Göç etme eylemi mekânsal birimler arasında yer değiştirme olarak kabaca kabul edilirse, insanlık tarihi boyunca yaşanmış bir fiil olarak karşımıza çıkar. Ancak her dönemin birbiriyle farklılaşan özgünlüğünün mevcudiyeti, ister istemez göç hareketlerinin de farklılaşmasını beraberinde getirmektedir. Söz konusu farklılaşmayı ise küresel çapta sabit kabul etme imkânı da bulunmamaktadır. Somutlaştırmak gerekirse, İngiltere’de sanayi inkılâbının yaşandığı dönemde diğer ülkelerin pek çoğunda geleneksel tarım ekonomisinin hâkimiyeti sürmekteydi. Dolayısıyla da ülkelerde yaşanan göç hareketlerinin yapısı da, iktisadi yapılarındaki farklılaşmayla paralel şekilde ciddi ayrıklığa sahipti. Böyle bir kompozisyonda, kronolojik olarak göç hareketlerinin sınıflandırılması oldukça güçtür. İşte Zelinsky, göç hareketlerindeki evrilme aşamalarını kronolojik bir bölümlendirmeye giderek karmaşıklaştırmak yerine, küresel çapta tüm toplumları iktisadi ve sosyal yapılarının içinde bulunduğu seviyeye göre sınıflandırıp, her bir aşamada göç hareketlerinin nasıl gerçekleştiği sorusuna sistematik cevap bularak, mevcut teorik karmaşanın önlenmesine ciddi katkıda bulunmuştur. Zelinsky genel olarak toplum aşamaları ve göç karakteri çakıştırmasını beş aşamada tanımlamaktadır.
Zelinsky teorisindeki toplum aşamaları ve göç karakterini Gedik [70] şu şekilde özetlemektedir: • Modernite öncesi geleneksel toplumunda göç: İlk kentleşmenin başlamasından önceki bu dönemde göç, çok düşük seviyede gerçekleşmektedir. Bu periyotta doğal nüfus artışları da sıfıra yakındır. • Erken geçiş toplumunda göç: Bu dönemde toplumun modernizasyon sürecinin deneyimi olarak kent dışından kentlere doğru güçlü bir nüfus akımı vardır. • Geç geçiş toplumunda göç: Bu aşama kritik evreyi oluşturmaktadır. Kentten kente göç, kırdan kente göçü aşmaktadır. Kırdan kente göç devam etmekle birlikte karşılaştırmalı olarak zayıflamaktadır. Karmaşık bir göç ve dolaşım hareketi, kentler
ağında kentten kente veya tek bir metropolitan bölge içinde göçte ekonomik olmayan amaçların “emek piyasası dışında” artışıyla ortaya çıkmaktadır. • İleri toplumda göç: Bu aşamada kırdan kente hareket devam eder ancak hem oransal hem de sayısal olarak şiddetlenerek azalır. Kentten kente göçse güçlenerek sürer, küçük ve büyük metropollerin çevresinin örütlenmesi artar “uydu kentler gibi”. Doğal nüfus artışıysa ya yoktur ya da çok hafif düzeydedir. • Geleceğin süper‐ileri toplumunda göç: Neredeyse bütün göçmenler ya kentler arasında ya da kent içinde hareket ederler. Doğum oranları, ölüm oranlarının çok hafif üzerinde bir seviyededir. Özetle ilk dönemdeki göç yapısı kırdan kıra göçtür ve doğal kaynağın tüketilmesiyle yer değiştirme zorunluluğunun oluşması sonucunda gerçekleşir. İkinci dönemdeki göç türü ise kırdan kente göçtür. Sanayileşme ile şekillenen bir yapı söz konusudur. Zelinsky’nin yazına önemli katkısı ise üçüncü dönem için yaptığı tespitten oluşur. Göç türü artık kentten kente yöneliktir ve kentleşmenin gelişmesiyle birlikte oluşur [71].
Piyasa ekonomisinin tarıma dayalı geleneksel ekonomiyi dışlama “crowding‐out” etkisiyle şekillenen kentleşmeyi, küresel çapta iki dönem ve mekân kısıtında ele almak mümkündür:
Birinci dönem: 19. yüzyılın özellikle ikinci yarısında Batı Avrupa başta olmak üzere günümüzün batı ekonomilerinde gerçekleşen kentleşme hareketidir. Batı Avrupa’ da 1500’ de % 6.1 olan kentleşme oranı 1820’de ancak %12.3’ e yükselebilmiş, 1890’ a gelindiğindeyse bu oran %31’ e ulaşmıştır [72]. 19. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren ivme kazanan kentleşme, sanayileşmeyle şekillenmiştir (Çizelge 2.1).
