• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2 : GĐLAN’DA GEÇĐŞ DÖNEMLERĐ

2.1.1.2. Gebelikten Korunma

Günümüzde gebelikten korunmak amacıyla uygulanan tıbbi yöntemler hayli ilgi görmekte ve uygulanmaktadır. Fakat istenmeyen gebeliğin önlenmesinde, var olan gebeliğin sonlandırılmasında geleneksel yöntemlere de başvurulmaktadır.

Toplumumuzda çocuk, hele de erkek çocuk, önemsenmesine rağmen aileler bakabilecekleri kadar çocuk sahibi olmayı tercih etmekte, aksi durumda da tıbbi yöntemlerin yanında doğum kontrolünü sağlamak, istenmeyen gebeliği sonlandırmak için Anadolu'nun pek çok yerinde birtakım geleneksel pratiklere başvurulmaktadır. Bu geleneksel pratikler her zaman istenilen doğrultuda sonuç vermediği gibi kadının da ölümüne sebebiyet verebilmektedir (Altun 2004: 107).

Samsun’da Çocuk düşürmek isteyen hamile kadın "Ebegümeci" otunu kaynatıp içer ve rahmine koyarsa çocuğu düşer (Şişman, 2002: 446).

Sivas’ın Divriği ilçesine bağlı Güneyevler Köyü’nde gebelikten korunmak amacıyla, rahme sabun koymak, çocuğun düşmesini sağlamak amacıyla ağır yük kaldırmak, yüksek yerden atlamak, ebemkömeci denilen otun kökünü zeytinyağı ile karıştırıp rahme koymak gibi uygulamalar yapılmaktadır (Türk, 1989: 106-107).

Azerbaycan Quba’da çocuğunu düşürmek isteyen kadın, kına içer. Druj adı verilen ot kaynatılıp suyu içilir. Soğan kabuğunu kaynatır suyunu içer. Yüksek yerlerden atlar, beline kalın kese koyar (Balıkçı, 1999: 5).

Kocaeli’nin Antaplı, Bağırganlı ve Safalı köylerinde yaşayan Türkmenlerinin doğum kontrolünü sağlamak, istenmeyen gebeliği sonlandırmak için uyguladıkları pratiklerden bazıları şunlardır:

Çocuğu düşürmek için kına içilir. Ağır kaldırılır. Yüksek yerden atlanır. Sarmaşık kaynatılır suyu içilir. Rahme sabun konulur. Sabunun çocuğu bozduğu düşünülmektedir. Ebegümeci rahme konulur. Rahme aspirin konulur. Sarmaşık dalının kabuğu soyulur ve rahme konur. Tavuk gübresi kaynatılır ve üstüne sıcağına yatılır (Bel sıcağa gelince çocuk boşalır ve düşer.). Yulaf kaynatılır ve üstüne sıcağına yatılır (Altun, 2004: 107-108).

Araştırma sahamızda da görülen en yaygın uygulama tıbbi işlemlerdir. Çocuğun olmaması için tıbbi korunma yöntemleri kullanılmakta ama yine de gebe kalınmışsa çocuğu düşürmek için çeşitli yollar denenmektedir. Özellikle ağır eşya kaldırarak, rahme sabun koyarak ve yüksek yerlerden atlayarak çocuk düşürülmeye çalışılır. (K10, K11, K17, K18)

2.1.1.3. Hamilelik

Hamilelik bireysel bir olay olduğu kadar, aileyi topluma bağlayan ve ailenin sürekliliğini sağlayan bir süreç olduğu için aynı zamanda toplumsaldır. Dolayısıyla kadının hamile olduğu anlaşıldığında kendisinden başlayarak sırasıyla ailesini, yakın çevresini ve toplumu ilgilendiren bir süreç başlamış olur. Kadın hamileliği ile birlikte, aile içinde ve toplumda o ana kadar sahip olduğu rol ve statüsüne bir yenisini ekleyecektir. Bu yüzden hamilelik, kadın için, biyolojik olduğu kadar psikolojik ve sosyal açıdan da önemli bir geçiş dönemidir (Ercan 2002: 57).

Hamileliğin başlangıcı ile birlikte, hem kadını hem de doğacak çocuğu maddî manevî anlamda kötülüklerden koruyacak pek çok pratik uygulanmaktadır.

Doğumun başlangıç aşaması olan hamilelik aileyi sevince boğan bir olaydır. Hamilelik geleneksel kültürümüzde özellikle evin erkeklerinden bir süre gizlenir.

Hamile olmanın belirtileri mide bulantısı, yemeklerden tiksinme, halsizlik ve adetten kesilme olarak ifade edilmektedir.

