• Sonuç bulunamadı

oranlarının ilk kez Babil Krallığı’nda Hammurabi Yasaları içinde yer aldığı bilinmektedir. Tarihteki ilk opsiyon sözleşmesinin filozof Thales tarafından satın alındığı bilinmektedir. Uluslararası bankacılık 15. yüzyılda ortaya çıkmıştır. 1650’li yıllarda Japonya’da konusu pirinç olan vadeli işlemlerin yapıldığı bilinmektedir. Günümüzdeki adıyla ilk anonim şirket ise 1599 yılında East IndiaCompany adıyla İngiltere’de kurulmuştur. Kağıt paranın ilk kez ihraç edilmesi 1690 yılında Massachusetts Bay Colony tarafından Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşmiştir.172

Finansal yönetimin bilimsel bir disiplin olarak gelişimi, 1900’lerin başında Amerika Birleşik Devletleri’nde sanayileşmeye bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Bu yıllarda temel amaç büyüme amacıyla fon bulmaktır. Menkul kıymetlerin ihracındaki yoğunlaşma 1929 Büyük Buhran’ a kadar devam etmiştir.173

1929’daki Büyük Buhran’dan sonra şirketler yeniden yapılanma, birleşme, tasfiye ve iflas konularına önem vermişlerdir. Büyük Buhran’ın ardından 1934 yılında Securities Exchange Commission (SEC) kurularak menkul kıymet piyasalarına düzenlemeler getirilmiştir. Bu yıllarda finansal yönetim işletmenin itibarını ve hisse senetlerinin piyasa değerini arttırma biçiminde daha geniş kesimleri ilgilendiren bir disiplin olarak algılanmaya başlanmıştır. Finansal yönetimin bu yönünü güçlendirme çalışmaları 1950’li yıllara kadar devam etmiştir. 1950’lilerin sonlarına doğru işletmelerde bilgisayar teknolojilerinin kullanımı finansal yönetimlerde yeni yaklaşımların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu gelişme de detaylı analizlerin yapılmasına olanak sağlamıştır.174

İşletme değeri kavramı 1970’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Ortakların kazancının maksimize edilmesi ile risk faktörünü de içeren matematiksel modellemeler yapılmıştır. Aktif-pasif yönetimi yaklaşımı 1960-1970 yılları arasında ortaya çıkmış ve 1980’li yıllarda finansal yönetimin odak noktası olmuştur. 1970’li yıllarda gelişmiş

172 Ceylan ve Korkmaz, a.g.e., s. 4 173 Sarıaslan ve Erol, a.g.e., s. 8 174 Sarıaslan ve Erol, a.g.e., s. 9

75

ülkelerin sabit kur rejimini terk etmelerinden sonra dalgalı kur sistemine geçmeleri neticesinde “globalleşme” kavramı 1980 yılına kadar gelişmeye devam etmiştir. 1980’li yıllar artık “Uluslararası Finans Bilimi” kavramlarının ortaya çıktığı yıllardır. 1990 ve 2000’li yıllar ise bilgisayar teknolojilerinin hâkimiyetinin tam anlamıyla gerçekleştiği ve küreselleşmenin de etkisindeki finans yönetimi üzerinde en yoğun yaşandığı yıllar olmuştur. 2000 yılından sonra risk yönetimi oldukça önem kazanmış ve belirsizlikler artış göstermiştir.175

3.3 DAVRANIŞSAL FİNANS KAVRAMI

Finans, 1970’lerden bugüne “insanların akılcı davrandıkları ve gelecek ile ilgili öngörülerinde tarafsız oldukları” varsayımıyla hareket etmektedir. İnsanların kendileri için en iyisini seçtikleri düşüncesi, yatırımcılar için bazı güçlü araçlar üretilmesini sağlamaktadır. Varlıkların değerlendirilmesi, risk ve getirinin anlaşılması Sermaye Varlıklarını Fiyatlama Modeli, Arbitraj Fiyatlama Modeli ve Opsiyon Fiyatlaması gibi fiyatlama modelleri aracılığıyla mümkün olmaktadır. Ancak psikologlar, bu varsayımların kötü varsayımlar olduğunu ve insanların gelecek ile ilgili öngörülerinde akılcı davranamayacaklarını düşünmüşlerdir. Davranışsal finans ortaya çıktığında, yaklaşıma önyargıyla bakılmasına rağmen son yıllarda, psikoloji ve duyguların finansal kararlar üzerinde etkili olduğu kanıtlanmaya başlandıkça, ikna potansiyeli de artmaktadır. Günümüzde bu önyargılar ortadan kalkmaktadır. Hala karşıt görüşler olsa da Daniel Kahneman ve Amos Tversky’nin, psikolojinin ekonomi üzerindeki etkisini kanıtlayan çalışmaları nedeniyle 2002 Nobel Ekonomi Ödülü’nü almalarıyla, tepkiler giderek azalmıştır.176

