• Sonuç bulunamadı

Felsefi Doktrin ve Kadim Ġlahi Dinlerde Antropomorfizm

1.2. ANTROPOMORFĠZMĠN TARĠHĠ GELĠġĠMĠ

1.2.1. Felsefi Doktrin ve Kadim Ġlahi Dinlerde Antropomorfizm

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi felsefi doktrinlerde insan ile Tanrı arasında bulanık orta âlemler fikri, insan biçimciliğe dayalı antropomorfist Tanrı anlayıĢının temelini oluĢturmuĢtur. Klasik felsefi doktrinlerdeki bu orta âlemin adı; bazen akıl, sevgi, irade bazen de tin olmuĢtur.37 Yeniçağ felsefesinde ise Auguste Comte (ö.

varlığı, birliği ve yüceliğini kabul ediyordu. Ayrıca o, çoğu Yunan düĢünürün aksine Tanrının biçim ve düĢünce bakımından ölümlülere benzemediğini savunuyordu. Xenophanes‟e göre “Her ırk, kendi Tanrısını kendisine benzetmiĢtir. Ona göre hayvanlar resim yapabilselerdi Tanrılarını kendilerine benzetirlerdi.” Xenophanes, en yüce varlık olan Tanrının bir ve benzersiz olduğunu, doğmamıĢ ve kendisinde oluĢ, bozulma ve değiĢm yaĢanılmadığını” savunuyordu. O zamanında insanları böyle bir Tanrı inancına davet ediyordu. Hüsameddin Erdem, Bazı Felsefe Meseleleri, Selçuk Üniversitesi Vakfı Yay., Konya, 1999, s. 156.

37 Örneğin Platon‟un öğretisinde Tanrı ile insan arasındaki orta âlem, hakikat‟in bilgisine sahip olan akıldır ve akıl Tanrının yerine konulmuĢtur. Plotinos‟un felsefi sisteminde sevgi Tanrı misyonunu üstlenmiĢtir. Hegel metafiziğinde evrensel akıl tanrısal bir güçtür. A. Schopenhauer‟un düĢüncesinde, öznenin formlarına bağlı olmayan irade, tanrı fonksiyonludur. Max Scheler‟in değerler felsefesinde insanı insan yapan tin, insanın kiĢisel etkin tanrısının yerine konulmuĢtur. Hakeza Feuerbach öğretisinde kendini tanrıda gözleyen insanın kendi özü, insan tabiatının en geniĢ Ģekilde yüceltilmesi ve mutlaklaĢtırılması, toplumun mutlak anlamda değiĢimini

22

1857) ile Tanrı insanlaĢtırılmıĢ, Jean Paul Sartre‟nin (ö. 1980) varoluĢçuluğu ile de Tanrının yerini insan38

almıĢtır. Hem klasik hem de yeniçağ felsefesinin ortak Tanrı tasavvurunda değiĢmeyen tek Ģey; antropomorfizmin iki yönlü tezahürü olan Ġnsanın Tanrıya benzetilmesi ya da insanın Tanrıyı kendileĢtirmesi olmuĢtur.39

Yani antropomorfist Tanrı anlayıĢı, hem ilkçağ filozoflarında hem de çağdaĢ felsefi düĢüncelerde farklı nüanslarla da olsa varlığını hep sürdürmüĢtür.

Felsefi cenahta var olan Tanrı tasavvuru probleminin bir benzeri, insan düĢüncesinin bütünüyle dinsel altyapıyla beslendiği teolojik sistemlerde de bulunmaktadır. Bu açıdan ilahi menĢe‟li dinlerde Tanrının nasıllığı ve kendi dıĢındaki varlıklarla olan iliĢkisi hep problem konusu olmuĢtur. Kimi teistik din mensupları, Tanrıyı büyük bir insan Ģeklinde algılanılabilir bir kiĢilik olarak tasavvur ederken kimileri de onu tamamen insanın algı ve anlayıĢının dıĢında tasavvur etmiĢtir. Bu bakımdan antropomorfik Tanrı tasavvur biçimi belli baĢlı mistik düĢünce ya da felsefi doktrine özgü bir düĢünce biçimi olmadığı gibi sadece doğu milletleri arasında görülen ve sami dinlere has bir anlayıĢ biçimi de değildir. Nitekim Simon Rawidovicz‟in (ö. 1957) de dediği gibi antropomorfizm, hemen hemen her din ve inanıĢta görülen genel fikri bir akımdır.40

Bu düĢünce akımlarını besleyen en önemli neden ise Tanrı ile insan arasında mutavassıt tanrılar üretme veya Tanrıyı insani özelliklerle tavsif etme eğilimidir.

