• Sonuç bulunamadı

2.7. Bilimselliğin Kriterlerine ve Bilimsel Yönteme Dair Bazı Bilim Felsefecilerinin

2.7.1. Francis Bacon (1561-1626)

Deneyimci(Ampirik) felsefenin öncüsü olan Bacon, temelde somut sorunlara ağırlık veren pragmatist bir düşünürdür (Yıldırım, 1996:80). Aristotelesçi felsefeyi ve ona dayanan skolastik düşünceyi eleştirmektedir. Skolastik düşünce, Aristo mantığının esas alındığı, analitik olmayan, daha çok kategorik olan bir düşünce sistemidir. Şöyle ki, kategorik düşünce genellemeler üzerine kuruludur. Tonlar ve nüanslar çok fazla görünmez. Sınıflar arasına kesin çizgiler çekilir; yani ‘ya ak ya da beyaz’ mantığı vardır; ‘gri’yi kabul etmez. Örneğin virüsler, ya ak ya da beyaz mantığına uyamayacak kadar gridir. Virüslerin tanımı, çeşitli kaynaklarda şu şekillerde yapılmaktadır:

Afyon, Yağız ve Kaya (2009): “Virüsler, canlı organizmanın dışında cansız,

canlı vücudunda ise canlılık özelliği gösteren, canlılar ile cansızlar arasında geçit teşkil eden makromoleküllerdir.”(s.9)

Öner (1992): “Virüslerin ne yapıları ve ne de üreme biçimleri bundan önce gördüğümüz prokaryotik organizmalara uymadığı gibi, ökaryotik olanlara da uymaz.”(s.112)

Keeton ve Gould (1999): “Biyologlar virüsleri canlı olarak kabul etmeme eğiliminde olsalar bile, virüsler ister canlı, ister cansız, isterse bu ikisi arasında olabilen makromoleküllerdir.” (s.559)

Virüsler ile ilgili olarak yapılan tanımlara bakıldığında, virüslerin skolastik düşünce sistemi ile açıklanamadığı görülmektedir. Gerçi bilimlerin sınıflandırılması açısından öncü olsa bile, analitik düşünce sisteminin oluşumunun önünde problem teşkil etmiştir. Bilim ise analitik düşünceyi gerektirmektedir. Çünkü analitik düşünme sisteminde her varlık, her oluşum biricik (unique) olarak ele alınır ve onun özelliklerini inceler; onunla ilgili detaylara iner; tonları ve nüansları görür.

Yıldırım (1996), Bacon’a göre, gözlem ve deneyin bilimsel araştırmanın asal özellikleri olduğunu, Bacon’un olgusal verileri toplayarak bunları belirli bir düzen

içerisinde işlemek dışında doğayı tanımanın bir yolu olmadığı düşüncesine sahip olduğunu vurgulamıştır. Bacon’un önerdiği bilim, seçkin kişilerin bireysel etkinliği olmaktan çok, kurumsal nitelikte bir girişimdir. Bunun için, tüm dillerde yazılmış değerli kitapları da içine alan zengin bir kitaplık, geniş hayvanat ve botanik bahçeleri, görkemli bir müze ve her türlü deneyin yapılmasına imkân verecek kadar büyük bir araştırma merkezi kurulmalıdır (s.80-81). Topdemir (1999), Francis Bacon’un Aristoteles felsefesine yönelik üç temel eleştirisi olduğundan bahsetmiştir ve bu eleştirileri şu şekilde sıralamıştır:

a) Tümevarım iki biçimde uygulanabilir. İlki, hızla algılardan genel kavramlara yükselmek ve buradan orta terimi bulmaktır. İkincisi ise, algılardan başlayarak yavaş yavaş genel kavramlara yükselmektir. Birinci yol Aristoteles mantığından kaynaklanmaktadır ve doğanın çeşitliliği karşısında yararı yoktur. Çünkü Aristo mantığı, gerçekleri aramaktan çok, bilinenleri kanıtlamaya, öğretmeye yarar. Bu nedenle bizim tek ümidimiz, genel kavramlara yükselen tümevarımdır.

