• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2 : GĐLAN’DA GEÇĐŞ DÖNEMLERĐ

2.2.7. Düğün

Evlenme olayı, gelin adayının belirlenmesi ile başlar. Anadolu'da aday belirlendikten sonra gelinin alınmasına “Kız alma”, “Gelin çıkarma”, “gelin alma”, “gelin götürme”, “gelin getirme”, “gelin indirme”, “hak alma”, “kız çıkarma”, “gelin savması”, “gelin göçürme” tabirleri kullanılır. Nahcıvan, Irak ve Suriye Türkmenleri’nde bu tabirler aynen yaşamaktadır. Ayrıca “Kız Aparma”, “Gelin Aparma” ve “Kız göçürme” şeklinde de kullanılırlar (Kalafat, 2000: 120).

Düğünler, tüm dünya kültürlerinde olduğu gibi Türk kültüründe de insanların mutluluklarını ifade eden törenler arasındadır. Düğünün amacı kuşkusuz, evlenen çiftleri çevreye ilân etmek, duyurmaktır. Demek ki çevre, evlilik olayında önemli bir etmendir. Yani evlilik bireysel bir olay olmayıp, çevreyi ilgilendiren ve çevrenin de devreye girdiği bir olgudur. Düğün, evlenme olayının sadece bir kesitidir. Fakat evlenme olgusu evrensel olduğu gibi, onun bir kesiti olan düğün de evrensel bir olgu olarak tüm kültürlerde görülür. Fakat her kültür, evlenme olgusunu ve düğünü kendi kural ve kalıplarına uydurarak gerçekleştirir. Bu biçimlendirmede toplumun tarihsel

gelişimi, yerleşim düzeni, ekonomik yapı ve gelenekler rol oynar (Tezcan, 1998c: 219-220).

Türk kültüründe düğün, bir ailenin doğması, akraba ve dostların bir araya gelmesi ve eğlenceler düzenlenmesi için bir araçtır. Düğün olmadan önce davetiyeler dağıtılarak, düğün hazırlığı başlar. Genellikle müzik eşliğinde düğün yapılır. Ayrıca düğün esnasında çeşitli yemekler de verilir.

Dede Korkut Destanları'nda nişan toyuna küçük düğün, evlenme toyuna ise ulu düğün denmektedir. Nişanlısı damada kırmızı kaftan gönderir, damat da düğünde o kaftanı giyerdi. Gelin de aynı şekilde kırmızı kaftan giyerdi (Akbıyık, 2003: 41).

Düğünün ne zaman olacağı iki tarafın ailelerinin anlaşması ile kararlaştırılır. Bu süre çok kısa olabileceği gibi, senelerce de uzayabilir. Kimi zaman oğlanın askerliği kimi zaman da oğlan tarafının ağırlığı sağlayamaması veya çeyizi tamamlayamaması gibi sebeplerle düğün gecikebilir. Anadolu'da düğünler genellikle sonbaharda olur. Harman işlerinin sona ermesi, kış hazırlıklarının tamamlanması ve yayladan dönülmüş olması, düğün masraflarını karşılayabilme bakımından en elverişli zamandır (Boratav, 1984: 176).

Sakarya’nın Geyve ilçesinde düğünler belirli zamanlarda yapılmaktadır. Yörede ipek böceği, üzüm toplama ve harman hasadı düğün için en ideal zamanlardır. Düğüne davet edilecek insanlara davet nişanesi olarak kibrit, mum veya kına verilir (Yılmaz, 2006: 38).

Kaynarca’da düğüne davet genelde mumlarla bazen de kibritle yapılır. Davet edilen ailelere birer tane mum veya kibrit verilir. Düğün Cuma günü akşamı başlar, Cumartesi, Pazar, Pazartesi devam eder. Düğünde "bir davul ve bir klarnete" takım denir (Solmaz, 2006: 68).

