• Sonuç bulunamadı

1.2. FAZLA NİTELİKLİLİĞİN TEORİK ARKA PLANI

1.2.2. Göreli Yoksunluk Teorisi

Fazla niteliklilik ve eksik istihdam olgusunu açıklamada en yaygın olarak kullanılan kuramlardan birisi de göreli yoksunluk kuramıdır. Örneğin, Erdogan vd. (2011); Liu ve Wang (2012); Simon vd. (2018), çalışanların algılanan fazla nitelikliliğe karşı gösterdikleri bireysel tepkileri, göreli yoksunluk teorisinden faydalanarak açıklamaya çalışmışlardır.

İlk defa 1949 yılında Samuel Stouffer tarafından Amerikan askeri personeli üzerine yapılan bir çalışma ile duyulan göreli yoksunluk kavramı, bir kişinin veya birisinin grubunun onunla ilişkili bir referansa kıyasla dezavantajlı olduğu düşüncesi ve bu düşüncenin de öfke, kızgınlık ve hak sahibi olma gibi duyguları uyandırdığı bir yargı şeklinde tanımlanmaktadır (Smith ve Pettigrew, 2015: 1-2). Göreli yoksunluk teorisi ilk ortaya atıldığı zamanlarda (Davis, 1959) genellikle sosyal ve ekonomik konular için kullanılmaktaydı. Ancak ilerleyen zamanlarda örgütsel alanlarda da (Crosby, 1984) araştırmalar yapılarak göreli yoksunluk teorisinin kullanımı yaygınlaşmıştır.

GY’nin (Göreli Yoksunluk) sezgisel açıklayıcılığının çekici olması, bu kavramın sayısız sosyal bilim alanı içerisinde kullanılmasına, ancak çok çeşitli isimlerle ve teorik çerçeveler ile adlandırılmasına neden olmuştur (Smith vd., 2012: 204). Smith vd. (2012: 204), göreli yoksunluğu 3 adımda tanımlamıştır. Onlara göre bunlardan ilki, birey tarafından yapılan bir kıyas olmalıdır. İkincisi, yapılan bu bilişsel değerlendirmeler, bireyin veya grubunun dezavantajlı olduğunu algılamasına yol açmalıdır. Üçüncüsü, birey tarafından bu dezavantaj ise adaletsiz olarak algılanmalıdır. Böylelikle kişi, kendisinin ya da mensubu olduğu grubunun, daha iyisini hak ettiği düşüncesine kapılarak, bu adaletsizliğe karşı öfke duymaktadır. Bu tanımdan da anlaşıladığı gibi, göreli yoksunluk kuramı, bireyin duygularını, davranışlarını, grubu ile ilişkisini şekillendiren sosyal ve psikolojik bir kavramı ifade etmektedir.

18 Crosby (1976), bir bireyin göreli yoksunluk hissini yaşayabilmesi için beş ön koşulun karşılanması gerektiğini savunmuştur (Abraham ve Kumar, 1989: 83). Bu ön koşullar:

1. Bireyin kendinde eksik olan bir şeyi istemesi, 2. İstediği şeye başkalarının sahip olduğunu görmesi, 3. İstediği şeyi hak ettiğini hissetmesi,

4. İstediği şeyi elde edebilme imkânı olduğunu düşünmesi,

5. İstediği şeye sahip olmadığında kişisel sorumluluk duygusunun eksikliğidir.

Abraham ve Kumar’a (1989: 83) göre Crosby’nin (1976) oluşturduğu bu modelde, yukarıda sayılan beş faktör, göreli yoksunluğun ön koşulu olarak belirtilmekte olup, bu faktörlerden birinin ya da daha fazlasının eksik olması halinde göreli yoksunluk hissi ortaya çıkmamaktadır.

