Gümüş rengi; sîm, sîm-ten, sîmîn, sîmîn-ten, gümüşî gibi Farsça sözcük ve terkiplerle klasik şiirde karşımıza çıkmaktadır.
Gümüş rengi şu başlıklar altında tasnif edilmiştir.
a. Ay
Ay renk ve parlaklık yönünden külçe gümüştür ve beyitte bu sebeple ayın gümüş tekneye benzetildiği görülmektedir. 121
121 Cemal Kurnaz, a.g.e., s. 471.
Şâdiliğin düğününün elemege ununu
Meh gümüş tekne güneş altun elektir dediler (Hayâlî Divanı, sf. 321, Mukattaat 16, 2.
beyit)
b. Çadır
Şiirlerde bazen sevgilinin güzelliği çadır olmakta onun için dökülen yaşlar bu çadırın gümüşten ipleri olmaktadır.122
Hayme-i sîm ki mercân budağıdır diregi
Yel olup salınıcak görenin oynar yüreği (Ahmet Paşa Divanı, sf. 311, Kıt’a 34)
c. Giyim-Kuşam
Değişik renklerde beyitlerde yer alan dîbâ ve kabâ gümüş rengi ile de karşımıza çıkmaktadır.
Yine ol sancak-ı zerrîn-ser ü sîmîn-kabâ kıldı
Livâ-yı subh-ı nûrânî gibi rûşen bu eyvânı (Bâkî Divanı, sf. 33, Kaside 14, 4. beyit)
Gümüş renginde bir dîbâ biçinmiş cedvel-i sîmîn
Velîkin hâre gibi mevci var şeffâf u nûrânî (Nedim Divanı, sf. 50, Kaside 11, 59.
beyit)
ç. Gözyaşı
Gözyaşı aralıksız akmasıyla iplik ve tel, tabii rengiyle de ‘sîm-âb’ halindedir.123 Yine gözyaşının gümüş veya gümüş paraya teşbihi, rengi, şekli ve parlaklığı yönünden olmaktadır.124
122 Harun Tolasa, a.g.e., s. 350.
123 Harun Tolasa, a.g.e., s. 350.
124 Cemal Kurnaz, a.g.e., s. 383.
Eşk-i sîm ü rûy-i zerdüm nakdini izhâr idüp
Dôstum uşşâk içinde beni Kârûn eyledün (Fatih Divanı ve Şerhi, sf. 128, 38. gazel, 3.
beyit)
Eşk-i sîm ü rûy-i zerdin yoluna harc eyleyüp
‘Avnî bir gün dôstum kendüye yâr eyler seni (Fatih Divanı ve Şerhi, sf. 232, 70.
gazel, 5. beyit)
Eşk ile derûnı sîm-endûd
Âh ile bîrûnı anber-âlûd (Fuzulî, Leylâ ve Mecnun, sf. 546)
Bir kebûterdir hâyâl-i zülf-i yâr ey dîde kim
Eşk-i sîmînünden ayağına halhal eyledin (Hayâlî Divanı, sf. 183, 273. gazel, 2.
beyit)
Şükrâne sîm-i eşk gerek görmege yüzün
İnce belini kocmağa cân der-miyân gerek (Hayâlî Divanı, sf. 193, 300. gazel, 2.
beyit)
Sîm-i eşkinden yürütsün sikkesin ol şâh-ı derd
Hutbe-i aşk adına bî-iştirâk olmak gerek (Hayâlî Divanı, sf. 193, 301. gazel, 4. beyit)
Merdümleri gözümün nezrini sîm-i eşkin
Yağdırsalar aceb mi dağımdır er çerâğı (Hayâlî Divanı, sf. 298, 601. gazel, 2. beyit)
Sîm-i eşki her kimin yolunda îsâr olmadı
Ol metâ’ına bu bâzârın harîdâr olmadı (Hayâlî Divanı, sf. 309, 633. gazel, 1. beyit)
d. Su / Buz
Şiirlerde suyun en önemli bir yönü de saydam olmasıdır. Parlak ve berrak oluşu125sebebiyle gümüş rengi ile nitelenmektedir. Yine ilgili beyitte kış günlerinde
