• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM I: KURAMSAL ÇERÇEVE

1.2. MEKANSAL FARKLILAŞMA VE AYRIŞMA KAVRAMI, NEDENLERİ VE TEMEL

1.2.2. Mekansal Farklılaşma ve Ayrışmanın Nedenleri ve Temel Dinamikleri

1.2.2.2. Post-fordist Sistem ve Mekan (Kent)

1970’lerden itibaren fordist sistem derin ve kapsamlı bir krize girmiş ve bu kriz kapsamlı bir yeniden yapılanma ile aşılmaya çalışılmıştır. Bu yeniden yapılanma sürecinin üretim alanına yansıması, yeni bir mekansal anlayışın ortaya çıkması biçiminde yorumlanmaktadır. Bu yorum, kapitalist üretim sürecinin mekansal boyutu olarak tanımlanan Taylorist-Fordist düzenlemenin post-fordist bir düzenlemeye dönüştüğünü öngörmektedir. Üretim sürecinin mekansal düzenlemesi, o üretim sürecine özgü birikim biçimini de yansıtmaktadır (Şaylan, 2002;137-138).

Genel olarak bakıldığında post-fordizm, emek süreçleri, iş gücü piyasaları, ürünler ve tüketim kalıpları bakımından esnekliğe yaslanmaktadır. Temel özelliklerinden biri, yepyeni üretim sektörlerinin, finans hizmetlerinde yepyeni yöntemlerin, yeni piyasaların ortaya çıkması ve hepsinden önemlisi ticari, teknolojik ve örgütsel yeniliklerin temposunun büyük ölçüde hızlanmış olmasıdır. Sektörler ve bölgeler arasında eşitsiz gelişme kalıplarında değişiklikler ortaya çıkmıştır. Hizmet sektörü, gelişmiş ve az gelişmiş bölgelerde yeni sanayi kümeleri yaratmıştır (Harvey,2006:170).

Post-fordizm, bilgisayar temelli yatırımların doğuşu, profesyonel, teknik, yönetici ve hizmet sektöründe etkinlik gösteren beyaz yakalı sınıfın yaygınlaşması, tüketimde bireysel tercihlerin farklılaşmasıyla piyasaya sunulan malların çeşitlenmesi, kapitalist üretim sürecinin globalleşmesiyle çokuluslu şirketlerin hakimiyeti, global üretimin esneklik temelinde organize edilebileceği düşüncesi üzerine temellenen uluslararası işbölümü, yeni sosyal hareketler, etnik gruplar, çevre ve kadın konularına ilginin artması, teknokrasinin ve tüketimciliğin yaygınlaşması, cemaatçiliğin, dinsel değerlerin ve geleneklerin yeni değerlerle yer değiştirmesi, sınıfsal farklılıkların belirginleşmesi ve bu farklılıkların mekansal düzleme açık bir şekilde yansıması şeklinde tanımlanmıştır (Kumar, 2004; Belek, 1999).

Üretim, dağıtım ve tüketim gibi temel ekonomik etkinliklerin yönlendirilmesinde ve işletilmesinde özel sektör hakim konuma gelmiştir. Tek bir merkeze bağlı olarak gerçekleştirilmeyen esnek üretim, müşterilerin taleplerine daha çok duyarlı olmakla birlikte global düzlemdeki değişimlerden ve yeniliklerden bağımsız değildir. Bütün bu gelişmeler karşısında eğitim, konut ve refah alanlarında devlet politikalarının yeri sorgulanmaya başlanmış, yeni stratejiler geliştirilmiştir. Değişimler, bireyselleşme ve özelleşme temelinde gerçekleştirilmiştir (Lipietz,1985; Amin,1994).

Standardize olmuş mallar, esnek uzmanlaşma, yarı-kalifiye işgücü, özel kullanım amaçlı malların üretimi bu sistemin kilit öğelerini oluşturmaktadır. İş ve işgücündeki esnekliğe dayalı merkezi eğilim, işgücünün periferi ve merkez olarak parçalanması başka bir deyişle kalifiye, yarı-kalifiye ve kalifiye olmayan işgüçleri arasındaki ayrımın netleşmesi ve kutuplaşması şeklinde gerçekleşmiştir. Bu kutuplaşma büyük ölçüde çalışan kesimlerin gelirleri ve sosyal yaşam alanları düzeyindedir (Castells, 2005; Rustin,1989;Jessop,1994;Sassen,1994). Ulusal ve uluslararası düzlemde kutuplaşmış olan iş gücü ulusal sınırlar içerisinde mekansal alanlarda da kendisini merkez ve periferi şeklindeki bir parçalanmışlıkla sergilemiştir.

Bu bağlamda post-fordizmin toplumsal alandaki en önemli yansıması, toplumda yer alan farklı kesimler arasındaki sınırların belirginleşmedir. Dışsallaştırılmış ve marjinalize edilmiş, işgücü ile merkeze konulmuş işgücü arasında duvarlar keskinleşmiştir. Toplumda artan eşitsizlikler, pazar esnekliğinin ve yapısal rekabet taleplerinin sonucudur (Jessop, 1994;Sassen,1991).

