• Sonuç bulunamadı

FUHŞUN ULUSLARARASI BOYUTU

Belgede Türk ceza hukukunda fuhuş suçu (sayfa 101-115)

3.1. GENEL OLARAK

Fuhuş, ortaya çıktığı zamandan günümüze kadar önemli bir konu olarak uluslararası alanda kendine yer bulmaktadır. Konu bir yandan her ülkenin bakış açısına göre değişen kendi içsel bir sorunu olmakla birlikte, diğer yandan ilerleyen teknoloji ile özellikle iletişimde ve ulaşımda sağlanan kolaylıklar nedeniyle suç teşkil eden fiiller açısından ülkelerin ortak hareket etmesini gerektiren bir boyuta ulaşmıştır.

Ülkemizin de taraf olduğu ve 5237 S. TCK’nın 227. maddesinin gerekçesinde belirtilen fuhuşla ilgili uluslararası sözleşmelerin incelenmesi ve Avrupa devletlerinin konuya yaklaşımını anlayabilmek adına Avrupa Konseyi organlarının görüşlerinin incelenmesi fuhşun uluslararası boyutta algılanışını ortaya koymakta faydalı olacaktır.

3.2. FUHUŞLA İLGİLİ ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER 3.2.1. Genel Olarak

Çok eski zamanlardan beri özellikle kadın ve çocukları çeşitli yollarla kandırarak ya da rızaları ile, bulundukları ülkeden ayırıp yabancı ülkelere sevk eden kişilere rastlanmaktadır. Bulundukları yerden koparılmış olan genç kadın ve çocukların, götürüldükleri yerde her türlü aile ilişki ve himayesinden uzak kalınca zorunlu olarak fuhuş yoluna düştükleri ve neticede kendilerini sevk eden kimselerin menfaatine olarak fahişeliğe sürüklendikleri görülmektedir. Özellikle 19. yüzyıl sonlarından itibaren taşıt araçlarındaki ve ulaşımdaki ilerleme bu fiilleri adeta gerçek bir ticaret haline sokmuş, bu fiillerin icrası ile uğraşan zümrelerin meydana çıkmasına neden olmuştur319.

20. yüzyıl başına kadar bu alanda faaliyet gösterenlerin eylemlerinin sınırları aşan boyutta olmasına karşılık önlem ve yaptırımların da aynı boyutta belirlenmemesi nedeniyle, failler ülkelerin suç tanımlarındaki belirsizlik ve yetersizlikten yararlanarak

319

91

eylemlerini bir ceza tehdidi ile karşılaşmadan sürdürebilme imkanına sahip olmaktaydı320.

Meseleye bu açıdan bakıldığında konu milletlerarası bir nitelik kazanmaya doğru gitmiş ve bazen aynı suç çeşitli unsurları itibariyle ayrı ayrı ülkelerde işlenebildiğinden, çok sayıda devletin aynı anda ilgilenmesinin, devletlerin müşterek ve genel menfaatlerini ilgilendirmesinden ötürü etkin bir mücadelenin sağlanabilmesi içinse bu devletlerin ortak hareket etmesinin gerekliliğini doğurmuş, bunun sonucunda da özel ve resmi milletlerarası çeşitli kongre ve konferanslar toplanmıştır. Bu toplantıların başta gelen amacı, devletlerin sözü geçen suç konusunda mevzuatlarındaki eksiklikleri tamamlaması ve bu suretle suçun milletlerarası planda cezalandırılmasını ve sözü geçen hükümlerin uygulanmasını mümkün kılmak için birlik içinde hareket etmelerini sağlamak olmuştur321.

Bu husustaki ilk girişimler özel kuruluşlarca başlatılmıştır, ancak mesele özünde devletleri ilgilendirmekte olduğundan ve onlar tarafından gerekli tedbirler alınmadıkça gerçek ve ciddi bir mücadele sağlanamayacağının anlaşılmış olmasından ötürü konuya ilişkin milletlerarası bir sözleşme yapılmasının gerektiği kanaatine varılmıştır322.

