekten çekiniyor. Hatta içlerinde -ismini de söyleyeyim ki buraya gelsin, söz hakkı olsun- Sayın Muzaffer Yurttaş -3 kişi, 5 kişi dışarıda kaldığımızda- diyor ki: “Sayın Vekilim, ben de karşıyım bu projeye. Turgutlu’nun topraklarında, Manisa Ovası’nda altın var iken nikele gerek mi var?” Altın nedir? Altın, Turgutlu Ovası’nda yetişen üzümdür yani 500 milyon TL’lik üzüm ihraç eden o ovayla ilgili. Ama buraya geldiğimizde, ne hikmetse, burada sayın vekiller fikirlerini değiştiriyorlar, bu madenin yanındaymış gibi bir tavır takınıyorlar.

MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Korku var, korku.

HASAN ÖREN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu sadece otuz beş kırk yıllık 150 bin ağacın kesilmesidir. Burada bu ağaçlar kesilecek, ne yapacağız? Burada ağaçlar kesilecek, bu ağaçlar kesildikten sonra, biz bu ağaçların yerine madenin işletmesini kuracağız; peki kuralım. Yani maden, Türkiye’yle ilgili gerçekten Türkiye'nin sorunlarına ve Türkiye'nin bütçesine katkı koyacak ise madenle ilgili karşı çıkmamız mümkün müdür? Ama bunların hesaplarının yapılması gerekli.

Bunların hesapları nedir? Getirisi götürüsüdür. Siz Gediz Ovası’ndan -yani Akhisar, Manisa, Salihli, Turgutlu, Alaşehir borsalarında tescil edilmiş ürünü söylüyorum- yılda 4,2 milyar liralık ürün kaldırıyor iseniz… Bunlar sadece borsada tescil edilenler; borsanın dışında kirazıyla, eriğiyle, şeftalisiyle, meyvesiyle, halde satılanla -bir bu kadar daha yılda ürün kaldırdığınız- koruma altına alınmış, dünyaca ünlü bu topraklarda, nasıl bir maden çıkarsa çıksın milyonlarca yılda oluşan bu topraklarda hiçbir şey yapamazsınız, deyip -dünya örgütünün, Ramsar’ın sözleşmesine imza atmış bir Türkiye- on beş yıl sonunda 3 milyar dolar getirisi olan bir madene izin veriyorsunuz. Bu izni neye göre veriyorsunuz? Eğer bu kadar topraklar verimli ise, bu topraklar üzerinde bu kadar getirisi var ise, Manisa’da tarımla ilgili… Manisa tarım kentidir. İhracatta ve Türkiye içerisinde tarımla ilgili en üst düzeyde üretim yapan bir bölgede yaşıyoruz. Bu toprakları niye feda ediyorsunuz? On beş yıl sonunda 60 milyar dolarlık bir getiri, on beş yıl sonunda 3 milyar dolarlık bir ciro; 3 milyar dolar şirket ciro yapacak, bu cironun ancak 160 milyon doları Türkiye’de kalacak. Peki, burada bir kuşku, burada bir akıl tutulması mı var Sayın Bakanım? Burada, 45 derece eğimli arazide, on beş yıl içerisinde 18 milyon ton sülfürik asit kullanılacak.

Bir daha tekrarlıyorum arkadaşlar: Birinci sınıf topraklar -Türkiye’deki toprakları kalibreye vurduğumuzda- yüzde 8. Yani Türkiye kendi kendini besleyen, kendi kendini beslediğinden dolayı -ilkokulda bize öğretilen- o verimli topraklarımız yüzde 8, bunun da en az yüzde 4’ü Manisa Gediz Havzası’nda. Siz şimdi, bu Gediz Havzası’ndan on beş yıl içerisinde 50-60 milyar ürün kaldıracaksınız, diğer tarafta, on beş yıl içerisinde 18 milyon ton sülfürik asit 45 derece eğimli bu arazide cevher çıkarmak için kullanılacak ve siz bu ovanın riskini düşünmeden bu ruhsatı vereceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki… Bu ruhsat niye verildi? Önemli olan burası.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bir de kime verildi?

HASAN ÖREN (Devamla) – Bu tercih, acaba, Sayın Bakanın kendi tercihi midir? Bu tercihte dışarının bir baskısı var mıdır? Bu baskılara dayanamadığından bu ruhsatı mı vermiştir? Kendisinden önceki Orman Bakanı niye vermemiştir? Bunların hepsini araştırmadan, belgelemeden bunları konuşmayı da doğru bulmuyorum.

Mesela, Turgutlu Belediye Başkanı 2 dönemdir başkanlık yapan AK PARTİ’li bir arkadaşımız.

SADİR DURMAZ (Yozgat) - Bakanın arabasını sattıran adam mı?

MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) - Sabıkası var.

HASAN ÖREN (Devamla) – Evet, sabıkası çok olan. Burada da sabıkası var.

