• Sonuç bulunamadı

1.6.2. Geleneksel Türk Halk Müziği Genel Bilgileri

1.6.2.2. Geleneksel Türk Halk Müziği’nin Kısa Tarihçesi ve Oluşumu

Türkler başlangıcından günümüze kadar yaşamış oldukları ve Orta Asya’dan Anadolu’ya gelene kadarki süre içerisinde her türlü eğlencelerinde, savaşlarında ve ibadetlerinde müziği kullanmış ve müzik ile iç içe yaşadıkları tarihsel olarak tespit edilmiştir.

Dünya toplumlarının farklılıklarının belirleyici özellikleri, kültür, tarih, coğrafi konum ve sosyal-ekonomik yapıdır. Sözü ve müziğiyle, Türk halkının kültürünü, tarihini, coğrafi konumunu ve sosyal-ekonomik yapısını en belirgin, en canlı biçimde yansıtan öğeler, ozanlar ve daha sonra da âşıklar tarafından tarihin akışı ve anonimlik özelliği içinde bestelenen (yakılan) türküler, ayrıca deyiş, dil, edebiyat, giyim, el işi, inanışlar, halk hekimliği, seyirlik oyunlar, gelenekler, görenekler, köy hayatı ve köy hayatı töresinin yarattığı çeşitli halk oyunlarıdır. Bu öğeler Türk halkının değer dizgesinin bir görüntüsüdür ya da Türk halkı bu değer dizgesinin bir görüntüsüdür (Budak, 2006, s.12)

Müzik tarihi; İnsan kültüründe müziğin var oluşundan günümüze kadar geçen sürede; müziğin doğuşunu, gelişimini, kazandığı başarıları, ilişkileri ve sorunları belgelere dayalı olarak zaman ve mekan göstererek inceleyen, müzik ağırlıklı bir tarih bilimidir (Günay, 2006, s.36). “Kurdukları güçlü devletlerle dünya tarihinin şekillenmesinde her zaman önemli rol oynamış olan Türkler, tarih boyunca müzik alanında da önemli işler başarmışlardır” (Kamacıoğlu, 2005, s.454)

Tarih içinde Türklerin Orta Asya’da tarih sahnesine çıkıp etkin rol almaya başladıkları ilk dönemlerinden bu yana Asya’nın ortasından Doğu, Batı, Kuzey ve Güney’e doğru açılım, yönelim, yürüyüm ve yayılımlarıyla birlikte değişik yönlerde çeşitli kültür, sanat ve müzik eksenleri oluşmuştur (Uçan, 2000, s.67).

“Türk halk müziği tarihinin, Türklerin tarihi kadar eski olduğu ve Türk halk müziğinin esas temelinin Orta Asya’daki Türk kavimlerinden oluştuğu bilinmektedir” (Emnalar, 1998, s.29). “İslamiyet’ten önce 5. yy.da Orta Asya’da Horasan’da yaşayan Türk topluluklarında, toplumun ortak duygularını dile getiren, ortak sorunlarına çözüm arayan toplumsal danışmanlar niteliğindeki halk ozanları, kopuzları eşliğinde şiir söyleyen kişilerdir” (Hoşsu, 1997,s.9). “Orta Asya göçebe

kabile toplum yaşamında önemli bir etkiye sahip olan Şamanizm’de, sihir, büyücülük, totemcilik, hekimlik, kâhinlik müzikle iç içedir (Kaygısız,2000, s.180). Şaman denilen bu din adamları, sözüne inanılan bilge kişilerdir. “Bunlara Altay Türklerinde “kam”, Kırgız Türklerinde “bakşi-bahşı-baksı-bakşı”, Yakut Türklerinde “Şaman”, Oğuz Türklerinde “ozan” denilmektedir” (Hoşsu,1997,s.9). “Zamanla “Kam” lar “büyücü-çalgıcı”lık, Ozan’lar da “şair-çalgıcı”lık görevini üstlendiler. Alpler devrini terennüm eden asıl sanatkârlar işte bu ozanlardı ve ta Hunlardan beri ozanları ve kopuzcuları olmayan hiçbir Türk ordusu yoktu. Türklerin en eski milli sazı Kopuz’u çalarak ordunun başarı ve kahramanlıklarını öven bu sanatçılar- Fuat Köprülü’nün deyimiyle “hiç şüphesiz daha sonraki saz şairlerimizin dedeleri”dirler” (Tanrıkorur,2003 s.188).

