• Sonuç bulunamadı

Araç-gereç yetersizliği, atölyenin bulunmayışı, sınıflarda öğrenci sayısının fazlalığı, liselerde görsel sanatlar dersinin seçmeli ders olup haftada bir ders saati olması ve ders amaçlarının belirsiz olması gibi hususlar nedeniyle sanat eğitimi dersi okul programlarının en sorunlu alanlarından biridir. Önem sıralamasında hep sonlarda yer alır.

Ayrıca ortaokul dönemi kişinin, fiziksel, psikolojik ve toplumsal olarak birçok yoğun değişmelerin ortaya çıktığı uyuşmazlıklar ve çatışmalar dönemidir. Geleceğin toplumunu oluşturacak ortaokul öğrencisinin kişilik yapısı da yeterince bilinmemektedir (Çakır, 1990: 118).

2.7.1. Amaç Karmaşası

Ortaöğretimde resim-iş dersinden beklentiler çok çeşitlidir.

- Çocuğun, gencin kendini özgürce anlatması, bu yolla yaratıcılığının gelişmesi (Löwenfeld, 1947’den aktaran Kırışoğlu, 1990: 91).

- Akla dayalı derslere karşı duyguları işleyerek denge kurmak. - Kişinin kendini kanıtlaması, kimliğini bulması.

- Akademik alanların öğreniminde kolaylık sağlamak, problem çözme yöntemlerine katkıda bulunmak.

19

Pek çok işlev resim-iş dersi amaçları içinde yer alır. Resim iş dersinden beklenen bu kadar çok işlev, çocuğun ve gencin çok yönlü gelişmesine yönelik olmasına karşılık, dersi sıradan ve önemsiz olmaktan kurtaramamıştır. Resim-iş dersinin bu amaç dağınıklığının önemli bir nedeni dersin sağlam bir temelden yoksun oluşudur (Kırışoğlu, 1990: 91-92).

Amaç her şeyden önce çocuğun doğuştan getirdiği güçleri çok küçük yaşta tanıyıp sanatsal yönde geliştirmektir. Bu gücü yeteneğe dönüştürme yolunda çocuğa ve gence görmeyi öğretmektir, görsel ayrımsama kazandırmak, yaşantılarını sanatsal bir forma dönüştürmeyi öğretmek, gereci beceri ile kullanarak anlatımsal bir bütünlük yaratmayı öğretmek resim-iş dersinin temel amaçlarıdır (Kırışoğlu, 1990: 92-93).

2.7.2. Öğretmen Faktörü

Ortaöğretimde resim-iş öğretmeninin görevi daha bir dikkat ister. Çünkü çocuğun nasıl ki boyu büyüyor, fiziği gelişiyorsa aklı, yeteneği, dikkati de bu yaşlarda daha süratli gelişmektedir. Çocuğa bu dönemde yapılacak yardım, açıklamalarla dikkati çekmek, ona yol göstermek; ancak kesinlikle ne yapması gerektiğini söylemeden, konuya özgün bir yaklaşımla, yeni kompozisyonlar yaratmasını sağlamaktır (Arıcı, 1990: 269).

“Ergenlik dönemindeki fiziksel değişikliklerle birlikte ortaya çıkan ruhsal değişiklikler gençlerin aşırı duyarlı olmalarına neden olmaktadır. Otoriteye tepki, alınganlık, kendine ve başkasına güvensizlik, kötümserlik gibi olumsuzluklar eğitimi güçleştiren etmenlerdir. Sanat eğitimcisine duyulan kesin güven, bu dönemde ortaya çıkan olumsuzluklardan gençleri koruyabilmelidir” (MEB, 2009: 24). “Etkili bir sanat eğitimi etkinliği, yeterli programlar geliştirilmesi kadar onu uygulayacak olan öğretmenlerin, sanat eğitimcilerinin gerekli bilgi ve anlayış ile donatılmış olmalarına bağlıdır” (San, 1977’den aktaran Buyurgan ve Buyurgan, 2007: 19).

