• Sonuç bulunamadı

FESÂHAT VE BELÂGAT BAKIMINDAN MÛCĐZE OLMASI

BÖLÜM I ĐSLÂM KELÂMINDA NÜBÜVVET

BÖLÜM 2. MURTAZÂ EZ-ZEBÎDÎ’NĐN NÜBÜVVET ANLAYIŞI

2.1. ZEBÎDÎ’NĐN NÜBÜVVET ANLAYIŞI

2.1.4. HZ. PEYGAMBER’ĐN NÜBÜVVETĐNĐN ĐSPATI

2.1.4.1. KUR’AN-I KERĐM’ĐN MÛCĐZE OLUŞU

2.1.4.1.1. FESÂHAT VE BELÂGAT BAKIMINDAN MÛCĐZE OLMASI

Hz. Peygamber, Kur’an’ı Kerim ile müşriklere karşı meydan okumuş ve Kur’an’nın tamamının814, on sûresinin815 veya bir sûresinin816 benzerinin meydana getirilmesi hususunda belâgat ve fesâhat erbabına çağrıda bulunmuştur. Müşrik Araplar asabiyet ve cahilliyle taassubu ile son derece şöhret bulmuşlardı. Đftihara, karşı koymaya,

811

Bağdâdî, Usûlü’d-dîn, 183; Mâverdî, a.g.e., 99, 105; Pezdevî, a.g.e., 138; Teftâzânî, Şerhu’l-‘Akâ’id, 297.

812

Zebîdî, a.g.e., II, 327 vd.

813

Zebîdî, a.g.e., II, 327-328.

814 el-Đsrâ 17/88; et-Tûr 52/34. 815 Hûd 11/13–14. 816 Yûnus 10/38.

soylarını müdafaa etmeye ve bu konuda yani edebî gücü ortaya koymada her şeyi göze almakta idiler. Fakat tüm bunlara rağmen bunlar, Kur’an’ın sûrelerinden birinin benzerini getirmekten âciz kaldılar. Hatta cevap vermeyerek geri durmayı ve susmayı; karşı durmaya tercih ettiler. Ruhlarını feda ettiler de müdafaada bulunmadılar. Şayet karşı koymaya güçleri olsaydı elbette karşı koyacaklardı ki; zaten karşı koyabilselerdi bu karşı koyma bize kadar ulaşırdı. Münazaraya güçleri yettiği halde onu terk ettikleri veya karşı koydukları halde bu karşı koyuş; aldırışın yokluğu, önemsemenin azlığı ve mühim şeylerle meşgul olma gibi bir maniden dolayı bize ulaşmamış olması ihtimali yukarıdaki kesinliğe halel getirmez.817

Kur’an’ın belâgat ve fesâhatiyle hiçbir söze benzemeyen üstün bir üslûbu ve nazmının olduğunu belirten Zebîdî, bir sözün ya manzum ya da nesir olduğunu söyleyerek Kur’an’ın nesir olmadığını, şiir, hitabet ve mektup nazmı gibi Araplar arasında kullanılan bir nazım çeşidi de olmadığını, aksine insanlar arasında benzeri getirilemeyecek bir nazım üslûbuna ve iç kompozisyonuna sahip olduğunu vurgulamıştır.818 Zebîdî’ye göre Kur’an bir bütün olarak üstündür ve Kur’an çok kapsamlı bir kitap olmasına rağmen müşrikler onun en ufak bir sûresinin bile getirememişlerdir. Resûlullah’ın kendi sözleri ise, beliğ ve fasih olmakla beraber başkaları tarafından benzerinin getirilmesi mümkün olan sözlerdi. Zira onun sözleri de nihâyet beşer sözüydü. Fakat Kur’an’ın ifadeleri ilâhî vasıflara bürünmüş hârikulâde beşer üstü ifadeler olduğu için benzeri getirilememiş ve onun karşısında en büyük edipler dahi hayrete ve dehşete kapılmışlardır. Zebîdî, Kur’an’ın i’câzının sarfe819 ile değil, aksine Kur’an’ın mânâsındaki derinlikte, üslûbunun cezaletinde ve fesâhatinde, lafızlarındaki incelik ve esrarında, nazmının güzelliğinde ve mânâlarının belâgatında olduğunu vurgulayarak, Kur’an’ın nazil olduğu devirde en parlak dönemini yaşayan fesâhat ve belâgatıyla nam salmış ediplerin Kur’an karşısında onun bir benzerini getirmekten âciz kalmaları Kur’an’ın mûciz bir ilâhî kelâm

817

Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevhîd, 243, 257; Gazzâlî, Đhyâ’, I, 278; a.mlf., el-Đktisâd, 154; Zebîdî, a.g.e., II, 326-327.

818

Zebîdî, a.g.e., II, 327; Krş. -Nesefî, Tebsıratü’l-edille, II, 78.