Düğüne davet, Kandıra’nın Bağırganlı, Antaplı ve Safalı köylerinde şu şekillerde yapılmaktadır: Düğüne çağrı davetiyelerle yapılmaktadır. Köylerde, kız tarafı evvelden, küçük ekmeklerle yakınlarını düğüne davet etmektedir. Erkek tarafı düğüne mumla çağrı yapmaktadır. Erkek tarafı kibritle eşi dostu düğüne çağırmaktadır. Davul zurnayla mum ve kibrit köye dağıtılmakta, düğünde kullanılmak üzere zembille, heybeyle tabak, çanak, kaşık toplanmaktadır. Tabak toplama esnasında erkek tarafına “dolma

doldurmaya gelin” denilmekte, komşular yemek yapmaya çağrılmaktadır. Yapılan yemeklerden ertesi gün sinilere yedi çeşit konularak konu komşuya gönderilmektedir. Sinilere konan yemek, düğüne bir tür davettir. Cami minarelerinden hoparlörle, köy meydanlarından davul zurnayla düğünün duyurusu yapılmaktadır. Yakın köyler de dahil olmak üzere tüm köy düğüne davet edilmektedir. Küslere de düğün ekmeği gönderilmekte, ekmeğin kabul edilmesi küslüğün bittiği, edilmemesi ise bitmediği anlamına gelmektedir. Düğüne çağrılanlar köy bezi, koyunu olanlar, yün, yünü olmayanlar, doldurulmuş çöp yastık getirerek düğün evine katkıda bulunmaktadır (Altun, 2004: 264-265).

Gelin, yeni evinin eşiğindeyken birçok ritler yapılır. Bazı yerlerde gelin yeni evine kaynanasının bacaklarının altından geçerek girer. Gelinin erkek evinin kapısından posta basarak içeriye girmesi ve bu sırada ortada bulunan bir tahta kaşığı kırıp geçmesi başarılı bir evlilik sağlamak için izlenen pratiklerdir. Gelin “post”a kendisinin kuzu tabiatında bir insan olması ve “post”un yapağısının sıklığı derecesinde bol zürriyeti olması için bastırılmaktadır. Burada kız anasının kendi evinde pişirdiği bir miktar helvayı, tuzu ve ekşi hamuru çeyiz sandığına koyması gerekir. Bu uygulamalarda evliliğin tatlı olmasını temin amacı vardır. Damat tarafından gelinin başına fındık, para, bazı yerlerde buğday, üzüm serpilir (Erdentuğ, 1977:78-79).

Ahıska Türklerinde eşiğin önüne bir demir konur, içeriye girecek olanlar atlayarak girerler. Đnanca göre böylece eşikten içeriye cin şeytan girememiş olur. Demir koruyucu bir rol üstlenmiştir Türkiye'de de eşikle ilgili inançlar vardır. Tarikatlardaki eşiğe basmama inancı halka da yansımıştır. Eşikte durulmaz, ona basılmaz. Bu inanç, ev/ocak iyesi ile ilgilidir. Ev iyesinin koruma alanı eşikten başlar. Eşikten içeriye kabul edilen kimse dost muamelesi görür. Gelin yeni evine girerken eşikte bir seri dinî merasim yapılır. Gece eşikten dışarıya ateş verilmez (Kalafat, 2007: 62).

Bunlarda amaç, yeni kurulan aileyi her türlü zararlı dış etkilerden uzaklaştırmak, gelinin huyunu, iş gücünü, dayanıklılığını arttırmak, yeni kurulan yuvada mutluluk ve iyi geçimin olmasını sağlamaktır.

Anadolu'da, gelin alma günü uygulan pratiklerde kullanılan büyüsel nesnelerden bazıları şunlardır: Buğday, para, şeker, testi, ekmek-maya, Kuran, ayna, koyun postu, kazan-demir, yağ, oğlan çocuğu, su kendir, kızgın saç- ateş, kaynananın bacak altında

geçirme, çivi, cami mezar-türbe gibi. Böylece, bu nesneler yardımıyla uygulanan büyüsel pratiklerle evlilik garanti altına alınmak istenmektedir (Santur 1997: 172-176).