Ġnsanı Tanrıya ya da Tanrıyı insana yakınlaĢtırma eğilimine dayalı olan bu düĢünce biçimi Felsefi doktrin ve mitolojik düĢüncede görüldüğü gibi Tanrı ile insan arasında benzerlik kurma eğiliminin bir benzerini dini geleneklerde de fazlasıyla bulmak mümkündür. Bu açıdan mitolojik düĢüncenin hükmü altında geliĢen felsefi sistemlerdeki Tanrı-Ġnsan benzeyiĢinin bir benzerini dini geleneklerde de

gerçekleĢtiren insan eylemi ve kudreti değiĢik safhalarda kendini tanrısal bir mit olarak göstermiĢtir. Plotinos, Enneadlar, (Çev.), Zeki Özcan, Ruh ve Madde Yay., Bursa, 1996, s. 39. 38 Bedia Akarsu, ÇağdaĢ Felsefe, Ġnkilap Yay., Ġstanbul, 1987, s. 82-173.

39 Antropomorfizmin ilk formu olan Tanrıyı insana benzetmeden, ikinci formu olan insanın Tanrıyı kendileĢtirmesine geçiĢinde evrim teorisinin etkisi az değildir. Macit, Kur‟ânın Ġnsan Biçimci

Dili, s. 17.

40 Simon Rawidovicz‟e göre ilkel toplumlarda yaratıcıyı yaratılmıĢ bir varlığa benzetme hususunda doğuĢtan bir eğilim vardır. Rawidovicz‟e göre antropomorfik düĢünce fıtri bir eğilimdir. Simon Rawidovicz, Saaday‟s purification of the idea of God, 139 ( Ġrfan Abdulhamid, Dirasetün fi‟l-

Furuk ve‟l-„Akâidi‟l-Ġslamî, Matbatü‟l-ĠrĢâd, Bağdat, 1967, s. 203‟den naklen); Muhammed el-

23

görmekteyiz. Yalnız felsefi ve mitolojik düĢüncede hâkim olan antropomorfik Tanrı tasavvuru daha çok psikolojik iken ilahi dinlerde görünen antropomorfizm farklı nedenlerden neĢet etmektedir. Birinci neden kadim yerleĢik kültür ve geleneklerden tevarüs eden mirastır. Ġkincisi ise Tanrıyı betimleyen kutsal kitaplardaki tahriftir. Üçüncüsü de Tanrıyı betimleyen din dilini farklı okuma biçimidir.41

Ġlk iki nedeni dıĢarıda bırakacak olursak Tanrıyı antropomorfik görünümlü sözcelerle betimleyen dini metinleri literal okuma yanlıĢlığı her üç ilahi dinin de makûs kaderidir. Bu makûs kader, Hıristiyanlığın selefi olan Yahudilikte olduğu gibi Hıristiyanlığın halefi olan Ġslamda da bir problem olarak varlığını sürdürmüĢtür. Ġslam düĢüncesinde ortaya çıkan antropomorfik Allah tasavvurunu kavramak ve bu tasavvurun arka planında yatan nedenleri belirlemek için sabık iki ilahi dinin Tanrı tasavvurunu bilmemiz icap etmektedir. Bu münasebetle Ġslam inancına selef olan diğer iki ilahi dinin Tanrı tasavvurunun ne olduğunu bilmek, hem problemin geçmiĢle olan bağlantısını hem de kendi iç dinamiklerinin etkisini belirleme açısından son derece yararlı olacaktır.

Benzer Belgeler