• Sonuç bulunamadı

Gelişim, öğrenme ve öğrenme güçlükleri

Belgede Aile olmanın önemi... (sayfa 46-49)

Bebeğin gelişimi anne karnında başlar ve doğumdan itibaren olan süreçte öğ-renme başlar. Bebeğin gelişiminde te-mel gereksinimi, anne ile kuracağı gü-ven ilişkisidir. Bebeğin anneye bağlan-ması, anne-çocuk ilişkisinin sağlıklı ku-rulması, çocuğun sonraki dönemlerde kendine güvenli bir birey olmasını ve insanlara güvenmesini sağlar. Dolayı-sıyla çocuk, sağlıklı sosyal ilişkiler ku-rar. Duygusal zeka gelişimi son yıllarda sıkça tartışılan bir kavram.

Goleman, “Duygusal Zeka” adlı kita-bında, duygusal zekanın tanımını şöyle yapmış : “Duygusal zeka, kişinin kendi duygularını anlaması, başkalarının duy-gularına empati beslemesi ve duygula-rını yaşamı zenginleştirecek biçimde düzenleyebilme yetisidir.”

Goleman, duygusal zeka becerileri-nin, bilişsel zeka denilen IQ’ dan daha önemli olduğunu vurguluyor.

Saloyev, Gardner’in kişisel zeka yete-nekleri kavramını da kendi temel gusal zeka tanımının içine katarak, duy-gusal zekayı oluşturan yetenekleri beş ana başlıkta topluyor :

ÖZBİLİNÇ: Kendini tanıma, duygu-sal zekanın temelidir. Duygularını

tanı-yan kişiler, yaşamlarını daha iyi idare ederler, kişisel kararlar gerektiren konu-larda düşüncelerinden çok daha emin-dirler (iş-evlilik gibi ).

DUYGULARI İDARE EDEBİL-MEK: Bu yetenek, özbilinç temeli üs-tünde gelişmektedir. Bu yeteneği zayıf kişiler sürekli huzursuzluk içindeyken, kuvvetli olan kişiler olumsuz yaşantılar sonucu kendilerini daha kolay toparlar-lar.

KENDİNİ HAREKETE GEÇİR-MEK: Duyguları bir amaç doğrultu-sunda toplayabilmek, dikkat edebilmek, kendini harekete geçirmek, kendine ha-kim olabilmek ve yaratıcılık için gerek-li yetenektir. Bu beceriye sahip olan ki-şiler, yaptıkları işlerde üretken ve etki-lidirler.

BAŞKALARININ DUYGULARI-NI ANLAMAK (EMPATİ): İnsanlarla ilişkide temel beceridir. Bu yeteneğe sa-hip kişiler, öğretmenlik, idarecilik gibi mesleklerde başarılı olurlar.

İLİŞKİLERİ YÜRÜTEBİLMEK: Bu becerisi gelişmiş kişiler, sosyal ya-şamlarında oldukça başarılıdırlar.

Kişilik gelişiminde temeller, çocuk-luğun ilk dönemlerinde atılıyor, sonra-ki yıllarda gelişiyor. Çocuk gelişiminde ilk yedi yıl oldukça önemli. Bu dönem-de çocuğa yeterli uyaran sunmak, sağ-lıklı aile ilişkileri, doğru modeller sun-mak, anne-babanın sorun çözme bece-rilerini çocuğa kazandırabilmesi, çocu-ğu iyi izleyip, çocuçocu-ğun rehberliğe ihti-yaç duyduğu zamanlarda, etkin dinleme ve etkin yardımı sunabilmesi gerekli.

Bebeğin öğrenmesi, ilk anne ile kurdu-ğu göz ve beden temasıyla başlar. Sesli-ışıklı- hareketli uyaranlara tepki verme-ye başlar. Bu tepkiler, onun dış dünyayı algıladığını, tepki verdiğini, öğrenme-ye başladığını gösterir bize. İlk aylarda çıngırak, ses çıkaran hayvanlar, müzik dinlemesi, çocukla sürekli göz teması kurarak konuşmak, onunla oyun oyna-mak bebekle kurulacak en iyi iletişim-dir. İlk 3 yıl çocuk, bakım veren kişiye bağlanmalıdır. Bu dönemde çocuk, ben-merkezcidir. Tüm ihtiyaçları en kısa za-manda karşılansın ister. Bu şekilde gü-ven duymayı öğrenir. Bu dönemde bağ-lanma gerçekleşmezse, kendine güven-sizlik, depresyon, bağlanma

bozuklu-ğu, iletişim bozuklukları ve diğer birta-kım psikiyatrik rahatsızlıklar ortaya çı-kabilir.

