• Sonuç bulunamadı

Fiilin Müzekkerlik-Müenneslik, Malûm-Meçhûl ve Müteaddî-Lâzım

II. Araştırmanın Yöntemi ve Kaynakları

3. ZÂDÜ’L-MESÎR FÎ ‘İLMİ’T-TEFSÎR ADLI TEFSİRİN KIRAATLERE

3.2. SARF KURALLARI AÇISINDAN KIRAAT UYGULAMALARI

3.2.2. Fiiller İle Alakalı Kıraat Farklılıkları

3.2.2.1. Fiilin Müzekkerlik-Müenneslik, Malûm-Meçhûl ve Müteaddî-Lâzım

Bir fiilin müzekker veya müennes sîga ile okunması, kıraat ihtilafı açısından en yaygın olarak görülen durumdur. Zâdü’l-mesîr’de bu gibi kıraat farklılıklarına çokça atıf yapılmıştır. Biz burada konuya ilişkin birer-ikişer örnek vermekle yetineceğiz.

İlk olarak fiilin müeenes ve müzekker kalıpla okunuşundan kaynaklanan kıraat ihtilaflarını inceleyeceğiz. Buna da örnek olarak En‘âm sûresi 139. âyette geçen “ ةتيم نكت-ي نا و” ifadesini örnek vermek istiyoruz. Bu ifadeyi cumhur “yâ” harfi ile “yekûn”, “meyteten”i de nasb ile okuyarak fiilin müzekker sîgasını tercih etmişlerdir. Bu da “ma” lafzına dönüktür. Bu şekilde okunduğunda mâna “eğer bu hayvanların karnındaki ölü olursa” demek olur. İbn Kesir’de ye ile “yekûn” ve ref ile “meytetün” şeklinde okumuştur. İbn Âmir’de “meytetün” olarak merfû okumuştur ancak o te ile “tekûn” okuyarak fiilin müennes sîgasını tercih etmiştir. Mâna da “eğer böyle bir şey olur da vuku bulursa” demek şeklinde olur. Ebubekir de Âsım’dan rivayet ile mansup olarak “meyteten” şeklinde okumuştur. Mâna da “eğer bu davarların karınlarındakiler ölü olursa” demek olur.125

Yine En’am suresi 55. ayette geçen “ َني ۪م ِرْجُمْلا ُلي۪بَس َني۪بَتْسَتِل َو” ifadesini İbn Kesir, Ebu Amr ve İbn Âmir, “te” harfi ile “ َني ۪بَتْسَتِل َو” şeklinde okumuşlardır. Nâfi’ ile Zeyd

124 Mustafa Meral Çörtü, Arapça Dil Bilgisi Sarf, s. 91. 125 İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, C: II, s. 82.

60 de Ya’kûb’tan rivayetle yine fiili “te” harfi ile okumuşlardır ancak onlar “sebile”yi nasb etmişlerdir. Hamza, Kisâî ve Ebu Bekir de Âsım’dan rivayetle “ye” harfi ile “veliyestebine sebilü” şeklinde okumuşlardır. Kim “ye” harfi ile “yestebine” veya

“te” harfi ile “testebine” şeklinde okursa her ikisi de caizdir, çünkü “sebil” kelimesi

müennes ve müzekker olmaya uygundur. Kim “lam” harfini nasb ederse, anlam: “Ya Muhammed, bunu günahkârların yolunu açıklaman için yaptık,” şeklinde olmuş olur. Günahkârların yollarının ne olduğuyla ilgili de iki görüş vardır: Birincisi: O şirkteki yolları ve rezilliğe varacak yerleridir, bunu İbn Abbas demiştir. İkincisi ise bu, fakirleri ondan uzaklaştırmadaki amaçlarıdır ki o da hasettir, yoksa onunla oturmayı ve ona tabi olmayı yeğlemeleri değildir. Bunu da Ebu Süleyman demiştir.126 Eğer “litestebîne”de key(için) mânasına gelen “lâm” harfi nasıl tek başına olabildi, hâlbuki onun yolu ya önceden geçen veya sonradan gelen bir fiile şart olmaktır?” denilirse, buna İbn Enbârî iki cevap vermiştir. Birincisi: O, gizli bir fiilin şartıdır ve takdir “ve nefâlü zâlike likey testebîne,” şeklindedir. İkincisi ise o, gizli bir “lâm” harfine atfedilmiştir, takdiri de “nufassilü’l-âyati liyenkeşife emrühüm ve litestebîne sebîlühüm,” şeklindedir.127

Yine Enfâl suresi 50. ayette geçen “ ُةَكِئٰٓ لَمْلا او ُرَفَك َني ۪ذَّلا ىَّف َوَتَي ْذِا ى ٰٓ رَت ْوَل” ifadesindeki “ىَّف َوَتَي” kelimesini cumhur, “ye” ile “yeteveffâ” şeklinde okumuştur. İbn Âmirde iki “te” ile “teteveffâ” şeklinde okumayı tercih etmiştir. Müfessirler bu ayetin “onları dinleri aldattı” diyen bölük hakkında indiğini söylemişlerdir.

