• Sonuç bulunamadı

Fiili Meydana Getirmek Đçin O’nu Bütün Tafsilatıyla Bilmenin

9. Eserleri

2.4. KAZA VE KADER BAĞLAMINDA ĐNSAN FĐĐLLERĐ

2.4.2. Râzî’de Aklî Deliller Açısından Đnsan Fiilleri

2.4.2.4. Fiili Meydana Getirmek Đçin O’nu Bütün Tafsilatıyla Bilmenin

Fiillerin yalnızca Đnsanın irade ve gücü ile meydana gelmediğini savunmakta olan Đslam düşünürleri, fiili yapan kişinin bu fiil hakkında bilgisinin olmamasını bu hususta en önemli delil olarak ileri sürmüşlerdir. Bu delil çok önemli bir delildir. Zira eyleminin nasıl meydana geldiğini bilmeyen, kendi bilgisi dışında kendisinden fiiller sadır olan bir kimse kendi eyleminin yaratıcısı olabilir mi? Oysa bir şeyi meydana çıkarabilmek için öncelikle o şey hakkında bilgili olmayı gerektirir. Đnsanın tek başına kendi eylemlerinin yaratıcısı olmadığını savunan Râzî de bu delili güçlü bir şekilde kullanmaktadır.

Râzî’ye göre insanların fiillerinin yaratıcısı olabilmesi için fiillerin mahiyetleri ve durumlarıyla ilgili bütün ayrıntılarını bilmeleri gerekirdi. Đnsan kendi fiillerinin ayrıntılarını bilmediğinden eylemlerinin yaratıcısı olamaz.374

Râzî, bu görüşünü şöyle bir delille temellendirmektedir: Đlk olarak; yukarıda belirtildiği gibi eğer insan fiillerinin yaratıcısı olsaydı, fillerinin tafsilatını bilmesi gerekirdi, ancak insan fiillerinin ayrıntılarını bilmez. O halde insan fiillerinin mucidi değildir. Allah teâla şöyle buyuruyor; “Yaratan hiç bilmez olur mu? O, her şeyi inceden

inceye bilendir, hiçbir şey kendisine gizli kalmayandır.”375 Hâlbuki insanlar bilmedikleri halde bir şeyi yarattıklarıyla kibirleniyorlar. Bunu ispat etmeye gelince; insan kendisine verilen şeyi artırmaya da eksiltmeye de imkân sahibidir. Kendisine verilenden başka bir şey de yapabilir. Đnsan her şeye kadir olunca mümkinattan bazısını bazısına tercih edebilir. Bu tercih onun muhtar bir kadir olmasını gerektirir. Özellikle bu, nevide ve meydana gelen miktarda, mugayiri olmaksızın ve ayrıca ziyade ve eksilme olmaksızın bir şeyi özel bir miktarda ve özel bir şekilde meydana getirmek ve o miktarı bilmek ile şartlandırılmıştır. Çünkü mahiyetin bilmeksizin bir şeyi kasd etmek imkânsızdır. Bir şeyin yaratıcısının öncelikle onu yaratmaya kasd etmesi gerekir ve yine onu kasd edenin

374

Râzî, el-Metalib, IX, s.53; Râzî, el-Erbain, s.226; Râzî, el-Mesailu’l-Hamsun, s.59 375

84

de o kastedilen şeyin mahiyetini bilmesi gerekir. Bu da bir şeyin yaratıcısının o şeyi bilmesini gerektirir.376

Râzî, “Yaratan hiç bilmez olur mu? O, her şeyi inceden inceye bilendir, hiçbir

şey kendisine gizli kalmayandır.”377 Ayetini tefsir ederken mucidin icadı hakkındaki bilgisi ile ilgili olarak şu açıklamaları yapmaktadır: Bu ayet, yaratanın yarattığı şeyi mutlaka bilmesi anlamına gelir. Bu öncül nakli delille sabit olduğu gibi akli deliller ile de sabittir. Yaratma, kasdetme yoluyla icad ve tekvinden ibarettir. Bir şeye kasteden kimse, o şeyin hakikati hakkında bilgili olmalıdır. Âlimlerimiz, insanın kendi fiillerinin yaratıcısı olmadığını izah için bu ayete bağlı olarak şu açıklamaları yapmışlardır: “Đnsan şayet kendi fiillerinin yaratıcısı olsaydı, o fiilleri ayrıntılı olarak bilirdi. Ne var ki insan, fiillerinin tafsilatını bilememektedir. Mesela, on çeşit hareketin meydana gelmesi mümkündür. Bundan daha fazlasının veya daha azının da meydana gelmesi mümkündür. Daha fazla veya daha azın meydana gelmeyip bu on hareketin meydana gelmesi, mutlak kadir ve hür irade sahibi bir zatın bunu özellikle dilemesi ve tahsisi ile mümkün olur. Aksi takdirde daha fazlasının veya daha noksanının değil de bu on çeşit hareketin meydana gelmesi, her hangi bir tercih ettirici bulunmadan, muhdes ve mümkin bu varlığın vücuda gelmesi gerekirdi. Kadir ve hür irade sahibi zat, meydana gelme işini bu on çeşit harekete tahsis edince, onun daha fazla veya daha az değil de ona tane olduğunu bilmesi gerekir. Bu ortaya çıkınca insanın fiillerinin ayrıntılarını bilmediği ortaya çıkmış olur.378

