• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2 : GĐLAN’DA GEÇĐŞ DÖNEMLERĐ

2.1.3.7. Çocukta Đlkler

Çocukta ilkler denilince ilk kez saç kesme, ilk kez tırnak kesme, ilk diş gibi hususlar anlaşılmaktadır.

Doğumdan sonra çocuğun ilk dişinin çıkmasında ve ilk tırnağın kesilmesinde de birtakım âdet ve inanmalar uygulanır. Çocuğun ilk dişinin çıkması aile ve çevresi tarafından sevinçle karşılanır. Çıkan bu dişle birlikte çıkacak diğer dişlerin de sağlam olması için törenler uygulanır. Anadolu'da bu törenler, diş buğdayı, diş hediği gibi adlarla anılır.

Çocuğun biyolojik gelişmesinin belirtilerinden birisi olan diş çıkarma halkımızca genellikle bir törenle kutlanır. Tören eğlencede yiyeceği kutsama, çocuğun rızkını artırma, bereketi çoğaltma gibi dileklerin yanı sıra çocuğun dişinin sağlam olması isteği de yer almaktadır. Çocuğun dişi çıktığı zaman akrabalar, komşular toplanır eğlence yaparlar, hediyeler götürülür, çocuk tepsi içine konup başına biraz hedik dökülür. Çocuğun karşısına iğne, ayna, makas, bıçak, kalem konulur. Çocuk eline hangisine atarsa mesleğini seçmiş olur (Örnek, 2000: 162-163).

Türkiye’de ilk dişle ilgili bir takım uygulamalar ve inançlar vardır. Hedik yapılır, bu haşlanmış buğdaydır. Bazı yerlerde buna fındık katılıp ikram edilir. Dişin ilk çıkışını

görüp müjde verene hediye alınır. Bazen çıkan ilk diş saklanır, bazen evin bacasına atılır (Kalafat, 2000: 51).

Diş hediği, çocuğun ilk dişinin çıkmasıyla birlikte bulgurun kaynatılması ve komşulara dağıtılıp yenilmesidir. Tabii ki bunun değişik yörelerde varyantları geliştirilmiştir. Bu temel uygulamanın dışında çocuğun dişinin çıktığını fark eden kişinin çocuğa bir hediye vermesi uygulaması da yaygındır. Farklı isimler alsa da hemen her bölgede bulgur kaynatılmasıdır. Hediğin içine değişik yörelerde nohut, fasulye gibi baklagiller de konulur. Ama temel besin bulgurdur. Kaynatılan bulgurun çocuğun başından dökülür, çocuğun önüne birkaç eşya konulup seçtirilir, eve gelenler çocuğa hediye getirir.

Amasya yöresinde “çocuğun dişleri iri çıkmasın” diye diş hediğinde nohut kullanılmaz. Hediğin üstü şeker ve çeşitli kuruyemişle süslenerek misafirlere ikram edilir. Bir kısmı da çocuğun başından aşağıya serpilir (Gürbüz, 1995: 81-82).

Konya Ermenek’te çocuk ilk defa diş çıkardığında, annesi çocuğun dişlerinin sağlam olması için bulgur ve mısır gibi yiyeceklerden bir şeyler hazırlar ve ufak bir eğlence tertip eder. Buna gölle âdeti denir (Aydın, 1982: 2).

Mersin/Silifke yöresinde, bereket sembolü olmasından dolayı çocuğa bereket getireceğine ve tuttuğunun bereketli olmasını sağlayacağına inanılması sebebiyle buğday kaynatılır. Aynı yörede çocuğun düşen ilk dişi “düşen diş eğri bitme doğru bit, köpek dişinden pek bit” diyerek toprak dama atılır. Toprak dama atılmasının nedeni de insanın topraktan gelip toprağa geri döneceği ve dişin kaybolmasının istenmemesidir. Düşen her diş için bu işlem tekrarlanır.

Sivas Karasu'da ise çocuğun dişleri ailede önemli yerlere gelmiş, iyi mesleklere sahip olmuş, başarılı kimselerin elerin ceplerine gizlice konulur. Bu uygulama, çocuğun büyüdüğünde başarılı ve iyi bir meslek sahibi olması dileğini ifade eder (Gürbüz, 1995: 82-83).

