• Sonuç bulunamadı

Gaziantep İli Kuyumculuğu

2.1. Kavramsal Çerçeve

2.1.5. Gaziantep İli Kuyumculuğu

Gaziantep’te bulunan arkeolojik mücevherler Gaziantep Arkeoloji Müzesinde, bölgeye ait gümüş takılar, mahalli kıyafetler giymiş bir kadın manken üzerinde Hasan Süzer Etnografya Müzesinde ve kuyumculuk imalatını canlandıran bir atölye, Beyaz Han Kent Müzesinde görülmektedir. Kargamış, Dülük (Antik Dolichenos kenti) ve Belkıs’ta (Zeugma), bulunan tarihi İpek Yolundaki çok önemli bir coğrafyada yaşandığını ispatlamaktadır. İslâhiye ilçesindeki Yesemek taş heykel atölyesi Anadolu’da heykel tasarımlarının ana hatlarının ilk şekillendiği merkezdir. Zeugma’da bulunan Mars heykelinin göz akı gümüşten, göz bebeğinin etrafına ise daire biçiminde altın kakma yapılmıştır. Zeugma mozaiklerinden en çok bilinen çingene kızı mozaiğinde kulakta küpe ve diğer mozaiklerde de farklı mücevher örnekleri sıkça rastlanmaktadır. Bugün dünya müzelere ve özel koleksiyonlarda sergilenen yöreye ait pek çok mücevher, sikke ve değerli metallerden yapılmış süs eşyası vardır. Yine Zeugma’da darb edilen yegâne gümüş sikke, Caracalla (MS 198-217) döneminde kentte basılan “ Süreyi tipi” tetradrahmillerdir. Burada çıkarılan çok sayıda zengin kil tabletler bulunmaktadır (Erçelebi vd., 2010, s.13).

Ayntab (Gaziantep) kalesinin inşası ile ilgili bir efsaneye göre kale “Ayni” adında bir kız tarafından yaptırılmıştır. Bununla ilgili bir rivayete göre Ayni değerli yüzüğünü satarak kaleyi yaptırmaya başlar. İnşaat sırasında bir gün karşı yoldaki kalabalığı görür. Ayni kalabalığın sebebini sorar. Cenaze merasimi olduğu cevabını alınca buna çok üzülür. Madem sonunda ölüm var der ve inşaatı durdurur. Daha sonra başka bir kız bu yarım kalan kalenin inşaatını tamamlatır. Kalenin bir adı da “Kala-i Füsus” dur. “Füsus” yüzük taşı manasına gelir. Ayni’nin yüzüğü üzerinde kaleyi inşa edecek kadar değerli bir taş olması tahmin edilebilir. Bu örnekler bölgenin ve şehrin ekonomik, kültürel ve sosyal zenginliğine işarettir (Erçelebi vd., 2010, s.13).

Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait sikkeler Gaziantep Kalesi 2002 yılı kazı çalışmasında gün yüzüne çıkmıştır. Kaledeki arkeolojik kazı çalışmalarının ilerlemesi ile yeni bilgilerle karşılaşılacağı tahmin edilebilir.( Erçelebi vd., 2010, s.14)

Anteplinin günlük hayatının bir parçası olan takı Antep evi kapılarında da görmek mümkündür. “El şeklinde kapı tokmakları mutlaka sağ el olur, orta (yazar notu: veya yüzük) parmağında yüzük bulunur. Sağ el kuvveti, yüzük ise o evde bir aile yaşadığını ifade eder” sözleri Osmanlı Dönemi Antik Evleri kitabında yer almaktadır.

İmza yerine mühür kullanmanın yaygın olduğu dönemde taş ve metali oyma-kazıma sanatı olan hakkaklıkta kuyumculuğun bir yan dalıdır. Cemil Cahit Güzelbey mahalli Gaziantep Sabah Gazetesi’nde 1980’lerde bu meslek mensuplarını yazmıştır (Erçelebi vd., 2010, s.16).

Gaziantep el sanatları tez çalışmasında Hatice Düzey bu hakkaklardan Şerif ve Ali Niyazi adlı iki ustanın adını belirtmektedir.

19. yüzyılda gümüşten yapılmış saç tarağı, sigara takımı, kemer tokası, iğne, sürmedanlık gibi şeylerin Osmanlı Devleti’nde ilk defa açılan Amerikan Sergisine gönderildiğini ve bu sergiye ilk iştirak eden şehrin Ayntab olduğu Hasırcızade Mustafa Fehim Efendi’nin risalesinde yazılıdır.