“Öğretmenler eğitim-öğretim sürecinde çocuktaki zihinsel ve bedensel gelişmeleri göz önüne almalıdır. Onlara bilgi verirken, deneyim kazandırırken seviyeye uygun anlatımlar yapmalı, yöntem ve teknikler uygulatmalıdır. Ayrıca her öğrencinin kişisel gelişimine de dikkat ederek kendi içinde gelişimini sağlamalıdır” (Buyurgan ve Buyurgan, 2007: 38). “Sanat eğitiminde belirli bir metod yoktur ancak uygulama ilkeleri vardır. Her öğretmen metodunu kendisi geliştirir. Bu da sanatına, bilgisine ve deneylerine dayanır” (Büyükişleyen, 1977’den aktaran Gel, 1990: 188 ).

Sanat eğitimi ve çocuk psikolojisi alanlarında yapılan inceleme ve araştırmalarda, resim-iş öğretmeninin, öğretmenliği yanında sanatçı kişiliğinin de olması görüşünde birleşmektedir. Öğretmenin, mesleği gereği sanatçıdan farklı yönleri vardır. Sanatçı, yaratıcı bir insandır ve sanatı yaratıcılığı ile ortaya çıkar. Öğretmen de yaratıcı bir insandır. Fakat onun yaratıcılığı hem sanatı hem de öğretmenliği ile ortaya çıkar. Bu nedenle öğretmenin sanatı anlaması, sanatçıların eserleri yanında kendi eserlerini de öğrencilere tanıtması ve onları yönlendirmesi gerekir. Öğretmen eğitici düşüncelerle sanatçı çabaları kendinde toplayan kişiliği yanında, sanat eğitimini anlayacak kadar yaratıcı, sanat problemlerini bilecek kadar sanatçı, çocuklarla ilgilenecek kadar sabırlı ve hoşgörülü olmalı; çalışmalarını planlı, sevgi ve inançla yürütmelidir (Esenoğlu, 1990: 266). Sağlıklı sanat eğitimi her çocuğun ortak hakkı ise, bu hakkın sağlanabilmesi için savaşıma girmek, mesleki sorumluluğumuzdan önce, var olma sorumluluğumuzdur (Baler, 1990: 249).

2.7.3. Fiziki Koşullar

Her öğretim durumu, bu öğretimin gerçekleşeceği ortama bağlıdır. Çalışma yeri, ders araç gereçleri, çevre düzeni resim-iş öğretimini doğrudan çok fazla etkiler. Bir okula girildiğinde ilk izlenimler orada ne kadar ve ne durumda sanat eğitimi yapılabileceğini hemen açıklar. Okul bahçesi, çevre düzeni, çiçeklendirme, okul iç ve dış boyası, resim panoları, ilan panoları, Atatürk köşeleri gibi her göze yansıyan görüntü okullarımızda karmaşık ve beğeniden yoksunluğu sergiler. Olan okullarda ise bu mekânlar herhangi bir gereksinimde kolayca sınıfa dönüştürülür. Derslikler sanat çalışmalarına uygun değildir. Öğrenci kalabalığı yanında öğretmen, sınıfı atölye olarak kullanamaz. Öğrenci bir atölyeye girerken duyduğu sanat havasını derslikte duyamaz. Derslikler sabit mekânlar olmadığı için öğretmenin hazırladığı öğretim düzeni öğrencinin tekrar çalışmasına olanak vermez. Öğrenme kesintiye uğrar (Kırışoğlu, 1990: 97).