Sivas’ın Divriği ilçesine bağlı Güneyevler Köyü’nde çocuğun ilk dişi çıktığında “diş hediği” yapılarak köydeki herkes davet edilir. Davete genellikle kadınlar katılır. Misafirler yer, içer, eğlenir ve hediyelerini verirler (Türk, 1989: 111-112).

Silvan’da dişi çıkan çocuğun ailesi “diş hediği” yapar. Aile suda kaynatılmış nohut dağıtır, Kur'an okutarak, olayı kutlar. Nohut dağıtma işlemine “Hedik dağıtma”, suda pişirilen bu nohut yemeğine de “Hedik” denir. Pişmiş nohut biraz soğutularak, çocuğun başından dökülür. Bunun yanında bazen buğday, leblebili şeker, para da bulunabilir. Daha sonra dişi çıkan çocuk, fazla yüksek olmayan bir damdan bir battaniyeni üzerine atılır. Odaya getirilip önüne ayna, muska, tarak, makas vb. aletler koyulur. Çocuk bunlardan hangisini alırsa, o aletle ilgili bir meslek seçeceğine inanılır (Tatçı, 1991: 38).

Teke Türkmenleri’nde diş toyu, ilk çıkan diş münasebetiyle haftanın Çarşamba ve Cuma günü yapılır. Ayrıca çocuğun çıkan dişi, atın nalının bastığı yere gömülür. Böylece diğer dişlerin sağlam ve sağlıklı olacağına inanılır (Kalafat, 2000: 17).

Türk-Đslam geleneğinde “akika” uygulaması vardır. Akika, yeni doğan çocuğun yedinci gününde saçının kesilmesi ve saçın ağırlığınca altın veya gümüşün sadaka olarak verilmesidir. Çocuk için kesilen kurbana da akika denir. Saç veya kurban kesimi doğumun ondördüncü veya yirmibirinci gününde de yapılabilir (Kibar, 2005: 28-29).

Gaziantep'de çocuk bir yaşını bitirinceye kadar saçı kesilmez. Buna uyulmazsa ömrünün kısa olacağına inanılır. Gerek bunda ve gerekse hep oğlan çocuğun olması nedeniyle kız çocuk dilenerek oğlanın saçının uzatılmasından sonra kesilmesi halinde bu saçlar tartılarak ağırlığı bir parayla kendine armağan alınmaktadır (Güzelbey, 1982:31).

Türkmenler’de çocuk 12 aylık oluncaya kadar saç kesilmez. 12 aylık olunca çocuğun saçını dayısı keser. Saç sağdan sıyrılarak tıraş edilir. Kesilen saç, hediye alınmak suretiyle dayıdan alınır ve saklanır (Kalafat, 2000: 17).

Kandıra Türkmenlerinde dişi ilk defa çıkan çocuğa “görümlük” olarak para, atlet, keten bezinden yapılmış gömlek verilmektedir. Bunun yanında dişi ilk gören tarafından dişlerinin daha çabuk patlayacağı inancıyla çocuğun atleti, gömleği yırtılmaktadır.

Çocuğun tırnağının ilk defa kesileceği zaman, eli babasının cebine sokturulmakta ve sembolik olarak para alması sağlanmaktadır. Böylece çocuğun hırsız olmayacağı düşünülmektedir. Đlk tırnak babaya kestirilmektedir.

Çocuk erkek ise, saçları yaşını geçince kesilmekte, kız ise saçlarını kesmek makbul sayılmamaktadır. Köylerde erkek çocuğun kesilen ilk saçını saklamak gibi bir

uygulamaya rastlanılmamakta, berbere bahşiş verilmemektedir. Sadece Bağırganlı’da çocuğunun ilk saçını kesip, ağırlığınca altın fakire dağıtan bir uygulamayla (köyde buna akika denilmekte). karşılaşılmıştır. Kız çocuğunun saçı genellikle kesilmemekte, gelin olduğunda zülüf kesilerek bu ölene kadar saklanmaktadır (Altun, 2004: 207).