Türkiye’nin de onayladığı ve gerekçesinde belirtildiği üzere 5237 S. TCK’nın fuhuş suçlarıyla ilgili 227. maddesi düzenlenirken esas alınan bu sözleşmeler şunlardır; 4 Mayıs 1910 tarihli Beyaz Kadın Ticaretinin Zecren Men’ine Dair Milletlerarası Sözleşme323, 30 Eylül 1921 tarihli Kadın ve Çocuk Ticaretinin Men ve Zecrine Dair Beynelmilel Cenevre Mukavelesi324, 11 Ekim 1933 tarihli Reşit Kadın Ticaretinin Men’ine Dair Beynelmilel Cenevre Mukavelesi325 ve 2 Aralık 1949 tarihli İnsan Ticaretinin ve Başkasının Fuhşunu Sömürmenin İlgası Hakkında Sözleşme326.

320 YENİDÜNYA, a.g.e, s. 102 321 DÖNMEZER, a.g.e, s. 321 322 DÖNMEZER, a.g.e, s. 322 323

Sözleşmenin İngilizce adı: International Convention for Suppression of the White Slave Traffic 324

Sözleşmenin İngilizce adı: International Convention for the Suppression of the Traffic in Women and Children

325

Sözleşmenin İngilizce adı: International Convention for the Suppression of the Traffic in Women of Full Age

326

Sözleşmenin İngilizce adı: International Convention for the Suppression of the Traffic in Persons and of the Exploitation of the Prostitution of Others

92

Bunların dışında konunun yer aldığı başka düzenlemeler de bulunmaktadır. 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 4. maddesinde “Hiç kimse kölelik

veya kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü şekliyle yasaktır”

denilmiştir. 18 Aralık 1979 tarihli Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi327’nin 6. maddesinde “Taraf devletler, kadın ticareti ve fahişeliğin her

şekliyle önlenmesi için yasama dahil gerekli bütün önlemleri alacaktır.”denilmiştir.

Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliğive Çocuk Pornografisi İle İlgili İhtiyari Protokol’de konuya ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca insan ticaretinin önlenmesi hakkında düzenlenen pek çok metin de bulunmaktadır.

3.2.2. Beyaz Kadın Ticaretinin Zecren Men’ine Dair Milletlerarası Sözleşme

Konunun milletlerarası boyutta ve devletlerin nezdinde ele alınması gerekliliğinin anlaşılması üzerine Fransız hükümeti tarafından 15-25 Haziran 1902 tarihleri arasında Paris’te resmi bir konferans düzenlenmiştir. Bu konferansa 16 milletin temsilcisi katılmış ve 4 Mayıs 1910 tarihinde konuya ilişkin resmi bir sözleşme düzenlenmiştir. Aslında ilk olarak 1904 yılında aynı isimle bir başka sözleşme hazırlanmıştır, ancak onun asıl hedefi insan tacirlerini cezalandırmaktan ziyade bu fiillere maruz kalan mağdurların korunması olduğundan suçla mücadele açısından etkisiz kalmıştır328. 1910 tarihli sözleşmenin 1. maddesinde “bir başkasının tutkularını tatmin için, fuhuş

maksadıyla, hatta suç kurbanının rızası ile olsa bile, bir kadın yahut küçük bir kızın fuhuş için hizmetlerini taahhüt eden, böyle birini kendisiyle beraber ve kendisinden sonra götüren veya bir yerden diğer bir yere sevkeden kimseler, suçun kurucu unsurları çeşitli memleketlerde işlenmiş bulunsalar da cezalandırılır” denilmiştir329.

Sözleşmenin 2. maddesinde ise “bir başkasının tutkularını tatmin için, fuhuş

maksadıyla, reşit bir kadın veya kızın cebir ve şiddet, tehdit, hile veya nüfuzun kötüye kullanılması ya da diğer herhangi bir cebir aracı ile fuhuş için hizmetlerini taahhüt eden, böyle birini kendisiyle beraber veya kendisinden sonra götüren veya bir yerden

327

Sözleşmenin İngilizce adı: Convention on the Elimination of all Forms of Discrimination against Women (CEDAW)

328

ARSLAN, a.g.m, s. 29 329

Sözleşmenin İngilizce metni için bkz.

