• Sonuç bulunamadı

3.2. BİLİNÇALTI REKLAMI OKUMAK

3.2.1. Reklamı Okuma Yöntemi Olarak Göstergebilim

3.2.1.1. Göstergebilimin Tanımı ve Gelişimi

3.2.1.1.1. Gösterge Kavramı

Göstergebilimde anlamın en küçük birimine gösterge denilmektedir. Kendisi o şey olmadığı halde, o şeyi çağrıştırarak iletişim sağlayan ve bir başka şeyi temsil eden her şey bir göstergedir. Göstergebilimin temel inceleme birimi olan göstergeye çeşitli bilim adamlarının yaklaşımı ve kuramları farklı olmaktadır. Bu çalışmada, öncelikle bu bilimin Avrupa ve ABD'deki kurucularından başlayarak gösterge tanımlarına yer verilmektedir.

Göstergebilimciler için gösterge mutlaka iki parçadan oluşur: Gösteren ve gösterilen. Örneğin “sözcük” sözcüğü -harfler ve sesler toplamı- bir gösterendir ama onun temsil ettiği yine başka birşeydir: “Gösterilen.” Edebiyatta gösteren ve gösterilen ilişkisi bu sanatın merkezinde yer alır. Şiir bir yandan seslerden (gösterenler) diğer yandan anlamlardan (gösterilenler) oluşan yapılar inşa eder ve bu ikisi arasındaki ilişki büyüleyicidir. Gerçekten şiirdeki hazzın çoğu tam da burada, ses ve anlamın dansında yatar.105

104 John Fiske; İletişim Çalışmalarına Giriş; çev. Süleyman İrvan, Ankara: Bilim ve Sanat, 2006,

s.62

Bir gösterge -ister nesne, ister sözcük ve isterse resim olsun- bir kişi ya da bir grup insan için özel bir anlamı olan oldukça basit birşeydir. Tek başına ne şeydir, ne de anlamdır; ikisi bir aradadır.

Gösterge, gösterenden, maddi nesne ve onun anlamı olan gösterilenden ibarettir. Bunlar sadece analitik amaçla birbirinden ayrılmışlardır. Pratikte bir gösterge daima şey-artı-anlamdır.106

Saussure göre; “Dil göstergesi bir nesneyle bir adı birleştirmez, bir kavramla bir işitim imgesini birleştirir.” Her gösterge görüntü, nesne ve ses “gösteren” (göstergenin fiziksel boyutu) ile temsil ettiği kavram yani “gösterilenden” (göstergenin kavramsal boyutu) oluşmaktadır. Göstergebilimde “gösterge” sözcük, görüntü ya da anlam üreten herhangi bir şey olabilir. Her gösterge, “gösteren” yani göstergenin maddesel, fiziksel varlığı ve “gösterilen” denilen kavramdan meydana gelmektedir.

Saussure'un önerisine göre, dilde gösterenle gösterilen arasında nedensiz bir ilişki kurulmakta, dolayısıyla mantıklı bir bağlantı bulunmamaktadır. Yazılı dilde YAĞMUR göstergesi altı harfin bir araya gelmesinden oluşan “gösteren” ve havadaki buharın su damlaları durumunda yere düşmesi olarak kabul ettiğimiz bir olgu, yağmur kavramı ya da fikri olan “gösterilenden” meydana gelmektedir.

Peirce’in gösterge tanımı ise şöyledir:

“Bir gösterge ya da representamen, bir kişi için, herhangi bir şeyin yerini, herhangi bir bakımdan ya da herhangi bir sıfatla tutan şeydir. Birine yöneliktir, bir başka deyişle bu kişinin zihninde eşdeğerli bir gösterge ya da belki daha gelişmiş bir gösterge yaratır. Yarattığı bu göstergeyi ben birinci göstergenin yorumlayanı olarak adlandırıyorum. Bu gösterge bir şeyin yerini tutar; yani nesnesinin...” Bu tanımda belirginleşen gösterge (representamen), yorumlayan ve nesne kavramları C. S. Peirce'in metin üzerinde gerçekleştirdiği en önemli üçlü ayrımlarından biridir.

106 Judith Williamson, Reklamların Dili -Reklamlarda Anlam ve İdeoloji, Ankara:Ütopya, 2001,

Peirce göstergeleri; ikonlar, belirtiler ve simgeler olmak üzere üçe ayırmaktadır. Gösterge bir fotoğraf ya da harita örneğinde olduğu gibi nesnesini temsil eder, ikon’dur. İkonlar nesnelerine aynen benzemektedir. Gösterge yağmur, duman gibi tam olarak nesnesine bağlanır, belirti’dir. Belirti göstergelerinde gösterenle gösterilen arasında nedenli bir bağ bulunmaktadır. Gösterge saymaca olarak nesnesine bağlanır (sözcükler gibi) simge’dir. Simgelerde biçimle içerik arasındaki ilişki nedenli değil uzlaşmaya bağlıdır, yani niyetlidir.

Peirce'in öne sürdüğü gösterme süreci, bir şeyin ya da kişinin üçüncü bir şey (gösterge/işaret) aracılığıyla o anda doğrudan etkili olmayan bir şeyin farkına varılmasını sağlamaktır. Bu tanımlamayı Charles William Morris şu örnekle açıklamaktadır: “Belli bir türdeki düdük sesini (gösterge) duyan kişi (yorumlayan), bu düdük sesinin yaklaşmakta olan bir trene (nesnesi) ait olduğunu anlar” Düdük sesi artık onu duyan kimse tarafından yorumlanmaktadır.

Greimas tüm metinlerde anlamın ortaya çıkışını sağlayan, tüm metinlerde ortak olan bir anlam ekseninin olduğunu ifade eder. Bu anlam eksenini oluşturan metindeki düzlemler ise;

Temel Anlamsal Boyut: En derin yapıdır. Yaşam düzlemi ve karşıtlıkları içerir.

Temel Anlamsal Boyut ve Söz Dizimsel Anlatı Boyutu: Metnin derin yapısıdır.

Yaşam düzlemindeki temel karşıtlıklarla hesaplaşır.

Sözdizimsel Anlatı Boyutu ve Yüzeysel Boyut: Metnin yapısıdır. Bir hesaplaşma bireysel bir yapıta dönüştürülür. 107

Greimas’tan önce de genel olarak tüm metinlerde ama özellikle edebiyat metinlerinde hemen hemen iki anlamsal düzlemin bulunduğu ifade edilmiştir. Ancak Greimas’ın anlam düzlemlerine getirdiği en önemli yorumlardan birisi temel anlamsal boyut düzlemidir.

Temel yapı ya da mantıksal anlamsal yapı diye adlandırılan düzey anlam evreninin en soyut, en derin düzeyidir. Greimas’ın üçüncü boyutu olan temel anlamsal boyut “öteki iki boyutun daha gerisinde yatan derin anlamdır. Bu boyutta metin, edebiyat dışındaki bazı dizgeler ile ilişki kurar.108

Bu boyut, dünyayla ve yaşamla ilgilidir. Dünyadaki temel karşıtlıklar üzerine kuruludur. Her metin, hatta bir metnin içindeki her kesit, bazı temel karşıtlıklar üstüne kurulur ve bu temel karşıtlıkların değişimini ve dönüşümünü ele alır. Bu karşıtlıklar şemasını Greimas bir dörtgen olarak düşünür ve buna göstergebilimsel dörtgen adını verir”109