Gagauzlar’da da çocuğun ilk dişi düştüğünde, düşen diş ekmek arasına konulup: “Karga, karga, alsana, kemik diş, ver bana demir diş” denilerek kargaya atılmaktadır (Yoloğlu, 1999:100).

Türkmenistan'da çocuğun ilk dişi çıktığında yakınları toplanır. Aile misafirlerine ikramda bulunur. Çocuğa hediye alınır ve başından mısır patlağı dökülür. Diş toyunda mısır patlağı yapılmasındaki amaç, dişlerin mısır taneleri gibi dizilmesi, patlaması ve sağlam olması inancıdır. Çocuğun dişlerinin inci gibi olması isteniyorsa, ilk dişi çıkacağı zaman çocuk küçük bir kuzunun üzerine bindirilir (Kalafat, 2000: 51).

Hakas Türkleri, çocuğun dişi ilk çıkmaya başladığında diş bayramı yapmaktadırlar. Yaşlı insanlar davet edilir, çaylar içilir, çocuğun dişine para, düğme vb. konur. Çocuklar düşen süt dişlerini ekmeğin arasına koyarak köpeğe atarak "kötü dişi kendine al, iyi dişi bana ver" derler. Yaşlıların dişi döküldüğünde ise, kapı taraftan ocağın arkasına gömerek "zamanı gelir, onları oradan alırım!" derler (Yoloğlu, 1999:100).

Türkistan'da bebeğin ilk tırnağı ve saçını herkes alamaz. Đlk tırnak ve ilk saç 40. gün alınır. Meyveli bir derenin kenarına gömülür veya dama atılır. Böylece çocuklarının da meyveli ve bereketli, evli ve ocaklı olacaklarına inanılır. Bebeğin ilk saçı annenin ve bebeğin kırkı çıkınca alınır. Daha sonra çıkacak saç ise, bir yıl sonra kesilir. Đlk saç kesiminde aile tarafından yakınlarına ikramda bulunur. Buna “saç toyu” denilir. Saç toyuna gelen davetliler anneye ve yavruya dua ederler (Kalafat, 1997: 260).

Tuvalarda üç yaşına kadar çocuğun başından bir tüy bile kesilmemekte, saçın kesilmesi günah sayılmaktadır. Uzayan saçların çocuğu rahatsız etmemesi için örerek uçlarına boncuklu ipler bağlarlar. Üç yaşı dolduğunda bir yaz günü çocuğun saçını keserler, o gün bayram yaparlar. En fakir aile bile bugünde koyun kesmektedir. Çocuğun saçı dua edilerek, alkış söylenerek kesilmekte, kesilen saçlardan da anneler çocuğa nazar değmesin diye yastık dikmektedir. Kesilen koyunun böbrekleri çocuğa yedirilmektedir. Bu merasimden sonra çocuk özgür yaşamaya alıştırılır. Erkek çocuğun korkmaması ve

ata iyi binmesi gerektiği düşüncesiyle, babaları çocuklarına tay alırlar. Bu yaştan sonra çocukların dede-baba geleneklerini öğrenmeleri sağlanmaktadır (Yoloğlu, 1999: 102).

Çocuğun ilk tırnağının kesilmesinde de birtakım adet ve inanmalar uygulanır. Çocuğun eli, tırnakları kesildikten sonra, içinde altın paralar bulunan bir keseye sokturulur, oradan aldığı paralar, erkekse büyüdüğü zaman tutacağı işin sermayesine, Kızsa çeyizine "maya" olarak saklanır (Boratav, 1984: 155.).

Buhara ve Semerkand’da ilk tırnağı kesilmeden önce çocuğun eli ekmek yapılacak una batırılır. Böylece bebeğin rızıklı olacağına inanılır. Bebeğin dişi çıktığı zaman “dişi çıktı” denmez, “birinci çıktı” denir (Kalafat, 1997: 261).

Hakas Türkleri bir yaşına kadar çocuğun saçını ve tırnaklarını kesmemektedir. Đlk saçın kesileceği gün misafirler davet edilmekte, merasimde dayı özellikle bulunmaktadır. Kırkılmış saç bir kumaşa sarılıp sandıkta saklanır, çocuğun kafasında kakül (kıspık). bırakılır, çocuk söz dinlemediğinde tüyünden tartılmaktadır (Yoloğlu, 1999:101).