Singer’e (1992: 130) göre, göreli yoksunluk teorisi, hem bir kişinin elde ettiği ödülleri veya kazanımlarını, karşılaştırma yaptığı referans bir kişi ya da grubun ödülleri ile kıyaslaması sonucu yoksunluk hissine kapılması ile hem de yoksunluk hissinin neden olduğu davranışsal etkiler ile ilgilenmektedir

Smith vd. (2012: 204-205), göreli yoksunluk teorisine ilişkin yaptıkları meta analiz çalışmasında, göreli yoksunluğun ilk olarak, bireyin kıyaslamaları, değerlendirmeleri ve duygularıyla ilgili olduğunu, ikinci olarak ise, bireyin veya grubunun dezavantajlı olduğunu algılamasına yol açan bilişsel bir değerlendirme olmalıdır. Araştırmacılara göre, algılanan bu karşılaştırmalı dezavantaj durumu, göreli yoksunluğu, erken hayal kırıklığı-saldırganlık hipotezinden ve diğer karşılaştırma yapmayan sosyal adalet ve ayrım modellerinden farklılaştırmaktadır. Bu teorinin üçüncü koşulu olarak, algılanan dezavantaj adaletsiz olarak görülmelidir. Böylelikle, bu şekilde durumu algılayan kişi kendisinin veya grubunun daha iyisini hak ettiğini düşünmekte; bu durum ise öfke ve kızgınlıkla sonuçlanmaktadır. Yazarların görüşüne göre, bu koşul, göreli yoksunluğun ayrılmaz bir bileşeni olarak görülmektedir.

Smith vd. (2012: 205), yürüttükleri meta-analiz çalışmasında göreli yoksunluk kuramının belirleyicileri, literatürde ki sonuçları ve göreli yoksunluğun ölçümüne

19 odaklanmışlardır. Şekil 4’de, göreli yoksunluğun belirgin özellikleri ve kapsamı detaylı şekilde gösterilmiştir. Bu şekilde, göreli yoksunluğu doğru ve etkili bir şekilde ölçebilmek için iki ön koşulun gerekli olduğu göze çarpmaktadır. Bunlardan ilki, bireyin kendi koşullarını, başka kişilerin, grupların koşullarıyla kıyaslamasını içeren dezavantaj kıyaslamasıdır.

Göreli yoksunluğun sağlanması için gerekli olan ikinci koşul ise, insanların durumlarını, “olması gereken” durumlar hakkındaki ilkeleri kullanarak başka bir olasılıkla karşılaştırmasıdır. Smith ve diğerlerine (2012: 207) göre bu, hak kazanmaya veya “hak etme” ye vurgu yapmaktadır. İlk adım olan bilişsel kıyas da;

kişinin kendi geçmiş ve gelecek karşılaştırması, grup içindeki diğer bireyler ile kendini kıyaslaması, grup dışındaki bireyler ile kendini kıyaslaması, kendi grubunu grup dışındakiler ile kıyası ve son olarak kendi gruplarının geçmiş ve gelecek kıyaslaması yapılmaktadır. Bilişsel kıyasdan sonraki adımda kişi, bilşsel değerlendirme yapmaktadır. Bilişsel değerlemeden sonra kişi adalet olup olmadığına ilişkin düşüncesi ile bir takım tepkilerde bulunur. İşyerinde adaletsizlik ve eşitsizlik olduğunu algılayan çalışan böylelikle, hayal kırıklığı, kızgınlık ve öfke gibi tutumlar geliştirebilmektedir.

20 Şekil 3: Göreli Yoksunluk Teorisinin Ana Hatları

Kaynak: Smith, H.J., Pettigrew, T.F., Pippin, G.M., Bialosiewicz, S. (2012). Relative Deprivation:

A Theoretical and Meta-Analytic Review. Personality and Social Psychology Review, 16, 3.

21 Erdogan vd. (2011); Liu ve Wang (2012); Simon vd. (2018), çalışanların algılanan fazla nitelikliliğe karşı gösterdikleri bireysel tepkileri, Feldman vd. (2002) ise, eksik istihdamın, yeniden istihdamda ne derece zayıf psikolojik iyilik haline sebep olduğunu anlama noktasında durumu, göreli yoksunluk teorisinden faydalanarak açıklamaya çalışmışlardır. Yukarıda sunulan bilgilerde de görüldüğü üzere, son yıllarda göreli yoksunluk kuramı özellikle örgütsel disiplinlerde çalışanların, iş ile ilgili koşullara karşı gösterdikleri tepkileri anlamak ve açıklamak için kullanılmaktadır.