Çizelge 2.1 Dünya sanayi üretimi, 1750 – 1938 (dünya sanayi üretiminin toplamı içinde yüzdelik pay, %)
Yıllar Hindistan Çin Diğer doğu Batı
1750 24,5 32,8 15,7 27,0 1800 19,7 33,3 14,7 32,3 1830 17,6 29,8 13,3 39,5 1880 2,8 12,5 5,6 79,1 1913 1,4 3,6 2,5 92,5 1938 2,4 3,1 1,7 92,8 Kaynak: Williamson ve Clingingsmith [73].
Kentlerin kırdan beslenmesi, sermaye açısından yedek işçi ordusunu da beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede yanlızca İngiltere’ de 19. yüzyılın ikinci yarısı boyunca 4 milyon kişi İngiltere ve Galler’ e göç etmiştir [74]. İşte Ravenstein’ ın göç kanunları da böylesi hareketli bir coğrafi nüfus mobilitesinin olduğu dönemde ortaya çıkmıştır. İkinci dönem: 20. yüzyılın ikinci yarısında ise ikinci kentleşme dalgasının yaşanmaya başlandığı görülmektedir. Ancak bu dalgada Latin Amerika’dan Doğu Avrupa’ ya dünyanın hemen her coğrafyasında kurumsallaşma sürecine giren piyasa ekonomilerinde bir kentleşme oluşumuyla karşılaşılmaktadır. Kentleşmenin ivmesi, 19. yüzyılda Batı Avrupa’ da başlayan ilk dönemdekinden çok daha sürattli ve geniş kapsamlı olmuştur. Yüzyılın başında dünyada sadece 150 milyon kişi kentlerde yaşarken, yüzyılın sonuna gelindiğinde bu sayı 2.2 milyara ulaşmıştır [75]. Kent nüfusunun 20. yüzyıldaki artışı konusunda daha mütevazı artış tahmininde bulunan Cohen [76] bile küresel çapta kentsel nüfusta 13,7 katlık bir artışın yaşandığını ifade etmektedir. 1950’ de nüfusu 1 milyonu aşan 75 metropolün 51’i gelişmiş ülkelerdeyken [77], sadece 25 yıl sonra görece geri kalmış ülkelerdeki nüfusu 1 milyonu aşan metropollerin sayısı, gelişmiş ülkelerdeki metropollerin sayısını aşmıştır [78]. Yapılan tahminlere göre 2015 yılında nüfusu 10 milyonu aşacak 27 metropolün sadece 4’ ü gelişmiş ülkelerde olacaktır [79].
İkinci dönemde yaşanan kentleşme dalgasının sonuçları ise birinci dalgadan oldukça farklıdır. Williamson [80] ın da vurguladığı üzere OECD ve Yeni Dünya ülkelerinde 19. yüzyılın sonlarından itibaren yaşanan süreçte hayat standartlarında süratli bir iyileşmenin yaşandığı bilinmektedir. Hâlbuki ikinci dönemde yaşam kalitesinde benzer bir iyileşmenin yaşandığını iddia etmek fazlaca iyimserlik olacaktır.