Sünni Anadolu Türk inançlarında tırnaklar sağdan başlanarak kesilir. Sağ elin küçük parmağından başlanır, sol elin küçük parmağıyla bitirilir. Tırnağı uzun olanın rızkı meşakkat ve sıkıntılı olur inancı vardır (Kalafat, 2000: 17).

Kayseri’de yaşayan Uygurlarda çocuğun kırk gün içinde saçı büyüyünce traş edilir, ilk saçı kesen berbere çocuğun saçı ağırlığında altın, yoksa sadaka verilir (Güngör, 1992: 7).

Türkiye’de yaşayan Kazaklar’da kız çocuğun saçını ilk defa ninesi, erkek çocuğunun saçını ise yaşlı bir adam keser. Saç kesilirken “benim kadar yaşlansın” denir. Kesilen saçlar saklanır. Kırgız ve Özbekler’de ise erkek çocuğunun saçını dayısı keser (Çevik, 2001: 19).

Kırgızlar'da çocuğun saçı, esasen üç aylıkken kesilir. Dayı-yeğen, abla-kardeş, dost-tanış vb. yakın akrabalar saç kesme törenine çağnlır. Onlar çok uzakta bile olsa gelirler. Çocuğa hediyelerini verirler.(Polat,2003:98).

Türkiye'de çocuğun tırnağı kesilmeden evvel, elinin babasının cebine sokulur ve para alması sağlanır. Böylece çocuğun gelecekte rızıklı olacağına inanılır (Kalafat, 2000: 46).

Azerbaycan Quba'da çocuğun ilk dişi çıktığında “diş hediği” yapılır. Çocuğun ilk dişini gören ona hediye verir. Çocuğun ailesi de dişi ilk görene hediye verir. Diş hediğine nohut, buğday, fasulye, mercimek, mısır, tuz ve su katılır. Bunlar karıştırılıp pişirildikten sonra yedi tane kâseye koyulup, yedi kapıya dağıtılır (Balıkçı, 1999: 11).

Hazara Türkleri arasında erkek çocuğu 1,5 - 2 yaşına geldiğinde “ilk saç kestirme toyu” yapılır. Bu toya komşular, akraba ve dostlar katılır. Akşam namazı kılındıktan sonra yenilir, içilir. Çocuğa yeni elbiseler, yeni ayakkabı, yeni şapka giydirilir. Genç bir kişi çocuğu toplumun olduğu ortama getirir. Çocuğun varsa büyük babası, yoksa hayatta bulunan en yaşlı kişi, makasla çocuğun saçından bir tutamını “Bismillah” diyerek keser ve saçı şapkanın içine koyar. Daha sonra sağ taraftan itibaren çocuk dolaştırılır ve herkes çocuğun saçından bir miktar keserek şapkaya para bırakır. Ayni uygulama bayanların arasında da yapılır (Salih, Kalafat, 2000: 34-35).

Gilan’da çocuğun saçı bir yaşı dolmadan önce kesilmez. Tırnakları kesilmeden önce de, çocuğun eli zengin olması, sıkıntı çekmemesi, hırsız olmaması ve babasının, kendisinin rızkının bol olması için babasının cebine koyulur. Kesilen tırnaklar ayakla basılmayan toprağa atılır. Bu pratiğin temelinde, insanın topraktan geldiği ve yine toprağa dönüşeceği inanışı yatmaktadır.

Çocuğun ilk dişinin çıktığını gören kişiye hediye verilir. O kişi de çocuğa hediye alır.

Đlk çıkan diş için pilav yapılır ve çocuğun başı üzerinde yenir. Pilav yapılmasının sebebi nasıl ki buğday kaynar suda kolayca açılıyorsa, çocuğun diğer dişleri de kolayca çıkmasını sağlamaktır. (K1,K4, K15, K17, K23, K28)

2.2. Evlenme

Evlilik olayı, evlenme çağına gelmiş kız ve erkeğin evlenme isteğini göstermelerinden, düğün sonrasına kadar süren bir gelenekler zinciri olarak tanımlanabilir. Bütün toplumlarda olduğu gibi Türklerde de toplumun çekirdeğini aile oluşturmaktadır. Đnsan soyunun devamı, milletlerin bekası için insanların evlenerek bir aile oluşturması zorunludur. Aile müessesi toplumun çekirdeğini oluşturur. Ailenin temelleri ne kadar sağlam atılırsa, toplumun yapısı o kadar sağlam olur. Hiç şüphe yok ki, bu da evliliğin ne kadar sağlam temellerle atılmış olduğuna bağlıdır.

