• Sonuç bulunamadı

2. GÖKSEL ÖĞELER EDEBĐYAT ĐLĐŞKĐSĐ

2.5. Đslam Medeniyeti Eksenli Gökcisimleri, Güneş ve Ay

Đslam medeniyeti çevresinde gelişen edebiyatlardaki güneş ve ay hikâyelerine geçmeden önce, gökcisimlerine özelde ise güneş ve aya yüklenen manalara bakmak gerekmektedir. Arap, Fars ve Türk medeniyetlerinde mitolojik olarak varlığını sürdüren unsurlar, üç medeniyetin etkileşimi ve iletişimi sonucu, ortak değer statüsü kazanmış- lardır. Klasik Türk şiirinde de her üç edebiyatta görüldüğü şekliyle yansıma bulmuştur.

Đslamiyet öncesi Türk medeniyetlerinde ay, güneş ve diğer gök cisimleri ile ilgili inançlara yukarıda kısaca değinildi. Đslamiyet’in kabulü ile hem Đslamiyet öncesi hem de sonraki Fars ve Arap inançları Türkler tarafından tanınmış oldu. Araplar, yıldızları, ayı ve güneşi tanrı olarak tanıyıp, onlara tapmışlardır. Kuran-ı Kerim, Arapların Đslami- yet öncesi inançları hakkında oldukça fazla malumat vermektedir. Arapların taptıkları ve özel saygı duydukları gökcisimlerinin eril ve dişilliği diğer medeniyetlere göre daha kesinlik arz eder. Arapça da müzekker ve müenneslik durumuna bakıldığında güneşin müennes, ayın da müzekker imlası bulunmaktadır.

Fars kültürüne bakıldığında gerek edebiyat alanında çokça işlendiği gerekse Fars halkının kendi inançlarıyla olan derin bağı sonucu, gök cisimleri ile ilgili çok açık ve net bilgiler bulunmaktadır.

Fars mitolojisinde güneş eril, ay da dişil unsur olarak görülür. Diğer gök cisimle- rinden olan Nahid, dişildir. Avesta’da bu tanrıça çok güzel, uzun boylu, alabildiğince alımlı ve özgür bir genç kız olarak anılır (Yıldırım 2006: 539). Diğer gök cisimlerinin erilliği ve dişilliğinden öte Đranlıların güneş ve ay hakkındaki telakkileri ve bunlara yük- ledikleri anlamlara bakmak gerekir.

Güneş, Fars mitolojisinde Mihr/Mitra olarak anılan büyük tanrılardan biridir. Ayrıca Mihr, aydınlık meleğinin adıdır. Kutsallığın ve takvanın, sevginin ve şefkatin,

28

dostluğun ve sözünde durmanın, aydınlık ve mutluluğun, cesaretin, hakkın ve doğruları desteklemenin (Yıldırım 2006: 520) simgesi olarak bilinir.

Mitra, hem Đranlılar hem de Hintliler için aynı şekilde saygı duyulan ve simge değer biçilen bir tanrıdır. Güneşin tanrı olması inancı, “Đranlılar ile Hintliler arasında ortak bir dinsel inanış sayılır. Doğruluk ve kurtuluşa ümit temelinden hareketle bir tür mistik anlayış olarak da bilinen bu inanışın öğretileri dünyada mutluluğun kaynağını, ölümden sonra başlayacak yeni hayatta da sonsuz huzur sağlayacaktır (Yıldırım 2006: 520).

Mâh/Ay da Fars mitolojisinde güneş kadar önemli bir varlıktır. Đran mitolojisin- de ve eski Đran inanışında güneş gibi çok önemsenen, insan hayatında son derece etkin rolleri olan varlıklardandır. Işıksız gecelerde, karanlığın perdelerini yırtarak karanlığı ve korkuyu kaldıracak ışıktır. Halk inanışında güneş eril ve ay da dişil olarak, birbirlerine âşıktırlar (Yıldırım 2006: 493).

