1. Kocanın karsını geçmiş bir zamana izâfe ederek boşaması halinde ortaya çıkan ihtilâfa Şîrâzî şu şekilde yer vermektedir:
يلوقلا دحأ يف قلطت مل يضاملا رهشلا يف قلاط تنأ اهل لاق اذإ يف قلطت ةفينح وبأ لاق و ن
لاحلا
Bir kocanın karısına “sen geçen ayın içinde boşsun” demesi, geçmiş bir zaman dilimine talâkı dayandırması halinde talâk Ebû Hanîfe’ye göre derhal vâkî olurken Şâfi’î mezhebindeki bir kavle göre talâk vâkî olmaz. Çünkü bu boşama kocanın bugün evlenip, “dün boşsun” demesi gibi talâk yetkisi olmayan bir zamandan söylenmiş söz gibi hükümsüz sayılır.115
Kâsânî, meseleye “يف” harfi cerrinin mekâna ve zamana izâfesi halinde talâk hakkında oluşan hükümler arasında yer vermektedir. Geçmiş zamanda “يف” zarfının “يضاملا ماعلا يف وأ سملاا يف قلاط تنأ” gibi kullanılması durumunda Kâsânî, geçmiş zamanda talâkın tasavvur edilmeyeceği ifade eder. Bu sebeple kullanılan ibare ya geçmiş boşamayı haber verme anlamında ihbârî bir cümle formunda kabul edilecek ya da kullanılan “يضاملا ماعلا يف وأ سملاا يف” ibaresi hukûken lağv sayılacaktır. Bu durumda da geriye kocanın kullandığı lafızlardan sadece “قلاط تنأ” ibaresi kalır ki, bu da söylendiği anda talâkı gerçekleştirmektedir.116
Merğînânî, nikâh mülkiyetinin olduğu bir zamana izâfenin sahîh olduğunu, geçmiş zamana dayandırılmış olsa da talâka aykırı bir durum olmadığını ifade etmektedir. Ayrıca söylenen söz, daha evvelki bir boşamayı haber verme manasında ihbârî olarak da değerlendirilemez. Cümle, talep ifade eden inşâî nitelikli bir cümledir. Mazi zaman dilimi hakkındaki inşâ şimdiki zamana izâfe edilen cümle hükmünde olduğu için talâk derhal vâkî olur.117
115 Şîrâzî, en-Nüket, II, 207. Konuyla ilgili diğer kaynaklar için bk. Şâfi’î, el-Ümm, V, 198; Mâverdî,
Hâvi’l-kebir, X, 198; Cüveynî, Nihâyetü’l-matlab, XIV; 121; Nevevî, el-Minhâc, 482.
116 Kâsânî, Bedâi, IV, 62. 117 Merğînânî, el-Hidâye, I, 269.
Ayrıca, kocanın karısına “bundan bir ay önce boşsun” demesi halinde kadın derhal boş olmakta, talâk gerçekleşmektedir.118
Bu veriler ışığında Şîrâzî’nin Ebû Hanîfe’ye atfettiği görüşün nisbetinin isabetli olduğunu söylemek mümkündür.
2. Talâkın zamana izâfe edildiği örnek ihtilâflardan biri de, kocanın karsını “filan kişinin gelişinden bir ay öncesine” dayandırarak boşamasıdır. Mesele en-
Nüket’te şöyle yer almaktadır:
مودقلا دنع عقي ةفينح وبأ لاق و رهشب هلبق تقلط رهشب نلَف مودق لبق قلاط تنأ لاق اذإ
Koca karısına “filan kişinin gelişinden bir ay öncesinde boşsun” derse, Şâfi‘îlere göre adamın gelişinden bir ay önce talâk gerçekleşmiş olur. Ebû Hanîfe’ye göre ise adamın geldiği gün boşama vâkî olur.119
Ebû Hanîfe, İmam Muhammed ve Ebû Yusuf’a göre talakın birinin geliş vaktine izâfesi edilmesi durumunda, koşul olarak belirlenen adam gelince, talâk da meydana gelir. Talâk adamın gelişiyle vâkî olmasına rağmen geliş vaktine kadar karı koca arasındaki evlilik ahkâmı devam edecektir.120
Ebû Hanîfe meseleyi “falan kişinin gelişinden bir ay önce” ibaresindeki “şart anlamı” ile gerekçelendirir. Ayrıca adamın gelip gelmeyeceği de belirsizdir. Buna göre hüküm ancak şartın gerçekleşmesi ile sonuca ulaşacaktır. O da adamın gelmesidir.121
Şartın gerçekleşmemesi durumunda (yani şart koşulan adamın bir aydan önce gelmesi) talâk vâkî olmaz. Çünkü şartın kendisine bağlandığı vakit, yeminin/talâk sözünün söylenmesinden sonraki vakte (bir ayın geçmesine) izâfe edilmiştir.122
118 Burhaneddin Buhârî, el-Muhîtü’l- Burhanî, III, 301. 119 Şîrâzî, en-Nüket, II, 206.
120 Serahsî el-Mebsût, VI, 181.
121 Kudûrî, et-Tecrîd, X, 4830; Serahsî el-Mebsût, VI, 183; İbn Nüceym, Bahrü’r-râik, IV, 32. 122 Burhaneddin Buhârî, el-Muhitü’l- Burhânî, III, 301.