Post-fordist dönemde giderek artan toplumsal eşitsizlik, “mismatch (yanlış eşleştirme)” ve “kutuplaşma” kavramlarıyla ele alınmıştır. Mismatch kavramı, kent ekonomisinde eğitimli ve kalifiye olma yönündeki artan talepleri ve kalifiye olmayan işgücünün kent pazarında kendisine yer bulamaması; kutuplaşma kavramı ise orta sınıf mesleklerin kaybolması, üst ve alt sınıf mesleklerdeki artış şeklinde açıklanmıştır (Rustin, 1989; Hirst, 1991). Enformasyon, hizmet ve ulaşım ağlarındaki teknoloji ve uzmanlaşmaya dayalı işbölümü ve mesleki farklılaşma, yüksek maaş alan, uzmanlaşmış ve profesyonel bir sınıfın karşısına düşük ücret alan, uzmanlaşmamış ve ikincil derecedeki işlerde çalışan bir sınıfı çıkarmıştır. Bu süreç mekansal düzleme, yüksek ücret alan, eğitimli ve kültürel sermayeyi elinde bulunduran üst sınıf ile düşük ücretli, eğitim ve diğer olanaklardan yoksun olan alt sınıf arasındaki fiziksel bariyerler ve yükselen duvarlar ile yansımıştır. Post-fordist sistem, yeni iktidar ve eşitsizlik merkezleri yaratmıştır (Amin, 1994; Clarke,1990).

Genel olarak baktığımızda, post-fordist dönemde resimdeki bazı yerlerin değiştiğini görmek mümkündür. Bu dönemde sosyal ayrışmalar ve farklılaşmalar, fordist dönemde olduğundan daha çok gündemdedir.Yüksek enformasyon düzeyi, yönetsel değişimler, tek yada çok uluslu kurumlardaki dikey üretim zincirlerinin parçalanması kent hiyerarşisini farklı şekillerde etkilemiştir. Uluslararası örgütler daha etkin bir konuma gelmiş, bölgesel ve kentsel gelişim süreçlerinde daha çok söz sahibi olmuştur. Değişen bu ekonomik ve politik stratejiler, mekansal farklılaşma üzerinde doğrudan etkili olmuştur (Lever, 2001; Scott, 1988).

Kentler, post-fordist üretim biçiminin dinamikleriyle yeniden inşa edilmiştir. Kentler, sadece sanayi ve ticaret etkinliklerinin gerçekleştirildiği yerler değil hizmet ve tüketim etkinliklerinin de gerçekleştirildiği yerler olarak konumlandırılmıştır. Kentsel dönüşüm sürecinde etkili olan en önemli faktör, iletişim ve ulaşım ağlarındaki hızlı değişimlerdir (Lever,2001; Hirst,1991).

Bu değişim, zaman-mekan algısında önemli farklılıklar yaratmıştır. İletişim ve ulaşım ağlarındaki değişim, yeni otoyol ağlarının geliştirilmesi farklı coğrafi alanlarda farklı sanayi, ticaret ve hizmet sektörlerinin gelişmesine kaynaklık etmiş, yeni yerleşim yerleri de bu çerçevede inşa edilmiştir. Uzaklık-yakınlık algısı, yer seçim davranışında temel bir yönlendirici güç olmaktan çıkmıştır. Giderek artan özel otomobil sahipliği, yaşam alanı ile iş yeri arasındaki mesafeyi ve bundan kaynaklanan kaygıları azaltmıştır. Kısa sürede her yere ulaşmak, gündelik yaşamı kolaylaştıran bir faktördür. Bireylerin yer seçim davranışlarında, kent merkezinden uzaklık, güvenlik, prestijli, doğal güzelliklerle donatılmış alanlarda yaşama

talepleri öncelikli konuma gelmiştir. Yaşam ve çalışma alanlarının birbirinden ayrılması, farklı sosyo-ekonomik statüye sahip olan gruplar arasında da ayrışmaları belirginleştirmiştir. Buna bağlı olarak, uzmanlaşmış ve yüksek ücret sahibi olan üst ve orta kesimler kent merkezlerinden uzaklaşırken, düşük ücretle düşük statülü işlerde çalışanlar ise kent merkezlerinde yaşamaya başlamışlardır

Sonuç olarak fordizm ve post-fordizm arasındaki en önemli ayrım noktası mekansal yerleşim düzlemindedir. Fordizm, “merkezsizleşme” ve “banliyöleşme” ile tanımlanırken post-fordizm “yeniden merkezileşme” ve “yeniden kentleşme” olarak tanımlanmıştır. Özellikle 1990’larda kent merkezleri, eğlence, dinlenme ve boş zaman aktiviteleri gibi her türlü görselliğin yoğunlaştığı pazar haline gelmiştir (Lever,2001:278-279). Kentsel mekanın ve sosyal tüketimin yeniden yapılandırılmasında lokal düzenlemelere ve yerel otoritelerin güçlendirilmesine öncelik verilmiştir. Bu da kentsel alanlardaki belli bölgelerin daha çok geliştirilmesine, diğer alanların ise ihmal edilmesine yol açmıştır. Her türlü sosyal ve ekonomik yatırım kentin seçilmiş bölgelerine yapılmaya başlanmıştır. Bu alanlar da zenginliğin, estetiğin ve gösterişin sergilendiği yerler olarak sermaye sahibi grupların ayrıcalıklı yaşam alanları haline gelmiştir.