• Sonuç bulunamadı

Partilere Göre Üst Düzey Değerler

3.3 Ölçek Boyutlarında Farklılaştıran ve Birleştiren Değerler

3.3.2.4 Güçlü İktidar ve İstikrar İçin Eşitlik

Etnik kimliğe dayalı siyaset kavramının etkili olduğu Türkiye koşullarında araştırmaya katılanların kimlik siyasetine nasıl baktıkları ve bu siyasi anlayışın oy verme davranışını etkileyip etkilemediğini anlamak için şöyle bir ifade yer almıştır; “Siyasi partilerin kendilerini

etnik kimlikler üzerinden tanımlaması oyumu etkilemez” (M33). Aidiyet ve eşitlik değer

alanına yaslanan bu ifadeye bu boyuttaki katılımcıların yüzde 42,81’i “katılıyorum” diyerek, etnik kimlik siyasetinin oy verme davranışı üzerinde etkili olmadığını belirtmiştir. Sonuçlar, etnik kimlik siyasetini önemsememe açısından kadınlarla erkekler, gençlerle yaşlılar arasında

127

fark olmadığını, anlamlı farkların eğitim, gelir ve bölge değişkenlerinde ortaya çıktığını göstermiştir.

Farklı eğitim seviyesindeki katılımcıların yüzde 42,81’i etnik kimlik siyasetinin oyunu etkilemeyeceğini söylerken (“katılıyorum” diyenlerin oranı), yüzde 32,91’i “oyum etnik kimlik siyasetinden etkilenir” demiştir (“katılmıyorum diyenlerin oranı). İlkokul mezunlarının neredeyse yarısı (%49,58) etnik kimlikler üzerinden siyaset yapılmasının oyunun rengini değiştirmeyeceğini belirtmiştir. Eğitim seviyesi arttıkça bu konudaki hassasiyet artmış ve yaklaşık 1/2 olan oran 1/3’e düşmüştür. Lisansüstü mezunlarının yüzde 32,62’si “etnik kimlik siyasetini oy verirken önemsemem” demiştir. Bu sonuçları yüksek eğitimlilerin etnik kimlik siyasetine daha mesafeli oldukları şeklinde yorumlamak mümkündür.

Gelir düzeyi ile milliyetçi eğilimler ve etnik siyasete yönelik tutum arasındaki ilişki değerlendirildiğinde, tüm gelir gruplarında “etnik kimlik siyaseti oyumun rengini etkilemez” ifadesini destekleyenlerin oranı (%42,81) desteklemeyenlerden (%32,92) fazladır. Gelirin artmasıyla beraber aidiyet temelli siyasete olan destek azalmıştır. Alt gelir grubundakilerin (1400’den az) yüzde 41,6’sı bu ifadeye katılırken, üst gelir grubundakilerin (6300’den fazla) yüzde 36,72’si katıldığını ifade etmiştir. Katılamama durumu da benzer şekilde gelir arttıkça yüzde 36,2’den yüzde 47,45’e yükselmiştir. Tüm bu rakamlar “Orta direk” diye tabir edilen orta sınıf gelir grubundaki seçmenin (3500-6300) diğer gelir gruplarına göre etnik siyasete çok daha fazla mesafeli olduğunu göstermiştir (%47,11). Üst gelir grubundakilerin ise neredeyse yarıya yakını (%47,45) daha milliyetçi bir tavırla konuya yaklaşmış ve etnik söylemlerin etki alanından uzaklaşmıştır.

Şekil 62. “Siyasi partilerin kendilerini etnik kimlikler üzerinden tanımlaması oyumu etkilemez”(M33) ifadesine gelir ve bölgeye göre katılım oranı

Türkiye siyasi haritasını gözümüzün önüne getirdiğimizde bölgelere göre zikzaklar çizen bir dağılımla karşılaşıyoruz. Şehirler açısından değerlendirildiğinde, Bursalı (%61,58), Zonguldaklı (%55,1) seçmenin yarıdan fazlası ve Malatyalı (%44,86) seçmenin yarıya yakını etnik kimlik siyasetini oy verirken dikkate almadığını söylemiştir. Bu illerde etnik kimlik siyasetinin oy verme davranışını etkilemediğini ifade edenlerin oranı diğerlerinden yüksektir.

0 5 10 15 20 25 30 35 40 45 50 Katılma

Durumu Orta DüzeydeKatılma KatılmamaDurumu

1400’den az 1400-3500 3501-6300 6300’den fazla 0 10 20 30 40 50 60 70 Katılma

Durumu Orta DüzeydeKatılma KatılmamaDurumu

İzmir Tekirdağ İstanbul Bursa Antalya Zonguldak Ankara Kayseri Gaziantep Malatya Trabzon Erzurum

128

“Etnik kimlik siyaseti oyumu etkiler” diyenlerin en fazla olduğu iller ise Kayseri (%47,89), İzmir (%45,18) ve Trabzon’dur (%44,37). Bu illerde, etnik kimlik üzerinden siyaset yapılmasının oyunu etkileyeceğini söyleyenlerin, daha milliyetçi ve etnik siyasete mesafeli bir duruşa sahip olanların oranı diğer illere göre fazladır.