Davranışsal finans; psikoloji, sosyoloji, antropoloji bilimlerinin ortaya koyduğu bilgi ve davranış biçimleriyle finansal piyasaların davranışlarını anlamlandırmayı amaçlayan finans kuramıdır. Davranışsal finansın temelleri, üç sosyal bilimden türetilen prensiplere dayanır. Davranışsal finans yaklaşımına göre insanlar normaldir. Bu normallik; insanların bazı bilişsel (cognitive) yanlılıkları (bias) olduğunu, duyguların ve ruh halinin insan davranışını etkilediğini, bu nedenle de insanların teoride öngörüldüğü gibi daima optimum tercihleri yapamayacakları anlamına gelmektedir. İnsanların genellikle faydalarını maksimize eden değil -en iyi ihtimalle- kendilerini tatmin eden tercihleri yaptıklarını savunmaktadır. Bireysel yatırımcılar, ilgili bilgilere ulaşma ve ulaşılan bilgileri doğru bir şekilde değerlendirme

175 Kılıç, a.g.e., s. 3-4

76

aşamasında belirsizlik altında karar verme durumlunda kaldıklarında birtakım sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu güçlükler karşısında insanlar, karar verirlerken optimal istatistiksel modelleri uygulamak yerine zihinsel kısayolları (heuristics) veya başparmağı kurallarını kullanabilmektedirler. Zihinsel kısayollar insanların karar verirken akıl yürütmeye başvurmak yerine geçmiş deneyimlerinden hareketle karar vermeleri olarak açıklanmaktadır.

Yatırımcı olarak bireylerin, kişisel çıkarlarını çoğaltmaya çalışan rasyonel varlıklar olduğu kabul edilmektedir. Etkin Piyasalar Hipotezi, otuz yıl kadar finans alanının odak noktasını oluşturmuş ve insanların rasyonel varlıklar olarak optimum tercihlerde bulunduklarını ileri sürmüştür. Fakat piyasa işleyişinde, hipotezin eksik yönlerinin olduğu kabul edilmektedir. Bu eksikliği gidermeye yönelikçalışmalar insan psikolojisine odaklanmıştır. Hisse senedi getirilerinin tahmin edilebilirliğine ilişkin çalışmalarda, psikolojik faktörlerin yatırım kararları üzerindeki etkisini incelemeye yönelik ilk çalışma Kahneman ve Tversky’nin Beklenti Teorisi’dir. Beklenti Teorisi, davranışsal finans olarak adlandırılan çalışmaların temelini oluşturmaktadır. Beklenen Fayda Teorisi ve Arbitaj Varsayımlarına kıyasla daha dar bir kapsamı olan davranışsal finans, dar kapsamının aksine geniş çaplı bir değerlendirmeyi gerektirmektedir.

Davranışsal finans, diğer yaklaşımların aksine rasyonel olmama ya da sınırlı rasyonellik kavramlarını benimsemektedir. Rasyonel olmayan veya sınırlı rasyonel kararların temelinde de yatırımcıların kararlarını etkileyen psikolojik önyargılar olduğu bilinmektedir. Psikolojik önyargıların geçici olmadıkları gibi düzenli bir şekilde tekrarlandıkları kabul edilmektedir. Psikolojik önyargıların sadece eğitim düzeyi düşük yatırımcılarda değil aynı zamanda eğitimli yatırımcılar arasında da geçerli olduğu görülmektedir ve bu önyargılarınçoğu, bilginin öğrenilmesi sırasındaki algı hataları sonucunda ortaya çıkmaktadır. İnsanın bilebilirliğinin sınırlı olması, belirsizlik anında karar verme baskısıyla birleştiğinde psikolojik önyargılara neden olmaktadır.177