Evlilik, bir taraftan sevinç ve neşe kaynağı olurken, diğer taraftan da arzu edilen mutluluğun yakalanamaması ihtimaline karşı kısmen de olsa endişe riskini taşımaktadır.

Ailenin evlenme yolu ile başlaması, bütün toplumlarda olduğu gibi Türkler arasında da bu kurumun önemli yer edinmesine sebep olmuştur. Evlenme gelenekleri dünyanın her yerinde görülmekle birlikte, eş seçimi, eş sayısı ve evlilik törenleri, kültürlere göre çeşitlilik göstermektedir. Türk kültürünün bütünlüğü evlilik kurumunda da kendini göstermekte ve tarihî, coğrafî şartların yarattığı mahalli farklılıklara rağmen Türk boylarının ortak bir hayat yaşadığı dönemlerde teşekkül etmiş ortak kültürel değerler ve kavramlarımız günümüzde de devam etmektedir.

Evlenmelerle ortaya çıkan aile, kültürünün bir parçası olan toplumsal örgütün temel birimi olarak toplumun oluşmasında görevler üstlenir. Akrabalık ise, her toplumda böylesi görevleri ve işlevleri olan ailenin evrenselliğinin nesnel ve çürütülmez biçiminde kanıtlayıcısıdır (Balaman, 2002:27).

Bireyin yaşamındaki geçiş dönemlerinden biri olan evlenme, kız ve erkeğin bir aile olarak sosyal yaşama katılma sürecinin başladığı önemli bir dönemdir. Ailenin toplumsal yapının temelini oluşturması, bu birliği sağlayan evlenme olayına evrensel bir değer kazandırmıştır. Her toplumda evlenme, bağlı bulunduğu kültür tipinin belirli kurallarına uyularak gerçekleştirilir. Bu nedenle, evlenmede uygulanan töre, adet gelenek ve görenek o toplumun evlenme kültürünü oluşturur.

Đki kişinin bir eve sahip olmasını sağlayan “evlenme” kelimesi sadece Türklerde vardır. Eskiden beri çekirdek aile tipinin yaygın olduğu Orta Asya ve Anadolu'da evlilik, bir erkekle bir kadının dini inançlara, yasalara, töre ve geleneklere göre herhangi bir sakıncası olmayan, toplumun bütün katlarınca uygunluk gösteren bir biçimde bir araya gelip birlikte yaşaması ve kutsal kabul edilen aile müessesesini kurmalarıdır. Toplum yapımızın temeli sayılan ailenin oluşmasında önce ortaya çıkan dünür gezme, şirinlik yeme, nişan, çeyiz alma, kına gecesi, düğün, gerdek gecesi, baş bağlama gibi geleneklerin uygulanmasında ebeveynler en etkin rolleri üstlenirler. Düğünlerimiz asırlardır Türk Milleti'nin sosyal hayatını renklendiren Đslami motiflerle ve Đslamlık öncesi bazı geleneklerle dopdoludur (Korkmaz, 1999:92).

Türk destanları incelendiğinde, hepsi beylerden olan kahramanların tek kadınla evli oldukları görülmektedir. Evlenmede kız evinin erkek evinden başlık istemesi geleneği vardır. Erkek nişanlandığı kızın parmağına kendi yüzüğünü takmaktadır. Kız da nişanlısına kendi diktiği kırmızı renkli kaftan göndermekte ve erkek gerdeğe bu kaftanla girmektedir. Güveyi gerdeğe gireceği ok atarak tayin etmektedir. Baba ile oğul arasındaki ilişkiler sevgi ve şefkat esasına dayalı, resmiyetten uzaktır (Sümer, 1999: 388-390).