Bu konuda yapılan detaylı bir araştırmada adı geçen takılar şunlardır: Fes, saç belikleri, üst dolak, poşu, gaze, penez, orta alınlık, zülüflük, göz boncuğu, duluk altını, şekke, tozak, çiçek, koz, yüksek başlık, hızma, küpe, beşibirlik, tek altın, gerdanlık, hamaylı, tabaka hamaylı, düz hamaylı, savatlı bilezik ve savatlı yüzük, omuz muskası, gümüş kemer, üzerlik veya nazarlık, halhal, üç etek, gelin tacı, pullu önlüktür.

Bölgede kullanılan takılar ayrı bir folklor özelliğine sahiptir. “Antep taç başlığı yüksekçe bir başlıktır. Bu başlığın içine kırmızı çuha veya fes giyilir. Fesin içi mukavva veya deri ile sertleştirilmiştir. Başlığın üzerinde gümüşten bir tepelik vardır. Tepeliğin uçlarından gümüşten pırpırlar sarkar. Sarkıntıların altına kefiye sarılır. Başlığın iki yanında, her iki yanağı kaplayacak şekilde gümüşten birer karış boyunda zülüf baskılar sarkar. Alın üzerinde mavi taşlı bir hilal vardır. Başlığın alt kenarına bir sıra altın dizilmiştir. İki kaş ortasına da bir ‘mahmudiye’ altını takılır. Arkada, bele kadar inen gümüş bağları olur. Bu taç başlık oldukça eski tarihi dönemlere inmektedir. Eskiden başlık malzemesinin tamamı altından yapılırken şimdi daha çok gümüş süslemelere rastlanmaktadır. (Erçelebi vd., 2010, s.17)

Çeşitleri oldukça çok olan tepeliklerin bir başka şekli de Gaziantep ve Kahramanmaraş yörelerinin gelin feslerinde görülmektedir. Bu fesler ince sim tellerin altın yaldızlanmasından sonra fesin tamamının, hiç boşluk bırakmadan nakış nakış işlenmesi ile yapılmıştır. Özellikle bu yöreye has olan gelin feslerinin bazılarından sim örgülü püsküller sarkar ve uçlarında pullar bulunurdu. Düğün adet ve gelenekleri konusunda 1958’de Uğurol Barlas (Türk Halk Bilimine ve kültürüne araştırma ve derleme çalışmalarıyla katkıları olmuştur) detaylı araştırmalar yapmıştır. Yine Barak bölgesi kıyafet ve takıları ayrı bir konudur. Bütün bu takılar nesilden nesileteberik (miras) olarak kalır ve kullanılmaya devam edilmektedir.

Gaziantep gümüş işlemeciliğinde ilde en eski olan usta Hasan Çalışıcı (Şekil 2) Cağıt, Çanakçı, Kertişe, Küştam ve Ayran köylerinde çok parçalı taç yerine kakma usulü ile yapılan yekpare gümüş fes (tepelik) kullanıldığını belirtmiştir.

Hasan Çalışıcı 1947 Gaziantep doğumludur. Gaziantep Lisesi mezunudur. Altı yaşındayken ağabeyi Sabri Çalışıcı’ nın kuyumcu olmasıyla bu işe başlamıştır. 2014 Mayıs ayındaysa artık emekli olma vaktinin geldiğini belirtip işi bırakmıştır.

Şekil 2. Hasan Çalışıcı

Sait Türkistanlı’nın babası Niyazi Bey Rusya’daki devrimden dolayı Medine’ye yerleştikten sonra oradan da ayrılıp 1918’de Ayntab’a gelmiştir ve Niyazi Bey daha çok altın alım satımı yapmıştır.

Sait Türkistanlı şehrin istiklal mücadelesinde mühim rol oynamış, cephane sıkıntısının çekildiği bir dönemde bomba dökümü imalatında görev almıştır. Tüfekçi Yusuf ve Sait

Türkistanlı’ nın rol aldığı olayı canlandıran belgeselin Genel Kurmay Başkanlığı’nca 1935’li yıllarda Mehmet Nuri Paşa Camii avlusunda filme çekildiğini fotoğrafçı Halit Ziya Biçer anlatmaktadır.