Kızın arkadaşları ve yakınları ile “gelin hamamı”na gitmesi, orada yenilip, içilip, eğlenilip yıkanılması da çok yaygın bir gelenektir. Erkeğe “sağdıç” ve geline de “yenge” seçilmesi, ortak geleneklerimiz arasındadır. Bazı yörelerimizde güveyiye de kına yakılır. Kızın kına gecesi yapıldığı sırada, erkek evinde, erkeğin yakınları ve arkadaşları da eğlence düzenler. Erkeğin sağdıcı kız evinden gelen kınayı damadın eline yakar (Tezcan, 1998c: 222).

Kastamonu’nun ilçesi Abana’da, gelinin damadın evine götürüleceği güne “hak günü”, gelini almaya gelenlere de “hakçılar” denir. Kız evinde de, oğlan evinde de düğün kurulur ve yemekler hazırlanır. Düğün yemeklerinde tavuk, çeşitli köfteler, börekler, mezeler, bazlamaç, tatlılar mutlaka bulunur. Çok kalabalık olan düğünlerde, misafir gelen erkekler düğün evine hediye olarak tavuk da getirirler ve bunlar aralıksız olarak kaynayan kazanlarda haşlanarak misafirlere ikram edilir. Böylece, düğün sahibinin sıkıntısı biraz hafifletilmiş olur. Köylerde, misafirler düğünün kurulduğu yerin yakınına kadar geldikten sonra orada biraz dururlar. Geldiklerini silâh atarak belli ederler ve ev sahiplerinin davul-zurna ile kendilerini karşılamaya gelmesini beklerler. Bu yüzden bazı düğün sahiplerinin, birinin gelenleri karşılaması için çifte davul-zurna tutması söz konusudur. Davul-zurna eşliğinde erkekler arasında zeybek oyunları oynanır veya köçek denilen, uzun etek giymiş erkekler oynarlar. Kadınlar erkeklerin eğlencelerine katılamazlar, ancak uzaktan seyrederler ve kendi aralarında eğlenirler. Kız evine gelen damat, sağdıçlarla beraber oturur, önüne kurulan sofraya el uzatmaz. Damadın önünde güreşen gençler ve çocuklar da damattan bahşiş alırlar. Gelin, oğlan evine mutlaka yakınlarından birinin eşliğinde götürülür. Eskiden kızın erkek kardeşi atın başını tutup gelini götürürken, günümüzde sadece kızın yengesi kız ile birlikte gitmektedir. Yenge, imam nikâhı kıyıldıktan sonra damat evinden ayrılır. Gelin yeni evine geldiğinde kayın valide veya kayın babadan bir bahşiş almadan inmez. Kayın valide gelinin ayaklarının önüne buğday döker, gelin bunları süpürge ile bir kenara toplar. Gelinin başından saçı saçılır. Bu eski dönemlerde buğday, şeker gibi nesnelerden oluşurken zamanla para halini almıştır ve bu parayı cebinde saklayan kişilerin bereket bulacağına inanılır. Gelin eve girince yanmakta olan ocağa bir miktar yağ dökerek ateşin parlamasını sağlar ki bu

da ocağın sönmemesi dileğini ifade eden, ocak kültüne bağlı bir ritüeldir. Gelinin damadın evine gelmesinden sonra gerçekleştirilen bir âdet de “koltuk”tur. Gelin ile damat bir araya getirilirler, damat gelinin koluna girer ve böylece alkış alırlar. Gelin oğlan evine geldikten sonra da bir müddet eğlence devam eder (Yıldız, 2002: 555-556).

