• Sonuç bulunamadı

2. GÖKSEL ÖĞELER EDEBĐYAT ĐLĐŞKĐSĐ

2.6. Göksel Öğelerin Anlatı Değerleri

Đranlılar, güneşe oldukça derin manalar yüklemişlerdir. Đslamiyet’in kabulünden sonra, Đslam dinini benimseyen Farslar, Hz. Ali’ye oldukça saygı gösterirler. Đslamiyet sonrası fikri ve siyasi hayatın, mitolojik çağ ile uyum sağlayıp, Hz. Ali’nin güneşle öz- deşleştiği görülür. “Đnsanüstü nitelikler verilmesinden hareketle Hz. Ali de kutsal bir kimliğe büründürülmüş ve Allah ile insanlar arasında bir aracı olarak kabul edilmiştir;

35

yani bir bakıma ona eski Đran inançlarındaki Mihr’in rolü yüklenmiştir… Mihr eski Đran mistisizminin rumuzlarının anahtarı, Ali ise yeni Đran’da Đslam tasavvufu ve Đran kültü- rünün gerçek simgesi, insan-ı kâmil örneğidir (Yıldırım 2006: 522). Hem kadim Đran hem de Đslam mistisizminin böyle uyum içinde olması, Mihr ü Mâh mesnevisinin tasav- vufi boyutu ve insan-ı kâmil olma yolunda güneşin bilinçli olarak seçildiğine işarettir. Aynı şekilde Arap alfabesinin 14 harfinin Şemsî/güneşle alakalı, 14 harfinin de Kame- rî/ay ile alakalı harfler olması da mesnevideki güneş sembolizmi açısından önemlidir.

Araplar, alfabelerindeki harflere göksel öğe muamelesi yapıp, onları ay ve güne- şin özelliklerini yansıtmalarına göre ikiye ayırmışlardır. Konuştukları lisanın sembolle- rini kozmik ahengin iki unsuruna bağlamışlardır. Yerde ve gökte olan her şey Allah’ın sembolü olduğuna göre, sözün temsillerini göksel öğelerle teçhiz edip, yazı dilini de kozmik ahenge dâhil etmişlerdir. Şemsî harflere tarif gerekmez. Çünkü baş harfi şemsî olan asıl kelimeye/öze engelsiz, pürüzsüz geçiş sağlanır. Kamerî harflere ise tarif lamı gereklidir. Bu harfler, ayın özelliklerini taşır ve ışıklarını “lâmü’t-tarîf” vasıtasıyla alır- lar. Yani Mâh/ay, nasıl ışığını güneşten alır ve dünyaya geceleri ışık sağlıyorsa, kendi- sine benzetilen harfler de aynı kaderi paylaşmaktadır.

Allah, tüm âlemin yaratıcısıdır. Bu yaratma işlemiyle birlikte “Âlem-i Kübrâ”nın bilinmesini, “Âlem-i Sagîr”e bahşetmiştir. Küçük âlem olan insan, Allah’ın yarattığı her şeyden feyiz alabilmelidir. Allah’ın bu yaratma işlemindeki işaretlerin/sembollerin kav- ranması da akıl sahiplerinin nasibi olabilmektedir. Akıllarını kullanamayanlar için âlem- lerin yaratılması pek de önemli değildir. Allah’ın hareket kabiliyetindeki sırlarına da akıl erdiremezler. Melekler bile bundan yoksundurlar; meleklerin bu yoksunluğu “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” (Bakara/2: 30) 5 âyetinde geçmektedir. Bizim telakkimize göre hayvanlar da melekler gibi akıl yürütme olanağından yoksundurlar. Onlar hizmete koşulmuşlardır. Kaldı ki âlemde var olan her şey, Allah’a olan teslimiyetin sonucu ola- rak “ yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey onu hamd ile tespih eder” (Đsra/17: 44).

5 Kurân-ı Kerim’den yapılan alıntılar Sure ismi, surenin Kurân-ı Kerim’deki sırası ve ayet numarası şek-

linde yazılmıştır. Yukarıdadaki parantez içindeki kullanım; alıntının Kurân-ı Kerim’in 2. sırada bulunan Bakara suresinin 30. ayetinin meali olduğunu göstermektedir. Yapılan alıntılar ve atıflarda, kaynakçada belirtilen Diyanet Đşleri Başkanlığı yayınlarının mealinden yararlanılmıştır.