Yukarıdaki ifadeler ışığında yaratıcının yarattığı şey hakkındaki bilgisini zorunlu gören Râzî, insanın kendi fiillerinin tafsilatını bilmediğini örnekler ile izah eder. O, bu konuda şu örnekleri aktarır.

1-) Uyuyan ve baygın kişi kendisini bir taraftan diğer bir tarafa çevirir. Bununla

birlikte yaptığı fiillerin kemiyyeti ve keyfiyeti hakkında hiçbir bilgisi yoktur.379

2-) Şüphesiz insan bedeni birçok parçadan oluşmaktadır. Yani, kemikler,

sinirler, adaleler, eklemler v.s. basit uzuvlar. Đnsan, bedenini hareket ettirince bütün bu

376 Râzî, el-Metalib, IX, s.53. 377 Mülk, 67/14. 378 Râzî, Mefatih, XXX, s.59. 379 Râzî, el-Erbain, s.226.

85

parçaları hareket ettirmeden yaptığı hareketlendirmenin bir anlamı yoktur. Bizler bedihi olarak insanın bu azalarının sayısını bilemediğini biliyoruz. Aynı şekilde insan bedenini hareket ettirince bir alandan diğer bir alana gider gelir. Bununla birlikte kapladığı alanların sayısını bilmez. Đnsanın hareketin başlangıcıyla sonuncusu arasındaki mesafeyi bilmesi mümkün değildir. Yine şüphe yok ki bu hareket muayyen bir zaman süresinde olmuş ve o muayyen zaman peş peşe gelen anlardan oluşmuştur. Elbette ki insan o zamanın miktarını bilmez. Ve yine anların miktarını da bilmez ki zaman bunlardan mürekkeptir. Özetle; kim bir mekândan diğerine intikal eder, o hareketinin parçalarının kaç tane olduğunu bilmez, o alanlardan meydana gelen ve içinde hareketin olduğu mesafenin ne olduğunu veya kaç tane olduğunu bilmez ve hareketin tarafı olup anlardan müteşekkil olan zamanın da kaç parça olduğunu bilmezse ortaya çıkar ki insan kendi fiillerinin de ayrıntısını bilmez.380

3-) Bir karınca ağır hareketlerle yol aldığında bazen durur bazen hareket eder.

Şüphesiz karınca hareketinin anlarını bilemez. Aynı şekilde nerede durduğunu ve nerede hareket ettiğini bilemez. Canlıların en akıllısı olan insan için de durum aynıdır. Yürüdüğünde şüphe yok ki yürüyüşü feleklerden daha yavaştır. O, bazı anlar durur bazı anlarda hareket eder. Yaratılmışın en akıllısı olan bu insan, eğer nerede durup nerede hareket ettiğini bilmek isterse bunu bilemez. Böylece insanın fiillerinin ahvalinin detaylarını bilmediğini anlamış oluyoruz.381

4-) Şüphesiz parmak birçok parçadan oluşmaktadır. Bir kimse parmağını hareket

ettirdiğinde bu parçalardan her biri kendi fonksiyonunu icra eder. Bir şeyi icad eden bir kimsede o şeyin kemiyet ve keyfiyete dair ayrıntılarını bilmesi lazım gelince, parmağını hareket ettiren bu kimsenin parmaklarının cüzlerinin kaç tane olduğunu bilmesi gerekir. Ta ki bu parçalardan her birinde hareketi meydana çıkarmayı istediğinde onları hareket ettirebilsin. Ve yine hareketin başından sonuna kadar bütün anları bilmesi gerekir ki, bu anlarda hareketi meydana getirmek istediğinde bunu yapabilsin. Bu durumların hiçbirisi söz konusu olmayınca kulun fillerinin detaylarını bilmediğini anlamış oluyoruz.382

380 Râzî, el-Metalib, IX, s.53-54. 381 Râzî, el-Erbain, s.226-227. 382 Râzî, el-Erbain, s.227.

86

Fahreddin er-Râzî’nin ortaya koymuş olduğu bu deliller ve açıklamalar göstermektedir ki insan, eylemlerinin tafsilatını bilmemektedir. Dolayısıyla onun bu açıklamalarından şu anlaşılmaktadır. Fiillerinin öncesinde, sonrasında veya fiil sırasında fiili hakkında bilgisi olmayan bir kimse kendi fiilinin yaratıcısı olamaz.