Türk evlenme geleneğinde yer alan uygulamalardan biri de “saçı” saçılmasıdır. Gelin yeni geldiği gün, başına "saçı" saçılır. Saçı her devirde, topluluğun ürettiği mahsullerden olmuştur. Avcılık devrinde, avın kanı, yağı ve eti, çobanlık devrinde, süt, kımız ve hayvanların yağı, çiftçilik devrinde darı, buğday ve çeşitli meyveler saçı olarak kullanılmıştır. Saçı, yabancı bir soya mensup olan gelinin, kocasının soyunun ataları ve koruyucu ruhları tarafından kabul edilmesi için yapılan bir kurban ayinin kalıntısıdır (Đnan, 2006: 167).

Kars yöresinde yaşayan Karapapakların düğünlerinde “şah bezeme” yapılır. Şah, ana gövde üzerinden bir ağaç görünümü verecek şekilde yanlara doğru açılmış 7 ve 9 dalın ana gövdeye çakılmasıyla oluşur. Şah bezenirken Türkler tarafından kutsal olarak bilinen 3, 7, 9 ve 40 sayılarına itibar edilir. “Şah”ın dallarına 7 veya 9 türden 40 tane meyve, şeker vb. madde asılır. Şah bezeme görevini, yörenin en bilgin kadını üstlenir.

Đlk iş olarak şah güzelce temizlenir. Şaha bağlanacak, asılacak malzemeler bir tertip üzere dizilir. Yüksek sesle:

- “Ya Rabbi! Üçler, yediler, kırklar ne kadar evliya ve enbiya yaratmışsan onların yüzü suyu hürmetine düğün ve derneğimizi kazasız, belasız yola sal. Her iki tarafa da hiçbir zeval verme. Yavrularımıza akıl, izan nasip eyle. Onlara hayırlı evlât ve hayırlı servet nasip eyle. Onları bol hazinenden mahrum etme.” şeklinde dua eder. Bu duasını bitirdikten sonra eline üç adet kâğıda sarılmış şeker alır. Bu şekerlerin her birini bir dala bağlarken de:

- “Allah’ım bu gençleri birbirlerine şeker gibi tatlı göster. Onların şeker gibi tatlı geçinmelerine yardımcı ol!” der.

Đkinci olarak eline üç adet elma alır. Bağlarken:

- “Ya Rabbi! Kendilerine bol hazinenden iyi huylu, aslan yürekli, temiz yüzlü, helal süt emmiş evlâtlar nasip eyle!” der.

Üç adet nar alır. Bağlarken:

- “Ulu Tanrım! Yarattığın bu nar gibi onların bir tanesini bin tane et. Onlara bu dünyada ve öbür dünyanda yoksulluk ve darlık gösterme!” der.

Bütün meyve ve diğer malzemelerden üçer adet bağlarken her biri için taşıdıkları manalara göre dua eder. Son olarak eline iyice pişmiş bir yumurta alır. Yumurtayı “Şah”ın en görkemli yerine bağlarken,

- “Ey Yerin Göğün Sahibi! Ey yokları Var Eden... Ey Varları Yok Eden, Cansıza Can Veren Allah'ım! Yarattığın bu yumurtanın sırrını bizden nasıl saklamışsan bu gençlerinde sır saklamalarına yardımcı ol. Birbirlerinin ayıbını görüp yüzlerine vurmasınlar. Onların ellerine, dillerine ve bellerine hâkim olmalarını sağla.” diye dua eder.

Đşi bittikten sonra evin en yaşlı kadınını çağırır. “- Şahınızı ben bezedim. Yuvanızı da Allah bezesin.” diyerek şahı teslim eder. Ev sahibi kadın şahı bezeyen kadına münasip hediye verip yolcu ettikten sonra odanın kapısını kilitler.

“Erkek Şahı” ve “Kız Şahı” olmak üzere iki çeşit şah bezenir. Erkek şahının masraflarını damadın sağdıcı, kız şahının masraflarını kız sağdıcı karşılar (Çetinkaya, 1982: 87-90).