“Çeşitli zaman ve mekânlarda bunlara verilen önem, kıyafetleri, kullandıkları müzik aletleri yaptıkları işlerin şekli değişebiliyordu. Fakat semadaki mabutlara kurban sunmak, ölülerin ruhlarını semaya veya yerin dibine yollamak, fenalıklar, hastalıklar ve ölüm getiren kötü cinlerin yapacaklarına engel olmak, törenleri yönetmek hep bu halk sanatçılarının görevleriydi” (Emnalar,1998, s.29).

Eski Türklerde üç büyük tören vardır; Şölen (şeylan), Sığır ve Yuğ adı verilen bu törenlerden Şölen; Oğuz Türklerinin askeri-dini nitelikteki törenleriydi. Bu törenlerde, tanrıya kurban kesilir, kurbanın her parçası bir boy’a verilirdi. Şölenlerde, boyların oturacakları yerler, yiyecekler, et parçaları belli idi. Bu et parçalarına “söğük” denirdi. İkinci büyük tören “sığır” ise, sürek avlarındaki törenlerdi. Türkler avcılığı seven bir ulustur. Bu gelenekleri Orta Asya’da ve Anadolu’da halen yaşamaktadır. Eski Türklerin, dini amaçlar yaptıkları bu sürek avına “sığır” denilir. Adına ilk kez Orhun yazıtlarında rastladığımız yuğlar ise, ölüler için yapılan dini törenlerdir. Fuad Köprülü, yalnız büyük adamların ölümlerinde değil, ölen her kişi için yuğ yapıldığını belirtmektedir (Emnalar,1998,s.30). “15.yüzyılda ozanların ve ozanlık geleneğinin yerini alan “aşık”lık geleneği günümüze kadar gelmiştir” (Tanrıkorur, 2003, s.188).

Yukarıda anlatılanlar çerçevesinde, Türk Halk Müziğinin tarihçesini kısaca özetleyecek olursak; “Orta Asya’daki çeşitli Türk kavimlerinde bulunan, çeşitli

isimlerle anılan ve değişimler sonucu şair çalgıcılar olarak bilinen halk ozanları, Türklerin Anadolu’ya yerleşmeleri ile yerlerini aşık veya saz şairlerine bırakmışlardır. Bu kişilerin Orta Asya’dan getirdikleri müzik, Anadolu’nun binlerce yıllık kültür birikimi içindeki müzikle bir senteze uğramış ve günümüz Türk Halk Müziği oluşmuştur denebilir” (Emnalar, 1998 s.33).

1.6.2.3. Halk Müziğinde Türkü ve Geleneksel Türk Halk Müziğinde Türler

Türk Halk musikisinin en tanınmış şekli (forme musicale) olan türkü, 12.yüzyıl Farsca türki’den (“Türkçe, Türk’e ait ve mahsus) Türkçe telaffuza uydurulmuştur. Klasik musiki’deki şarkı formuna karşılıktır. Böylece, musikinin en son safhası olan form bakımından da Türk halk ve klasik musikileri arasında benzerlik (ayniyet) görülür (Öztuna, 1976, s.347).

Genel olarak türkü; “daha çok hece vezni, az da olsa aruz vezni ile yazılmış Türk Halk Edebiyatı’na ait sözlerin, genel olarak basit, kolayca anlaşılabilir ve küçük soluklu ezgilendirilmesi sonucu oluşur. Bu ezgilerin en önemli özelliği, genel olarak bezekli oluşları yanında, yoğun sekileme içermesidir. Türkü aynı zamanda Türk Halk Edebiyatı’nda bir şiir türünün adıdır” (Akdoğu,1996, s.149–150).

Türkülerde, halk şiirindeki duygu, düşünce ve olayların sözlü olarak aktarımı paralelinde halkın ezgileri ile şiir ve ezgi arasında özlü bir bağlantı kurulmuştur. “Türküler beste yapısı yönünden teorik bağımlı değildir. Teknik yapıları birbirinden farklıdır. Şiir ve beste şekli çok değişkendir. Türkülerde kıta önemlidir. Türkülerin asıl sözleri bölümüdür. Kıta sonlarında nakarat vardır ve duyguların aktarımı için bazen birden fazla mısra nakarat olarak eklenir” (Çakar,2004, s.41).

