• Sonuç bulunamadı

1.4. Orta Gelir Tuzağının Ölçülmesi ve Kullanılan Araçlar

2.1.2. Orta Gelir Tuzağından Çıkış Yolları

OGT’ den kurtulmak için çeşitli iktisatçıların görüşleri mevcuttur. Bunlardan Agenor ve Canuto’ ya göre: “ülkelerin OGT’ den kurtulabilmeleri için üretkenliğin

değeri yüksek ürünler üretip, daha kaliteli hizmetler meydana getirmektir. Bunun yanı sıra sadece üretkenliğin arttırılması değil, kendi iç dinamiklerine göre teknolojik ilerlemeye önem göstermeleri gerekmektedir. Taklide dayalı teknoloji yerine kendi altyapılarını güçlendirecek geniş tabanlı yeniliklere önem göstermeleri ve yapısal bir dönüşüm meydana getirerek ilerlemeyi hayata geçirmeleri gerekmektedir.

“OGT’ yi etkisiz hale getirmek için yapılan önerilerden bir diğeri hükümetin belli başlı kamu politikalarını canlandırması şeklindedir. Bunlar arasında gelişmiş altyapı erişimlerini geliştirmek, mülkiyet hakkı korumalarını arttırmak, emek piyasasındaki ücret katılıklarını azaltmaya yönelik reformlar yapmaktır. Bütün bu yenilik ve reformlar Ar-Ge ve bilgi teknolojileri ekseninde gerçekleştirilmelidir” (Agenor Vd. 2012:1-2).

OGT’ den kurtulmanın yollarından diğeri ise kalkınma süreçlerini besleyen yeni stratejiler oluşturularak, ihracatın canlanmasını sağlayacak yeni ürünler piyasaya sunmaktır. Bununla beraber bazı ülkeler bu süreçten daha çabuk çıkabilmek adına orta sınıfı genişletmek ve iç talebi arttırmak yolunu seçmişlerdir. Bu şekilde büyümeyi destekleyerek yüksek kaliteli ürünler yapmış ve ucuz işçiliğinde sağladığı avantaj ile katma değeri yüksek ürünleri diğer ülkelere göre çok daha fazla üretmeye başlamışlardır.

Özellikle eğitim alanında yapılan harcamaların OGT’ den kurtulma konusunda önemli bir yere sahip olduğunu söylemek gerekmektedir. “1980 ve sonraki yıllar incelendiğinde yüksek gelir grubunda ve yüksek orta gelir grubunda bulunan ülkelerin Türkiye’ye göre eğitime daha fazla kaynak aktardığı görülmektedir. Örneğin yüksek gelir grubunda yer alan Danimarka’da 1980’lerde %5 düzeyinde olan eğitime aktarılan kaynak, 1990’dan itibaren %8’e yükselmiş ve bu oran günümüze kadar bu düzeyde devam etmiştir. Bu oran Fransa ve ABD’de %5, Japonya’da ise %7 seviyelerinde bulunmaktadır. Türkiye’de ise 80’li yıllarda %2 civarında olan bu oran 90’lardan bugüne kadar olan dönemde %2-%3 seviyelerinde seyretmiştir. Türkiye gibi yüksek orta gelir grubunda bulunan Arjantin, 1980’lerin başında bütçeden eğitime %3

oranında pay ayırırken, 1990’lı yıllardan günümüze kadar bu oranı sürekli artırarak günümüzde %6 düzeyine yükseltmiştir. Güney Afrika ise 1980-2010 yılları arasında istikrarlı bir şekilde eğitime ayrılan kaynağı %5 düzeylerinde sürdürmüş, 2010’dan sonra ise %6’nın üzerine çıkarmayı başarmıştır. Brezilya’da eğitime ayrılan kaynak 2000’lerin başından itibaren sürekli artış göstererek %6 düzeylerine yükselmiştir” (Dünya Bankası veri tabanı, 2015, Aktaran: Kaya Vd, 2015:834).

Rakamlardan da anlaşılacağı üzere belirli bir ekonomik kalkınmayı sağlayabilmiş ülkelerin hepsi milli gelirden eğitime çok büyük miktarda para sağlamaktadır. Söz konusu durum bu ülkelerin uluslararası alanda rekabet şansını yükselterek OGT’ den kurtulma konusunda diğer ülkelerin önüne geçmesine olanak sağlamaktadır.