Ayaş ilçesi Oltan Köyü’nde gelin alma (hak çıkarma), kına gecesinin ertesi günü yani, Pazar günü sabahı kız evinde, gelini kız arkadaşlarının yıkamasıyla başlar. Gelinin hazırlıkları bittikten sonra, gelinliği giydirilip, gelinin yüzünün görülmesi hoş karşılanmadığı için, yüzüne “gılavan” örtülür ve erkek tarafı beklenir. Öğleden sonra, kadınların bindal giydiği erkek tarafı, önde gelin arabası olmak üzere kenarlarına elbiselik ve şalvarlık kumaş bağlanarak süslenmiş arabalarla, konvoy halinde korna çalarak, gelin almaya giderler. Gelin almaya damadın gelmemesi adet gereğidir. Yörede, gelinin ayakkabısının altına bekâr kız arkadaşlarının isimlerini yazması adet gereğidir. Bekâr kızların da bir an önce evlenmeleri için uygulanan bu işlemde, kimin ismi önce silinirse onun, diğerlerinden önce evleneceğine inanılmaktadır. Gelin, arabadan indikten sonra, yeni evinde "ağzı tatlı olsun", "bereket olsun" diye üzerine buğday, şeker, fıstık ve para atılır. Evin kapısından girmeden önce, geline testi kırdırmak ya da "iyi geçinmesi", "yumuşak ve güler yüzlü olması" için, eşiğin altına ve

üstüne yağ sürdürmek adet gereğidir. Ayrıca geline, "tatlı dilli olur" inancıyla şeker yalatıldıktan sonra, gelin içerideki büyük odaya alınır (Tunakan, 1997: 57-59).

Harput’ta, gelin oğlan evine getirildiği zaman, yakın akrabalarından birisi tarafından, gelinin başına para, üzüm, şeker ve leblebi gibi nesnelerin terkibinden oluşan saçıyı, uğur ve bereket getirmesi inancı ile gelinin başına doğru serper. Bu sırada orada hazır bulunan büyük küçük bütün davetliler, bunlardan en az bir tanesini almağa çalışır. Alınan bu saçı, evde, cepte veya cüzdanın bir köşesinde uğur ve bereket getireceği amaç ve inancıyla yıllarca saklanır (Araz, 1995: 143).

Yakut Türkleri, ilkbahar ayinlerine “ısıah” derlerdi. Bu kelime “saçı (libation).” bayramı ve ayini anlamındadır. Đlkbahar ayini mayıs veya haziran ayında yapılırdı. Sonbaharda ise kötü ruhlara saçı sunmak anlamında, "abası ısıaga" törenleri yapılırdı (Đnan, 2006:102).

Çanakkale’nin Çamkalabak Köyü’nde evlenmekte olan bir kadın olarak gelinin saç örgülerinin sayısı çift olmalıdır. Kızların saç örgü sayıları tektir. Gelinlerin alınlarına perçem ve yanaklarının yan taraflarına zülüf kesilir. Baş süslemesinde kullanılan altın paralar oğlan evinin hediyesidir. Baş yapıldıktan sonra gelinlik olarak üçetek bindallı giyilir. Buna “dallı entari” denir (Atlıhan, 2002: 18).

Kızılcahamam’da damat tarafından gelin almaya gelenlere "Hakçılar" denir. Gelinin evinde yemekler yenilir, eğlenceler yapılır ve oyunlar oynanır. Gelin evden ayrılırken erkek kardeşi veya yakınlarından birisi gelinin beline kırmızı kurdele bağlar. Gelinin annesi arkasından “Yolu su gibi açık olsun” dileğiyle içi su dolu bir testiyi yere atıp kırar. Gelin yeni evine geldiğinde “bolluk, bereket, şans ve ağız tatlılığı” olması amacıyla kaynana tarafından gelin arabasının üzerine bozuk para, yemiş ve darı serpilir. Sonra “bütün kötü huyları dışarıda bırakması” inancı ile bir testi kırılır. Gelin arabadan inmeden önce “erkek çocuk doğurması dileği olarak” eline bir erkek bebek verilir ve arabanın bir kapısından alınıp öbür kapısından verilmek üzere aynı olay üç defa tekrarlanır. Gelin odasına çıkartılırken kendisine verilen bal, yağ ve mayayı kapıya sürer. Bal, “iyi huylu, iyi geçimli olup tatlı konuşması ve ilişkilerini tatlı götürmesi”, yağ, “yağ nasıl kayarsa, her işinin böyle kolay ve çabuk olması", maya ise, "çok çocuğu doğsun, eve bereket getirsin, biri bin yapsın” inancıyla kullanılmaktadır. (Akpınar, 2005: 129-130).

