• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

2.1.2. Faize Hücum ve Yeni Ekonomi Politiği

Türkiye Cumhuriyeti‟nin ilk dönemlerinde, Kemalizm‟in devletçilik ilkesi, uygulanmakta olan ekonomik model için belirleyici olmuĢtur. Devlet gözetimindeki özel sektörle birlikte karma ekonomik modelle ilerleyen Türkiye‟de, 1950'lerle birlikte özel giriĢimci lehine değiĢikliklerle devletin ekonomideki ağırlığı azaltılmaya çalıĢınmıĢ ancak 27 Mayıs müdahalesiyle birlikte devletçilik tekrar hâkim bir konuma gelmiĢtir. 1960–1980 arasındaki dönem ise “Cumhuriyet tarihi boyunca sürdüğü iddia edilen bürokrat, teknokrat

kesimler ile özel sermaye kesimleri arasında, 12 Eylül 1980 sonrasında özel kesim lehine sonuçlanacak bir mücadelenin izlerini taşımaktadır.”192

1980'li yıllarla birlikte Özal-Evren iktidarı, Kemalizm‟le gelen devletçiliği ve 27 Mayıs‟la gelen sosyal devlet anlayıĢını rafa kaldırarak dönemin Batı bloğunda hâkim olan ve 12 Eylül‟ü destekleyen Amerika ve Ġngiltere baĢkanları Reagan ve Thatcher ikilisinin uyguladığı neo-liberal ve neo-muhafazakâr politikayı Türkiye‟de de uygulamaya koymuĢlardır. Kongar'a göreyse Özal'ın serbest piyasacı görünüĢü aldatıcıdır çünkü Özal ekonomiye devlet eliyle etkin bir biçimde müdahale ederek aldığı bazı kararlarda "adam / firma kayırmıĢ" ve ekonomik miras olarak, devlet gücünün rekabetçi ekonominin kuralları hiçe sayılarak bireylerin zengin edilmesinde kullanılmasını bırakmıĢtır.193

“12 Eylül‟ün iddiası Türkiye‟yi adam etmek, devletine ve geleneklerine bağlı yeni bir Türk insanı yaratmak idi. Gel gör ki, evdeki bu yanlış hesap çarşıya uymadı. Türkiye‟ye özgü bir serbest Pazar ekonomisi kendi insanını yaratmaya koyuldu. Bazı yorumculara göre 24 Ocak 1980 önlemleriyle başladığı varsayılan ekonomik değişme 12 Eylül olmasaydı gerçekleşemezdi. Bunun doğru olup 191 y.a.g.e. s. 46. 192 Başgüney, 2010, s. 57. 193 Kongar, y.a.g.e. s. 414-415.

68 olmadığı daha çok tartışılacak. Ancak şu kesin: Ekonomik düzen ile ahlaki bozulma arasındaki neden- sonuç ilişkisi 12 Eylül döneminde yoğunlaşmıştır.”194

Ġdeolojik görüĢlerin baskı altına alındığı ve doğal olarak 1960–1980 arası olduğu gibi doğrudan politik içerikli film yapmanın zorlaĢtığı bir dönemde “1980 sonrası Türkiye‟de

yaşanan toplumsal dönüşümün ekonomik boyutlarını en açık şekilde yansıtan filmler toplumsal güldürü filmleri olmuştur. Konusunu, yeni ekonomik zihniyet karşısında ayakta durmaya çalışan dar gelirli insanlardan alan bu filmlerin 1980‟lerin ekonomik ve siyasi gündemiyle koşutluk içinde olduğunu görürüz.”195

Dönemin değiĢime uğrayan yaĢantısını ele alan ilk önemli film, yönetmenliğini Zeki Ökten‟in yaptığı, 1982 tarihli Faize Hücum‟dur. Kurmaca da olsa gerçek olaylara dayanan film, dönemin yüklesen değeri bankerlik olgusuna eğilmektedir. Para üzerinden para kazananların çoğaldığı yıllarda üç çocuklu bir ailenin, emekli memur babası Kamil Bey, evlendirdiği büyük kızının solcu eĢinin hapiste olması nedeniyle, eĢinin sıklıkla vurguladığı geçim sıkıntısına karĢı çözüm olarak bankerleri görmüĢ ve tek malvarlıkları evlerini satarak bankerlere vermiĢtir. Kızlarının karĢı çıkıĢlarına karĢın “Baban neden bir gün olsun şöyle doyasıya kafa çekemedi? Para hükmediyor şimdi. Bir

milyona beş emekli maaşı veriyorlar” sözleriyle kendini savunmakta ancak birkaç ay