Öğrenme yaşam boyu sürer. Bu ilk yıl-larda çocuk, çevresini algılamayı, ken-di cinsiyetiyle özdeşleşmeyi, kenken-dini denetlemeyi öğrenir. Öğrenme, insan davranışında sürekli bir değişimi ifa-de eifa-der. Olgunlaşmayla birlikte çocuk, kendisinden beklenen davranış şekille-rini oluşturur. Fakat öğrenmeye hazır olma, çocuğun bu davranış ve becerileri geliştirmesi açısından gereklidir. Çocu-ğun zekası, dikkat ve konsantrasyon be-cerisi, nörolojik gelişimi, bedensel geli-şimi açısından sorunlar varsa, çocuğun öğrenmesi beklenen zamanda ve düzey-de öğrenemez ve gelişemez. Bu gibi du-rumlarda nörolog, psikiyatrist ve psiko-log desteği gerekir.

Bu bozukluklar; dikkat eksikliği hipe-raktivite bozukluğu, özel öğrenme güç-lüğü, zeka engeli, davranım bozukluğu vb... gibi psikiyatrik bozukluklar olabi-lir.

Öğrenme bozukluğu tanımında, ço-cukların belirli alanlarda yetersizlikler gösterdikleri belirtilmektedir. DSM-IV ‘e göre öğrenme bozukluğu, matema-tik bozukluğu, okuma bozukluğu , ya-zılı anlatım bozukluğu ve başka türlü adlandırılamayan öğrenme bozukluğu şeklinde tanımlanmaktadır.

Matematik bozukluğunda, kişinin kro-nolojik yaşı, zeka düzeyi ve yaşına göre aldığı eğitim göz önünde bulunduruldu-ğunda, matematik becerisi, beklenenin önemli ölçüde altındadır. Bu çocuklar, işlem yapmakta zorlanırlar, işlem ya-parken yavaştırlar, sayı kavramını al-gılamakta, sembolleri ve çarpım tab-losunu öğrenmekte zorlanırlar. Proble-mi çözerken bağlantıları kurmakta zor-lanırlar. Bu duruma eşlik eden sorunlar olsa bile matematik becerisi sorunları çok daha fazladır.

Okuma bozukluğunda, kişinin krono-lojik yaşı, zeka düzeyi ve aldığı eğitim göz önüne alındığında okuma başarı-sı, beklenenin önemli derecede altında-dır. Yine yaşam etkinlikleri bozulur ve okuma zorluğu, eşlik eden problemler-den daha ön plandadır. Okumada yan-lışlıklar, okuma hızında yavaşlık, sesle-ri okumakta ve bazı harflesesle-ri öğrenme-de güçlük, hecelemeöğrenme-de ve harflere ayır-mada zorluk, yanlış sözcük kullanma ve sözcük-hece atlamaları olmaktadır.

Yazılı anlatım bozukluğunda ise;

yaz-Uzman Psikolog Aynur Sayım

50

ma becerileri, ölçülen zeka düzeyi, alı-nan eğitim göz önünde tutularak bekle-nenin önemli derecede altındadır. El ya-zısı yaşıtlarına oranla okunaksızdır ve yaşıtlarına göre daha yavaş yazdığı gö-rülmektedir. Bazı harf ve sayıları ters yazarlar ( b-d, d-t, m-n, g-y, 2-5 gibi ), bazı harf ve heceleri atlarlar, ters yazar-lar ( ab- ba) veya harf ve hece ekleme-leri ( gider- gideri gibi ), sıkça imla ha-taları yaparlar.

Belli alanlarda yetersizlik yaşayan ço-cuklar, dolayısıyla ders çalışmayı, ödev yapmayı, kitap okumayı sevmez, ko-lay sıkılır, dikkat süresi kısadır, çalışır-ken birisinin yönlendirmesine ihtiyaç duyarlar. Genellikle eşya- oda düzeni konusunda sorun yaşarlar, zaman( bu-gün- yarın), yön kavramında ( sağ-sol-kuzey-güney ), saati öğrenmekte güçlük yaşarlar. Dili kullanma becerisi zayıftır. Hikaye anlatma, bir olayı anlatma, ken-di duygu-düşüncelerini ifade etmede, soyut kavramları anlamada zorlanırlar. Motor becerileri zayıftır. Sık sık sakar-lık yapabilirler.