1923’te Cumhuriyetin kurulmasından sonra Gaziantep’te kuyumculuğun ustası olan Sait Türkistanlı’nın bir müddet yanında çalışan Musevi Mair (Mahir) usta altın imalatından başka elmas mıhlamayı da bilmekteymiş. Daha sonra Urfa’ya gidip orada kuyumculuğu geliştirmiştir ( Erçelebi vd., 2010, s.20).

Ayntab ismi Cumhuriyet’ten sonra Gaziantep olmuştur. Sait Türkistanlı bu dönemde köylerde en çok kullanılan gümüş hülliyattan işe başlamıştır. Yanında pek çok kişi yetiştirmiştir. Bunlar arasında Mehmet Alemli, Ahmet Karakaş, Müftah Arslanoğlu, Mahmut Uğurgel, Remzi Karslıgil gibi daha sonra kendileri de pek çok usta yetiştirmesine vesile olanlar vardır. Gaziantep’te gümüş işlemeciliği ile uğraşan ustalar en çok şu ürünleri üretmektedir ( Erçelebi vd., 2010, s.27).

Gümüş Gaytan; gümüşten yapılmış saç bağıdır. Bu saç bağı dokuz adet olup üst kısmında iki halka arasında olan bölüm telkari tekniği ile yapılmıştır. Bu bağların üç tanesinden birine de nazardan korunmak için mavi boncuk takarlardı. Eskiden köylerde gelin olacak kızlara takılır öldüğünde saçı kesilip çıkarılırdı. Kadınlar bu saç bağı ile günlük işlerini görüp tarlaya bahçeye gidip onunla yatar onunla kalkarlar, banyoya dahi saçlarındaki bu bağlarla girerlerdi. Gümüş gaytan kadınlar için çok önemli bir takıydı (Şekil 3).

Gümüş gaytan, Karaçomak, Hengirmen gibi ağa köyleri hariç: Zergne, Zevkir, Burç, Lohan Morcalı, Kızılhisar, Geneyik, Mizmiz, Mezere, Keriz (Muhacir osman), Karasakal, Mülk (Mülk köyleri altın ve gümüş takıda bütün merkez köylerinden daha ilerdedir), Ulumahzere, Almalı, Kerel, Sazgıl, Körkün, Oğuzeli, Hacar, Cağıdın, Pevirge, Kilisecik (Bayramlı), Sinan, Bedir, Etebek, Gürgünge, Beylerbeyi, Dütük, İncesu, Gücey (Aktoprak), Büyükaraptar-Küçükaraptar, Oyumsöğüt, İbreemli (İbrahimli), Ispatırın, İsmaan köylerinde bu takılar yaygın olarak kullanılırdı ( Erçelebi vd., 2010, s.39).

Şekke; fesin üzerine yanağın iki yanına gelecek şekilde takılır. İlk önce çuha fes alınır. Mali durumu iyi olanlar üzeri gümüş telle sırma işlemeli olan fesi alırlar. Üzerine de ayrı olarak gümüş tepelik alırlar. Şekke’ nin gümüşlü modelleri altın yaldızlıdır. Şekke’ nin ucunda sallanan paralarını maddi durumu iyi olanlar altından yaptırırdı. Durumu yeterince iyi olmayanlar ise altın taklidi olan “penes” kullanırlardı. Şekke’ de altınların yerine kullanırdı. Altın olanlarına da yirmilik gazi altın derlerdi. Bu yirmilik gazi altını zenginler kullanırlardı. Artık günümüzde bu altın Antep’te kullanılmamaktadır ama Muğla yöresinde alın boşluğuna dizilir Muğla Türkmenleri’ nde kullanılmaya devam etmektedir (Şekil 4).

Şekil 4. Şekke

Cağıt, Çanakça, Kertişe, vb. köylerde ekonomik durumu iyi olan fıstıkçılar daha pahalı olan tepeliğin ördekbaşı modelini alırlar. Fesin gümüşten yapılmış ağır kabartma işlemeli halidir.