Kadının hamilelik durumunu belirten ad ve yakıştırmalar, onun bedeninin aldığı biçimden başlayıp, fizyolojik, psikolojik ve toplumsal yanlarıyla değerlendiren bir nitelik kazanmaktadır.

Hamileye ülkemizde yüklü, gebe, karnı burnunda, doğurucu, ağır ayak, aylı günlü, iki canlı karnı burnunda gibi isimler verilmektedir. Aynı isimleri araştırma sahamız olan Gilan’da da görmek mümkündür.

Gilan’da gelin, gebeliği uygun bir dille ailesine bildirir. Hamileliğin ortaya çıkmasından sonra, kadının kendi ailesinin ve erkeğin ailesinin kadınları, doğacak olan bebek için giysiler, yatak malzemesi gibi hazırlıklar yapılır. Gilan’da hamile kadına ağır işler verilmez . (K1, K4, K10, K23)

2.1.1.4. Aşerme

Aşerme, gebeliğin belli bir döneminde hamile kadında görülen haldir. Halk arasında aşerme adıyla anılan sözcüğün aslı “aş yerme” şeklinde olup, “yiyecek şeylerden tiksinme” demektir. Beğenmemek kötülemek anlamlarındaki aş yermek giderek halk

arasında anlam değiştirerek, hamile kadının kimi yiyecekleri canı çekmesi, onları tatmaktan kendini alamaması anlamına gelmiştir. Bu dönemde kadının istediği her şey verilmeye gayret edilir. Kimi zaman bu istekler çok münasebetsiz de olsa, yerine getirilmediğinde annede veya çocukta zararlı etkilerin meydana geleceğine inanılır (Boratav, 1984: 146). Bu kelimeye ülkemizde aşyeriyor, aşeren, aşveren, aşyeren, aş çalıyor, yerikliyor, yerüklü, yergin, yerikleme, başı kel, başı döngün, başı bozuk, başı bulanık vb. değişik isimler verilmektedir. Sivas Divriği’ye bağlı Güneyevler Köyü’nde aşermeye, gelinin “yernik olması”, (Türk, 1989:116) Urfa’da “aşyirmek, yirikyirmek” (Nahya, 1984: 75). denmektedir.

Kadın bu aşamaya gelince bazı yiyecekleri yemeye bazılarını ise yememeye özen gösterir. Bu yiyecekler fizyolojik bakımdan kadının bünyesindeki kimi maddelerin eksikliğini gidermek amacıyla yenilir, içilirken, bilinçaltında yatan benzetmeli (analojik) büyünün etkisini de göz ardı etmemek gerekir.

Aşeren kadın genellikle acı, ekşi, baharatlı şeyler yemekten kaçınır ya da ailesi tarafından yememesi hususunda zorlanır. Çünkü bu davranışlar çocuğun kız olacağına yorumlanır. “Ye ekşiyi, doğur Ayşe’yi” sözü de bu tutumdan gelir. Buna karşılık tatlı

şeyler yemesi ise oğlan çocuğa yorumlanır. “Ye tatlıyı, doğur atlıyı” sözüyle de açıklanır. Başka bir inanış da kadının tatlı, ekşi ayırmadan canı neyi istiyorsa onu yemesidir. Eğer yemezse bunun zararını çocuğun çekeceğine ve çocuğun şaşı, eğri kulaklı vb. olacağına inanılır (Örnek, 2000: 134).

Türkmeneli’de aşermeye Azerbaycan Türklerinde olduğu gibi “yeriklemek” denir. Yerikleyen annenin canının çektiği şeyin alınmaması halinde doğacak çocukta “yerikleme nişanı” olur. Canı üzüm çektiği halde yiyememiş annenin çocuğunda üzüm salkımı gibi lekenin oluşması bu şekilde izah edilir. Bazı yörelerde, anne adayının karnını kaşıması halinde bebeğin vücudunda leke oluşacağına inanılır (Kalafat, 2000: 161).

Urfa’da hamile kadın canının çektiğini yemelidir. Kadının yediği şeyleri gizlice almamasına özen gösterilir. Gizlice alırsa çocuğun hırsız olacağına inanılır (Nahya, 1984: 75).

Amasya ve Samsun yörelerindeki bir halk inancına göre “aşeren kadın, çekim halinde”dir. O anda rastladığı şeyi çeker. Trabzon, Bayburt ve Gümüşhane'de yaşayan aşerme ile ilgili bir inanca göre, Aşeren hamile kadına canının çektiği şey verilmezse, doğacak çocukta bir arıza kalacağına inanılır (Kalafat, 1997: 250).