Yine Zuhruf suresi 89. ayette geçen “ َنوُمَلْعَي َف ْوَسَف” ifadesini Nâfi’ ile İbn Âmir

“te” harfi ile “tâlemûn” şeklinde okumuşlardır. Diğerleri ise “yâ” harfi ile

“yâlemûn” şeklinde okumayı tercih etmişlerdir. Bu ayetin mânası şöyledir: “Ey Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve: ‘Size selâm olsun.’ deyip geç. Onlar yakında bilecekler!” Âlimler kılıç ayetinin128 bu ayeti nesh ettiğini söylemiştir.129

Yine Âli imran suresi 188. ayette geçen “ ْمُهَّنَبَس ْحَت َلاَف” ifadesini İbn Kesir ile Ebu Amr fiili “yâ” harfi ile “be” harfi de mazmum olarak “felâ yahsebünnehüm” şeklinde okumuşlardır. Nâfi’, İbn Âmir, Âsım, Hamza ve Kisâî de fiili “te” harfi ile

126 İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, C: II, s. 35; es-Seb’â, s. 258; et-Teysîr, s. 102; el-İrşâd, s. 309; en- Neşr, C: II, s. 258; el-Kenz, C: II, s. 468.

127 İbnü’l-Enbârî, Îzâhi’l-vakf ve’l-ibtidâʾ fi kitabillah azze ve celle, s. 58. 128 Tevbe, 9/36-37.

129 İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, C: IV, s. 85; es-Seb’â, s. 589; et-Teysîr, s. 197; en-Neşr, C: II, s.

61

“be” harfi de meftuh olarak “tahsebennehüm” şeklinde okumuşlardır. 130 Zeccâc

şöyle demiştir: “‘Tahsebünnehüm’ fiilinin tekrar edilmesi kıssanın uzatılmasından

dolayıdır. Araplar kıssa uzadığı zaman ‘hasibtü’ ve benzerlerini tekrar ederler. Olayın başa bağlı olduğunu bildirmek isterler. ‘Fela tezunnenne zeyden izâ câe ve kellemeke bikezâ ve kezâ, felâ tezunnennehu,’ örneğinde olduğu gibi.”131

Bu konuyla alakalı ikinci örneğimiz, fiillerin mâlum ve meçhûl kalıplarıyla okunuşundan kaynaklanan kıraat ihtilafları olacaktır. Ancak örneğe geçmeden önce mâlum ve meçhul fiil hakkında kısa bir bilgilendirme yapmak istiyoruz. Mâ’lum fiil: “Gösterdiği işi yapan kişi belli olan, yani fâili zikredilen fiildir. Meçhûl fiil ise

gösterdiği işi yapan kişi belli olmayan yani fâili zikredilmeyen fiildir. Meçhul fiilin fâili hazfedilir. Mef’ûlü ise fâilin yerine “nâib-i fâil” olarak geçer.”132

Hicr suresi 8. ayette geçen “ ِ قَحْلاِب َّلَِّا َةَكِئٰٓ ل َمْلا ُل ِ زَنُن اَم” ifadesini İbn Kesir, Nâfi’, Ebu Amr ve İbn Âmir, meftuh “te” harfi ile “ma tenezzelü” ve yine merfû “te” ile de “el-melâiketü” şeklinde okumuşlardır. Ebu Bekir’de Âsım’dan mazmum “te” ve meçhul sîga ile “ma tünezzelü” olarak okuduğunu rivayet etmiştir. Hamza, Kisâî ve Hafs’da Âsım’dan, “nun” harfi ve şeddeli “zel” harfi ile “ma nünezzilü” ve yine nasb ile de “el-melâike” şeklinde okumuştur.133

Konuyla ilgili bir diğer örneğimiz ise fillerin kalıplarının müteaddi-lazım olarak gelişinden kaynaklanan kıraat ihtilaflarıdır. Ancak örneğe geçmeden önce müteaddi-lazım fiil hakkında kısa bir bilgilendirme yapmak istiyoruz. “Müteaddi

Fiil: Fâilin yaptığı iş kendi üzerinde kalmayıp başkasına geçen yahut mef’ûlunü doğrudan alan fiillerdir. Lâzım Fiil: Arapçada fâilin yaptığı iş kendi üzerinde kalan yahut mef’ûlünü doğrudan doğruya almayan, edatlar yardımı ile alan fiillerdir.”134

Buna örnek olarak da Ra’d suresi 39. ayette geçen “ ُِۚتِبْثُي َو ُءآَٰشَي اَم ُ هاللّٰ اوُحْمَي” ifadesindeki “ ُتِبْثُي” kelimesini örnek vermek istiyoruz. Bu kelimeyi İbn Âmir, Hamza ve Kisâî şeddeli “be” harfi ve meftuh “se” harfi ile “ve yüsebbitü” şeklinde

130 es-Seb’â, s. 220; Müşkilü i’rabi’l-Kur’ân, C: I, s. 182; et-Teysîr, s. 92; Zâdü’l-mesîr, C: I, s.

522; Mustalahu’l-işârât, s. 176; en-Neşr, C: II, s. 246; el-Kenz, C: II, s. 446.

131 Zeccâc, Meânî'l-Kur'ân i’rabihî, C: III, s. 170. 132 Mustafa Meral Çörtü, Arapça Dil Bilgisi Sarf, s. 89.

133 İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, C: II, s. 524; es-Seb’â, s. 366; et-Teysîr, s. 135; el-İrşâd, s. 396; en- Neşr, C: II, s. 301; el-Kenz, C: II, s. 528.

62 okumuşlardır. Ebu Ali de mâna “ve yüsebbituhu” şeklinde olur demiştir. Birinci fiil geçişli olduğu için ikinci fiilin ta’diyesine (meful almasına) gerek kalmamıştır.135

3.2.2.2. Fiillerin Mücerred ve Mezîd Kalıplarla Okunması İle İlgili