Kazıma ve kabartma tekniğinde motiflerle süslenmiş altın yaldızlı ince gümüşten madalyon şeklinde bir takı olan taktakı, başın iki yanında fesin kenarına tutturulurdu. Çalma zinciri, fesin üzerine ve ön tarafına takılırdı (Şekil 5). Çalma zinciri, telkari, mıhlama ve kabartma tekniklerinin kullanıldığı küçük yapraklardan, telkari tekniği ile yapılmış hilal ve daire motiflerden oluşurdu. Genellikle telkari tekniği ile yapılmış arkası çengelli bir madalyondan ve biri diğerinden kısa iki tarafı ikişer sıra zincirden oluşan götürüngü de fese takılırdı. Üzerinde gümüş yaprakların bulunduğu zincirleri iki taraftan fesin arkasına tutturulurdu ( Erçelebi vd., 2010, s.40).

Şekil 5. Çalma Zincir

Boyunda kullanılan takılar yörelere göre değişmektedir. Herkeste kesin hamaylı olur. Hamaylı nazar amaçlıdır, içerisine muska konur. Hamaylılar silindir, üçgen ve dikdörtgen formlarındadır (Şekil 6). Üçgen şeklinde olanlara muskalık da denilmektedir. Silindir ve üçgen formları hem kadınlarda hem erkeklerde kullanılır. Ancak dikdörtgen formda olanı erkeklere özgüdür.

Şekil 6. Hamaylı

Boyunda ayrıca, Antep’in yakın köylerinde Antepli gerdanı (telkari kullanılır) pırpırı (Altta sallanan yapraklar pır pır ettiği için bu ad verilmiştir), menteşe gerdan (Menteşe gerdan beze dizilir, boyuna bağlanır. Nurgana yöresinde kullanılır, direkt elbiseye takılır. Elbiseye geçecek ucu sivridir, bu uca ilmecer adı verilir (Şekil 7). İlmecer kelimesi iliklemekten geldiği için bu şekilde kullanıldığı düşünülmektedir.

Şekil 7. İlmecer

Araban ve Kürt köylerinde Arnavut kösteği kullanılmaktadır. Boyuna kordon misali takılmaktadır. Adına inci de denilmektedir. Çok nazik, ince emekli işçiliği vardır. Çok ufak zincirler birleştirilerek düz halat gibi örülmektedir.

Yüzükler, el işçiliğiyle gümüşten yapılmakta, üzerinde renkli cam taşlar kullanılmaktadır. Evlenirken gelinin ağırlığınca gümüş de verseler kına yakılırken o günkü para ile iki liralık gümüş yapraklı yüzük geline takılmazsa kınayı yakmayıp kızı vermekten vazgeçerlerdi. Bu yüzük çok önemliydi muhakkak alınmalıydı.

Gaziantep’te gümüş işlemeciliği ile yapılan kadınlar için imal edilen takılar şunlardır; Yüzük: Yapraklı yüzük, koruklu yüzük, Yemen yüzüğü, savatlı yüzük

Bilezik: Telkari bilezik, savatlı bilezik, kurbağalı bilezik, koruklu bilezik, hasırlık bilezik. Küpe: Organ küpesi, dolaplı küpe, Halep küpesi.

Gerdanlık: Birecik gerdanı, Antepli gerdanı, Arpacık gerdanı, Hamaylı gerdanı, menteşe gerdanı.

Kemer: Telkari kemer, savatlı kemer, aşık kemer, kasnak kemer (Erçelebi vd., 2010, s.41). Özel formlarıyla dikkat çeken diğer takılar:

Pışpışı: Birbirinin içine geçen boy boy gümüş halkalarla bu halkalara tutturulmuş gümüş yapraklardan oluşan pışpışı, genellikle fesin kenarına tutturulurdu. Pışpışın başka bir formu ise kavisli kenarında küçük toplar sallanana, telkari tekniği ile süslenmiş, profilden görünen bir balta şeklindeydi.

Muska: Genellikle telkari tekniği ile yapılan muska üçgen şeklinde olurdu. Muskanın alt kenarında halkalarla tutturulmuş penes ya da altın paralar sallanırdı. Muskalar genellikle feslerin süslenmesinde kullanılırdı.

Yarımay: Şal deseni biçiminde olan yarımay, telkari ve taş mıhlama teknikleri ile süslenirdi. Yarımayların orta bölümleri renkli camdan olurdu.

Pişkoş: Telkari ve güverse tekniklerinin birlikte kullanılmasıyla yapılan pişkoş, içi boş bir küre şeklinde olurdu. Genellikle göğse takılarak kullanılan pişkoş, tek başına veya birkaçı bir zincirin ucunda olarak takılabilirdi (Erçelebi vd., 2010, s.42).

Benzer Belgeler