• Sonuç bulunamadı

FİİLLERİN TEÂRUZU (ÇELİŞMESİ)

IV. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ

4.1. FİİLLERİN TEÂRUZU (ÇELİŞMESİ)

Teâruz/çelişki sözlükte “çekişme, ihtilaf, aykırılık; çelişme, tezat”681 anlamlarına gelir. Istılahta ise “aynı meselede iki delilden herbirinin diğerini engellemesi”682 başka bir ifadeyle diğerinin gerektirdiğiyle çelişen bir hükmü gerektirmesi demektir.683 Asıl olan Kur’ân ve sünnetten olan şerî‘ deliller arasında teâruzun olmaması olmakla684 beraber,

Hz. Peygamber’in fiilleri arasında teâruzun olup olmadığı meselesi usûl âlimleri tarafından ele alınmış ve bazı değerlendirmeler yapılmıştır.

Usûl âlimlerinin cumhuruna göre, fiilerin bazıları bazılarına nâsih ya da muhasis (tahsis edici) olacak şekilde, aralarında bir teâruzun olması câiz değildir. Çünkü fiilin bir vakitte vâcib, başka bir vakitte de aksi olması câizdir. Bunun nedeni, fiilin u‘mûm ifade

681 Arapça-Türkçe Sözlük, “Taâruz”, Dağarcık, İstanbul 1995, s. 562. 682 Serahsî, Usûl, c. 2, s. 12.

683 İslâm hukuk ilminin esasları (Usûlü’l-fıkh), (çev. Dönmez), s. 417; Erdoğan, Fıkıh ve hukuk

terimleri sözlüğü, “Teâruz”, s. 552.

684 Serahsî, Usûl, c. 2, s. 12. Sahih olan şer‘î deliller arasında bir teâruz/çatışma tasavvur edilemez. Çünkü

böyle bir durum, İslâmî hükümlerin kendi içinde çelişki bulunduğu sonucuna götürür. Çelişki ise acz (kendi içinde tutarlı bir sistem kuramama) belirtisidir. Bunun Yüce Allah hakkında düşünülmesi imkânsızdır. Deliller arasında görülen teâruz sadece zahirde tespit edilebilen çatışmadan ibarettir. (Serahsî, Usûl, c. 2, s. 12; İslâm hukuk ilminin esasları (Usûlü’l-fıkh), (çev. Dönmez), s. 419.)

115

etmemesidir. Bunun için fiil gelecek olan bütün vakitleri kapsamaz ve tekrara da delâlet etmez.685

Hanefî usûlcülere göre, tekrar vacip olmadığı sürece fiillerin biri bir vakitte zıddı da başka bir vakitte olmasından dolayı iki fiil arasında teâruz gerçekleşmez.686 Tekrarın

vacip olması halinde ikinci fiil ya nâsih ya da muhassis/tahsîs edici olur. Fiillerin tarihi bilinmiyorsa teâruz hükmü gerçekleşir ve fiillerden biri diğerine tercih edilir.687 Buradaki nesh, gelecekte o fiilin hükmünün ortadan kaldırılmasıdır. Tahsis ise bazı mükellefleri fiile ait olan hükmünün kapsamından çıkarılmasıdır.688

Mâlikîlerden İbnü’l-Hâcib, “Hz. Peygamber veya ümmeti için fiilin tekrarının

vacip olduğunu gösteren bir delil bulunmadığı sürece fiiller arasında teâruz gerçekleşmez. Mesela oruç tutma ve yeme (oruç tutmama) fiilerinde olduğu gibi fiil bir vakitte emir ve bir vakitte de ibâhe olabir. Tekrârın vacip olması halinde ikinci (sonradan olan) fiil nâsih olur.”demiştir.689 Bu durumda ikinci fiil, tekrâra delâlet eden delilin

hümünü neshetmiş olur, fiilin hükmünü değil.690

İbnü’l-A‘râbî (ö. 543/1148) de herhangi bir isim vermeden konuyla ilgili üç görüş zikretmiştir. Birinci görüş, tahyîr yani iki fiilden birini seçme konusunda kişinin kendi iradesine göre hareket etmesi; ikinci görüş, sözlerde (ekvâl) olduğu gibi, sonradan vuku bulan fiili öncekine takdim etme; üçüncü görüş ise kıyâs gibi hârici (dış) bir delile dayanarak iki fiil arasında tercihte bulunmaktır. Meselâ, yirmi dört şekilde kılınacağı kabul edilen korku namazında, İmam Malik ve Şâfiî’nin bu durumda namaz heyetine en yakın olanın tercih edileceğini, Ahmed b. Hanbel’in kişi bu konuda serbesttir ve diğer bazı âlimlerin de bilinmesi halinde son şeklin takdim edileceğini söylemeleri gibi. İbnû’l-

685 Zerkeşî, el-Bahrü’l-muhît, c. 4, s. 192; Şevkânî, İrşâdu’l-fuhûl, s. 166.

686 Üsmendî, Bezlü’n-nazar, s. 514, 515; İbn Emîr Hâc (ö. 879/1474), et-Takrîr ve’t-Tahbîr, Dâru’l-

kutubi’l-ilmiye, Beyrut 1983, c. 3, s. 13; Leknevî, Fevâtihu’r-rahamût, c. 2, s. 249.