Azerbaycan Quba’da, aşermeye “yerikliyor” denir. Hamile kadının canının istediği

şeyleri yemesine özen gösterilir. Aksi takdirde çocuğun vücudunda bir iz, leke kalacağı-na ikalacağı-nanılır. Kadın güzele çok bakar, elma üzüm çok yer. Meyveyi çok yiyen kadının kuvvetli olacağına ve çocuğunun güzel olacağına inanılır. Hamileyken kötüye sakata bakılmaz. Kadının karnında çocuk ilk oynadığı zaman kadın ilk kime bakarsa çocuğun ona benzeyeceğine inanılır (Balıkçı, 1999: 5).

Aşermeyle ilgili inançlar Türkmeneli halkında da vardır. Bu bölgede aşermeye “yeriklemek” denir. Yerikleyen annenin canının çektiği şeyin alınmaması halinde doğacak çocukta "yerikleme nişanı" olur. Canı üzüm çektiği halde yiyememiş annenin çocuğunda üzüm salkımı gibi lekenin oluşması bu şekilde izah edilir. Bazı yörelerde, anne adayının karnını kaşıması halinde bebeğin vücudunda leke oluşacağına inanılır (Kalafat, 2007: 206).

Hamilelikte aşerme, Bağırganlı, Antaplı ve Safalı'da yaşayan Türkmenler tarafından gerginlik, ağzın bozulması, bozgunluk diye adlandırılır. Çocuğa kalmak, aşermek, ağzı bozulmak, bozgunluk olmaktır. Böyle kadınlarda, yiyeceklerden, kokulardan tiksinme, mide bulantısı, kusma, uyku hali, halsizlik hissi gibi belirtiler vardır. Aşermeyle ilgili inanmalar şunlardır:

Bozgunluk çeken kadın canının çektiği her şeyi yemesi gerektiğine inanılır. Bozgunluk çeken kadın fırın önünden geçerken, kokar diye pişen ekmekten, pideden mutlaka tattırılır. Hamile kadın, bozgunlukta canının istediği bir yiyeceği yiyemezse, elinin tabanını mutlaka yalamalıdır. Aksi halde doğacak çocuğun bir yerinin eksik olacağına inanılır. Aşermek hamile kadın için zor bir durumdur. Đlk çocuğunda aşeren, "bozgunluk çeken" bir kadına, köpeğin yalağına gizlice sürülen bir yiyecekten yedirilirse, ikinci hamileliğini rahat geçireceği, bozgunluk çekmeyeceğine inanılır (Altun, 2004: 113-114).

Araştırma sahamız olan Gilan’da da hamile kadının vakitli vakitsiz yiyecek şeyler istemesi olayına aşermek adı verilmektedir. (K1, K4, K10,K11, K14) Anne adayının canı ne çekmişse onu bulup getirmek gerektiğine inanılır. Aksi takdirde doğacak çocuğun vücudunda iz olacağına inanılır. (K1, K4, K17, K23, K28) Arzu edilen yiyecek ile doğacak çocuğun cinsiyeti arasında da bağ kurulur. Anadolu’da pek çok yerde olduğu gibi Gilan’da da tatlı yiyecekleri isteyen hamile kadının erkek, ekşi yiyecekleri yiyen kadının ise kız doğuracağına inanılır. (K1, K4, K17, K23, K28)

Araştırma sahamız olan Gilan’da aşerme ile ilgili olarak hamile kadına istediği şeylerin yedirilmesi gerekliliği üzerinde durulur ve aksi halde kadının göğüsleri şişer, göz hakkı kalır, çocuk özürlü doğar gibi inanışlar vardır. (K1, K4, K10, K23, K28) Arzu ettiği şeyi yiyemeyen kadın bunun üzüntüsüyle bir yerini kaşırsa bebeğin vücudunun o yerinde ben olacağına inanılır. (K1, K4, K10) Aşerme döneminde kadın meyvelerden bolca yerse çocuğun akıllı olacağına inanılır. Ayrıca yeşil meyve ve sebzelerden bolca yerse çocuğun yeşil gözlü olacağına, kara üzüm yerse kara gözlü olacağına, ayva yiyenlerin çocuğunun güzel olacağına inanılır. (K1, K4, K10, K23, K28)

Kadının yememesi gereken yiyeceklerin başında ise balık gelir. Eğer kadın balık yerse çocuğun özürlü olacağına, ağzının balık ağzına benzeyeceğine, derisinin pul pul olacağına dair bir inanış vardır. (K10,K11, K23, K28,K29)Ayrıca tavşan eti yemenin de çocuğu özürlü yapacağına inanılır. (K17, K23)