• Sonuç bulunamadı

2. YOKSULLUK

2.1. YOKSULLUK KAVRAMI VE FARKLI TANIMLAR

2.1.1. GELĠRE DAYALI YOKSULLUK

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

maddi olarak belirlenmiĢ bir yoksulluk sınırı ile karĢılaĢtırılarak söz konusu kiĢi ya da hanelerin yoksul olup olmadığına karar verilir.

Dünya Bankası tarafından 1990 yılında yayımlanan rapora göre yoksulluğun tanımı gelire dayalı olarak yapılmıĢ ve “yoksulluk, maddi mahrumiyetler nedeniyle kaynaklara ve üretim faktörlerine eriĢememe ve asgari bir yaĢam düzeyini sürdürecek gelirden yoksun olma hali” olarak ifade edilmiĢtir (World Development Report 1990‟dan Aktaran Aktan, 2002: 3).

Gelir yoksulluğunda, yoksulluk düzeyinin belirlenmesi için mutlak, göreli ve öznel yoksul yaklaĢımları bulunmaktadır.

Yoksulluk tanım ve ölçümünde hakim olan yaklaĢım, kökeni 19. yüzyılın sonlarında Ġngiltere‟de yapılan çalıĢmalara dayanan gelir/tüketim harcamaları kıstaslarına dayalı mutlak yoksulluk çizgisi (sınırı) yaklaĢımıdır. Bu yaklaĢım bağlamında yoksulluk, “insanların ihtiyaçlarını karĢılamak için yeterli kaynağa sahip olamama durumu” ve “mutlak asgari refah düzeyinin altında kalma durumu” veya

“yaĢamda kalabilmek için gerekli mal ve hizmetlere olan ihtiyaçların karĢılanamaması durumu”dur (ġenses, 2002: 62-63).

Mutlak yoksullukta bireyin (veya hane halkının) hayatını sürdürebilmesi ve gerekli olan temel ihtiyaçlarını giderebilmesi için asgari bir gelir ve harcama düzeyi belirlenir. Burada iki temel unsur göz önünde bulundurulur: Bunlardan ilki ailedeki birey sayısı ve tüketilecek mal ve hizmet ihtiyaçları, ikincisi ise bu ihtiyaçları karĢılayacak harcama düzeyinin belirleyicisi olarak mal ve hizmet fiyatlarıdır (Dumanlı, 1996: 7). Belirlenen gelir ve harcama düzeyi doğrultusunda bir yoksulluk sınırı çizilir. Bu sınırın altında olan gelir veya tüketim düzeyleri ile sağlıklı bir yaĢam

sürdürebilmek mümkün değildir. Buradan yola çıkılarak belirlenen sınırın altında gelire sahip olan hane halkı ya da birey, yoksul / aĢırı yoksul olarak nitelendirilmektedir.

Mutlak yoksulluk tanımı çerçevesinde yoksulluk sınırını belirleyen kurumlardan biri olan Dünya Bankası, bireylerin günde 2 doların altında geliri olması durumunda yoksul, 1 doların altında geliri olması durumunda ise mutlak veya aĢırı yoksul olarak tanımlanabileceğini belirterek kendi yoksul sınırını çizmekte/tanımını yapmaktadır. Ancak Dünya Bankası tarafından 2000 yılında yayımlanan raporda yoksulluk sadece gelir açısından değil, aynı zamanda eğitim ve sağlık imkânlarının yetersizliği olarak değerlendirilmiĢ ve böylece daha geniĢ kapsamlı bir yoksulluk tanımı getirilmiĢtir (Uzun, 2003: 164).

Mutlak yoksulluk yaklaĢımında, belirlenen yoksulluk çizgisine göre nüfus, yoksul olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayrılmakta ve dikkat, çizginin altında kalanlara yöneltilmektedir. Ancak bu yaklaĢım doğrultusunda yoksul kitle içindeki farklılıklara yer verilmemekte ve yoksullar homojen bir grupmuĢ gibi tanımlanmaktadır. Oysa yoksullara böyle bir bakıĢ açısı ile yaklaĢarak sonuçları genellemek, yanlıĢ değerlendirmelerde bulunulmasına yol açabilmektedir. Yoksulluk sınırını ele alırken kiĢinin Ģahsi, sosyal ve ailevi durumunun, toplumun genel refah seviyesinin, doğal Ģartların, kiĢinin çalıĢma imkân ve fırsatlarının, alıĢkanlıklarının ve yaĢama tarzının göz önünde bulundurulması gerekmektedir (Seyyar, 2003: 42).

Bu bağlamda mutlak yoksulluk tanımı çeĢitli açılardan eleĢtirilmektedir.

Mutlak yoksulluk tanımı, yalnızca bireylerin fiziksel olarak temel ihtiyaçlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan bir yaĢam tarzından hareket etmektedir. Ġnsanları sosyal bir varlık, bir birey olarak değil yalnızca fiziksel ihtiyaçları olan bir organizma

olarak değerlendirmekte ve bu organizmanın biyolojik olarak hayatta kalmasının dıĢında bir sorunu olmadığı noktasından hareket etmektedir. Ġnsanların temel ihtiyaçları zaman içinde ve kiĢiden kiĢiye farklılık gösterebilmektedir. Ayrıca yoksulluğu yalnızca temel ihtiyaçlar düzeyinde açıklamak son derece sınırlı bir anlayıĢı temsil etmekte ve yoksulluk konusuna/sorununa derinlemesine bir bakıĢı engellemektedir (ġenses, 2002: 80-96).