Tekse [81] nin 1970’lerdeki vurgusunda, bazı ülkelerde kentten kente ya da kırdan kıra göç olmakla birlikte nüfusun yeniden dağılımında kırdan kente göçün artık baskın olduğu ifade edilmiştir. Lewis’ ten Todaro’ ya dualist perspektifteki göç çalışmaları da 1950’ lerden 80’ lerin sonların kadar ağırlıklı olarak kırdan kente göç üzerine odaklanmıştır. Ancak 21. yüzyılın göçü çok daha karmaşık bir yapıya bürünmüştür. Çünkü günümüzde artık dünya nüfusunun yarısı kentlerde yaşamaktadır. Kırsal yerleşimin ağırlıklı olduğu bölgelerse dünya nüfusunun yaklaşık üçte ikisini oluşturan ve
aralarında Çin ve Hindistan’ ın da bulunduğu Güney ve Doğu Asya ülkeleriyle Sahra altı Afrika’ dan ibarettir (Çizelge 2.2). Çin ve Hindistan’ ın küresel pazar ekonomisine eklemlenmesiyse süratle ilerlemekte olup birkaç on yıl içinde kır‐kent dengesinin yerleşeceğini beklemek yanlış olmayacaktır. Böylesi bir kompozisyonda iç göç olgusunu dualist perspektifle ele almak, gün geçtikçe güçleşecektir. Günümüzde artık bir yandan metropollerin küresel hiyerarşisinden bahsedilirken [26] diğer taraftan karşı‐kentleşme “counterurbanisation” ile büyük metropollerden küçük kentlere ve küçük kentlerden büyük metropollere göç üzerinde durulmaya başlanmıştır [82], [83], [84]. Ulaştırma alanındaki gelişmelerle günü birlik ev‐iş yolculuk menzilinin artışı, esnek ve özellikle de tele çalışmanın yaygınlaşması gibi pek çok etken, göçün yönünde bölgelerarası gelir – istihdam eşitsizliği etkisini kanıtlamayı, gün geçtikçe sistemlerin karmaşıklaşması sebebiyle güçleştirmektedir. Kısacası 21. yüzyılın iç göç hareketi, tahmin edilebilirliği zayıf ve geçen yüzyıla göre çok daha karmaşık yapıda olacaktır. Buna göre de Zelinsky’ nin ileri toplum göçü tanımına uyan bir yapının yakın gelecekte, dünya geneline hâkim olacağını savunmak mümkündür. Çizelge 2.2 Ülke Grupları ve Dünya Toplamı İtibarıyla Kentsel ve Kırsal Nüfus Düzeyleri (2004) Kırsal nüfus Kent nüfusu Ülke grupları Toplam Nüfus
(milyon kişi) Milyon kişi % Milyon kişi %
Gelişmekte olan 5094 2944 57.8 2149 42.2 En azgelismiş 741 546 73.7 195 26.3 Arap ülkeleri 311 140 45.1 170 54.9 Doğu Asya & Pasifik 1944 1129 58.1 815 41.9 L. Amr.& Karayipler 548 127 23.2 421 76.8 Güney Asya 1528 1071 70.1 457 29.9 Sahra altı Afrika 690 453 65.7 237 34.3 Orta ve Doğu Avrupa 405 150 37.1 255 62.9 OECD 1165 287 24.6 878 75.4 Yüksek gel. OECD 923 214 23.2 709 76.8 Yüksek gelirli 983 222 22.6 760 77.4 Orta gelirli 3043 1424 46.8 1619 53.2 Düşük gelirli 2361 1655 70.1 706 29.9 Dünya 6389 3303 51.7 3086 48.3 Kaynak: UNDP [69].
Göç hareketlerinin evrilme aşamalarını kısaca özetlemek gerekirse, Zelinsky perspektifinden göç hareketlerinin nasıl bir geleceğe yürüdüğünün ipuçlarına varmak mümkün olmaktadır. Küresel çapta giderek artan nüfus hareketleriyle
karşılaşılmaktadır. Yaşanan göç hareketi de üstelik büyük ölçüde kentler arasında son derece yoğun karşılıklı etkileşimle gerçekleşmektedir. Bu da beraberinde ister istemez şehir planlamanın daha karmaşıklaştığı, bölge politikalarının etki gücünü en azından arttıramadığı bir sürece doğru evrilindiğini desteklemektedir. Dolayısıyla modern dünyada göç, sebep‐sonuçlarının tespitinin yanı sıra yaşanan hareketin yönlendirilebilirliğini de güçleştirmektedir. Neticede kırdan kente göçün tahmin edilebilir bir ritüelinin varlığına karşılık, birbiriyle rekabet eden kentler arasında yaşanan iktisadi yarışa, bölgeler arası tam denge noktasına erişecek etkin politikalar uygulayabilmek için, politika araçlarının da eskiye göre çok yüksek etkiye sahip olması gerekmektedir. Bu da çoğu kez mümkün olamadığından, bölgelerarası eşitsizlik göç hareketlerini arttırmakta, göç hareketlerindeki artış da bölgelerarasındaki eşitsizliğin daha da açılmasına yol açmaktadır. Özetle modern dünyanın geldiği nokta, bölgelerarası eşitsizlik ve göç hareketlerinin karşılıklı etkileşimiyle girilen sarmal süreci olarak tanımlanabilir.