b) Aristotelesçiler çok hızlı genellemeye gitmektedirler. Aristotelesçi bilim prosedüründe birkaç gözlemden en genel ilkelere bir anda sıçranmaktadır ve daha sonra, elde edilen bu ilkeler tümdengelimsel çıkarımın temeli olarak vurgulanmaktadır.

c) Aristoteles ve izleyicileri, bir türün birkaç ferdi için geçerli olan niteliksel ilişkilerin, o türün bütün fertleri için de geçerli olduğunun kabul edildiği, basit bir sayıştan elde edilen tümevarıma güvenmektedirler. Ancak bu tümevarım tekniğinin uygulanması, sıkça yanlış sonuçlara sebebiyet vermektedir çünkü olumsuz ve aykırı örnekler hesaba katılmamaktadır.

Topdemir’in (1999) sıraladığı bu eleştiriler incelediğinde Bacon’un, ne kadar eleştirirse eleştirsin Aristo’nun bilimsel bilgiyi elde etme prosedürünü tamamen reddetmediğini ancak Bacon’un, tümevarım aşamasını daha çok ön plana çıkardığı ve bilimsel yöntemi tümevarım üzerine inşa etmeye çalıştığı görülmektedir. Bolay’ın da (2007) belirttiği gibi, Bacon bunu yapabilmek için Aristo’nun Organon (Alet) adlı mantık kitabına karşı Novum Organum (Yeni Alet) adı altında yazdığı yeni bir mantık kitabı ile yapmıştır. Bu sayede eksik tümevarım yöntemini geliştiren Bacon’un

çalışmaları, gözlem ve deneyin gelişmesine de hız kazandırmıştır ve bilimsel yöntemi güçlendirmiştir (s.90). Ne var ki, bilimde yöntem probleminin çözümüne önemli katkı sağlayan Bacon, Yıldırım’ın da (1996) belirttiği gibi kendi yaşam dönemindeki bilimsel çalışmaları yeterince izlememiştir. Çağdaşı Galileo Galilei’nin, deneyle matematiği birleştirerek bilimsel yönteme yeni bir bakış açısı kazandırmış olmasını görmezlikten gelmiş, modern anatominin öncüsü olan Vesalius’ un çalışmalarına yeterince ilgi göstermemiş ve kendi Hekimi Harvey’ in kan dolaşımına ilişkin buluşlarını da görmezlikten gelmiştir (s.83). Francis Bacon bu yönü ile ele alındığında, bilimsel yönteme ilişkin olarak, çağdaşı Galile’nin, deneyle matematiği birleştirerek bilimsel yönteme yeni bir bakış açısı kazandırmış olmasını görmezlikten gelmesiyle, ‘Tiyatro İdolü’ olarak nitelendirdiği Aristo’dan çokta farklı bir tutum izlemediğini söylenilebilir. Çünkü Bertrand Russell’ın (2004) da belirttiği gibi, iki zevceli olan Aristoteles kadınların erkeklerden daha az sayıda dişe sahip olduğunu iddia etmiş olmasına rağmen, bu iddiasını doğrulamak için eşlerinin ağızlarını hiçbir zaman incelememiştir (s.16).

Sonuç olarak, Bacon’un çalışmaları bilimsel yöntemi güçlendirmek adına ortaya konulmuş ciddi atılımları içerse bile, Bacon’un naiv (eksik) tümevarımcılığının mükemmel olduğu düşünülmemelidir. Çünkü Bacon’un öne sürdüğü bilimsel yöntemdeki temel kriterin doğrulanabilirlik olması, doğrulanamayan şeyin değil bilimin dışına itilmesine, ‘anlamsız’ olarak ta nitelendirilmesine sebep olmuştur. Örneğin Russell (2014) tarafından da belirtildiği gibi, mantıkçı bir pozitivist olan Auguste Comte, sırf bu nedenle hücrenin varlığını reddetmeye kadar gitmiştir.