Şimdi, bakınız, bununla ilgili sivil toplum örgütleri, MHP’si, CHP’si, BDP’si, bütün sivil toplum örgütleriyle Turgutlu’da, bu Çal Dağı’nda, bu arazilerin yok olma tehlikesine karşı bir birliktelik var.

Bununla ilgili, Belediye Başkanını sıkıştırıyoruz, diyoruz ki: “Sen izin vermediğin süre içerisinde burada bu işlerin olması mümkün değil.” Belediye Başkanı da sıkışınca kameraların karşısında döktürmeye başladı. Ticaret Odasında onlarca, yüzlerce insanın ve kameraların olduğu yerde, Sayın Bakanımızla ilgili –aynen tutanaktan okuyorum, Bakanımıza da bunları verdim- AKP Turgutlu

Belediye Başkanının 2009 yılı Mayıs ayında, Ticaret ve Sanayi Odası Meclis toplantısında, kameraların karşısında yaptığı ve tutanakla kayıt altına alınan konuşmasında söyledikleri, ormanlarımızın katledilmesine kimlerin karar verdiğini açıkça ortaya koymaktadır. Belediye Başkanı diyor ki, tutanaklardan okuyorum: “Ben önceden beri maden konusunda Hükûmetin aldığı kararın yanında olmak mecburiyetinde olduğumu arkadaşlarımızın hepsine söyledim. Çünkü bu konuda sorumluluk tarafı olan ve muhatabı olan Çevre ve Orman Bakanı, Sayın Profesör Doktor Veysel Eroğlu benim inandığım, güvendiğim dürüst bir devlet adamı ve hükûmet adamı. Bu mücadele konusunda kendisinden randevu aldım, kendisiyle görüştüm ve bu konuda da bizimle görüştü. Bu konudaki tereddütlerimizi, sıkıntılarımızı kendisine zaman içerisinde anlattık. Çok açık ve net söylüyorum, Hükûmetimiz ve Bakanlık ilgili firmaya karşı bir sindirme politikası yapmıştır, yani bunları bezdirerek, bıraktırarak bu işten vazgeçirme konusunda bir politika yaptı.” Yani Bakanlık buradaki işletmenin araziye zarar vereceğini biliyor, zarar vereceğini bildiğinden dolayı da şirkete baskı yapıyor.

İkinci bölümde devam ediyor, konuşmalarının devamında “Sayın Bakan beni çağırdı...” Ben bu anlatılanları Sayın Bakanın ağzıyla anlatıyorum, “Başkan dedi ki: ‘Biz sıkıştık, maalesef kendi kazdığımız kuyuya kendimiz düştük. Hem şirket hem İngiliz Büyükelçiliği hem de İngiltere Hükûmeti tarafından sıkıştırılmaya başlandık, maalesef kazdığımız kuyuya kendimiz düştük, ruhsatı vermek durumundayız.’” (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Vaay! Ne duruyorsunuz Sayın Bakanım o koltukta ya!

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Hiç alakası yok.

HASAN ÖREN (Devamla) – Sayın Bakanım, bununla da kalmamışım, bir belediye başkanının sözüne inanıp da Sayın Bakanı suçlamak olur mu? O zaman ne yapmak lazım? Soru önergesiyle sormak lazım. Soru önergesini 2011’in sonunda yazmışım, demişim ki: “Bir belediye başkanınız böyle böyle söylüyor. Bunun karşısında sizin tutumunuz, davranışınız nedir? Siz Veysel Eroğlu değilsiniz, siz bir bakansınız, Mustafa Kemal’in kurduğu Meclisin bakanlarından birisiniz.” Bana önergenin cevabı: “Ben böyle bir şey söylemedim.” Doğrudur, Bakana inanmak zorundayım ama benim şehir meclisi üyelerim var Turgutlu’da. Bu, Bakanın yazısını Belediye Başkanına sunduğumuzda Belediye Başkanının yine kameraların karşısında söylediği: “Bakanın söylediği

HASAN ÖREN (Devamla) – Sayın Bakanım, bununla da kalmamışım, bir belediye başkanının sözüne inanıp da Sayın Bakanı suçlamak olur mu? O zaman ne yapmak lazım? Soru önergesiyle sormak lazım. Soru önergesini 2011’in sonunda yazmışım, demişim ki: “Bir belediye başkanınız böyle böyle söylüyor. Bunun karşısında sizin tutumunuz, davranışınız nedir? Siz Veysel Eroğlu değilsiniz, siz bir bakansınız, Mustafa Kemal’in kurduğu Meclisin bakanlarından birisiniz.” Bana önergenin cevabı: “Ben böyle bir şey söylemedim.” Doğrudur, Bakana inanmak zorundayım ama benim şehir meclisi üyelerim var Turgutlu’da. Bu, Bakanın yazısını Belediye Başkanına sunduğumuzda Belediye Başkanının yine kameraların karşısında söylediği: “Bakanın söylediği