Đslamiyet sonrası Türk inançlarının, büyük ölçüde Farslardan etkilendiği muhak- kaktır. Edebiyat alanında, Đranlılardan oldukça etkilen Türk şairler, önceleri Đranlı şairler gibi şiir yazma yoluna girmişlerdir. Yeni tanıştıkları kültüre ait malzemeler ister istemez onların kültür sahasına girer. Hem eski Türk inançları, hem diğer medeniyetlerdeki ina- nışlar, yeni kültürlerle iç içe görülür. Edebiyat alanına taşınan tüm kültür ve medeniyet öğeleri, birçok eski veya yeni konunun tekrar anlatımına yol açmıştır.

Güneş ve ay, şiirimizde sevgilinin güzelliğinin tanımlanması için mazmun ola- rak kullanılır. Sevgiliye istiare olur. Benzetme ve mecaz sanatları, bünyesinde güneş ve ay ile ilgili birçok benzetmeyi barındırır. Güneş ve ay özellikle gazellerde sevgili ile olan benzerliği konusunda genişçe işlenir. Hatta güneş ve ay, sevgilinin tasvirinde ye- tersiz bile kalır.

Yukarıda da değinildiği gibi, güneş ile gündüz, gece ile de ay, kastedilmektedir. Gazellerde benzerlik ilişkisinin yanı sıra konuya kısaca bir değinme adına, gazellerde ve kasidelerde geçen mihr ü mâh ve ay ü gün redifli gazellere bakmakta fayda vardır. Bu gazellerde ve kasidelerde Klasik Türk Edebiyatının mihr ve mâh ile ilgili telakkileri bulunmaktadır.

29

Ravzî’nin ay ü gün redifli iki gazeli vardır. Bu gazeller şunlardır: Sanma eflāki güzāfın devr iderler ay ü gün

Sen meh-i bį-mihri mūmlar yakup arar ay u gün

Şemle sarmış başına mātem tutar her sāl ü meh Ben şehįd-i ‘aşk içün ey mihr-i enver ay ü gün

Gün yüzüñ görmiş hicābından diyār-ı magribe Perde-i ebre girüp ey māh kaçar ay u gün

Kutlu gün togup irem diyü visālün ‘įdına

Fürkatüñde Ravzį-i dil-haste sayar ay u gün (Aydemir 2007: 49).

Maşrık-ı ‘alemden ey meh gerçi togar ay ü gün Görmedüm hiç sen güneş ruhsāra beñzer ay u gün

Sen mehüñ tāb-ı teb-i hicrānı beñzin itdi zerd Her seher ki jāle düşer sanma dirler ay u gün

Tekyegāh-ı ‘ālemüñ rūşen çerāgın her zamān Āh-ı āteşnāk-i ‘uşşāk ile yakar ay u gün

Sen melek-ruhsārı görmekdür murād ancak meger Yohsa n’eyler gökde ey mihr ü münevver ay u gün

Ey melek medhün okur Ravzį bülend-āvāz ile

Gūş urup göklerde dā’im anı diñler ay u gün (Aydemir 2007: 411)

Mihr ü mâh/ay ü gün, ruz u şeb redifli gazeller bunlarla sınırlı değildir. Konuya değinmek adına bazı kasidelerin varlığından söz etmek gerekir. Ahmet Paşa’nın güneş redifli bir kasidesi bulunmaktadır. Ahmet Paşa’nın 68 beyitten oluşan kasidesinin ilk dört beyti şöyledir:

30 Taht urup tāk-ı felekde husrev-i hāver güneş Giydi nārenci kabā urundu nūr efser güneş

Mesned-i sultān-ı subh oldu serįr-i āsmān Saçdı pirūze tabaklardan zer ü gevher güneş

Kufl açıp dürc-i zebercedden cevāhir döktü kim Hāk gencin eyleye gencįne-i cevher güneş