93

diğer bir yere sevk eden kimseler, suçun unsurlarını teşkil eden hareketler çeşitli memleketlerde işlenmiş bulunsalar da cezalandılır” denilmiştir330.

Madde metinlerinden de görüldüğü üzere, insan ticareti suçunun kavramsal unsurlarına yer verilmiş ve sözleşmede söz konusu hareketlerin farklı ülke sınırları içinde gerçekleştirilmesinin bir önemi olmadığı da belirtilmiştir. Böylece gerçekleştirilen eylemlerin sınır aşan nitelikte olması taraf ülkeler açısından bir kovuşturma engeli olmaktan çıkmıştır ve ayrıca sözleşmede belirtilen hükümler vasıtasıyla insan ticareti suçunun kavramsal unsurları ilk kez bir belgede yer almıştır331.

Sözleşme ayrıca, belli bir yaşın altındaki kadınların rızaları bulunsa dahi bunun önem arz etmediğini, yine de bu fiillerin yaptırıma bağlanacağını, ancak belli bir yaşın üstündeki kadınların her türlü hile, cebir vb. unsurlardan uzak, tamamen özgürce açıklanan rızalarının geçerli sayılacağı belirtilmiştir332.

Bu sözleşmeye Türkiye 19 Aralık 1949 tarihinde katıldıktan sonra, 04.05.1949 tarihinde bu sözleşmeyi değiştiren bir protokol Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edilmiştir. Türkiye 5570 sayılı 11.03.1950 tarihli kanun333 ile bu protokole de katılmıştır334.

3.2.3. Kadın ve Çocuk Ticaretinin Men ve Zecrine Dair Beynelmilel Cenevre Mukavelesi

1910 tarihli sözleşmenin belirtilen hükümleri, kadın ve çocuk ticaretinin hazırlık hareketlerini cezalandırmamaları ve bu fiillere teşebbüsün de cezalandırılacağı açıkça belirtilmediği için eksik bulunmaktaydı. Bunun üzerine 1921 yılında Milletler Cemiyeti tarafından kadın ve çocuk ticareti konusu ile ilgili olarak bir konferans düzenlenmiştir. Bu konferans 30 Haziran - 5 Temmuz tarihleri arasında toplanmış ve konferans sonunda nihai bir senet düzenlenerek konuya ilişkin çeşitli tavisyelerde bulunulmuştur335.

330

http://www1.umn.edu/humanrts/instree/whiteslavetraffic1910.html (erişim tarihi: 28.11.2012) 331

YENİDÜNYA, a.g.e, s. 104 332

YENİDÜNYA, a.g.e, s. 104 333

Protokol ve ekinin onaylanmasına dair kanun 04.03.1950 tarihli ve 7448 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

334

ÖKÇÜN A. Gündüz/ ÖKÇÜN Ahmet R., Türk Antlaşmaları Rehberi (1920-1973), Ankara 1974, s. 52 335

94

Düzenlenen konferansta öncelikle o zamana kadar kullanılmakta olan “beyaz kadın ticareti” terimi yerine “kadın ve çocuk ticareti” terimi belirlenmiştir. Ayrıca kanuni sınırlar içinde, ayrı suçlar olarak, sözü geçen hazırlık hareketlerinin ve teşebbüsün cezalandırılması, bu suçlarda iadenin kapsama alınması, göç ve muhaceret konularında çocuk ve kadın ticareti ile mücadele için idari ve kanuni önlemlerin alınması, erkek ve kız çocuklarının suçun mağduru olabileceklerinin kabul edilmesi, yirmi bir yaşını doldurmamış kimselerin küçük sayılması tavsiye edilmiştir336. Bu tavsiyeler göz önünde bulundurularak Milletler Cemiyeti aracılığıyla 30 Eylül 1921 tarihinde Kadın ve Çocuk Ticaretinin Men ve Zecrine Dair Beynelmilel Cenevre Mukavelesi yapılmıştır.