Kazakistan’da evlenecek olan kız, gelenek gereği kız arkadaşlarıyla beraber akrabalarına veda ziyaretine gider. Buna "kız tanısıv" denir. Akrabalarının boyunlarına sarılarak yüksek ve ağlamaklı bir sesle “nazım” söyleyerek vedalaşırlar. Bu ayrılık merasimine “Körsiv” denir.

Dağın başında güneş yansıyan,

Büyükten, küçük örnek alan.

“Köris” yaptı diye ayıplamayın,

Öncekinden bize örnek kalan.

Kurban olayım köyüm,

Birlikte doğmuş olan kardeşim.

Şimdi hoşça, esen kalınız,

Büyük ile küçük iyilerim (Altay, 1998: 170-171).

Azerbaycan Türkleri’nde gelin baba evinden çıkarken ana-babası ona hayır duada bulunur, hakkını helal eder. Yakın akrabalarından birisi onun beline kırmızı kuşak bağlar. Bu kuşak hem geline bir hediye vaadi, hem de mutluluk içinde yaşamaları dileğini temsil eder. Gelini kem gözlerden korumak inancıyla başının üzerinde üzerlik ve tuz dolaştırıp ocakta yakılır. Gelinin önünde ayna tutulması, mutluluk, saadet sembolü sayılır. Halk inanca göre ayna, gelinin yolunun açık olmasına vesile olacaktır. Gelinin, başına şeker serpilmesi de, gittiği evde şeker gibi tatlı bir hayat sürmesi dileğinin ifadesidir. Damat evine varan gelinin ayağı altında kurban kesilir. Bu da, gelinin o eve bereket, zenginlik getirmesi inancı ile gerçekleştirilir (Hacıyeva, 1997: 220-221).

Türkistan’da gelin, oğlan evinin eşiğinin önüne gelince attan inmez. Koyun ve tavuk kestirir, hediye alır. Bu uygulama Türkiye Türklerinde de vardır. Gelin yeni bir eşikten içeri girecektir. Eşik kutsaldır, Yeni bir evin ferdi olacaktır. Ocak da kutsaldır. Kan akıtılması, etinin lokma edilmesi şerleri defeder. Alınan hediye bir nevi saçıdır (Kalafat, 2000: 204).

Hazara Türkleri’nde eski Türklerde olduğu gibi, ocak ve ateş kültü bütün canlılığıyla yaşamaktadır. Ocağa su dökerek söndürmek ocağa saygısızlıktır. Yine ocağın üzerinden geçmek ocağa saygısızlık sayılır (Salih, Kalafat, 2000: 49).

Kaynarca’da erkek tarafından bir grup kuzu parası vermek amacıyla kız evine gider. Kuzu parası kız tarafının gençlerine eğlence amacıyla verilen paradır. Böylece kız tarafının erkekleri erkek evine davet edilmiş olur. Kız tarafından erkek evine gelen erkeklere de “kızevli” denir. Damadın tarafından kızevlilere evini açan ev sahibinin arabası gelin arabası olur. Kızevlilerin eğlencesi bazen oynayarak, bazen tek ve toplu

şarkılar söyleyerek sabaha kadar sürer. Kızevlilikte uyumak ayıptır (Solmaz, 2006: 70-71).