687 Leknevî, Fevâtihu’r-rahamût, c. 2, s. 249; Üsmendî, Bezlü’n-nazar, s. 514, 515. 688 Üsmendî, Bezlü’n-nazar, s. 515.

689 İbnü’l-Hâcib, Muhtasaru Müntehe’s-sûl, c. 1, s. 416.

690Abdürrahmân b. Ahmed el-Îcî (ö. 756/1355), Şerhu’l-A‘dud a‘lâ Muhtasâri’l-müntehe’l-usûlîyy,

116

A‘râbî’nin tercihine göre, Hz. Peygamber iki namaz -yani normal ve korku esnasında kılınan namaz- arasında ayrım yapmamıştır. Sadece saldırı esnasında düşmandan korunmak için durumun el verdiği şekilde farz namazı ikâme etmiştir.691

Cüveynî’nin naklettiğine göre âlimlerin çoğunluğu, Hz. Peygamber’den tarihleri belli ve birbirinden farklı olan iki fiil nakledildiğinde, sonradan vuku bulan fiilin alınmasının ve öncekinin nasih olarak kabul edilmesinin vâcib olduğunu kabul etmişlerdir. Cüveynî, İmâm Şâfiî’nin de bu görüşe meylettiğini ve Zâtu’r-rek‘âda kılınan korku namazının kılınma şekli hakkında bu metodu izlediğini belirtmiştir.692

Şâfiîlerden Gazâlî de iki fiil arasında teâruz diye bir şey söz konusu olamayacağını zikretmiş ve şöyle demiştir: “Çünkü iki eylem arasında gerçekleşen teâruz ya farklı

zamanlarda veya ayrı şahıslar hakkındadır. Bu durumda birini vücuba, diğerini ise tahrime (haml) ederek ikisinin arasında cem yapmak mümkündür.”693 Başka bir vesile ile

Gazâlî, aynı konu hakkında birbirine muhalif iki fiil Hz. Peygamber’den nakledilmişse ve (bu hadisleri nakleden) râviler de âdil iseler, korku namazında olduğu gibi, bunun (çözüm yolu) aşağıdaki gibi olacağını belirtmiştir. Söz konusu çözüm yolu şöyledir: “Eğer

fakihler iki uygulamanın da sahîh olduğunu söyleseler, fakat hangisinin daha efdal olduğu konusunda ihtilafa düşseler; (bize göre) efdal olanın üzerinde tevakkuf ederiz. Şayet herkes karşısında duran kişinin mezhebi/görüşü batıl/geçersiz olduğunu söylese, o zaman tevakkuf edilir ve tercih yapılmaz.”694Bununla birlikte “Gazzâlî, Hz. Peygamber’in fiilleri

ile sözleri arasında da teâruz olabileceğini ve bu durumda cem ve diğer metotlara başvurulacağını belirtmiştir.”695

691 Ebû Bekir Muhammed b. Abdillâh İbnü’l-Arâbî el-Mâlikî (ö. 543/1148), el-Mahsûl fî usûli’l-fıkıh,

Dâru’l-beyârık, Kahire 1991, s. 111; Zerkeşî, el-Bahrü’l-muhît, c. 4, s. 192; Şevkânî, İrşâdu’l- fuhûl, s. 166.

692 Cüveynî, el-Burhân, c. 1, s. 496, 497. 693 Gazzâlî, Mustasfâ, s. 2/180.

694 Gazzâlî, Menhûl, s. 227.

695 Gazzâlî, Mustasfâ, s. 2/180; Ayrıca Detaylı bilgi için bkz. Halil Kaya, Gazzâlî’de hadis usûlü ve

rivayeti, (Basılmamış Doktora tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2016), s. 114-115.

117

Şevkânî’ye göre ise fiillerin kavlî sünneti açıklama mahiyetinde olmadığı durumlarda, fiiller arasında teâruz gerçekleşmez. Zira fiiler, araştırılacak ve hakkında hüküm verilecek sigaları olmayıp farklı vakitlerde vuku bulan birbirinden farklı şeylerdir. Fiillerin kavlî sünneti açıklama mahiyetinde olduğu durumlarda ise her ne kadar fiiller arasında bir teâruz şeklen görünse de hakikatta o teâruz açıklanan kavillere râcidir. Bu durumda iki kavilden sonuncusunun öncekini neshettiği gibi, iki fiilden de sonra olanı öncekini nesheder.696 Bu konuya, korku namazı örnek olarak verilebilir.697 Çünkü Hz.

Peygamber’in, bu namazı farklı şekillerde kıldığına dair rivayetler bulunmaktadır.698 Buna göre, Hz. Peygamber’in korku namazı ile ilgili son fiili öncekilere nâsih olarak kabul edilebilir.