Kulzüm-i Hindin batırmaga gümüş zevraklann

Bādbān-ı nūr ile donattı fülk-i zer güneş (Tarlan 1992: 64-68)

Ayrıca Fehim, Neşâtî ve Şeyh Gâlib’in “ruz u şeb” redifli kasideleri bulunmak- tadır. Gâlib’in kasidesi Fehim’in kasidesine bir naziredir. Bu kasideler de Klâsik Türk şiirinin göksel öğelerle ilgili fikirleri hakkında önemli ipuçları taşırlar. Söz konusu üç kasidenin çok geniş çaplı olarak incelemesi, Zülfi Güler tarafından yapılmıştır. Bu ça- lışmada bu üç kasidenin yanı sıra göksel işleyiş, güneş ve ay ile ilgili teşbihler bulun- maktadır. Kasidelerdeki mihr ü mâh ve ruz u şeb ikilemelerinin yanı sıra, mihr ve mâh’ın Đslam medeniyetindeki manalarına değinilmiştir (Güler 2009: 553-578).

Fehim’in kasidesinin ilk beyti şöyledir:

Mihr ü meh kim devri derler ‘ālemi her rūz u şeb

Devr-i nā-hemvār-ı eflāke gülerler rūz u şeb (Üzgör 1991: 98)

Gâlib’in kasidesinin ilk beyti şöyledir:

Mihr ü Meh kim ālemi pür-nūr eder her rūz u şeb

Encüm ü şeb-nemle hoş tesbįh ederler rūz u şeb (Kalkışım 1994: 49)

Güneş ve ayın teşbih edildiği dizeler, gazeller, kasideler sınırsız sayıdadır. Bun- ların hepsini incelemek ve güneş ile aya yüklenen tüm manaları tespit etmek, bu çalış- manın sınırlarını aşacaktır.

31

Klâsik Edebiyattaki gök cisimlerinin ifade ettikleri değerler açıklandıktan sonra4 Đslam Medeniyeti coğrafyasında ve Osmanlı Coğrafyasında yazılan Mihr ü Mâh’ların tanıtımına geçilecektir.

Klasik Türk Edebiyatının, en önemli ürünlerini verdiği dönemlerde gökcisimleri seyyare ve burç olarak adlandırılır. Ay, Güneş, Mirrih, Müşteri, Utarit, Zühal, Zühre adlı yedi yıldızın kendilerine göre kuruluk, yaşlık, sıcaklık, soğukluk gibi tabiatları; insanlarda görülen iyi ve fena huylar gibi vasıfları, mizacî, madeni, iklimî gibi bir takım hassaları vardır. Bazı meslekler isnat olunmuştur (Onay 2004: 501).

Güneş (Mihr): Yıldız ilmine göre kuvvet, şiddet, kahır, gazap, rağbet, hiss, if- fet, hayâ ve rikkat güneşin sıfatlarındandır. Sarı renk güneşe mensuptur. Buna mensup olanlar zeki, kuvvet sahibi ve sanatkâr olurlar. Alâyiş ve eğlenceyi severler. Kimyager- lerce altına şems denir. Kamer ve Müşteri dostları, Zühre ve Zühal düşmanlarıdır. Yeri dördüncü kat göktür. Neyyir-i a‘zam da derler. Pazar günü ile perşembe gecesine hâ- kimdir. Tabiatı itidal üzere hâr ve yâbistir. Güneşin Arapçası Şems, Farsçası Mihr, Afitâb, Hurşîddir. Mecâzî isimleri ise sayısızdır (Kam 1998: 126-127), (Onay 2004: 246).

Güneş, gündüz tasvirlerinin esas unsurudur. Bir şahıs olarak tasvir edildiğinde çoğu zaman hükümdar şeklindedir. Bunun yanı sıra, aydınlık veren mum, kandil, ışığı aksettiren parlak eşyalardan ayna gibi sıfatlandırmalar da bulunmaktadır. Ayrıca güne- şin tacı, altın külahı, sancağı bulunmaktadır (Şentürk 2002: 131-136). Güneşin bahsi geçen sıfatları, Mihr ü Mâh mesnevisinde de bunmaktadır.