Sözleşmenin 1. maddesinde “Yüksek âkit taraflar, hangi cinsiyetten olurlarsa olsunlar,

çocuk ticaretiyle meşgul şahısların araştırılması ve tecziyesi337 için bütün tedbirleri alma hususunda uyuşmuşlardır. Bu suç, 1910 Mukavelesinin 1. maddesinde yazılı fiildir” denilmiştir. 2. maddede ise “Yüksek âkit taraflar, suçun teşebbüsünü ve kanuni hudutlar dahilinde, 1910 mukavelesinin 1. ve 2. maddelerinde ifade olunan hazırlık hareketlerini tecziye eylemek için zaruri bulunan tedbirleri almak hususunda uyuşmaktadırlar” denilmiştir338.

Bu sözleşmenin, yukarıda belirtilen ilk sözleşmeden farkı suçun konusudur. 1910 tarihli sözleşmeden farklı olarak sadece kadınlar değil çocuklar ve erkekler de koruma altına alınmıştır. Bir diğer fark ise bu kez eylemlere teşebbüs ve iştirakin de cezalandırılacağının hüküm altına alınmış olmasıdır339.

Türkiye tarafından 15 Nisan 1937 tarihinde sözleşmeye katılım gerçekleştirilmiştir340. Sözleşmeyi ve değişiklik yapan protokolü uygun bulma kanunu ise 1949 yılında çıkarılmıştır341.

336

DÖNMEZER, a.g.e, s. 323 337

Cezalandırılması. Kaynak: http://tdkterim.gov.tr/bts/ (erişim tarihi: 14.07.2012) 338

Gerekçede yer verilen bu hükümler için bkz. ARTUK M.Emin/ GÖKCEN Ahmet/ YENİDÜNYA A. Caner, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Ankara 2009, s. 4517

339

DEĞİRMENCİ Olgun, Mukayaeseli Hukukta ve Türk Hukukunda İnsan Ticareti Suçu, TBB Dergisi Sayı 67, Yıl 2006, s. 66

340

ÖKÇÜN/ ÖKÇÜN, a.g.e, s. 52 341

Sözleşme ve değişiklik protokolü 5394 S. kanun ile 24.05.1949 tarihinde kabul edilmiş, uygun bulma kanunu 7218 sayılı 28.05.1949 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

95

3.2.4. Reşit Kadın Ticaretinin Men’ine Dair Beynelmilel Cenevre Mukavelesi Milletler Cemiyeti’nin kadın ve çocuk ticareti komitesinin on ikinci oturumunun sonuçları hakkında Milletler Cemiyeti Meclisi’ne gönderdiği raporda yapılan tavsiyeler üzerine, yukarıda belirtilen 1910 ve 1921 tarihli iki sözleşmenin yeni bir sözleşme ile tamamlanmasına karar verilmiş ve 11 Ekim 1933 tarihinde Reşit Kadın Ticaretinin Men’ine Dair Beynelmilel Cenevre Mukavelesi hazırlanarak devletlerin imzasına açılmıştır342.

Sözleşmenin 1. maddesinde “Bir başkasının ihtiraslarını tatmin etmek üzere reşit bir

kadın veya kızı, kendi rızası ile olsa bile, başka bir memlekette icrayı fuhuş maksadıyla kullanan, sürükleyen veya baştan çıkaran kimse, suçun unsurlarını teşkil eden fiillerin her biri ayrı ayrı memleketlerde yapılmış buluınsa bile cezalandırılacaktır. Teşebbüs ve kanuni hudutlar içinde kalmak şartıyla ihrazi fiiller343 dahi cezalandırılır”

denilmiştir344.