Evlenme töreni sırasında evlenen erkeğe “güvey” veya “güveyi” adı verilmektedir. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde, güve (Kocaeli, Bolu, Ankara), göveği (Đzmir), güva (Yozgat), güyo (Kastamonu, Ordu) gibi farklı biçimlerde kullanılmaktadır. Evlenme geleneği içersinde güvey için de çeşitli törenler yapılmaktadır. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde güvey gezdirme (güvey seyranı, güvey sahrası, güvey cillası), güvey eğlenmesi, güvey hamamı, güvey traşı, güvey donatma (güvey okşamak), güvey taşlama, güvey kınası, güvey koyma gibi isimlerle yapılan törenler, güvey için yapılan uygulamalara örnek olarak verilebilir (Bozyiğit, 1989: 25-26).

Kandıra’nın Bağırganlı, Antaplı ve Safalı köylerinde yapılan düğünlerde damat traşı âdetleri şöyledir:

Damat giysilerini abdest alarak giymektedir. Damada damatlığını giyerken gerdekle ilgili bilgiler verilmektedir. Sağdıç, bu görevi üstlendiği gibi, berber de üstlenmektedir. Düğün evinden damat traşının yapıldığı yere sinilerle yemek gönderilir. “Güveyi yemeği” adı verilen bu yemek “özel”dir. Tavuk kızartılır, köfte yapılır, kaymak, bal, börek, peynirli, kıymalı, soğanlı gözleme, tatlı, çerez hazırlanır. Damatlık giysilerini giyen, traşını olan damat, katılanların elini öper. Giyinip kuşanan sağdıç da damatla birlikte el öper. Davullar eşliğinde eve dönülür. Düğün evine dürü götürenler bu esnada damada dürüsünü verir, yemeğini yer. Odun sopası çentilerek "dürü çubuğu" yapılır ve çentiklere para takılır. Dürü çubuğunu tutana “kulluk oğlanı” denmektedir. Dürü âdetinin, damat ve sağdıçı oturtup, önüne bir sergi serip bu sergiye para atmak suretiyle

de yerine getirildiği olur. Sağdıç evli olanlardan ve damadın amcasının, dayısının oğlu gibi bir yakınından seçilir (Altun, 2004: 292-293).

Özbekistan'da güvey giysinin sağ omuzuna rahman işaretini, sol omuzuna da şeytan resmini ördürür. Giysinin göğsünde ise, Allah'a açılmış eller şeklinde motifler bulunur. Gelin akrabalarından yaşlı kadınlar, güvey için kırk kadar kuşak dikerler. Bunların üzerine dikilen motiflerin ayrı ayrı manaları vardır. Temenni mesajları verirler. Güveyin başına "Ak sarık" sarılır. Sarıktaki motiflerin özel anlamlarının yararına inanılır (Kalafat, 2007: 268).

Afyon'un Çayırbağ Köyü’nde uygulanan çocuk nişanlılığı geleneğinde düğünler üç gün devam etmektedir. Düğünün ilk günü kızlar hamama gider, ikinci gün erkekler hamama gider. Pazar günü olan üçüncü gün ise, gelin alma günüdür. Kına gecesi Cumartesi günü yapılır. Yemekler yenir. Mevlüt okunur. Evlenirken tarafların çarşıya çıkması arasında elbise almaya “asbap kesme” denmektedir. Çarşıda erkek tarafı kız tarafına elbise alır. Ayrıca lokantalarda pide yemek âdettir (Tezcan, 1998a: 201).

Ürgüp yöresinde düğün Perşembe akşamı oğlan evine bayrak dikilmesiyle başlar. Aynı akşam delikanlılar oğlan evinde toplanarak eğlenirler. Cuma sabahı köye duyurulan düğün, öğlen namazından sonra erkek evinde yenilen “oğlan yemeği” ile sürer. Uygun