819

Sarfe Teorisi; Kur’an-ı Kerim dil ve üslûp yönünden benzeri yapılamayacak bir metin olmamakla birlikte Allah Teâlâ’nın bunu gerçekleştirme gücünü kullarının elinden almasıdır. Sarfe, ya bu işe teşebbüs etme iradesinin yok edilmesi veya teşebbüs edildiği takdirde başarıya ulaştırılmaması şeklinde tecelli eder. Şevki Yavuz, “Đ’câzü’l-Kur’ân”, DĐA., XXI, 404; Sabri Türkmen, “Kur’an’ın Mûcizeliği Meselesi”, Diyanet Đlmî Dergi, Sayı 4, XXXIX, 55.

olduğunu ortaya koymaktadır820 demiştir. Kur’an’ın belâgat ve üslûbu açısından mûcize olduğunu ifade eden müellifimiz, belâgat ibaresindeki üç vasfa dikkat çekerek dil bakımından, hedeflenen anlam bakımından ve kendi içinde doğruluk bakımından bir âhenk oluşturduğunu dile getirir.821 Ayrıca Zebîdî, Kur’an’ın gerçek mûcize olduğunun en belirgin delilinin Kur’an’ın bizzat kendisinin muarazada bulunmak isteyenlere karşı tümüyle meydan okuması olduğunu ifade eder. Daha öncede zikrettiğimiz gibi müellifimiz özellikle mûcize kavramını açıklarken mûcizenin en önemli özelliğinin tehaddî yani meydan okuma olduğuna vurgu yapmıştır.822 Nitekim bu husus Kur’an-ı Kerim’de sıkça zikredilmektedir. Bilindiği gibi müşrikler Kur’an’ı Hz. Peygamber’in uydurduğunu veya başkalarının ona öğrettiğini ileri sürmüşlerdir.823 Bunun üzerine yüce Allah, o günkü müşriklerden ve kıyâmete kadar varolacak inkârcılardan Kur’an’ın bir benzerini getirmelerini istedi. Bu meydan okuma kademeli bir şekilde yapılmıştır.824

Kur’an’da zikredilen âyetlerde, yukarıdan aşağıya doğru, çoktan aza kademeli bir biçimde Kur’an’ın tümünün veya bir kısmının benzerini getirmeleri konusunda muhaliflere meydan okunmaktadır. Kur’an’ın bu meydan okuyuşu karşısında, inkârcılar bir benzerini getirmek şöyle dursun acziyetlerini itiraf edip hayranlıklarını gizleyememişlerdir.

Gazzâlî, Hz. Peygamber’in, fesahatta çok ileri gitmiş ve söz sanatını çok iyi bilmiş olmalarına rağmen, Araplara karşı Kur’an ile meydan okuduğunu ve onların da karşılık vermekten âciz kaldıklarını dile getirir.825 Kur’an’ın hangi yönden mûcize olduğuna da temas eden Gazzâlî, Kur’an-ı Kerim’in üslûbunun akıcılığı, insana hayret veren nazmıyla bir arada bulunan fesahatı yönüyle insanların kudretleri dışında kalan bir mûcize olduğunu ifade eder.826

820

Zebîdî, a.g.e., II, 326-327; Krş. Âmidî, Gâyetü’l-merâm, 293 vd.

821

Zebîdî, a.g.e., II, 327.

822

Zebîdî, a.g.e., II, 327; Krş. Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevhîd, 238; Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkıf, VIII, 267 vd.

823

et-Tûr 52/33.

824

Sabri Türkmen, a.g.m., Diyanet Đlmî Dergi, Sayı 4, XXXIX, 58; Bkz. el-Bakara 2/ 23-24; Hûd 11/13; el-Đsrâ, 17/ 88; et-Tûr 52/33-34.

825

Gazâlî, Đhyâ’, I, 278; a.mlf., el-Đktisâd, 153.

826

Kur’an’ın fesâhat, belâgat ve kullandığı üslûbuyla Arap üsluplarına ters nazmındaki üslûbu belirtmekle onları âciz bıraktığını ifade eden Zebîdî, Kur’an’ın nazmı ve terkibi Arap kelâmının mutad üsluplarına muhalif olduğunu belirtir. Çünkü Arap kelâmında “yef‘alûne” ve “ya’lemûne” gibi maktaları827 bulunması mûtad bir husus değildir. Yine Arap kelâmında; “Yâ eyyühan-Nâsü”, “el-Hâkkatü mâ’l-Hakkatü”, “Amme yetesâelûne” ve benzerleri gibi matlalar828 da mûtad üslûplardan değildir.829 Dolayısıyla Zebîdî’ye göre Kur’an’ın fesâhat ve belâgattaki üstünlüğü, cümlelerindeki mânâlarının cezaleti ve belâgatı ile kendini göstermektedir. Çünkü Kur’an her dönem ve ahvalde insanları âciz bırakmış ve en veciz bir biçimde onları ikna etme gücüne sahip olmuştur.

Sonuç olarak, Kur’an Allah kelâmı olması ve muarızlara meydan okuması (tehaddî) sebebiyle her yönüyle mûcizedir. Kur’an’ın edebî yönüyle mûcizeliği, hiçbir kimsenin onun bir benzerini getiremeyişi ve onun i’câzı karşısında inkârcıların geri adım atmasıyla kanıtlanmıştır. Kur’an, Hz. Peygamber’in en büyük mûcizesi olmasıyla da büyük bir öneme haizdir. Çünkü önceki peygamberlerin mûcizeleri hissî mûcizelerden idi ve kısa bir dönem sonra etkilerini kaybetmişlerdi. Ancak insanlık için hidâyet rehberi olan Kur’an, aklî bir mûcize niteliği taşıdığı için sonsuza kadar devam edecektir.