Siyaset kavram olarak devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı olarak tanımlanır. Bu işleri düzenleme ve yürütmek için iktidara gelen partilerin siyasal otoriteyi kendi düşünce ve çıkarları doğrultusunda kullanmaları ve kendilerini iktidara taşıyan grup, sınıf ve kesimlerin haklarını ve çıkarlarını korumaya ve kollamaya çalışmaları ise doğal karşılanır. Nitekim demokratik kurallar çerçevesinde seçilmiş iktidarın, kendisine oy vermeyen kesimlerin de haklarını korumak, yasal sınırlar içinde kalmak koşuluyla siyasal otoritenin olanaklarından yararlanma hakkı mevcuttur (Çelebi, 2010:179). Ancak partilerin, yalnızca temsil ettikleri kesimlerin çıkarlarını savunmaları çoğunluğu yakalama şansını ortadan kaldırır. Zira bu işlerin yürütülmesinde eşitlik önemli bir değerdir. Öyle ki siyasetin eşitsizlik-eşitlik kavram çifti üzerinde inşa edildiği yönünde görüşler vardır (Urhan, 2016:109). Bu bağlamda teorik olarak kamu alanının bütün kurumlarını içeren dolayısıyla da kamu çıkarını ve ortak faydayı temsil eden devletin otoritesini eyleme geçiren yönetimin/iktidarın tarafsız olması, her bireye eşit yaklaşması ve fırsat sunması beklenir (Heywood, 2015:30). Ancak modern siyaset anlayışının insanların doğuştan niteliksel eşitlik içerisinde olduğu anlayışına ve bu yöndeki siyasi kabullere rağmen, uygulamada partizanca davranışların yaygın olduğu görülmektedir. Bunu anlamak üzere araştırmada şöyle bir ifade yer almıştır;

“Öncelikle kendi seçmenlerine fırsat yaratan siyasi partiye oyumu veririm” (M7). “İktidar nimetlerinden yararlanmak” anlayışı çerçevesinde yorumlanabilecek bu ifadenin dayandığı değerler “eşitlik” ve “aidiyet”tir. Temel olarak siyaset kurumunun toplumun her kesimi için politika üretmesi, toplumun tüm kesimlerine eşit mesafede durması gerekir. Öncelikle kendi seçmenine fırsat yaratan anlayışın ne oranda kabul gördüğünü anlamaya yönelik bu ifadeye katılmayanların oranı yüzde 56,09’dur (“katılıyorum” diyenlerin oranı %27,11). Ölçekte en fazla itiraz edilen madde olması yanında ayrıca “hiç katılmıyorum” diyenlerin oranının yüzde 30,58 ile en yüksek olduğu madde olması da gayet anlamlıdır. Bu açıdan toplumun siyaset kurumunun herkese eşit mesafede olmasını önemsediğini ve bu durumun oy verme eğilimlerini etkilediğini söylemek mümkündür.

Demografik değişkenler açısından durum değerlendirmesi yapıldığında, yüksek eğitimlilerin diğerlerinden, üst gelir grubunun alt gelir grubundan farklılaştığı görülmüştür.

Eşitlik kavramının kurumsal eşitlik, biçimsel eşitlik ve fırsat eşitliği olmak üzere üç şekli vardır. Kurumsal eşitlik, yaşamlarının eşit ahlaksal değere sahip olması anlamında insanların eşit doğdukları fikrini içerir. Biçimsel eşitlik, insanların toplumsal yaşam içerindeki haklarını ve yetkilerini belirleyen, en açık ifadesini hukuk karşısındaki eşitlikte ve “tek adam tek oy” olarak siyasetteki eşitlikte bulan eşitlik anlayışıdır. Fırsat eşitliği ise her hangi bir konuda herkesin aynı başlangıç noktasında bulunması ya da eşit yaşam şansına sahip olmasıdır (Heywood, 2015:174).

129

Eğitim düzeyi ile kendi seçmenine fırsat yaratma anlayışı arasında anlamlı ve güçlü bir negatif ilişki saptanmıştır. Eğitim düzeyi arttıkça partizan uygulamaları hoş karşılamama ve oy verme davranışına yansıtma eğilimi artmıştır (lisansüstü mezunlarının katılmama oranı %73,24). Bunu toplumun tüm kesimlerine eşit mesafede durma beklentisi olarak da yorumlayabiliriz. Eğitim düzeyi düştükçe “bal tutan parmağını yalar” anlayışı olan desteğin büyük ölçüde arttığı görülmüştür (ilkokul mezunlarının ifadeye katılma oranı %34,46 ile lisansüstü mezunlarının iki katından fazla).

Şekil 63. “Öncelikle kendi seçmenlerine fırsat yaratan siyasi partiye oyumu veririm” (M7) ifadesine eğitim ve bölgeye göre katılma oranı

Gelir açısından da benzer bir durum söz konusudur. Gelir düzeyi yükseldikçe kendi seçmenini ön planda tutan anlayışa destek azalırken, gelir düzeyi düştükçe bu yöndeki eğilimin güçlendiği gözlenmiştir. Genel olarak tüm bölgelerde partizan uygulamalara karşı çıkma ve eşitlik beklentisinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz (%56,91). Trabzon (%82,12), Bursa (%69,93) ve İzmir’de (%69,76) kendi seçmenine fırsat yaratma anlayışını onaylamama ve eşitlik değerini öne çıkarma eğilimi diğer yerlere göre fazladır. Buradaki istisna ise Türkiye genelinde bu ifadeye en fazla destek verenlerin bulunduğu İstanbul’dur. İstanbul’da kendi seçmenine fırsat yaratma anlayışını destekleyenlerin oranı yüzde 42,38 ile karşı çıkanlardan (%31,57) daha fazladır.