2.4. Türkiye’de İç Göç Hareketleri ve Kentleşme
2.5.4. Göçte Psiko‐Sosyolojik Perspektifli Yaklaşım: Massey’in Sosyal Ağlar Yaklaşımı
Göçte psiko‐sosyolojik perspektif, Massey’in 1980’lerde geliştirmeye başladığı ve 1990’lı yıllarda popülarite kazanan sosyal ağlar teorisinde vücut bulmuştur. Bu teorinin özünde, beşeri sermayenin göç hareketini sosyal ağlarla arttırdığı vurgusu vardır. Objektif istatistiksel forma sokulamayan bu teoriden, daha çok uluslar arası göçü açıklamakta yararlanılmaktadır.
Sosyologlar göç kararında sosyal organizasyonların üzerinde durarak, özellikle göç ağlarında insani ilişkilerin göç hareketini kolaylaştırdığını vurgularlar [147]. Bu yaklaşımda iki ayırt edici kavram ön plana çıkmaktadır: Göç – sosyal ağlar ve beşeri‐ sosyal sermaye.
Klasik, neo‐klasik bakış, beşeri sermaye kavramıyla salt ekonomik göstergelerden sıyrılmaya başlamıştır. Beşeri sermaye kavramının göç ile teorize edilmesine ise 1962’de Sjaastad öncülük etmiştir. Neo – klasik yaklaşımda eğitim, deneyim ve yeteneğin finansal olarak geri dönüşünü sağlamak için düşük gelirin olduğu iş piyasasından yüksek gelir elde edilen iş piyasasına doğru transfer söz konusudur [148], [149]. Massey’de de beşeri sermayeden kopuş olmayıp beşeri sermayeye büyük önem atfedilir. Ancak beşeri sermayenin yanı sıra sosyal sermayeye de vurgu yapılmıştır. Ortak yazarlı bir makalesinde Massey, beşeri ve sosyal sermaye göstergesi olarak yaptığı değişken atamalarında:
• Beşeri sermaye göstergesi olarak göç etmeden önceki iş deneyimi, eğitim düzeyi ve göçmenlerin en az yarısının geldikleri yeri,
• Sosyal sermaye göstergesi olaraksa ebeveyn ve kardeşlerin önceden göç edişleri ile eş ve çocukların göç yerine kaç kere geldiklerini almıştır [150].
Özetle beşeri sermaye kavramında kişisel üretkenlik düzeyini oluşturan niteliklere yoğunlaşılırken, sosyal sermaye kavramında kişisel özelliklerden uzaklaşılarak aile ve akrabalık ilişkileri üzerinde durulmaktadır. Böylece sosyal sermaye kavramı, bireyler arası yardımlaşma ilişkisi gerçekleşince şekillenen bir çeşit sosyal organizasyon biçimi olarak tanımlanabilmektedir [151].
Massey [116], bölgelerarası ekonomik gelişmişlik farklarının etkisini tamamen red etmemektedir. Ancak neo‐klasik yaklaşımdaki bölgeler arası gelir farklılığı göç kararında en önemli etken olsa da tek etken değildir. Çünkü ona göre gidilecek yerlerde işsizlik ve diğer temel sosyal güvenlik unsurlarından yararlanma imkânı kısıtlı olabilir ve bu durumda tehlikelere karşı aile içerisinde bir sigortanın şekillendirilmesi gerekir. Bu da varılan nokta ile çıkış yeri arasındaki kopuşu engeller. Dolayısıyla Massey’in teorisinde sosyal sermaye de risk ve maliyetlerin hafifletilmesinde bir otogüvenlik mekanizması olarak işlev görür [152]. Göçmenlerin gidilen yerlerdeki arkadaş ve akrabalarıyla bağlanmaları da, sosyal ağla gelişir [151]. Göçmenler arasında oluşan bu sosyal ağlar, beraberinde gidilen yerlerde göçmenlerin erimelerine engel olurken belirli yerleşim yerlerinde kümelenerek toplumdan kopmalarını arttırır. Massey özellikle ABD’ne 1970’ler ve 1980’ler boyunca gelen ve metropoller içerisinde önemli ağırlıklara ulaşan İspanyol “Hispanic” göçmenler için bu yapının varlığının altını çizmektedir ve Amerikan toplumu içerisinde erimelerini sağlayacak gelir artışı gibi sosyo‐ekonomik mekanizmaların uluslar arası göç hareketi ve yabancı göçmenlerin yerleşimlerinden daha yavaş etkili olduğunu ifade etmektedir [152]. Buna ek olarak sosyal ağlar, göç hareketinin sürekliliği olasılığını da arttırmaktadır [153].
Sosyal ağların oluşum gerekçelerini açıkladıktan sonra Massey, ağların işleyişini de tanımlamıştır. Sosyal ağlar, mal, bilgi ve sermaye vasıtasıyla gelinen yerle göç edilen yer arasında kararlı nüfus dolaşımı sayesinde sürmektedir [154].