“Meyan kısmı mevcut ve geçkiye mahsustur. Şarkıda mısra, türkü’de kıta önemlidir. Anadolu’nun pek çok bölgesinde klasik musikide var olan makamlarla yapılmış türküler mevcuttur. Ekseri türküler parlak ve güzeldir. Klasik müziği tekniği ile aynıdır. Üslup farklılığı vardır. Türküler daha işlenmemiş ve saf musiki eserleridir. Türkü umumiyetle şarkıdan daha serbest bir şekildedir” (Öztuna,1976, s.347–348).

Dilimizin şivesinden doğan, Türk ezgisinin en yaygın ve diri parçası olan türkü, 15. yüzyıl başlarında, Anadolu’da yalnız ismi bakımından değil, ezgi özü bakımından da derin bir etki bırakmıştır.

“14. yüzyıl Anadolu Türkçesi ile yazılı “Kabusname” tercümesinde “türkü” ve “ezgi” kelimeleri Farsça’daki muadil sözlere tercihle kullanılmışlardır. Belki Farsçasında da aynı Türkçeler vardı. Bu durumda Selçuklu’lar çağında da yaygın olduğu söylenebilir” (Gazimihal,1961, s.258).

Türkü sözüne, bazı Türk boylarında, bugün, aşağıda sayılan kelime/kavramlar karşılık olarak kullanılmaktadır;

Türküye; “Azerbaycan Türkleri; mahnı, Başkurt Türkleri; halk yırı,

Kazak Türkleri; Türki, türik, halık eni, Kırgız Türkleri; eldik ır, türkü, Özbek Türkleri; Türki, halk koşiği, Tatar Türkleri; halık cırı, Türkmen Türkleri; halk

aydımı, Uygur Türkleri; nahşa, koça nahşisi, Kumuk Türkleri; yır, Nogay

Türkleri; yır, Karaçay – Malkar Türkleri; cır, Irak Türkleri; beste, mahnı, halk

türküsü, Gagauz Türkleri; türkü, Tuva Türkleri; kojamık, kojan, Saha (Yakut)

Türkleri; ırıa, Kosova Türkleri; türkü, Bulgaristan Türkleri; türkü, Altay Türkleri; kojon, Kırım Tatar Türkleri; cır, Çavuş Türkleri; yuri”

(Yıldızkaya,2006, s.8–9) adını vermişlerdir.

Halk müziğinde türkü formunu genel olarak anlattıktan sonra, GTHM de türler konusunu da, Genel olarak serbest ritimli (usulsüz) olan, uzun havalar ve genel olarak ritimli (usullü) olan, kırık havalar olarak 2 bölümde incelemek mümkündür.

Uzun havalar (serbest ritimli ezgiler);

“Uzun hava ya da düz hava, hava yakmak, yakım yakmak, ozannama okumak, hava

ekmek, hava asılmak, yüksek hava, avaz, çıkışmak, kazındırmak, koşma koşmak (okumak), mani okumak, uzun kayda, engin hava gibi terim ve tabirler, yurdumuzda halk musikisi çalışmalarının başladığı ilk yıllardan itibaren kullanılmış ve çeşitli bilim adamlarınca çok kereler tanımlanmaya çalışılmıştır” (Küçükçelebi,2002, s.5).

Uzun hava; “Ölçü ve düzüm bakımından serbest olduğu halde, belli bir dizisi ve bu

dizi içinde belli bir seyri bulunan serbest ağızla söylenen halk ezgisi” (Özbek,1998,s.194) olarak tanımlanabilir.

Genel olarak serbest ritimli (usulsüz), diğer bir deyişle uzun havalarımız, yöresel özelliklerine ve söyleniş biçimlerine göre; “Arguvan havaları, Barak

havaları, Bozlaklar, Divanlar, Gurbet havaları, Hoyratlar, Mayalar, Müstezatlar ve Yol (yayla) havaları” (Emnalar,1998, s.240) olmak üzere 9 madde

de toplamak mümkündür.

Kırık havalar (ritimli ezgiler);

“Hemen hemen yurdun her bölgesinde görülen kırık havalar, konuları, ezgisel yapıları çalgıları ve oynandığı oyuna vb. göre çeşitli tür ve tiplerde karşımıza çıkarlar. “GTHM’ de bazı ezgiler “belirli bir dizi ve seyir gösterdikleri gibi, ritim ve usul bakımından da koşulludurlar. Belirli bir usul içindedirler” (Hoşsu, 1997, s.12).