Mutlak yoksulluk yaklaĢımı üzerine getirilen eleĢtirilerden yola çıkan “göreli yoksulluk” yaklaĢımı insanın toplumsal bir varlık olduğu ve gereksinimlerinin içinde bulundukları topluma göre değiĢebileceği düĢüncesine dayanmaktadır. Göreli yoksulluk yaklaĢımı, yoksuların kendi içinde de mal varlığı ve gelir düzeyi açısından göreli bir sıralamanın olduğuna dikkat çeker ve yoksulların homojen bir kitle olmadığı düĢüncesini vurgular. Göreli yoksulluk yaklaĢımı mutlak yoksulluk yaklaĢımındaki gibi ihtiyaç eksikliğinden hareket etmemekte, gelir ve refah dağılımındaki farklılıklara bakarak bu konudaki eĢitsizliği yansıtmaktadır. YaĢamı sürdürmek için gerekli olan asgari gıda, barınak, giyim miktarı ve sosyal ihtiyaçlar, topluma, çevreye, koĢullara ve içinde bulunulan zamana göre çok büyük değiĢiklikler gösterebilmektedir. Daha çok kalkınmıĢ ülkeler tarafından kullanımı kabul gören göreli yoksulluk kavramı, toplumdaki gelir ve refah dağılımı verilerine göre tam ortada olan ortanca gelirin belli bir düzeyinin altında kalanları yoksul olarak kabul eder. Göreli yoksulluk, “ülkeden ülkeye değiĢen toplumun günlük yaĢamına katılma miktarı” (Ġnsel, 2001: 64) biçiminde tanımlanabileceği gibi Dumanlı‟nın tanımıyla

“fakir hane halkı veya birey ile o toplumda yaĢayan mevcut Ģartlara göre ortalama bir gelire sahip olan hane halkı veya birey arasındaki gelir kaynaklarına sahip olma gücü arasındaki açıklığı ifade eder” (Dumanlı, 1996: 8).

Göreli yoksulluk yaklaĢımı değiĢmeyen, tarihi ve toplumsal geliĢimi dıĢlayan mutlak yoksulluk yaklaĢımı tanımlarını eleĢtirmektedir. Ġnsanların toplumsal varlık oldukları, asgari gereksinimlerin nicelik ve niteliklerinin o toplumun tarihsel ve toplumsal geliĢme düzeyine bağlı olarak değiĢtiği anlayıĢı göreli yoksulluk tanımının temelini oluĢturmaktadır (Ġnsel, 2001: 66). Bu yaklaĢıma göre “yoksulluk sadece kaynaklara eriĢememe ve yaĢamı sürdürme meselesi değildir. Yoksulluk kiĢi ya da hane halkının, içinde yaĢadığı toplum tarafından kabul edilen asgari bir yasam düzeyine sahip olup olmadığı ile alakalı bir konudur” (Aktan, 2002: 5).

Göreli yoksulluk yaklaĢımı, mutlak yoksulluk yaklaĢımının bazı eksikliklerini gidermesine karĢın kavramsallaĢtırmayı tek bir kıstas üzerinden yaptığı için (gelir/tüketim ekseni) çeĢitli problemleri de içinde barındırmaktadır. Ayrıca bu yaklaĢım toplumun genelinin kaynaklarının yetersiz olduğu ülkeler için yanıltıcı sonuçlar doğurabilecektir.

Yapılan araĢtırmalarda mutlak veya göreli yoksulluk yaklaĢımlarından hangisinin kullanılacağı yapılacak analizin içeriği ile iliĢkili olarak belirlenmektedir.

Yoksulluğu azaltma politikalarının etkilerini değerlendirmek veya zaman içinde yoksullukta yaĢanan değiĢimleri karĢılaĢtırmak için mutlak yoksulluk yaklaĢımı tercih edilirken, ülkeler arası karĢılaĢtırmalarda göreli yoksulluk tanımı üzerinden hareket edilmektedir (ġeker, 2008: 12).

Öznel yoksulluk yaklaĢımı ise, yoksulluk çizgisinin yoksulların kendi değerlendirmelerine göre belirlenmesi anlayıĢını benimsemektedir. Bu yaklaĢım doğrultusunda yoksulluk sınırı, temel ihtiyaçları karĢılamak için gerekli olan asgari gelirin belirlenmesi ile ilgili sorulara, hane halkı tarafından verilen cevaplara dayanarak hesaplanır (Ġnsel, 2005: 6). Buna göre geliri ya da harcaması kendi

yaĢamını devam ettirmek için gerekli gördüğü miktardan daha az olanlar yoksul olarak belirlenir. Genellikle anket yöntemine dayanan öznel yoksulluk çizgileri, anketi yanıtlayanların kiĢisel değerlendirmelerine bağlı olduğu için elde edilen verilerden tutarlı ve her yerde geçerli verilere ulaĢılması zordur.

Adı geçen yaklaĢımların yoksulluğu tek bir kıstasla açıklama çabaları yetersiz görüldüğünden, gelir ve tüketim harcamaları eksenine çeĢitli sosyo-ekonomik göstergelerin eklendiği birleĢik veya karma olarak anılan göstergelerin oluĢturulduğu yaklaĢımlar geliĢtirilmiĢtir (ġenses, 2002: 99).