Mâh: Arapçası kamer, Türkçesi Ay’dır. Yıldız ilmine göre yeri, birinci kat gök- tür. Za‘f, acz, cehl, nemîme, ahyâr, hareket, sûret ayın özeliklerindendir. Tâli‘i kamerde olanlarda bunlar da bulunurmuş. Tabiatı itidal üzerine bârîd ve râbıttır. Felek-i evvele ve Cuma gecesi ile pazartesi gününe hâkimdir. Dostu güneştir. Düşmanı yoktur. Eski

4 Açıklamalar, Ömer Ferit Kam, Ahmet Talat Onay ve Ahmet Atilla Şentürk’ün çalışmaları ekseninde

olacaktır. Ahmet Talat Onay’ın genellikle mazmun olarak ele aldığı (Onay, 2004) seyyareler ve burçlar, Ahmet Atilla Şentürk’ün çalışmasında ise edebi tasvir olarak geçmektedir. Şentürk, hacimli ve çok değer- li çalışmasına 16. Asra kadar yazılmış mesnevileri esas almıştır (Şentürk, 2002). Prof. Ömer Ferit Kam’ın Seyyareler ve Burçlar ile ilgili verdiği bilgiler için, Ali Yıldırım tarafından hazırlanan “Âsâr-ı Edebiyye Tedkîkâtı Dersleri” adlı eserden yararlanılmıştır. (Kam, 1998)

32

kimyagerler gümüşe kamer derler; altına şems, kalaya Zühre dedikleri gibi. Bir adı da neyyir-i asgardır. Ay ışığı keten ve kuru ot gibi şeyleri çürütürmüş. Kamerin semadaki yeri birinci kat göğe Farsçada sipihr derler. Kamerin zillete olması birinci kat gökte, Zühal’in rif‘atte olması yedinci kat gökte olduklarına işarettir (Kam 1998: 116, Onay 2004: 111). Üstad Tahir Olgun şu mütalaayı bildirmişlerdir. “Eski nücûm ilmini bilen birinden öğrendiğime göre neyyirenin ay-güneş içtima ve istikbalinde, yani kameri ay- başlarıyla ondördüncü gecelerde bir fitne çıkma ihtimali varmış. Ahmed Paşa bu ihtima- le istinaden sevgilinin yüzünü –parlaklığı dolayısıyla- güneşe ve bakılması itibarıyla takvime benzetiyor. O güneş yüzün üstündeki kaşları da hilâle teşbih ediyor. Şems ile hilâlin bir arada bulunması neyyirenin içtimaı demek olduğundan bir fitne çıkmak yani ona âşık olma ihtimali vardır. Güya o fitneye tutulmaktan sakın diyor” (Onay 2004: 111).

Mirrih (Mars): Yedi seyyar yıldızdan birdir. Yıldız ilmine göre yeri beşinci göktedir. Bir diğer adı da Behram’dır. Đran esatirine göre her şemsi ayın yirminci gü- nünde işleri görmeye, yoluna koymaya memur bir peridir. Bizim edebiyatımızda harp ilahı yerindedir. Eski kimyada demir ve bakıra işarettir. Müceccimlere göre harp, neşat, şecaat, hiddet, senâhat, kuvvet, cinayet, kabahat, azap, inat ve riya evsafındandır. Men- supları sebatlı, müteşebbis olurlar. Daima mücadele halinde bulunurlar. Cumartesi ge- cesiyle Salı gününe hâkimdir. Beşinci iklim ile kırmızı renk buna mensuptur. Behram-ı Felek, Tîğ-zen-i Âsmân gibi tabirler bu Mirrih’ten kinayedir. Yunan mitolojisinde karşı- lığı Mars’tır. Hamel burcundadır. (Kam 1998: 128-129) , (Onay 2004: 357).