rahatlıktan sonra bankerciliğin iflasıyla birlikte tüm mal varlığını kaybederek, Demiralp‟in deyimiyle tarih çöplüğüne atılmayı bekleyen torba gibi köĢesine büzülüp kalmaktadır.196 Filmin banker gerçekliğiyle birlikte değindiği bir diğer toplumsal sorun ise serbest piyasa ekonomisiyle birlikte giderek artan iĢsizlik sorunu ve buna ek olarak üniversite mezunu yani diplomalı iĢsizler gerçeğidir. 1980'li yıllarla baĢlayan ve günümüzde daha da büyük bir boyuta ulaĢan diplomalı iĢsizler, Faize Hücum‟da Kamil Bey‟in kızı Nesrin‟in ĠĢ ve ĠĢçi Bulma Kurumu‟na gitmesi ve orada artık iĢsizlerin diplomalı, diplomasız olarak ikiye ayrılmasını görmesiyle verilmektedir. Atıf Yılmaz‟ın aynı yıl çektiği ve bu konuya değinen bir diğer toplumsal güldürü filmi Dolap Beygiri‟nde ise Ġktisat Fakültesi‟ni bitirmiĢ iĢ bulamamaktan ötürü salatalık satmaya baĢlayan Ali, mahallesinde manavlık yapmak durumunda kalmıĢ bir mimardan esinlenerek diplomasını seyyar arabasının önüne yerleĢtirerek “diplomalı hıyarcı” diye satıĢ yapmaktadır.

Dönemin ekonomi-politiği üzerinde en az bankerlik kadar dikkat çekici bir diğer olgu ise televizyon ve özellikle reklâm üzerinden yükselmekte olan medyanın baĢta orta sınıf olmak üzere halk üzerinde etkisidir. Bu durumu beyazperdeye taĢıyan en dikkat çekici film

194 Demiralp, 2009, s. 141. 195 Maktav, 1998, s. 110. 196 Demiralp, a.g.e. s. 142.

69

yönetmenliğini BaĢar Sabuncu‟nun üstlendiği, 1985 yapımı Çıplak Vatandaş filmidir. Gece gündüz farklı iĢlerde çalıĢmasına rağmen bir türlü geçinemeyen Ġbrahim, televizyonda Turgut Özal‟ı temsil eden politikacının “milli beraberlik içinde çalıĢıp, tasarruf edelim” sözlerinden sonra televizyonunu camdan dıĢarı atar ve sinir krizi eĢliğinde giysilerini çıkararak sokağa fırlar. Yazılı basında “yılın gazetecilik olayı” Ģeklinde vurgulanan çıplak vatandaĢ vakası siyasilerle birlikte reklâm sektörünün dikkatini çeker ve Ġbrahim bir reklam yıldızı olur. Hilmi Maktav bu ve benzeri durumlara eğilen filmlerle ilgili olarak Ģunları söylemektedir:

“Toplumsal güldürü filmlerinde bankerlerin, gazetelerin, reklam sektörünün, televizyonun kahramanların kaderini değiştiren bir etkinliğe sahip olması 1980‟ler Türkiye‟sinde toplumun nasıl bir rotaya sokulduğunun göstergesidir. Kapitalizm 80‟lerden itibaren Türkiye‟de daha sistemli bir yapılanma içine girmiş ve tüketim arzularını kamçılayan bu yeni yapılanma içinde bireylerin mentalitesi ve toplumla kurduğu ilişki de büyük bir değişime uğramıştır. İktisadi bakış açısının hayatın bütün alanlarını egemenliği altına aldığı bu dönemde „özgürlük‟ de „ekonomik özgürlük‟ olarak algılanır. Düşünce ve ifade özgürlüğü alabildiğine kısıtlanırken, iktisadi özgürlük yüceltilmiş, „iktisadi statü‟ ise bireyin toplumsallaşmasının temel koşulu haline getirilmiştir.”197

Turgut Özal‟ın baĢbakan olarak dile getirdiği “ben zengini severim”, “bir koyup üç almak”, “benim memurum iĢini bilir” gibi sözler 1980'lerle birlikte Türk halkında “köĢeyi dönme”, “yırtma” Ģeklinde karĢılığını bulmuĢ ve Ünsal Oskay‟ın da belirttiği gibi bu düzen “çalışmak, öğrenmek, sabırla sermaye ve bilgi birikimi edinmek düsturu ile hareket eden

insanların yerine, toplumun ürettiklerinden açıkgözlülük yaparak(Özal döneminin deyişiyle köşeyi dönmeye bakmak), pay yapmayı yeğleyen ve çalışıp üreteni horlayan, asalak ve türedi servet transferleriyle zenginleşmiş kesimlerin oluşmasına neden olmuştur.”198

Türk sineması, bu politik düĢünceyi temsil etmek içinse Faize Hücum‟da görüldüğü gibi güldürüyü tercih etmiĢtir.

Benzer Belgeler