“Resim eğitimi bireysel bir eğitimdir. Bir öğretim elemanı en çok on-onbeş öğrenci ile verimli çalışabilir” (Etike, 1990: 113). Kırışoğlu’na göre ise (1990), bir atölye için ideal öğrenci sayısı 15 iken, 40-60 kişi arasında değişen sınıf sayısı öğrencinin rahat

21

öğretiminde atölyelerin düzeni çok önemli etkendir. Atölyeler üç amaca yönelik düzenlenmelidir:

İşlevsel amaç: Burada masaların değişik çalışmalara göre düzenlenmesi (örneğin, kil çalışmasının suya, batik çalışmasının ısıya yakın olması gibi) dikkate alınır. Atölyelerde çalışma masaları ve oturma yerleri, aletlerin yerleşimi öğrencinin en rahat çalışma ve hareket etme durumlarına göre düzenlenir.

Estetik amaç: Burada, atölyenin boyası, mobilyası, duvarlara asılan resimleriyle bir bütün olarak estetik öğeler içermesi düşünülür.

İletişimsel amaç: Bu amaç içinde ise, öğrenciye dolaylı yoldan bazı bilgileri ulaştıracak, onda bazı sanatsal ve estetik duyumlar uyandıracak düzenlemeler yer alır. Sınıfta bulundurulacak kitapların, tıpkıbasımların, saydamların seçimi, sergilenmesi çok önemlidir. Sergilenen resimlerin sırsında, düzeninde her değişiklikte yeni yeni öğretilecek bir sanatsal sorunun ipuçları yer almalıdır.

Özetle, bugün okullarımızda resim-iş öğretimine ayrılan mekânlar sanatsal açıdan eğitici, öğretici ve davranış geliştirici düzeyden ve düzenden yoksundur. Kaleme, kâğıda, boyaya dayalı çalışmaların ancak yapılabildiği derslilerde gerçek bir öğretimden söz edilemez (s.97-98).

2.7.4. Araç Gereç Donanımı ve Kullanımı

“Plastik sanatlar eğitimi araç ve gereçlerle gerçekleşebilir; fakat bugün okullarımızda en basit araç, gereç dahi bulunamamaktadır” (Etike, 1990: 119).

Okullarda araç gereç sağlanmasında, saklanmasında ve kullanılmasında birçok sorunla karşılaşılır. Bu sorunların başında; yöneticilerin önemli bulmadıkları bir alan için parasal kaynakları kullanmamaları gelir. Ayrıca öğrenci kâğıdını, boyasını her ders getirse bile kil, alçı, ağaç vb gibi gereçleri bir çalışma için sağlanması, taşınması olanaksızdır. Oysa bu tür gereçlerin ve dersin akışı içinde doğabilecek anlık gereksinimler için bazı gereçlerin atölyede hazır bulundurulması gerekir (Krışoğlu, 1990: 99).

2.7.5. Programdan Kaynaklı Sorunlar

2.7.5.1. Ders Saatinin Azlığı ve Seçmeli Ders Oluşu

Okullarımızda fen ve matematik ağırlıklı eğitim sisteminin bir sonucu olarak Görsel sanatlar derslerinin süreleri sınırlıdır. Gerektiğinde bu derslerden ödün verilerek programda düzenlemelere gidilir. Ortaokullarda ders saatleri yetersizdir, liselerde ise resim dersi seçmelidir. Öğrenciler çok az seçenekleri olduğundan yetenekleri doğrultusunda sağlıklı bir seçim de yapamamaktadırlar. Eğer öğrencilerin kültürel eğitimlerinin zorunluluğuna inanıyorsak, okullarda sanat eğitimini de zorunlu kılmalıyız (Kırışoğlu, 1990: 101).

Bu nedenle asıl sorun, bu kadar önemli bir konuda öğrencilerimizi eksik yetiştirmemizdir. Derslerin seçmeli ders olması nedeniyle gençlerin yarısının sanat eğitiminden yararlanamamasının gençliğimiz ve dolayısıyla ülkemiz açısından kaybı çok büyüktür. Bu durumda yarı geleceğimizi sanat eğitiminden yoksun bırakıyoruz demektir. İki sanat dalından birini seçmek zorunda bırakılan öğrenci, eğer müzik seçmişse resim dersinden hiç yararlanamaz. Bu iki daldan birini seçmesi sanat eğitimi bakımından yeterli sanılır. Oysa bu iki sanat dalında her birinin öğrenciye kazandıracakları ayrı değerlerdir. Bu eksiği sonradan tamamlamak kolay olmayacaktır. Çünkü her yaşın bir öğrenme gücü, her şeyin de bir öğrenilme zamanı vardır. Bu yaşı ve bu gücü bir kez kaçırdık mı, sonradan eksiği tamamlamak, yanlışın yerine doğruyu koymak biçiminde olacaktır ki bunun ilk öğrenmeden hem zor ve hem de verimsiz olacağı açıktır (Kırışoğlu, 1998: 75)