Dönmezer tarafından, anılan sözleşmenin TBMM tarafından tasdik edilen metninde “embaucher” kelimesinin karşılığı olarak “icrai fuhuş maksadıyla kullanan”, “entrainer” kelimesi karşılığında “sürükleyen” ve “dètourner” kelimesi karşılığında “baştan çıkaran” kelimlerinin kullanılmış olduğu; oysaki bu Fransızca ifadelerin karşılığı olarak kullanılması gereken anlamların sırasıyla; “fuhuş için hizmetleri taahhüt eden”, “götüren” ve “sevkeden” şeklinde olması gerektiği belirtilmiştir345

.

1933 tarihli bu sözleşme, hükümlerinde belirtildiği üzere kendisinden önce yapılmış olan, yukarıda belirtilen 1910 ve 1921 tarihli mukaveleri yürürlükten kaldırmayıp onları tamamlayıcı nitelik taşıdığından Türkiye sırf bu sözleşmeyi onaylayarak bile aslında diğer sözleşmelere de dolaylı olarak katılmış olmaktadır.

Bu sözleşme TBMM tarafından 15 Nisan 1935 tarihinde ve 2693 S. kanun ile onaylanmıştır ve onay kanunu gereği Türkiye’nin katılımı 19 Mart 1941 tarihinde sağlanmıştır346.

342

DÖNMEZER, a.g.e, s. 323-324 343

Hazırlık hareketleri. Kaynak: http://tdkterim.gov.tr/bts/ (erişim tarihi: 14.07.2012) 344

Sözleşmenin Türkçe metni ve onay kanunu için bkz. 22 Nisan 1935 tarihli 2984 S. Resmi Gazete 345

DÖNMEZER, a.g.e, s. 324 346

96

3.2.5. İnsan Ticaretinin ve Başkasının Fuhşunu Sömürmenin İlgası Hakkında Sözleşme

Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği daha sonraki yıllarda, fuhşu önlemek ve kadın ve çocuk ticaretiyle etkili bir şekilde mücadele edebilmek için hangi tedbirlerin alınmasının gerektiği konusunu incelemek ve 1948 yılı içinde bir rapor sunmak üzere Sosyal ve Ekonomik Konsey tarafından görevlendirilmiştir. Bu görevle bağlantılı olarak Sekreterliğin Milletlerarası Cürmi Polis Komisyonu (şimdiki adıyla INTERPOL) ile ilişkiye girmesi ve faaliyetlerini uyumlaştırması gerekmiştir. Bu gelişmeler ardından yapılan toplantıda özellikle üzerinde tartışılan konular, fahişelerin tescil mi yoksa gözetim sistemine mi tabi tutulacakları ve meydana getirilecek sözleşmenin uygulama ve yorumuna ilişkin ihtilafların çözüm yetkisinin Uluslararası Adalet Divanı’na verilip verilmemesi olmuştur347.

Yapılan çeşitli toplantılar ve maddeler üzerindeki düzeltmelerden sonra neticede İnsan Ticaretinin ve Başkasının Fuhşunu Sömürmenin İlgası Hakkında Sözleşme 2 Aralık 1949 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından onaylanmıştır ve 21 Mart 1950 tarihinde imzaya açılmıştır348.

Bu sözleşmenin başlangıcında, fuhşun ve fuhuş amaçlı insan ticaretinin insan onuru ve değeri ile toplum, aile ve kişinin refahıyla bağdaşmadığı ve bütün bunları tehlikeye soktuğu ifade edilmiştir. 1. maddede taraf devletlerin rızası olsa bile, bir kimseyi fuhuş icrası maksadıyla kullanan, temin eden, fuhşa sürükleyen, diğer bir kişinin fuhşunu rızasıyla da olsa sömüren kişiyi cezalandıracağı belirtilmiştir. 2. maddede sözleşmeye taraf devletlerin genelev sahibi olan veya genelevi işleten, işlettiren, işletilmesine aracılık eden, bu tür faaliyetleri finanse eden kimselerin cezalandırılması gerektiği hüküm altına alınmıştır. 3. maddede ise ilk iki maddede belirtilen bu suçlara teşebbüsün, hatta hazırlık hareketlerinin dahi cezalandırılması öngörülmüştür349.