Gökyüzü tasvirlerinden dolayı, elinde silah tutan bir kişi olarak tasavvur edildiği görülür. Merih, methedilen hükümdarın silahtarı olarak nitelendirildiğinden olacak si- lahtar diye tanıtıldığına sıkça rastlanır. Elinde silahıyla duran Merih, kırmızı rengi itiba- riyle olacak bazen de kanlar içinde düşmanına saldıran bir savaşçı olarak düşünülmüştür (Şentürk 2002: 177).

Müşteri(Bircîs, Jüpiter): Yedi seyyar yıldızdan/gezegenden biridir. Bircîs de denilir. Eski müneccimlere buna Kadî-i felek, Sa‘d-ı ekber derlerdi. Yeri, altıncı kat göktür. Đnanışa göre din, ilim, hilm, hayâ, tevazu, kerem, akıl, talâkat ve fesahat Bircîs’in sıfatlarındandır. Bu yıldız doğarken ana rahmine düşen çocuğa yıldızdaki va- sıflar intikal edermiş. Kimyacılarca adı Tunç’tur. Mavi renk buna mensuptur. Mirrih ile

33

kamer dostları, Zühre ve Utarit düşmanlarıdır. Tabiatı itidal üzere hâr ve ratıbdır. Ede- biyatımızda adalet, hikmet-i ilâhi menzilesindedir. Eski metinlerde vezirler, âlimler, hâkimler bu yıldıza benzetilmiştir. Bir adı da Hürmüz’dür (Kam 1998:129-130, Onay, 2004: 371)

Müşteri’ye “kadi-i felek” de denilir. Doğu minyatürlerinde yörük bir ata binmiş, sağ elinde kılıç, sol elinde yay bulunan bir erkek yahut çeşitli renkli elbiseler giyinmiş bir genç gibi tasvir edilmiştir. Bazı şairlerce Müşteri’nin, Ay’ı yakalamak için tuzak kuran bir avcı gibi tasvir edildiği de söz konusudur (Şentürk 2002: 179).

Utârid (Merkür): Güneşe yakın bir gezegendir. Yıldız ilmine göre yeri ikinci kat göktür. Şiir ve nutkun ve kitabetin piri sayılır. Eskiden birinin kitabet kuvvetini an- latırken, “onun kalemi Utarîd-rakamı” gibi tabirler kullanırlardı. Bizde şiir ve inşanın timsali hükmündedir. Pazar gecesi ile çarşamba gününe hâkimdir. Kimyacılar civaya Utarit derler. Dostu Ay, düşmanları da Güneş ve Venüs’tür. Yunan mitolojisindeki kar- şılığı Merkür’dür. Ehl-i tencime göre tabiatı yabis ve bariddir. Diğer yıldızlarla imtizaç ettiğinden mümtezic, münafık sıfatlarıyla sıfatlanır (Kam 1998: 121-122, Onay 2004: 487). Burcu Cevzâ’dır. Doğru ok anlamına gelen “tîr” adıyla da anılır. Kendisine gök kâtibi anlamında “debîr-i felek” de denir. Doğu minyatürlerinde elinde yuvarlak tahta tutan bir genç veya yeşiller giyinmiş, başında tacıyla kürsüye oturmuş, elinde Kur’an bulunan bir insan şeklinde tasvir edilmiştir (Şentürk 2002: 178).