36

Gök-yer, her şey, “ayetlerin okunabilmesi koşuluyla kozmik ahengin bir parçası olduğunun kanıtıdır (Schimmel 2004: 38). Kozmik ahengin unsurlarından olan göksel işleyiş, akıl sahiplerince oldukça önemli bulunmuş ve üzerinde kafa yorulmuştur. Đlmi çalışmalar bir yana, bireysel ibadetlerde de gök unsurunun mahiyeti derindir. Dualarda ellerin göğe kaldırılması ve “Allah” denince zihinlerde hemen göğün telakki edilmesi, aslında yüceliğin, kapsayıcılığın ve kuşatıcılığın sembolü olmasındandır. Gökyüzü, Al- lah’ın bu özelliklerine sembolik olarak mekân görevini üstlenir. Çünkü gök çok yücedir. Uçsuz bucaksızdır. Varlık zamanı belli değildir. Kuşatıcıdır. Örtüdür. Yağmuru ve rüz- gârı barındırır. Gökteki yıldızlar yol göstericidir. Bütün bunlar göğün özelliklerinden birkaçıdır. Allah’ın bu sıfatları taşıması, göksel sembollerin de ilahi ahengin bir parçası olduğuna delalettir. “Gök, açıkça ilahi aşkınlığa işaret eden bir simgedir” (Schimmel 2004: 38). Yoksa temelsiz düşüncelerdeki gibi Allah’ın mekânı değildir. Olsa olsa onun mekânı mü’min kulunun kalbidir ki Allah yere göğe sığmaz; ama mü’min kulunun kal- bine sığar. Akıl sahibi mü’min kul da barındırdığı enerjiyle/ışıkla tüm hakikatleri, işa- retleri anlayacak ve aydınlatacaktır.

Bilimsel çalışmaların el verdiği ölçüde ve yine akıl sahiplerinin işaretleri çözme- leri sonucu elde edilen bilgilere göre, dünyamızın karanlığını izale eden varlık güneştir. Güneş, asıl ışık/aydınlık değil; ama kendi sisteminin ışık saçıcısıdır. Güneş, etrafına dizilen müritlerine ısı ve ışık vererek, onlara kemale erme yolunda şeyhlik yapmaktadır. Güneş, kendi eteğine tutunmuş olan gezegenlerle döne döne menziline akıp gitmektedir. Diğer adıyla Şems’in cazibesine kapılan salik de bu göksel dönüş ritine/ayinine ayak uydurur.

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişin- de selim akıl sahipleri için ibretler vardır” (Al-i Đmran/3: 190). Âlemdeki işaretle- ri/remizleri/sembolleri anlama ve bunları yorumlamakla övülen akıl sahipleri, varlıktaki sırları çeşitli şekillerde ifşaya çalışmışlardır. Akıl sahiplerinden kasıt, şeriat ehli demek değildir. Bahsedilen ve övülen akıl sahipleri, hikmet ehli kişilerdir. “Malum olsun ki şeriat ehli feleklerin ve yıldızların cansız olduğunu ve hayat, ilim, irade, kudret, işitme ve görmeleri bulunmadığını söylerler. Hareketleri ve dönmeleri irade değildir. Bu âlem- de olan etkileri kuvvetleriyledir, iradi değildir. Hikmet ehli de feleklerin ve yıldızların hayat, ilim, irade, kudret, işitme ve görmeleri vardır, hareketleri iradidir ve bu âlemde olan etkileri de kuvvetleri ve iradeleriyledir, derler” (Nesefî 2007: 30). Ayette geçen

37

gece ve gündüzün art arda gelişindeki sır, aydınlık (ışık), karanlık, güneş ve ay ile ilgili olarak bu işaretlerin nelere tekabül ettiği, neyi sembolize ettikleri akıl sahiplerince de- rinlemesine inceleme alanına getirilmiştir. Sühreverdî’nin zulmet/karanlık imgesi ve bunun çerçevesinde geliştirdiği Aydınlık/Đşrak (Sunar 2006/b: 55-56) felsefesi bu çaba- nın ürünüdür. Fatır Suresinin 21.-27. ayetleri de Allah’ın karanlıklardan aydınlığa çı- kardığının ve bunun da bütün varlığın karanlıklardan aydınlığa doğru aktığının apaçık bir delilidir. Hal böyle olunca akıl sahiplerinin de aydınlığa ulaşmak için yola koyulma- ları gerekmektedir. Mihr ü Mâh mesnevisine gökcisimlerinin kaynaklık etmesinin altın- da yatan sebep, bu anlayışın kavrayışı ve kavratışın çabası gözden ırak tutulamaz.

38

3. MESNEVĐ GELENEĞĐ VE MĐHR Ü MÂH MESNEVĐLERĐ

Benzer Belgeler