Toplumsal yapının temelini oluşturan ve evlilikle doğan aile, akrabalıkların, dayanışmanın, kültürel değerlerin yeni kuşaklara aşılanmasında ve iletilmesinde büyük sorumluluk taşımaktadır. Aile, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve psikolojik bir birikimdir (Güvenç, 1999:106).

Toplumun geleceğinin en önemli ve belirleyici yapı taşlarından biri olan aile kurumunun meydana gelmesindeki ilk basamak kabul edilen evlilik, kız ve oğlanın evlenme isteklerini belirtmelerinden gerdek sonrasına kadar devam eden her safhasında, göstergebilimin renkli ve çeşitli örnekleriyle zengin bir tablo hâlinde karşımıza çıkmaktadır. Sembollerle anlam gönderme esasına dayanan Göstergebilim, sahip olduğu tanımdan farklı bir manayı işaret eden “gösterge” ile onların birbirleriyle ilişkilerini belirleyen “kod”lar aracılığıyla kurulan bir iletişim sistemidir. Đnsanlar arasındaki sözsüz iletişim temeline dayanan “göstergebilim”, grupların düşünce, yargı ve inançlarının sembollerle dile getirilmesine yardımcı olur. Evlenme töreninin hemen her safhasında kullanılan, insan yaratıcılığının, tasarım gücünün ve anlam yükleme yeteneğinin göstergesi olan semboller, her toplumda geçerli olan davranış ve tutumları oluşturarak, olaylara o topluma özgü olma vasfı kazandırır. Evlenme geleneğinde uygulanan ritüellerin hepsinin ortak amacı, evlenenlere, yeni kurulan aileye saadet, bolluk, bereket, refah getirmek, soyun sürmesini sağlamak, her türlü olumsuzluk ve kötülüklerden korumaktır. Karakeçili Türkmenlerinin evlenme geleneğinde kız ve erkek arasında sözün kesildiğini sembolize eden “çevre”nin oğlan tarafına verilmesi, iki gencin birleşmesini topluma ilan etme ve insanların şahitliğinde kabul edildiğini gösterir. Genç kızlıktan kadınlığa geçiş sembolü olarak kızın saçına “kakül” kesilmesi, görücülüğe giden kadınların kıyafetlerini ters giymeleri birer gösterme ritüelidir. Saçı

saçılması gelinin oğlan evinde ekmekle karşılanması, ekmeğin kolunun altına verilmesi, başında ufalanması bereket ritüelidir (Öğüt Eker, 2000: 93-99).

Dede Korkut Destanları'nda düğünle birlikte aile kurulmuş olan ailede, karı koca bağları ana-baba sevgisinden de üstündür. Deli Dumrul Hikâyesi buna açık bir örnek teşkil etmektedir (Akbıyık, 2003: 42). Deli Dumrul, Azrail kendisinden can yerine can isteyince babasından anasından ister. Annesi, babası canını vermez. Hanımı Deli Dumrul’un öleceğini duyunca canını verip, onu kurtarmak ister. Bunun üzerine Tanrı ikisinin de hayatını bağışlar (Ergin, 2001b: 114-122).

Aile ocağında yanan ateş kutsal sayılmaktadır. Ona küfredilmez, içine tükürülmez, üzerine basılmaz. Kutsal ateş aynı zamanda kötülükleri giderici, iyileştirici, uğur kazandırıcı, sağlık verici hüviyeti ile bir kudret kaynağı olarak değerlendirilip hayatı ve canlılığı sembolleştirmiştir. Birer halk hekimi diyebileceğimiz ocakların tedavi metodu olarak kullandıkları işlemlerin önemli bir bölümü doğrudan ateş veya onun isi, dumanı, külü, rengi ile alâkalıdır (Duvarcı, 1990: 35).

Gilan’da da aile kurumuna büyük önem verilmektedir. Evliliğin kutsal bir kurum olduğunu düşünen halk gençlerin evlenmeleri konusunda da ısrarcı olmaktadır. Hem erkek hem de kız için çok fazla geciktirilmeden yapılması gereken bir görev olarak düşünülmektedir. (K1, K2, K4, K5, K7, K11, K13, K19, K24)