Şu halde kırık havaları; “belirli bir ölçüsü ve ritmi olan, belirli ezgi kalıpları

içerisinde, belirli kurallara göre seyreden, düzenli bir ritim özelliği gösteren ezgilerdir” (Tatyüz,2001, s.4) diye tanımlanabilir. Kırık havalar kendi içerisinde;

oyunlu ve oyunsuz türler olmak üzere 2 bölüme ayrılırlar.

Oyunlu türler;

“halay, bar, zeybek, semah (samah), hora, karşılama, mengi, bengi, kasap havaları, güvende, kaşık havaları, horon, teke havaları”

Oyunsuz türler;

ağıt, divan, tatyan, nefes, ilahi, güzelleme, yiğitleme, karşılıklı türküler, destan, kına türküleri, iş (meslek) türküleri, sohbet türküleri, kahramanlık (serhat) türküleri, ninni, varsağı’dır.

1.6.3. Geleneksel Türk Halk Müziği Ve Geleneksel Türk Sanat Müziğinde Terminoloji

Geleneksel müziklerimizin en önemli sorunlarından bir tanesi de, müziklerimiz üzerinde gerekli terminolojinin oluşmamış olmasıdır. Bu belirsizlik ve

eksiklik, müziğimizin daha sistemli ve planlı olarak eğitim ve öğretimde kullanılmasına engel olduğu düşünülmektedir.

Türkiye’de müzik terminoloji sorunu, iki kaynaktan doğmaktadır; Birincisi, Cumhuriyetle birlikte çoksesli müzik teknolojisine yönelme ve bunun doğal sonucu olarak 1930’lardan başlayarak Batı dillerinden Türkçeye çevrilen veya aktarılan ders ve teori kitapları ile gelen yeni kavram ve terimlerin karşılıklarının bulunması, ikincisi ise, dil devriminin etkili olması ile daha önceki çevirilerde bulunmuş karşılıkların eskimesi, yenilenme ve bilinçli olarak Türkçe kökenli olmasının istenmesi olarak tanımlanabilir (Yüregir 1988, s.70).

Geleneksel Türk halk müziği (GTHM) nin ve Geleneksel Türk sanat müziği (GTSM) nin kuşkusuz çok çeşitli sorunları olduğu bir gerçektir. Kavramsal temeller ve kuramsal modeller bakımından bu iki tür müzik yeterince sağlam ve tutarlı bir çerçeveye oturmadığını düşünmekteyiz. Gelişmekte olan Türkiye’ de gitgide daha fazla göze batmaya başlayan husus, müziğimizin çeşitli alanlarında görülen düzensizlikler ve belirsizliklerdir. Bu yüzden müziğimizin belli sahalarında görülen düzensizlik ve belirsizlikleri ortadan kaldırmak için, bilimsel temellere dayandırarak belli ölçülerde standartlaştırmak gerektiğini düşünmekteyiz (Munzur,1997 s,44).

“Söz konusu bu düzensizlikler ve belirsizlikler genel olarak ifade etmek gerekirse, Türk müziği terminolojisinde karşımıza çıkmaktadır. Tanım olarak ansiklopedik sözlüklerde terminoloji terimi; “Yunanca ve Latince, düşünceleri sözcüklerle anlatma, teknik terimler bulma ve özellikle bir sanatta birbirimize karşı kullanılan teknik terimlerin tümü anlamını ifade etmektedir.” (Yılmaz, 1988, s.64).

Bir bilim dalı olarak genel ifadesiyle geleneksel Türk müziği, terminolojik anlamda bir kavram kargaşası içerisindedir. Ülkemizde halen icra olunan birçok müzik türünde (GTHM, GTSM, ÇÇM, HBM vb…) terminolojik derli toplu bir çalışmaya rastlanılmamaktadır. GTHM’ nin bilimsel temeller üzerine oturtulabilmesi için, sağlam bir terminoloji oluşturulması gerekir. Bu çalışmada, yukarıda belirtilen müzik türlerinden konumuzla yakın ilgisi olması dolayısıyla GTHM ve GTSM’ deki terminolojik bazı terimler ayrı ayrı anlamları verilmek suretiyle irdelenecektir.

1.6.3.1. Geleneksel Türk Halk Müziği Terminolojisi ve Kullanım