125 Harun Tolasa, a.g.e., s. 436.
çatılardan sarkan buz kütleleri parlaklığı ve şekli dolayısıyla dudaklardaki gümüş renkli neylere benzetilmektedir.126
Etmiş meger ol riyâzı Mevlâ
Yekpâre gümüş suyı-yla irvâ (Şeyh Galib, Hüsn ü Aşk, sf. 154)
Sultân-ı dey etdi şehri tezyîn
Düşdi leb-i bâma nây-ı sîmîn (Şeyh Galib, Hüsn ü Aşk, sf. 278)
e. Ten
Klasik Türk şiirinde daha çok rengi ile ele alınan sîm sevgilinin bedeni, çenesi, kolu, eli, burnu ve yüzü için kullanılmaktadır.127 ‘Sîm-ber, sîm-ten, sîmîn-ber, sîm’
ifadeleriyle sevgilinin teninin beyazlığı, tazeliği ve parlaklığı kastedilmektedir.128 Sevgilinin vücudu beyaz renginden dolayı gümüşe benzetilmekte ‘sîm-ten sîm-beden’
gibi ifadeler doğrudan ona isim olmaktadır.129
Gam darbın urdu yüzüme bir sîm-ten dedi
Ol sikke hoş yaraştı bu dinârım üstüne (Ahmet Paşa Divanı, sf. 60, Kaside 17, 4.
beyit)
Zâr ü zerd oldum gamından bâri lutf et beline
Kolumu ey sîm-ten zerrîn kemer kıl dâ’imâ (Ahmet Paşa Divanı, sf. 120, 2. gazel, 11.
beyit)
Dest-i sîmînînde sâkinin kadeh gören dedi
Zevrak-ı zerrînle zeyn olmuş kerem ummânıdır (Ahmet Paşa Divanı, sf. 162, 89.
gazel, 8. beyit)
126 Muhammet Nur Doğan, a.g.e., s. 279.
127 İskender Pala, a.g.e., s. 354.
128 Harun Tolasa, a.g.e., s. 281.
129 Cemal Kurnaz, a.g.e., s. 295.
Vücûdu ham gümüşden beyâz gülden nerm
Boyu henüz yetişmiş nihâlden hem-vâr (Nedim Divanı, sf. 31, Kaside 7, 6. beyit)
Ya eylemiş ola bir dil-rübâ-yı sîm-endâm
Bu haclegehde der-âgûş-ı şâhid-i âmâl (Şeyh Gâlîb Divanı, sf. 99, Kaside 29, 4.beyit)
Mestâneliğim bir büt-i sîmîn-ten içindir
Kan ağladığım bir gül-i ter-dâmen içindir (Nailî Divanı, sf. 173, 42. gazel, 1.beyit)
Miyânını firâkınla sararmış kollara kocdur
Belinde sim-ten dilberlerin zerrin kemer hoşdur (Hayâlî Divanı, sf. 152, 185. gazel, 4. beyit)
Bir ba’is-i hayât nigârın helâkiyem
Bir zer kaba vü sim tenin sîne-çâkiyem (Hayâlî Divanı, sf. 202, 325. gazel, 1. beyit)
Mihnet oldu eritmeyicek zer gibi ruhum
Ey sîm-ten bu müşkülümü eyle hal dedim (Hayâlî Divanı, sf. 204, 332. gazel, 4.
beyit)
Kime mecbûram o sîmîn-bere sor sorma bana
Derdim ol şûh-ı perî-peykere sor sorma bana (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 277, 3.
gazel, 1.beyit)
N’ola nakd-i sirişkim su yerine harc edersem ben
Bu ısrâfa sebeb bir dilber-i sîmîn-ten olmuşdur (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 301, 37.gazel, 7.beyit)
Vücûd-ı sîm-gûnın eyledikde ol perî teslîm
Görenler VÂSIF’ı sandı emîn-i ma’den olmuşdur (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 301, 37.gazel, 8.beyit)
Bir bûsesi bin gence bedeldir hem ucuzdur
Ol sîm-tenün hüsnine kıymet budur işte (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 358, 120.gazel,2.beyit)
Zülfine dil-beste bûy-ı feslegen Gerden-i sâfına ‘âşık yâsemen Gonca-fem sîmîn-ten ü nâzik-beden
Böyle olsun ger olursa dil-rübâ (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 379, Murabba 6,4.bölüm)
Egmiş fesini turrasın o sîm-ten açmış Sandım ben ise bâgçede top feslegen açmış Gördükde dedim sînesini yâsemen açmış
Nâz ile süzüp nergis-i çeşmün dedi fulya (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 382, Murabba 10,4.bölüm)
Goncasın çık bâğa seyr et gülşeni Sînen aç görsün semen sîmîn teni Cümle ezhâr-ı çemen bekler seni
Lâlezâra gel Çerâgân vaktidir (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 414, Murabba 54, 3.