Feldman vd. (2002: 456), göreli yoksunluğun örgütsel bilimlerden ve bireyin belli bir işe ilişkin değerlendirmesine odaklanmaktan ziyade, hem sosyal psikoloji ile ilgili olduğunu hem de bireylerin çeşitli toplumsal koşullar ile ilgili adaletsizlik algısını ifade ettiğini vurgulamışlardır.

Feldman vd. (2002: 457), eksik istihdam olgusunu açıklama da eşitlik teorisinin mi yoksa göreli yoksunluk teorisinin mi daha uygun olacağını anlama hususunda bu iki kuramın ayrıma gitmişlerdir. Yazarlara göre, eşitlik teorisi, çalışanların iş ödüllerinin adaletli olup olmamasını mevcut meslektaşlarına göre nasıl değerlendirdiğini incelerken, göreceli yoksunluk teorisi ise, eksik istihdam edilmiş olan çalışanların kaybettikleri işlerle ve sonuçta elde etmeyi umdukları işlerle yaptıkları kıyaslamaları incelemeye imkân vermektedir.

Literatür incelemesinde, fazla nitelikliliğin ve eksik istihdamın negatif etkilerini açıklamak için göreli yoksunluk teorisinin sıklıkla kullanıldığı göze çarpmaktadır.

Örneğin, Maynard vd. (2015); Erdogan ve Bauer (2009); Feldman vd. (2002);

Erdogan vd. (2011), çalışanların niteliklerinin tutum ve davranışlarına etkisini açıklarken göreli yoksunluk hissinden faydalanmışlardır.

Erdogan vd. (2018b), yaptıkları çalışma ile fazla niteliklilik literatürüne önemli bir katkıda bulunmuşlardır. Bu çalışmanın önemli bir katkısı, çalışanların fazla niteliklilik hissine karşı gösterdikleri negatif tepkilerin sebeplerini netleştirmek için göreli yoksunluğu aracı değişken olarak kullanmalarıdır. Yazarlar, algılanan fazla nitelikliliğin kişi-merkezli çıktılara etkisinde göreli yoksunluğu aracı değişken olarak kullanmışlardır.

Crosby (1976); Crosby (1984); Feldman ve Turnley (2004); Feldman vd. (2002), göreli yoksunluk hissinin arzu edilmeyen bir dizi negatif tutum ve davranışlar ile

22 ilişkili olduğunu ortaya koymuşlardır. Harari ve diğerlerine (2017: 29) göre, göreli yoksunluk bakış açısı doğrultusunda birinin işverenine karşı direkt olarak öfke duyması ve hayal kırıklığı yaşaması, zayıf iş tutumlarına yol açacaktır. Arvan (2015), algılanan fazla niteliklilik ile göreli yoksunluk ilişkisinin objektif fazla niteliklilik ile göreli yoksunluk ilişkisinden daha güçlü olduğunu, araştırması sonucunda elde etmiştir.

Arvan (2015), algılanan fazla niteliklilik ile göreli yoksunluğun pozitif ilişkili olduğunu tepit etmiştir. Yine, McKee-Ryan ve diğerleri de (2009), algılanan fazla niteliklilik ile göreli yoksunluğun “daha iyi bir iş istemek” ve “daha iyi bir işi hak ettiğini düşünmek” şeklinde ifade edilen iki boyutu arasında bir pozitif ilişki bulmuşlardır.

Göreli yoksunluk bakış açısına göre, bilgi ve becerilerin geliştirilmesi, objektif fazla niteliklilik, negatif duygulanım ve narsizm gibi bireysel farklılıklar ile ilişkili değişkenler algılanan fazla nitelikliliği belirlemede kullanılabilmektedir (Harari vd., 2017: 29). Benzer şekilde Maynard vd. (2015)’de narsizmin, objektif fazla niteliklilik ile iş tatmini ve kariyerle ilişkili iş stresi arasındaki ilişkiyi nasıl düzenlediğini açıklamak için göreli yoksunluk teorisinden yola çıkmışlardır. Bütün bu çalışmalar, çalışanların göreli yoksunluk hissinin yaşamaları halinde negatif duygu ve tutumlar içerisine girebileceğini özetlemektedir. Görüldüğü üzere, eksik istihdam ve fazla nitelikliliğin sebep olduğu olumsuz etkileri açıklamak için kişi-iş uyumu teorisi ile birlikte göreli yoksunluk kuramı da literatürde sıklıkla kullanılmaktadır.