347

DÖNMEZER, a.g.e, s. 325-326 348

Bkz. United Nations Treaty Collection

http://treaties.un.org/Pages/ViewDetails.aspx?src=TREATY&mtdsg_no=VII-11-a&chapter=7&lang=en (erişim tarihi: 29.11.2012)

349

Sözleşmenin İngilizce metni için bkz. http://www2.ohchr.org/english/law/trafficpersons.htm (erişim tarihi: 04.12.2012)

97

Türkiye bu sözleşmeyi imzalamamıştır350, ancak buna rağmen fuhuş suçunu düzenleyen TCK’nın 227. maddesinin gerekçesinde yer vermiştir. Sözleşme kendisinden önce yapılan ve yukarıdaki bölümlerde isimleri zikredilen sözleşmelerin yürürlükte bulunduğunu açıkladığından, bu sözleşmenin bir bakıma tüm diğer sözleşmeleri kapsayan bir nitelik taşıdığını, tüm bu sözleşmelerin ortak hükümler çerçevesinde birbirini tamamlayıcı ve geliştirici nitelikte olduğunu söylemek mümkündür. Mevzuatımızda da bunlara paralel düzenlemeler yapılmıştır.

Bu sözleşmeye taraf olmamamızın sebebi ise mevcut durumda bazı hükümlere uyum gösteremiyor olmamızdır. Özellikle sözleşmenin 2. maddesinde yer alan ve taraf devletlere, genelev sahibi olan, işleten veya finanse eden kişilerin cezalandırılmasına ilişkin yükümlülük getirilmesi karşısında ülkemizde genelevlerin yasal olarak faaliyet göstermekte olması bu nedenlerden biridir. Benzer şekilde sözleşmenin 6. maddesi taraf devletlere, fuhuş yapan ya da yaptığından şüphelenilen kişileri özel bir kayda veya özel bir evrak taşımaya tabi kılan her türlü mevzuatın iptali için gerekenleri yapmayı yüklemektedir. Bu hüküm de sözleşmeye taraf olabilmemiz önünde bir diğer engeldir, zira ülkemizde bunun tam tersi şekilde genel kadınların kaydedilmesi ve vesikalandırılması uygulaması bulunmaktadır.

Belirtilenler dışında sözleşme, yabancı bir ülkede bu sözleşmenin öngördüğü fiillerden dolayı mahkumiyetlerin, ülkede tekerrür ve ceza mahkumiyetlerinin sonuçları bakımından nazara alınacağını, öngörülen suçların taraf olan ülkeler arasında suçluların geri verilmesi konusunu teşkil edeceğini, kendi uyruğunda bulunan kişileri geri vermeyen devletlerin yabancı ülkelerde bu suçları işleyen kişileri milli mahkemeler huzurunda yargılayacaklarını hüküm altına almıştır. Sözleşme ayrıca devletlerin adli bakımdan yardımlaşmaları konusunda da etkin hükümler taşımaktadır. Tarafların ülkelerinde fuhşu önlemek ve fahişelerin yeniden eğitilip sosyalleştirilmelerini sağlamak için sosyal, ekonomik, eğitimsel ve bunlara ilişkin sair hizmetler kurmalarının gerekliliği de hüküm altına alınmaktadır. Devletlerin, yurda ve yurt dışına göçenlerin fuhuş için ticaret konusu haline gelmelerini önleyecek etkin propaganda tedbirleri

350

Minesota Üniversitesi İnsan Hakları Kütüphanesi tarafından tarafından hazırlanan Uluslararası İnsan Hakları Antlaşmalarının onaylanması bakımından Türkiye’nin ele alındığı liseye göre ülkemiz tarafından bu sözleşme imzalanmamıştır. bkz. http://www1.umn.edu/humanrts/research/ratification-turkey.html (erişim tarihi: 29.11.2012)

98

almaları da öngörülmektedir. Ayrıca devletler, geçici de olsa, bu suç kurbanlarının ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olanları yapmak, özellikle bunların memleketlerine gönderilmelerini sağlamak hususunda gerekeni yapmakla yükümlü görülmüştür351.