Bu yetersizlikler, bu çocukların top-lumda farklı ve başarısız algılanma-larına sebep olmakta, kişinin eğitimi-ni, meslek hayatını olumsuz yönde et-kilemektedir. Dolayısıyla sosyal ilişki-ler bozulmakta ve kendine güven azal-maktadır.

Öğrenme bozuklukları, genellikle ço-cuk okula başladığı zaman, kendisin-den beklenen akademik performansı gösteremediği durumda fark edilmek-tedir. Bazı kişilerde davranım bozuklu-ğu, karşıt olma-karşı gelme bozuklubozuklu-ğu, dikkat eksikliği/hiperaktivite bozuklu-ğu, majör depresif bozukluk veya disti-mik bozukluklarla birlikte öğrenme bo-zukluğu da bulunabilir. Dil gelişiminde-ki gecikmeler, öğrenme bozukluklarıyla birlikte görülebilmektedir.

Öğrenme güçlüğü yaşayan çocukların öğrenme süreçleri farklıdır. Erken dö-nemde teşhis edilip, gereken tedavi ve eğitim alınması gereklidir. Tanı koyma-da değerlendirmenin temel taşı psiko-metrik testlerdir. Çocuğun hangi alanda yetersizlik yaşadığı klinik ortamda bir-takım test ve tetkiklerle belirlendikten sonra çocuğa özgün özel eğitim prog-ramı yapılarak, aile- öğretmen işbirliği ile tedavi yürütülmelidir. Tedavide tıbbi boyut ve özel eğitim önem taşımaktadır.

Özel öğrenme güçlüğü olan çocuklar normal okullarda, kaynaştırma

progra-mında olmalılar. Ağır mental retardas-yon ( zeka engeli ), gelişim bozuklukla-rı, davranım bozukluğu ve otizmde özel eğitim okulları uygunken, dikkat eksik-liği hiperaktivite bozukluğu, özel öğ-renme güçlüğü, orta ve hafif zeka en-geli ve en-gelişim sorunları olan çocuk-lar normal okulda eğitim-öğretim gör-melidirler. Tabii birebir yapılacak özel eğitim çalışmaları ile desteklenmelidir-ler. Çocuğun özel eğitimi, bir psikolog, özel eğitimci veya pedagog tarafından yapılmalıdır.

Özel öğrenme güçlüğü yaşayan çocuk diğer çocuklara göre daha yavaş öğre-nir, genellikle sınıf düzeyini geriden ta-kip eder, öğretmenin o çocuğa uygun bir programı takip etmesi gerekir, çocu-ğun yetenekli olduğu alanlarda destek-lenmesi, öne çıkarılması da kendine gü-venini desteklediği gibi, yeteneklerinin belirlenmesi ve toplumsal uyumu açı-sından da önemlidir.

Bu durum, çocuğun tercihi değildir. Aileler veya çevre, hatta öğretmen, bu durumu geç fark eder ya da tembellik, yaramazlıkla karıştırırlarsa, çocuğu yar-gılarlarsa, çocuk kendini değersiz, be-ceriksiz olarak algılar. Bu da çocuğun benlik algısının zayıflamasına yani

ken-dine güvensizliğe neden olur, davranış sorunları, içe kapanım ve hatta depres-yon gelişebilir. O nedenle erken fark edip, hem psikiyatrik, hem psikolojik yardım ve özel eğitim alması gerekir.

Aileler; derslerle ilgili alınan özel eği-timi destekleyici çalışmalar yapabilir-ler. Çocuğun yetenekli olduğu alanları belirleyip, bu yönde sosyal etkinlik ça-lışmaları, uğraşı çalışmaları yapabilir-ler, çocuğun özgüveninin gelişmesi ve başarısı için olumlu motivasyonu kul-lanmalıdır. Her çocuk için geçerli ol-makla birlikte, özel zaman geçirmeli ve aile içinde kaliteli iletişimi sağlamalı-dırlar.