“Arıcı’ nın da (1990) söylediği gibi, “ halen okullarımızda bir tek ders saati olarak uygulanan Resim-iş dersleri süre olarak çok yetersiz ve amaca ulaşmaktan çok uzak kalmaktadır. Her şeyden önce resim-iş derslerinin sürelerinin arttırılması gereklidir” (s. 265).

2.7.5.2. Yöntem ve Konu Seçimi

23

daha sonraki hafta ise bir başka çalışma programda yer alır. Bu yönüyle görsel sanatlar derslerinde öğretilen konuların bir sürekliliği ve ardılığı yoktur. Öğrencinin hangi konu üzerinde ne kadar çalışması, hangi çalışmanın ardından ne tür bir çalışmanın gelmesi gerektiği düşünülmemiştir. Oysa dersler bilinçle hazırlanmış programlarla öğretilmelidir. Derslerin öğretiminde saptanan hedefler; “yaratıcılığın geliştirilmesi”, “renk kavramı kazandırmak” gibi yuvarlak tümcelerden oluşmamalıdır. Saptanan hedefler öğrenciyi ve öğretmeni sağlam sonuçlara ulaştırmalıdır (Kırışoğlu, 199: 101).

2.7.6. Sosyo-Ekonomik Şartlar

Ana babalar çocuklarının ilerde kendilerine daha çok parasal olanak sağlayacak mesleklere yönelmelerini istemektedir. Böylece, sanat ve sanatın dalları üniversitelere girişte de istenen, seçilen bir alan olmaktan çıkmaktadır. Oysa güzel sanatlar fakültelerini ve üniversitelerin sanatla ilgili öteki bölümleri bu anlamda besleyen ortaöğretimdir. Biz öğrencileri sanattan mahrum etmekle kaynağı başından kurutmuş olmaktayız (Kırışoğlu, 1998: 75). “Resim dersi çok sevilmesine karşın geleceğe dönük endişelerle veli tarafından seçtirilmez. Çünkü resim masraflı derstir her şeyden önce” (Gel, 1990: 181).

2.7.7. Sanat Eğitiminin Sadece Yetenek ile İlgili Olduğu Kanısı

Sanat eğitimi, yanlış ve yaygın bir kanıyla yalnızca yetenekli öğrencilere yönelik bir eğitim olarak düşünülmektedir. Böyle bir bakış açısı, çocuğun kişilik gelişimi üzerinde sanatın sağlayacağı olumlu katkılardan mahrum bırakmış olacaktır. Çocuk veya genç, sanat eğitimi yoluyla bakmak yerine görmeyi, duymak yerine işitmeyi, dokunduğunu hissetmeyi kısacası farkında olmayı, algılamayı öğrenecektir. Çünkü sanat eğitimi “duyarlılık” eğitimidir. Her öğrenci sanat eğitiminden payına düşeni almalıdır. (Yılmaz, 2007: 18).

“Resim iş dersinin öğretiminde doğuştan olan ile geliştirilebilen, kapasite ile yeti ve yetenek birbirinin karşıtı kavramlar değildir. Kapasiteler yeti ve yeteneğe öğretimle dönüştürülür. Bu bağlamda doğanın gereğini yapmasını beklemek yerine, planlı, programlı bir öğretim yeğlenmelidir” (Kırışoğlı, 1990: 105-106).

BÖLÜM III

Benzer Belgeler