Zühal (Keyvân, Satürn): Gezegenlerin altıncısıdır. Yeri yedinci kat göktür. Bir adı da Keyvan’dır. Yıldız ilmine göre nahs-i ekberdir. Eski kimyacılar kurşuna Zühal adını vermişlerdir. Siyah renktedir. Zühre ve Utarit dostları, Şems ve Kamer düşmanla- rıdır. Tabiatı ifrat derecesinde kuru ve soğuktur. Çarşamba gecesiyle cumartesi gününün ilk saatlerine hâkimdir. Yedinci kat gökte oturduğu ve rengi siyah olduğu için şairler onu sarayların damlarında pâsbânlık eden Hindîlere benzetmişlerdir (Kam 1998: 131- 132, Onay 2004: 509) Âlî’nin mesnevisinde de Zühal, pâsbân olarak tasvir edilmiştir. En uğursuz yıldız olarak kabul edilir. Doğu minyatürlerinde sağ elinde insan kellesi bulunan, sol eliyle bir insan avucunu tutan bir ihtiyar veya beyaz ata binmiş, sağ elinde bir kılıç bulunan bir adam şeklinde tasvir edilmiştir (Şentürk: 2002: 178-179).

Zühre (Nâhid, Venüs): Yeryüzüne yakın ve yıldız ilmine göre yeri üçüncü kat gök olan gezegendir. Fecirden biraz evvel cenûb-ı şarkî tarafında ve gurûbdan sonra

34

cenûb semtinde görünür. Kervankıran, Çobanyıldızı gibi adları da vardır. Edebiyatta bir adı da Nahid’dir. Aşk ve musiki ilahi makamındadır. Tabiatı itidal üzere bârid ve râtıbdır. Yeşil renk bu yıldıza mensuptur. Kimyaca adı kalaydır. Utarit ve Zühre dostla- rı, Güneş, Ay ve Mirrih düşmanlarıdır. Yunan mitolojisinde Afrodit, Romalılarca da Venüs Nâhid’in karşılığıdır. Doğu mitolojisine göre Harut ve Marut’u baştan çıkaran ve sonra yıldız olan fettân kadın Zühre’dir. Şiirlerimizde hep bu kadına telmih edilmiştir. Zühre yıldızına mensup olanların talihi iyi olur. Çünkü sa‘d-ı asgardır. Zühre’ye Sazen- de-i Felek de derler (Kam 1998: 123-124, Onay 2004: 510).

Doğu minyatürlerinde ise iki eliyle bir kopuz tutan, yeşil veya sarı elbiseli, bi- leklerinde bilezik, parmağında yüzük, ayaklarında halhaller bulunan güzel bir kız şek- linde tasvir edilmiştir. Zühre çalgıcı olarak tasavvur edilince, o sırada zikredilen Utârid, Merih, Zuhal gibi diğer seyyareler ile ay ve yıldızlar da onun ahengine ayak uydurup raks eden kişiler şeklinde düşünülmektedir (Şentürk 2002: 177). Zühre’nin bu fonksiyo- nu ve diğer gezegenlerin aynı mecliste bulunmaları Mihr ü Mâh mesnevisinde de aynen geçmektedir.

Zerre: Zerre, Yüz danesi bir arpa ağırlığında gayet küçük karınca demekse de dilimizde gözle görülmez derecede küçük şey manasında kullanılır. “Asla, hiç, pek az” yerinde de söylenir. Güneşin tesiriyle hava ısınınca havadaki tozlar inbisat ettiğinden etrafa yayılırlar. Eski telâkkiye göre güneşin cazibesine kapılarak ona doğru koşarlar- mış. Havadaki toz tanelerine eskiler zerre derledi. Havadaki zerreler güneş olsa da ol- masa da mevcuttur. Bunlar hava içinde ve havanın hareketine tabi olarak uçuşmaktadır. Eskilerce ise güneş olmazsa zerre de yoktur; karanlıkta, bulutlu havada zerreler hareket etmezler (Onay 2004: 247). “Zerre, küçüklüğü, acziyet, görünmezliği ve görünür olma- sının sebebini bir başka varlığa bağlı olması yönlerinden tamamıyla kesret âlemini sem- bolize etmektedir” (Yıldırım 2003: 131).

Benzer Belgeler