bölüm)
Mest olup açdıkda o sîmîn teni Sanır ada tavşanı gören seni Sardı gâyet sevdâm âgâh et beni
Sünbül-i zülfün mü bu şeb-bû mudur (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 416, Murabba 57, 4. bölüm)
Kesdirip tenzûyî şâldan fermene Yaraşır kesdirsem ol sîmîn tene Sarılıp sıksam misâl-i mengene
Pek yaraşmış sana tenzûyî libâs (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 421, Murabba 63, 4.
bölüm)
Beni ey şûh-ı sîmîn-ten Görür görmezlenirsin sen Be vaz geç yanmışım senden
Ne rahmun var ne insâfun (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 426, Murabba 71, 4. bölüm)
Bir siyeh hâl-i mu’anber Var ki ruhsârında ‘anber Şimdi ey şûh-ı sîmîn-ber
Sanadır meyli cihânun (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 427, Murabba 72, 4. bölüm)
Ey benim sîmîn tenim Sendedir gönlüm benim Ben senün efgendenim
Sendedir gönlüm benim (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 442, Murabba 95, 1. bölüm)
Geçenlerde sana hâtırda mı bir söz demişdim ben O gün hattâ bana gâyet gücenmişdün efendim sen Ne inkâr eyleyem sagdan saga ey şûh-ı sîmîn-ten
Benim şimdi degülsün hayliden hâtır-nişânımsın (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 457, Murabba 115, 3. bölüm)
Gördükçe sen şûh-ı şeni Sandım letâfet gülşeni Açıp o sîmîn gerdeni
Kendüne bend etdün beni (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 503, Murabba 178, 1. bölüm)
Sevdim ol sîmîn-beri Var derûnumda yeri Kim sever ol dilberi
Olur elbet serserî (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 506, Murabba 183, 1. bölüm)
N’işleyem ey sîm-ten Düşmüşem ‘aşkuna ben
Sen gibi dilber seven
Olur elbet serserî (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 507, Murabba 183, 3. bölüm)
Yandım ol sîmîn-bere Geldi bu hâlet sere Dil veren ol dilbere
Olur elbet serserî (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 507, Murabba 183, 4. bölüm)
N’olur ey serv-i sîmîn-ten Gâhî tenhâ bezme gel sen Dinlemezsin n’işleyem ben
Sen a hercâyî recâyı (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 509, Murabba 187, 3. bölüm)
Söz yokdur o sîmîn-tene İllâ o billûr gerdene İznün olursa bendene La’l-i lebünden bûsene
Pek hâhişim var bu sene (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 520, Murabba 197, 1. bölüm)
VÂSIF varıp ol dilbere Ol dilber-i sîmîn-bere Tâ gelmedikçe bir yere
‘Âlemde ‘îş u nûş-ı câm
Sensiz bana olsun harâm (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 527, Murabba 204, 5. bölüm)
Seyr eyleyip sîmîn-berün Bûs eyledim la’l-i terün Olsa n’ola dilde yerün Ârâm-ı cânımsın benim
Rûh-ı revânımsın benim (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 532, Murabba 210, 2. bölüm)
Bezm-i agyâra ne dem ol şûh-ı sîmîn-ten gider
Sabr ü ârâm-ı tahammül der-‘akab benden gider (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 677, Kıt’alar 27, 1. beyit)
Va’d eyleyicek vaslını dünyâ benim oldu
Bu şevka sebeb ol meh-i sîmîn-tenim oldu (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 680, Kıt’alar 35, 1. beyit)
Nakd-i ‘akl ü fikrimiz hep yâr-ı sîmîn-berdedir
Şunda bir dil vardı kalmış ol dahı dilberdedir (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 680, Kıt’alar 37, 1. beyit)
Sîne-bendün feth edip açdıkça sen sîmîn tenün
Ben ne renge girdiğin kıldım temâşâ gülşenün (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 682, Kıt’alar 44, 1. beyit)
Basalı bagrıma VÂSIF ben o sîm-endâmı
Yatur ‘aşkı dil-i vîrânede gencîne gibi (Enderunlu Vâsıf Divanı, sf. 686, Kıt’alar 59, 2. beyit)