3.3. AVRUPA KONSEYİ’NİN FUHUŞLA İLGİLİ GÖRÜŞÜ 3.3.1. Genel Olarak

Tarih boyunca ve günümüzde de toplumların fuhşa bakış açısı ve buna dayalı olarak benimsediği tutum, o toplumun ekonomik ve kültürel yapısı ile sıkı bağlantı içinde olmuş ve toplumun gelişimine paralel bir seyir izleyerek zaman içinde değişim gösterebilen bir nitelikte olmuştur.

Özellikle zorla yaptırılan fuhuş, insan ticaretinin önlenmesini amaçlayan insan haklarına ilişkin uluslararası metinlerde, cinsel şiddet ve sömürü olarak tanımlanmakta ve insan onuru ile bağdaşmayan bir olgu olarak görülmektedir; ancak diğer yandan kişinin kendi özgür iradesi ile fuhuş yapmayı ve bu yolla geçinmeyi tercih etmesi, kişinin özel hayatının gizliliği ve vücudu üzerinde serbestçe tasarruf etme hakkı kapsamında değerlendirilebilecek niteliktedir.

Avrupa Konseyi bünyesinde yer alan Parlamenterler Meclisi ve AİHM’nin konuya ilişkin görüşlerini saptayabilmek açısından, fuhşu meslek edinmiş bir kişinin başvurusu üzerine AİHM’nin verdiği kararı ve Palmanterler Meclisi’nin konuyu ele aldığı tavsiye kararlarını incelemek yerinde olacaktır.

3.3.2. Karar İncelemeleri

AİHM’nin “Tremblay/Fransa352” kararı da yukarıda belirtilen ve toplumların konuya ilişkin olarak içinde bulunduğu bu çelişkileri yansıtmaktadır. Karara konu olayda kısaca, Fransız vatandaşı bayan Viviane Tremblay, fuhuş yapan kişilerin bundan kurtarılması amacıyla oluşturulan bir fondan yararlanmak için başvurmuş ve kendi adına ve hesabına bağımsız çalışan sigortalı olarak kaydedilmiş; ancak Paris Sosyal Güvenlik Mahkemesi tarafından bu kaydın yok sayılması ile sonuçlarının ortadan

351

DÖNMEZER, a.g.e, s. 327-328 352

99

kaldırılmasına karar verilmiştir. Bayan Tremblay buna karşılık AİHM’ne başvurmuş, uzun süredir fuhuştan kurtulmaya çalıştığını, ancak düzenlenen programdan yararlanabilmesi için prim ödemek zorunda bırakıldığından bu primleri ödemeyebilmek için fuhuş yapmaya devam etmesi gerektiğini, bu durumun da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesine onur kırıcı muamele olması bakımından, 4. maddesine ise zorla çalıştırma olması bakımından aykırılık teşkil ettiği iddiasında bulunmuştur353. Anılan karara konu olayda dikkat çekici husus, Paris Sosyal Güvenlik Mahkemesi tarafından verilen kararın gerekçesidir. Buna göre fuhşun meslek sayılması mümkün görülmemiştir. Bir faaliyetin meslek sayılabilmesi için, gelirin serbest bir şekilde elde edilmesi ve dolaşımı önemli olup bir meslek çerçevesinde elde edilen gelirden kişinin eşi, ailesi ve arkadaşlarının da faydalanmasının muhtemel olduğu belirtilmiştir. Fransız Ceza Kanunu uyarınca bir kişinin fuhuş yapmasından çıkar sağlayan veya fuhuştan elde edilen kazancı paylaşan veya fuhuştan gelir elde eden bir kişiden para yardımı alan kişinin de fuhuş için aracılık yapan kişi sayıldığının belirtildiğine atıf yapılarak durumun suç olarak düzenlenmiş olması nedeniyle fuhşun yasal bir şekilde sigortalanmayı gerektiren bir mesleki faaliyet olmadığı sonucunun doğduğu kanaatine

Belgede Türk ceza hukukunda fuhuş suçu (sayfa 101-115)

Benzer Belgeler