Bu teoride yaşanan ilk sorun, bol örnekli olmasına karşılık sosyal ağların oluşumunu sağlayan yabancı göçmenler hakkında net ayrışmanın yapılmamış olmasıdır. Gerçi Durand ve Massey [155] Meksikalı göçmenler için sosyal ağların kentsel alanlarda kırsal kesimlere göre daha güçlü olduğunu, dolayısıyla da sosyal sermayenin üretkenliğinin kentsel alanlarda kırsal alanlara göre daha yüksek olduğunu ifade etmiştir. Ancak bu hüküm de yine ABD’ndeki Meksikalı göçmenler içindir. Dolayısıyla Massey, çalışmalarında ağırlıklı olarak ABD’ne gelen Meksikalı göçmenleri konu almıştır. Ancak Batı Avrupa gibi yüksek gelirli bir ülkeden gelen göçmen toplulukları arasında sosyal ağın oluşup‐oluşmadığına açıklık getirmemiştir. Sonuçta özellikle henüz kurumsallaşma sürecini tamamlayamamış düşük ve orta gelirli piyasa ekonomilerinden ülke dışına göç amaçlı çıkışlarda akrabalık ilişkileri yaygın olarak görülmektedir [156]. Dolayısıyla sosyal
ağın oluşumunu sağlayacak bir sosyal sermayenin, daha çok düşük ve orta gelirli toplumlardan gelen yabancı göçmenler arasında olduğunun vurgulanmasına ihtiyaç vardır.
Bu teoride yaşanan ikinci sorun, objektif bir istatistiksel uygulama yapmanın veri yetersizliği ve değişkenlerin kalitatif “niteliksel” özellikte olmaları sebebiyle çoğu kez mümkün olamamasından kaynaklanmaktadır. Her ne kadar Masey ve diğer bazı araştırmacıların geçen yıllık dönemde göçmenler arasında göç kararı ve diğer konularda ilişkilerini amaçlayan istatistiksel uygulama içerikli çalışmaları mevcutsa da [157], [158] Massey ve Sanchez [159], uluslar arası göçteki beşeri boyutlar için her zaman objektif olarak istatistiklerden açık kanıtların elde edilemediğini açıkça ifade etmektedirler. Gerçekten de çoğu çalışmada birkaç yüz deneğe göçmenlerin gittikleri yerde akrabalarının olup‐olmadıklarını sormak ve özellikle de göçmenlerin medeni durumlarını sorgulamak dışında kapsamlı uygulamalara gidilemediği görülmektedir. Hatta uluslar arası yazında 17 denekli anket sonuçlarıyla şekillendirilen yayınlara bile rastlanabilmektedir [160]. Üstelik bu çalışmalarda da onlarca bireysel özellik değişkeni (eğitim, yaş, cinsiyet vb) ve nadiren de bölgesel faktörlerin arasına bu tarz bir‐iki değişkenin serpiştirildiği dikkat çekmektedir (Örn. [161], [162], [163], [164], [165]). Bu teoride yaşanan üçüncü sorunsa, genel olarak kurgulanışındaki neo‐klasik iktisada katkı yapmak iddiasıyla realite arasındaki uyumsuzluktan ileri gelmektedir. Daha önce de vurgulandığı üzere Massey, neo‐klasik iktisadın göçü tanımlamasına bütünüyle karşı çıkmamakta, ancak gelir farklılığının yanı sıra göç kararında sosyal boyutların da olduğunu savunmaktadır. Göçmenlerin aileleri, akraba ve arkadaşlarıyla kurdukları sosyal ağın oluşumunda Massey’in aidiyet duygusu gibi sosyolojik etkenleri göz ardı ettiği görülmektedir. Şöyleki: Massey’e göre aile, akraba ve arkadaşlar, göçmenin cebindeki parası gibi sosyal sermayesidir. Göçmenin sosyal sermayesi konumundaki aile, akraba ve arkadaşlarıyla yeni gittiği yerde yaşaması; işsizlik, hastalık, evsizlik gibi risklere karşı kendini korumak içindir. Yani bu teoride ifade edilen sosyal ağ, neo‐klasik yaklaşımda olduğu gibi fayda maksimizasyonuna hizmet etmektedir.
Massey’in yaklaşımı, uluslar arası göç hareketlerini açıklamak için kullanılmaktadır. İç göç konusunda ise bu yaklaşımdan istifade edilen çalışmalara nadiren rastlanmaktadır
(Örn. Kuhn, (166]). İç göç yerine uluslar arası göçü açıklamada sosyal sermaye‐sosyal ağlar yaklaşımının tercihinde, çalışmalardaki örneklem alanlarının ağırlıklı olarak ulus‐ devletin mevcut olduğu modern batı ülkelerinden oluşması etkili olmaktadır. Ancak, Berlin’de karşılaşan iki Hamburg doğumlunun, İstanbul’da bir araya gelen iki Sivas doğumlu gibi hemşericilik yapmasını beklemek çok da makul görünmemektedir. Bu yaklaşımı, özellikle Diğer yandan, Türkiye gibi geleneksel cemaat ilişkilerinin belirli ölçüde de olsa varlığını sürdürdüğü ülkeler de hemşerilikten öte sosyal ağların varlığı da göç konusunda ölçülemeyen ve gözlenemeyen etken faktörlerden biri olabilir. Massey’in dediği gibi, ulus ve yörelere özgü sosyal ağların varlığı nedeniyle farklılaşan sosyal ağları matematikselleştirmek suretiyle objektif bir istatistiksel forma sokmak güçtür.