Öğrenme güçlüğü tamamen bitmez ama tedavi ve özel eğitim çalışmaları ile çocuk, dikkatini ve öğrenme yöntemle-rini geliştireceği ve nasıl öğreneceğini öğreneceği için, kendini tanıyacak, ken-di öğrenme tarzını oluşturacaktır, bu ne-denle var olan potansiyelini kullanma-yı başaracaktır. Tedavinin anlamı da bu-dur. Ayrıca aile ve okulun yönlendiril-mesi ve işbirliğinin de tedavide önem-li bir yeri vardır. Çocukta öğrenme so-runları varsa, aileler, mutlaka bir çocuk psikiyatristinden ve psikologtan yardım alarak işe başlamalıdırlar.

Sevdiğinizden ayrı kalmanın ne ka-dar tatsız bir şey olduğunu herkes bilir. Anekdotal kanıtlara yer veren çalışma-lar, romantik partnerinizden uzun süre-li ayrı kalmanın uyku bozukluklarının yanı sıra, artmış anksiyete ve depresyo-na yol açabileceğini gösteriyor. Davra-nışsal ve fiziksel etkiler barındıran, ay-rılık anksiyetesinin gerisindeki nöro-kimyasal mekanizmalar araştırmacıla-rın ilgisini çekmiş durumda.

Ayrılık pek çok açıdan madde yok-sunluğunu andırıyor. Yapılan çalışma-lara göre, tekeşli hayvanlarda birlikte yaşamak ve çiftleşmek duygusal bağ-lanmayı teşvik eden oksitosin ve va-zopresin hormon düzeylerini arttırıyor, ödülle ilişkili beyin bölgelerini aktive ediyor. “Bu sebeple kısa süreliğine de olsa eşlerinden ayrı kalan tarla farele-ri yoksunluk benzefarele-ri semptomlar gös-teriyorlar” diyor çalışma yazarların-dan, Emory Üniversitesi’nden davra-nışçı nörobilimci Larry Young. “Sanı-rım kısa vadede bu mekanizma caydırı-cı bir duruma yol açıyor. Hayvanlar bu bağı sürdürmek için partnerlerini arayıp bulmak istiyorlar.”

Eşler üzerine yapılan yakın zamanlı bir çalışmada, Utah Üniversitesi’nden sosyal psikolog Lisa Diamond 4 ila 7 gün süreyle eşlerinden ayrı kalmış de-neklerde kortizol artışının yanı sıra, iri-tabilite ve uyku bozuklukları gibi, yok-sunluk benzeri, minör semptomlar göz-lemledi. İlişkileriyle ilgili yüksek ank-siyete bildiren katılımcılar kortizol dü-zeylerinde en büyük sivrileri olanlardı.

Ayrılık esnasında stres ve anksiyete dü-zeyleri düşük olanlarda bile, bir derece-ye kadar artmış kortizol ve fiziksel ra-hatsızlık görüldü. Tüm bu sonuçlar ay-rılıkla artmış kortizol düzeyleri arasın-da spesifik bir bağlantı olduğunu, korti-zol bloke edici ilaçların ayrılık acısıyla baş etmeye çalışan kişilere fayda sağla-yabileceğini akla getiriyor.

Araştırmacılar ebeveynle çocuk ara-sındaki bağın zaman içerisinde eşler arasındaki bağa evrildiği kanısında-lar. Bu durum romantik bağlılıkları ne-den bu ne-denli güçlü hissettiğimize açık-lık getirebilir. Her iki ilişki türünde de oksitosin, vazopresin ve dopamin nöro-kimyasallarının devrede olduğu görülü-yor ve bu evrelerde bağ oluşumu ve ay-rılıkla ilişkilendirilen davranış paternle-ri de benzerlik göstepaternle-riyor. Diamond’un ifadesiyle “Biz genelde ebeveyn ço-cuk ilişkisi ile romantik ilişkilerin te-melde farklı olduklarını düşünürüz. Oysa özünde her ikisi de aynı fonksi-yonel amaca hizmet ediyor; kişide diğe-rine yakın olma, onun bakımıyla meş-gul olma ve ondan ayrı kalmaya direnç göstermeye yönünde psikolojik bir dür-tü oluşturuyor.”

Kaynak: Scientific American Mind

Ayrılmak neden

Belgede Aile olmanın önemi... (sayfa 46-49)