Bu bilgilere dayanarak Şîrâzî’nin Ebû Hanîfe’ye nisbet ettiği görüşün isnâdının isabetli olduğunu söyleyebiliriz.
3. Fıkıh kitaplarında meseletü’d-devr123 veya talâk-ı devr124 adıyla yer alan
müteahhirun dönem fukahası tarafından dile getirilen meselenin tasviri şu şekilde yapılmıştır:
نم انباحصأ نم و قلَط اهيلع عقي مل قلاط تنأ اهل لاق مث اثلَث هلبق قلاط تنأف كتقلط نإ لاق اذإ شلاب هقلع ام نود هزجن ام عقي لاق نم ناتقلط و زجن ام عقي لاق نم انباحصأ نم و ةفينح يبأ لوق وهو طر
ثلَثلا
Talâk-ı devr, kişinin hanımına “seni boşarsam öncesinde üç talâk olmak üzere boşsun” demesidir. Burada kişinin karısına söylediği “seni boşarsam” ibaresi
müneccez ismiyle, “üç talâkla boşsun” ibaresi ise muallak-ta‘lik ismiyle ifade
edilmektedir. Şîrâzî, en-Nüket’inde meseleyle ilgili üç görüş zikretmektedir:125
- Kişinin talâkı vukû bulmaz.
- Talâkı vâkî olurken, geçmişe yaptığı ta‘lik lağv olur. Bu Ebû Hanîfe’nin görüşüdür.
- Talâkı ve öncesine ta‘lik ettiği üç talâktan ikisi vâkî olur.
İbn Âbidîn (ö. 1307/1889) meselenin talâk-ı devr olarak isimlendirilmesini, talakın birbirine zıt iki şey arasında dönmesi ile açıklamaktadır. Çünkü müneccez talâk kendinden önceki muallak talâkı gerekli kılmakta iken, muallak talâkların gerçekleşmesi, müneccez talâkı hükümsüz kılmaktadır.126
Mesele müteahhirun dönem Hanefî füru fıkıh literatüründe karşımıza çıkmaktadır. Hanefî fukahanın söz konusu durumda ta‘lik edilen üç talâkı geçerli
123 Zeylâî, Tebyînü’l hakâık, II, 205 124 İbn Âbidîn, Reddül muhtar, IV, 429. 125 Şîrâzî, en-Nüket, II, 204.
saymadığı görülmektedir. Bu meselede asıl; inşâ(talep) içerikli cümlelerin geçmiş hakkında değil, söylendiği anda vuku bulmasıdır. 127
Şîrâzî, Ebû Hanîfe’nin görüşüne geçmiş zamana ta‘lik edilen talâkın Hanefîlerce sahîh olmadığı gerekçesi ile itiraz etmektedir. Koca, “sen, dün boşsun” derse talâk Hanefîlere göre geçmişte vâkî olmaz, sözün söylendiği anda vaki olur.128
Ayrıca geçmiş zamana izâfe edilerek sarf edilen talâk sözleri, kadının söylenen vakitte kişinin hakikaten veya hükmen zevcesi olması halinde geçerlilik kazanmaktadır.129
Şart ve cezâ formunda talâka yapılan ta‘liklerde, şart edatıyla gelen cümle sebep, ceza formunda gelen cümle ise müsebeb/sonuç olmalıdır. Geçmişe cezâ manası ta‘lik ettirilmesi tasavvur edilemeyeceğinden söz konusu ta‘likteki “لبق” lafzı hükmen geçersiz sayılır. Bu sebeple geriye sadece hukûken geçerli sayılan sarih talâk lafzı kalır ve bu lafzın hükmü geçerli sayılır.130
Bahrü’r-raik haşiyesinde Ebû Hanîfe ve ashabının ittifakla bu lafızlar ile
talâkın birbirine devrini kabul etmedikleri, ya ta‘lik edilen üç talâkı ya da sadece müneccez talâkı geçerli saydıkları bilgisi yer almaktadır.131
İbn Âbidîn, söz konusu lafızlardan sonra oluşan talâkı, kocanın bir defa boşaması halinde biri müneccez, ikisi muallak olacak şekilde tasvir edileceğini beyân etmektedir.132
Bu bilgiler ışığında Ebû Hanîfe’ye atfedilen görüşün nisbetinin isabetli olduğu söylenmelidir.
127 Zeylâî, Tebyînü’l- hakâık, (Şelebi haşiyesinde) II, 205. Ayrıca bk: İbn Nüceym, Bahrü’r-râik, III,
474.
128 Şîrâzî, en-Nüket, II, 205.
129 Serahsî, el-Mebsût, VI, 214; Merğînânî, el-Hidâye, I, 269.
130 Zeylâî, Tebyinü’l hakaık, (Şelebi haşiyesinde), II, 205. Ayrıca bk: İbn Nüceym, Bahrü’r-râik, III,
474-475.
131 Bahrü’r-râik, 3, 474.
IV. Boşamanın Şarta Bağlanması ve Boşama Yemini