Eğitim harcamalarının yanı sıra diğer önemli bir konu olan teknolojiye yönelik Ar-Ge harcamaları OGT’ den kurtulmak için son derece önemlidir.

OGT’ den kurtulabilmek ve hızlı bir biçimde uluslararası alanda rekabet edebilmek için ülkelerin yapmak zorunda olduğu önemli gider kalemlerinden bir tanesi de Ar-Ge harcamalarıdır. Bu konuda örnek ülke konumunda olan Çin son yıllarda yapmış olduğu atılımlar sayesinde uluslararası piyasada isminden sıkça söz ettirmektedir. 90’lı yıllarda Ar-Ge için yapmış olduğu harcamaların payı toplam harcamaların %0,5’i civarlarındayken günümüzde bu oran %2 seviyelerine çıkmıştır. Çin örneğinden hareketle Macaristan ve Brezilya gibi ülkelerde milli gelirden Ar-Ge harcamalarına büyük oranda pay aktarmaya başlamışlardır. Her ne kadar %1,5 seviyesinin altında kalsalar dahi Arjantin, Güney Afrika ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu birçok ülkeye göre yine de başarılı sayılmaktadırlar. Çünkü Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin büyük bir kısmında Ar-Ge harcamaları artış olsa dahi halen %1 seviyelerine ulaşamamaktadır.

Ar-Ge harcamalarının milli gelirdeki oranı özellikle de yüksek gelir grubunda bulunan ülkelere bakıldığında %2 ve üzerinde gözükmektedir. Türkiye açısından

bakıldığında ise İsrail’in Ar-Ge için milli gelirden ayırdığı pay %4-4,5 bandında, Japonya’nın ayırdığı pay %3,5’lar civarında, Almanya, ABD ve Tayvan’da ise %3’ler civarındadır (Kaya Vd. 2015:835). Gelişmiş veya gelişmekte olarak nitelendirilen bu ülkelerin Ar-Ge yatırımlarının farklı olması ise ülkelerin üretip ihraç edebildikleri ürünlerin değişik olmasından kaynaklanmaktadır.

Ar-Ge harcamaları kadar etkili diğer bir gösterge ise ülke içerisinde ki patent başvurularıdır. Yüksek orta gelir ile yüksek gelir grubunda ki ülkeler açısından sadece bu sayılar pek bir şey ifade etmeyebilir. Bunun nedeni ise ülkelerin nüfuslarının ve sosyolojik yapılarının birbirinden farklı olmasıdır. Bu nedenle nüfusa göre patent sayısını oranlamak daha gerçekçi veriler elde etmemizi sağlayacaktır. Bu şekilde bir sıralama yapıldığında Japonya lider ülkelerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. 15- 65 arası yaş grubu olarak aktif nüfus diye tabir edilen nüfus içerisinde %,04 yani binde 4 ile ön sıralarda yer almaktadır. Japonya’yı Singapur, ABD, Almanya, İsrail, İngiltere ve Fransa takip etmektedir. Türkiye’de bu oran oldukça düşüktür. Ortalama olarak yüz binde bir patent başvurusu olarak kayıtlara geçmiştir. Bu şekilde bir geri kalmanın birçok nedeni bulunmaktadır. Nüfus fazlalığı bunlardan başlıcalarıdır. 8 Milyon nüfuslu İsrail ve ya 5,5 milyon nüfuslu Singapur ile patent konusunda yarışmak 15-65 yaş arası 75 milyon nüfusa sahip bir ülke için oldukça zordur.

Küresel olarak ülkelerin ne kadar rekabet gücüne sahip olduklarının belirli göstergeleri vardır. Küresel Rekabetçilik Raporu ile bu durum gözler önüne serilse de özellikle de Eğitim ülkeler açısından son derece önemlidir. Çünkü sürdürülebilir bir büyüme politikasına sahip olmak ancak eğitim ile gerçekleşebilmektedir. Ar-Ge harcamaları ve patent başvuru sayıları bu açıdan bir farkındalık yaratsa da dünyada hızla gelişen uluslararası rekabet piyasasında tutunabilmek yalnızca eğitim ile mümkündür.

2.2. Gelişmekte Olan Ülkelerde Orta Gelir Tuzağına Yükselme

Benzer Belgeler